Chen Fan saatine bakarken yüzünü ekşitti. Saat beşi on geçiyordu. Eğer Li Feng gelmezse o onu aramaya gidecekti. Arkadaşını bu sefer ölüme terk etmeyecekti.
Yaslandığı duvarın dibinde, içinde değişik eşyaların bulunduğu bir çanta vardı. Chen Fan bu çantayı Li Feng'in parasıyla alışmıştı. Paranın her kuruşunu harcayıp elinden geldiğince hazırlanmıştı.
Çünkü ilk oyun en az tehlikeli olanı olsada yinede çok tehlikeliydi.
O anda bir silüet okulun köşesinde belirdi. Bu Li Feng ti. Chen Fan hemen gülümseyerek onun yanına koştu. Ardından bekletildiği için şakacı bir tonda yakındı.
"Geciktin..."
Li Feng bunu görünce başını kaşıyarak cevapladı.
"Ee.. şey öğretmen biraz zorladı da..."
Chen Fan arkadaşıyla daha çok sohbet etmek istese de buna vakti yoktu. İlk oyunun başlamasına çok az bir vakit kalmıştı. Gülümsemesini yüzünden silerek ciddi bir tona büründü.
"Neyse dinle şimdi beni!"
Li Feng arkadaşının çok önemli birşey anlatacağını anlamıştı. Şakacı tavrını bırakarak o da ciddi bir tona büründü.
"Ne oldu Chen Fan?"
Chen Fan analtacaklarının çok saçma olacağını biliyordu. Bu yüzden hızlıca Li Feng'in ona güvenmesini istedi.
"Li Feng ben senin en iyi dostunun değil mi?"
Li Feng hiç vakit kaybetmeden haykırdı.
"Tabi ki de!"
Chen Fan arkadaşının bu samimi tavrını çok seviyordu. Neye inanıyorsa hiç korkmadan haykırırdı Li Feng. Bu yüzden zaten sadece onu uyarmıştı.
"Şimdi sana kimsenin bilmediği ve sadece benim bildiğim bir bilgi söyleyeceğim..."
Li Feng bunu duyunca şaşırdı. Arkadaşını en iyi kendisi tanırdı. Tembellikte üstüne yoktu. Ama her zaman okulun en zekisiydi. Kimsenin bilmediği bir bilgiyi ona söyleyecekse bu önemli birşey olmalıydı. Merakla sordu.
"Ne o?"
Chen Fan bulabileceği en mantıklı açıklamayı anlattı. Bunu gerekenleri alırken düşünmüştü.
"Bir saat sonra burada çok kötü bir şey olacak."
Li Feng daha da meraklanarak sordu.
"Ne gibi?"
Chen Fan acı bir şekilde söyledi.
"Şehir saldırıya uğrayacak!"
Li Feng bunu duyunca sanki Dünya'nın en komik şakasını duymuş gibi gülmeye başladı.
"Hahaha... Chen Fan amma şakacısın."
Ama tekrar Chen Fan'ın yüzüne bakınca onun dalga geçmediğini ve çok ciddi bir şekilde kendisine baktığını fark etti.
Chen Fan söylediklerinin şaka sanıldığını görünce sert bir sesle karşı çıktı.
"Hayır ben ciddiyim!"
Li Feng arkadaşının ciddi halini ve söylediklerini düşününce tereddüt etti. Ama sonra bugün onun baya farklı davrandığını hatırladı. Gerçekten dediği gerçek olabilir miydi?
"Eee... Peki haklıysan bunu niye tek sen biliyorsun?"
Chen Fan nokta atışı yapılan soruyu duyunca durdu. Ardından sanki çok gizli birşey biliyormuş gibi davranarak cevapladı.
"Bunu sana söyleyemem ama bildiğimi söyleyebilirim."
Li Feng birkaç dakika durdu. Aklında karşısında kinin en yakın dostu olduğunu düşünüyordu. Ama söyledikleri de hiç mantıklı değildi.
Birazcık daha düşündükten sonra içinden "Aman ya salla. En fazla ne kaybederim ki. Sonuçta o benim en yakın dostum!" Diye düşündü. Ardından Chen Fan'a dönerek
"Peki sana güveniyorum." Dedi.
O anda Li Feng'in aklına birşey takıldı. Birazcık tereddüt ettikten sonra sordu.
"Ama saldırıya uğrayacak ise ne yapabiliriz ki?"
Chen Fan bunu düşünmüştü. İlk oyun hayatta kalma oyunuydu. Bu yüzden ihtiyacı olabilecekleri herşeyi almıştı. Gülerek cevapladı.
"Ben ihtiyacımız olacak şeyleri aldım. Sadece beni takip et."
Li Feng Chen Fan'ın herşeyi hazırladığını duyunca tebessüm etti. Anlaşılan dostu herşeyi düşünmüştü. "Tamam" diyerek Li Feng'i takip etti.
İkisi okulun içine girdi. Herkes derste olduğu için kimseyle karşılaşmadılar. Chen Fan sanki nereye gideceğini biliyormuş gibi hızlıca ikinci kattaki birkaç sınıfın oraya vardı.
Ardından Li Feng'e burada beklemesini söyleyerek birkaç metre uzlaştı. Sonra cebinden yeni aldığı basit bir telefonu alarak bir numarayı aradı. Ve telefonu kulağına koydu. Bir anda Güzel bir kadın sesi telefonda duyuldu.
"Alo?"
Chen Fan bu sesi duyunca gözünden birkaç damla yaş gelmesine engel olamadı. Ağlamamak için kendini zor tutarak konuştu.
"Merhaba anne..."
Bu cümleyi duyunca karşı tarafta ki kadın şaşırdı. Bu ses oğluna aitti. Hemen cevap verdi.
"Chen Fan, bu sen misin? Niye başkasının telefonundan aradın! Zaten birşeye ihtiyacın varsa buraya gelebilirsiniz. Ya sana kızarlar sa."
Chen Fan'ın ailesi fakir bir aileydi. Bu yüzden Chen Fan'ın hiç telefonu olmamıştı. Evi buradan kırk beş dakikalık mesafede olduğu için ailesi gerek de duymamıştı.
Chen Fan annesinin tatlı sitemini duyunca gülümsedi. Ardından saatin yaklaştığını fark ederek konuşmaya başladı.
"Merak etme bir arkadaşımın telefonu. Sana çok önemli birşey söylemem gerek!"
Oğlunun ciddi sesini duyan Bayan Chen biraz telaşlandı. Hızlıca sordu.
"Ne oldu Chen Fan! Yoksa okulla ilgili bir sıkıntı mı var?"
Chen Fan'ın okullarla bir sıkıntısı olduğu bilinen bir gerçekti. Bu yüzden Bayan Chen yine aynı şeyin olduğunu düşünmüştü.
"Hayır anne. Başka birşey söyleyeceğim."
Bana Chen bunu duyunca rahatladı. Ama bu sefer iyice meraklanmıştı. Şaşkınlıkla sordu.
"Peki sıkıntı ne?"
Chen Fan'ın kız kardeşi kıyamet günü arkadaşlarına gittiği için orada ölmüştü. Bu yüzden hızlıca uyardı.
"Eğer Chen Ming bugün bir yere gitmek isterse ona izin verme!"
Bayan Chen bunu duyunca şaşırdı. Şaşırmış bir tonda sordu.
"Neden?"
Chen Fan hızlıca konuştu.
"Sebebini sonra açıklarım. Sen onu sakın gönderme..."
Ardından birkaç saniye durarak tekrar konuşmaya devam etti.
"... Ayrıca eğer tuhaf birşeyler olursa sakın evden çıkmayın ve kapıyı kimseye açmayın anlaşıldı mı?"
Bayan Chen bunu duyunca telaşa kapıldı. Hemen sordu.
"Yoksa yanlış birilerini mi sinirlendirdi Chen Fan. Başın dertte ise hemen buraya gel!"
Chen Fan yanlış anlaşıldığını hissedince içini çekerek cevapladı.
"Hayır. Öyle birşey yok. Sadece ne duyarsanız duyun ve ne söylenirse söylensin sakın evden çıkmayın. Bunu unutma."
Bayan Chen tereddütlü bir sesle "Tamam" dedi. Ardından Chen Fan ona "Hoşçakal" diyerek telefonu kapattı.
Sonra saatine baktı. Saat altıya on vardı. Arkasına dönüp Li Feng'in yanına gitti.
"Neredeyse geldi."
Li Feng bunu duyunca birkaç saniye bekledi. Ardından hızlıca sordu.
"Peki bu saldırıyı tam olarak kim yapacak?"
Chen Fan bunu duyunca istemsiz bir şekilde acı acı güldü. Ardından yakınır bir tonda konuştu.
"Hiç tanışmak istemeyeceğin ama tanışmak zorunda kalacağın varlıklar."
Li Feng'in insanlar değil de varlıklar dediğini duyunca şaşırdı. Bir ihtimal düşündüğü şey olabilir miydi? İnanmaz bir tonda sordu.
"İnsan değiller mi?"
Chen Fan başını sallayarak "Evet!" Dedi.
Ama o anda Li Feng'in inanmaz bakışlarını görünce oflayarak konuştu.
"Biliyorum çok mantıksız geliyor sana ama bana güvenmelisin."
Li Feng arkadaşının yalvarır tonunu görünce kafasını salladı.
"Peki."
O anda saat altı oldu. Chen Fan yüzünü sertleştirerek konuştu.
"Vakti geldi!"
Bunu demesiyle şehrin her tarafında siren sesleri yankılanmaya başladı. Bütün şehir koasta gibiydi. Bu savaş alarmı idi.
Siren sesi duyulunca bütün okul ayağa kalktı. Herkes bu sesin neyi temsil ettiğini biliyordu. Bütün şehri etkileyecek bir saldırı alarmı idi bu. Korku çığlıkları etrafta yankılanmaya başladı.
"Ne oluyor?"
"Bu alarmlar niye çalıyor?"
"Terörist saldırısı mı?"
O anda öğretmenler işin ciddiyetini anlayarak öğrencilere bağırmaya başladılar.
"Herkes sığınaklara!"
"Sığınaklara koşun!"
Herkes sınıflardan çıkıp sığınaklara koşmaya başladığında Chen Fan Li Feng'e döndü.
Li Feng ise şaşkınlıktan donup kalmıştı. Arkadaşına güvense de biraz tereddütteydi. İnsan olmayan birşeyler saldıracak demişti ve şuan öyle oluyordu. Gerçekten bu mümkün olabilir miydi?
Chen Fan Li Feng'i sarsarak onu şaşkınlığı dan uyandırdı. Ardından etraftaki ses yüzünden duyulması için bağırarak konuştu.
"Uyandığında sakin panik yapma tamam mı?"
Li Feng bunu duyunca merak etti.
"Uyandığımda mı..."
Fakat tam cümlesinin sonunu getirecekti ki gözleri yavaşça kapandı. Ve bayılarak yere düşmeye başladı. Ama Chen Fan onu tutarak yararlanmasını engelledi ve onu nazikçe yere yatırdı.
Ayni şey diğer herkese olmaya başladı. Koşan herkes teker teker bayılmaya başladılar. En sonunda ise Chen Fan da yavaşça sallanmaya başladı. Gözleri ağırlaşıyordu. Gülümseyerek konuştu.
"Gerçekten de geldi... Ama bu sefer farklı olacak... Bu sefer ben en güçlü olacağım..."
Son direnişi de yenildi ve kendini yere bıraktı.
~ ~
Etraf karanlıktı. Sanki bir boşluk gibiydi. O anda rengarenk ışıklar karanlıkta belirdi. Sanki karanlıktan onu kurtarmak için kan yardım etmeye çalışıyorlardı.
Elini yavaşça onlara uzattı. Ve ışıklar gittikçe yaklaştı. En sonunda şekilleri belli olamaya başladı. Bunlar renkli taşlardı.
Hepsinin üstünde farklı semboller vardı. Gören kişiye mistik bir his veriyorlardı. Chen Fan onlara uzanıp onları tutmaya çalıştı. Ama o anda korkunç bir ses dalgası etrafta yankılandı. Her yerden farklı farklı sesler geliyordu.
"... Dayanmalısın..."
"...o buna layık değil..."
"...Ne gördüğümü iyi biliyorum..."
"... Onun bedeninde karanlığın izleri var..."
"... Ama o kesinlikle kehanette ki kişi..."
"... Son şansımızı bir çocuğa mu bağlamamızı istiyorsun..."
"... O bunun başarabilir..."
"... Biz bile onu yenemezken bir çocuk nasıl bize yardım edebilir..."
"... Tahmin ettiğinizden daha çok şeye sahip..."
Sesler karmaşa halinde yankılanmaya devam etti. Chen Fan tam dayanamayacağını hissetmişti ki bir anda bütün sesler kesildi.
O anda etraf değişmeye başladı. Burası bir çayırlık ti. İnsana huzur veriyordu. Hiç bir kusur yoktu.
Ama o anda etrafındaki taşlar sanki korkmuş gibi Chen Fan'ın arkasına saklandı. Tam Chen Fan ne olduğunu anlamak için onlara bakacaktı ki önündeki Çayırlığın zemini titremeye başladı.
Zemin titremeye devam ederken kırılmaya başladı. Chen Fan bu dehşet verici sahneyi donmuş bir şekilde izliyordu.
Zemin kırılırken kırıkların arasından devasa bir silüet belirdi. Silüetin şekli üstündeki magma tabakası yüzünüzden tam belli olmasa da az çok insan şekline benzediği belli oluyordu.
Şekil devasa bir kule gibi gökyüzüne kadar uzandı. Ardından başını indirerek sanki bir böcekmiş gibi Chen Fan'a bakmaya başladı.
Chen Fan bu devin niyetinin hiç iyi olmadığını anlamıştı. Hemen arkasını dönüp kaçmaya başladı. Ama nereye kadar kaçabilir di ki?
Dev ayağını kaldırıp ezmek için Chen Fan'ın üstüne getirdi. Ayağı Chen Fan gibi bin insanı rahatlıkla ezebilirdi.
Ayak Chen Fan'ın üstüne geldiğinde hızlıca yere inerek Chen Fan'ı ezdi.
O anda Chen Fan gözlerini hızlıca açarak uyandı. Nefes nefese kalmıştı.
"Haahh... Huff..."
Korku her hücresine kadar yayılmıştı ve hissedilmişti. O dev onu hiç acımadan ezmişti.
Bunu hatırladıkça daha da korktuğunu fark eden Chen Fan bunu sonra düşünmek için aklından çıkardı.
Etrafına baktı. Hava kararmıştı. Yerde yatan bissürü silüet belli oluyordu. Birkaç kişi uyanmış olacak ki şaşkın bir şekilde etrafta dolaşıyorlar di.
Chen Fan içinden düşündü.
"Önceki zamanda ki gibi. Hava kararmış ve oyun başlamak üzere."
Sonra aklına onlara her saniye yardım eden ve canavarlara karşı tek şansları olan sistem geldi. Merak eder bir tonda düşündü.
"Acaba sistem de bir farklılık olur mu?"
Hemen aklından sistemin açılmasını istedi. Ve bir anda önünde şeffaf, parlak bir pencere belirdi.
İsim = Chen Fan
Tür = İnsan / ???
Ünvan = Taşların vârisi / Kule Tırmanıcısı
Seviye = 1
Can = 100/100
Mana = 100/100
Yorgunluk = 0/40
Mevcut vücud durumu =
Güç - 4 Hız - 4
Çeviklik - 4 Dayanıklılık - 3
Mana - 10 Zihin - 11
Canlılık - 5 Şans - 9
Mevcut vücud puanı = 0
Yetenekler =
Taşların gücü (Pasif) -
Kutsaması alınan taşların elementlerine maksimum yatkınlık sağlar.
Chen Fan pencereyi bir süre inceledikten sonra şaşırmış bir tonda konuştu.
"Herşey neredeyse aynı ama şu ilk ünvan ve yetenek yeni gelmiş... Önceki hayatında bunlar yoktu. Ayrıca mana da önceki hayatımda daha az olmalıydı. Acaba..."
Aklına zamanda geri gitmeden önce duyduğu mesajlar geldi. Onlar yüzünden böyle olabilir miydi?
O anda Yüksek bir inleme yanıbaşında duyuldu.
"Ahhh..."
Li Feng'in uyandığını fark eden Chen Fan heyecanla bağırdı.
"Li Feng!"
Li Feng başını ovuşturarak ayağa kalktı. Ardından etrafa bakarak bulunduğu durumu kavradı. Şaşkın bir sesle sordu.
"Noldu bana?"
Chen Fan gülerek söyledi.
"Bayıldın."
Li Feng o anda bayılmadan önce Chen Fan'ın ona uyandıktan sonra sakin ol dediğini hatırlayarak heyecanla konuştu.
"Herşey senin dediğin gibi oldu Chen Fan! Şimdi ne yapmalıyız?"
O bunu sorarken bütün herkes yavaşça uyanmıştı. Ve o anda herkesin önünde aynı şey belirdi. Chen Fan önündeki bu şeffaf pencereye bakarak sert bir şekilde cevapladı.
"Sadece hayatta kalmalıyız..."
Li Feng de önünde çıkan şeye bakarak şaşırdı. Önünde saydam bir pencerede Şunlar yazıyordu.
"İlk oyun başlamıştır sevgili kule tırmanıcıları. Elinizden geldiğince hayatta kalın ve yaşayın!"
__________________________________________________
Merhabalar sevgili dostlarım. İlk günden bölümümün 400 okunma alması beni çok mutlu etti. Sizlere destekleriniz için teşekkür ederim. Şimdi sizler için bu bölümleri hızlıca yazıyorum.
Mesela bu bölümü sabah namazından sonra uyumayıp üç saate yazdım. Sizler beni destekledikçe ve Bölümlerim okundukça bende yeni bölüm atamaya devam edeceğim.
Ayrıca bugün okuduğunuz bölümde ve önceki bölümde iki farklı şekilde konuşma cümlelerini yazdığımı fark etmissinizdir. Çünkü ikisine de bakıp gözünüze hangisi hoş geliyorsa söyleyin. Bende bundan sonra öyle yazayım.
Ayrıca yorum atmayı unutmayınnnn!!!!
İyi okumalar...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..