Cilt 9 Bölüm 38: Bu Doğru mu?

avatar
6839 11

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 38: Bu Doğru mu?


Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 38 – Bu Doğru mu?

Çeviri : Gin      Düzenleme : Dr.Hiluluk

 

 

 

İmparator Johann, Linley’in tavrı karşısında kaşlarını çatmadan duramadı. Ne olursa olsun o hala O’Brien İmparatorluğunun başıydı.

“İmparator Johann!” Linley’in sesi daha da yükseldi. Gözleri İmparator Johann’ı delip geçiyordu.

İmparator Johann aniden derin, soğuk bir çukura düşüyormuş gibi hissetmişti. Linley’in bakışları bir şekilde nefes alıp vermesini zorlaştırmıştı. Boğazı sıkışan imparator bir iki kelime konuşabildi “Üstat Linley, bunun anlamı nedir? BİZE güvenmiyor musun?”

Linley’in yanında Delia sessizliğini sürdürdü.

Linley, İmparator Johann’a bakmaya devam etti. Derin bir sesle, “İmparator Johann mesele size güvenmemem değil. Yalnızca, Reynolds benim çok yakın bir arkadaşım. Birdenbire bana gelip onun savaşta öldüğünü mü söylüyorsunuz? Söyleyin bana... konuyla ilgili doğruları öğrenmek istemem normal değil mi?”

“Konuyla ilgili doğruları mı?”

İmparator Johann öfkeyle dikilip çıkıştı, “Üstat Linley, doğruyu söylemiyor olabilir miyiz? Size bir kez daha anlatmama izin verin. Reynolds, Rohault İmparatorluğunun askerleri tarafından Neil Şehrinin surlarına kadar kovalanıp öldürüldü. Bununla ilgili şüphe edilecek bir durum yok!”

“Neil Şehri?” Linley gözlerini kısmadan edemedi. “İmparator Johann, eğer Reynolds çoktan şehir surlarına kadar kaçabildiyse, Neil Şehrindeki askerler nasıl olur da onu kurtaramaz?”

İmparator Johann bir an tereddüt etse de, kendinden emin bir şekilde devam etti. “O an orada değildik. Ancak öğrendiğimize göre, Reynolds şehir surlarına ulaştığı anda, şehrin askerleri onu kurtarma fırsatı bulamadan öldürülmüş.”

Dördüncü kardeşi ölmüştü!

Linley buna inanmak istemiyordu. İmparator Johann’ı sorguya çekerken, dördüncü kardeşiyle ilgili anılar gözlerinin önüne geliyor, kalbindeki uğursuz duygu giderek daha da şiddetleniyordu.

İmparator Johann, Linley’in duygu durumunun değiştiğini sezebiliyordu. Çevrelerindeki aura giderek daha baskıcı bir hale dönüşüyordu. Alında kocaman ter damlaları ortaya çıksa da, imparator yalnızca Linley’e bakmaya devam etti.

Ne olursa olsun ağzını açıp gerçekleri dile getiremezdi. Reynolds’un savaşta öldüğü ve şehrin askerlerinin onu kurtarmaya zaman bulamadığı konusunda ısrarcı olmalıydı.

Linley gözlerini kapatıp, kalbinde büyüyen şeytani hisleri bastırmaya çalıştı. Ardından büyük bir nefes verdi.

Gözlerini tekrar açtığında, içlerinde şimşek gibi bir ışık çaktı. Linley’in bakışları altında, İmparator Johann büyük bir psikolojik baskı hissediyordu. Sıradan bir savaşçı olarak, ruhsal enerjisi nasıl 9. Seviyeden bir baş büyücü olan Linley’le baş edebilirdi?

“İmparator Johann şunu anlamalısınız, belki de bana gerçekten doğruyu söylüyorsunuz. Ancak size bu bilgiyi getiren insanın doğruyu söylediğini garanti edebilir misiniz?” Linley’in sesi oldukça kısık çıkmıştı.

İmparator Johann tereddüt etmeden başıyla onaylayıp, kesin bir tavırla. “Linley, BİZE inanmalısın.”

Linley imparatora bir bakış atıp sakince, “İmparator Johann, şu an iyi bir ruh halinde değilim. Eve dönüyorum. Kardeşime ve Nina’ya durumu bildirin.”

Alnı ter içinde kalmış olsa da İmparator Johann, yine de gülümseyerek karşılık vermeyi başardı. “Üstat Linley, şu an nasıl hissettiğinizi anlayabiliyorum. Lütfen eve dönüp istirahat edin. Durumu Wharton ve Nina’ya BİZ anlatırız.”

Linley başıyla onaylayıp saraydan Delia’yla birlikte ayrıldı.

Linley’in arkasından bakan İmparator Johann sonunda rahatlayarak derin bir iç çekti. Alnındaki teri silerek kendine gizlice şöyle dedi.” Yüce gökler, Linley’in karşısında yalan söylemek kesinlikle korkutucu. Eğer Linley öfkesine hakim olmasaydı, burada onu durdurabilecek kimse olmazdı.”

Biraz sakinleştikten sonra, İmparator Johann tekrar o soylu, majestik gülüşünü takınarak ana salona geri döndü.

Linley ve Delia omuz omuza Boulder Sokağı’nda yürüyordu. Saraydan dönüş yolu boyunca Linley sessizliğini korumuştu. Delia onun ne kadar acı çektiğini hissedebiliyordu.

Uzun bir süre sonra Delia sessizce konuştu. “Linley.”

Linley bu sesle daldığı düşüncelerden titreyerek uyandı. Anılardan bir anlığına sıyrılıp Delia’ya baktı. “Nasılsın?” Delia yumuşak, teselli eden bir tonda konuştu. “Reynolds’u mu düşünüyorsun?”

Linley yavaşça başını salladı. “Delia, kalbimde Patron Yale, İkinci kardeş ve Dördüncü kardeş benim öz kardeşimden farksızlar. Dördüncü kardeşin savaşta ölebilme ihtimalini bir an bile düşünmemiştim.” Bu sözcükleri söylerken sakin gözükse de, Delia, Linley’in gözlerinin kızardığını fark etmişti.

Ne kadar dayanıklı biri olursa olsun, Linley’in gözleri nemlenmişti. Ne büyük bir acı içinde olduğunu tahmin etmek zor değildi.

Geçmişi özellikle hatırlamaya çalışmasa da, gençliğinin anıları kendiliğinden gözünün önüne geliyordu. Dördünün birlikte nasıl içip, oyunlar oynadığını, neşeyle güldüklerini hatırlamadan edemiyordu. Hala yurt odalarında akademideki kızlar hakkında konuştuklarını hatırlıyordu. O zamanlar Reynolds ve Yale inanılmaz hayat doluydu. Reynolds’un tembel, uyuşuk hallerini düşününce Linley daha da büyük bir acı hissetti.

Kont Wharton’un malikanesine vardılar.

“Efendimiz.” Kapıdaki muhafızlar saygıyla seslendi.

Konağa baktıktan sonra Linley, Delia’ya dönüp “Delia, sen şimdilik gidebilirsin.”

“Nereye gidiyorsun?” Delia, aceleyle sordu. “Linley, lütfen düşünmeden davranma.” Delia, Linley’in şu anki ruh haliyle büyük bir felakete neden olmasından korkuyordu.

Linley başını salladı. “Hayır, yalnızca Reynolds’un evine gideceğim... Dunstan Klanına!”

Dunstan Klanı, O’Brien İmparatorluğundaki en eski klanlardan biriydi. Klanın ordudaki etkisi inanılmazdı.

Dunstan Klanı kraliyet sarayından çok uzakta değildi.

‘Rüzgarın Gölgesi’ büyüsünü kullanarak Linley şehrin sokaklarında zarif bir biçimde süzüldü. İnsanlar onu fark ettiğinde o çoktan yüzlerce metre uzaklaşmış oluyordu.

“Adamım, sana Madam’ı kızdırmama konusunda dikkatli olmanı söylemedi mi. Tanrım...” Dunstan Klanı’nın iki muhafızı birbirleriyle konuşuyordu. Adamlardan biri diğerine gülüyordu.

Diğer muhafız yanağındaki el izi şeklindeki kızarıklığı ovalıyordu.

“Onu kızdıracak hiçbir şey yapmadım ki! Yalnızca Madam döndüğünde ondan yeterince uzaklaşmadım. Bu yüzden bana bağırıp tokatladı. Lanet olsun bu hiç adil değil.”

“Neyin adil olup olmadığı konusunda yakınmayı bırak. Genç Efendi Reynolds, daha yeni savaşta öldü. Şu an madamı kızdıran herkes canına susamış demektir.”

İki muhafız bu şekilde sohbet ederken aniden bir rüzgar ve ardından da bir insan figürü Dunstan Malikanesinin kapısında belirdi.

Muhafızlar irkilmişti.

“Efendim, kim olduğunuzu sorabilir miyim?” Muhafızlardan biri sordu.

“Gidip Linley’in Dunstan Klanı’nın lideriyle görüşmek istediğini bildirin.” Linley’in sesi sakin olsa da, delici, insanın ruhunu titreten bir etkisi vardı.

“Üstat Linley?” İki muhafız birbirlerine baktıklarında gözlerinde bir heyecan vardı.

Linley nasıl biriydi? Yulan Kıtasındaki en güçlü uzmanlardan birisi kapıdaydı. Kutsal İmparator ve Haydson’la aynı güçte biri..

İki muhafız aceleyle saygıyla eğildiler.

“Üstat Linley, lütfen biraz bekleyin. Hemen gidip bildireceğim.” Muhafızlardan biri son hız malikaneye doğru koştu. Linley, kapının dışında sessizce beklerken bir mızrak gibi dimdik duruyordu.

Kısa bir süre sonra orta yaşlı üç adam hızla kapıya doğru koştu. Bu üç adamdan biri Dunstan Klanı’nın lideri ve Reynolds’un babası Neon Dunstan’dı.

Neon Dunstan, Linley’in geldiğini öğrendiğinde aceleyle onu karşılamaya çıkmıştı.

Bugünün Wharton ve Nina’nın düğün günü olduğunu biliyorlardı. Ancak Reynolds’un ölümünden dolayı Dunstan Klanı sarsılmıştı ve bu yüzden düğün merasimine katılmamışlardı.

“Bu Üstat Linley mi?”

Neon Dunstan uzaktan Linley’i süzdü. Linley kıtada ünlü biriydi. Neon tek bir bakışta Linley’in etkileyici aurasını fark etmişti.

Bu bir çeşit ruhsal baskıydı.

Uzmanlar belli bir seviyeye ulaştığında, ruhları biçim değiştirirdi. Aziz seviye uzmanlar, kıyafetleri param parça bile olsa, herhangi bir soyludan çok daha asil görünürdü.

Linley başını çevirip Neon ve diğer ikisinin geldiğini gördü.

Üç adama şöyle bir baktığında, adamlar derin birer nefes çekip sıcak bir biçimde onu karşıladılar. İlk konuşan klan lideri Neon oldu. “Üstat Linley, bir ihtiyacınız varsa haber göndermeniz yeterliydi. Ben size gelirdim. Buraya kadar zahmet etmenize gerek yoktu.”

Linley lafı dolandırmayıp doğruca Dunstan Malikanesi’ne yürüdü. O üç adamı geçip direk içeri girdi.

Neon Dunstan ve diğerleri şaşırsa da aceleyle arkasından onu takip ettiler.

Linley’in rüzgar üzerindeki anlayışı düşünülürse, tek bir düşünceyle Rüzgar Keşfi büyüsünü aktive edip, birkaç kilometre içindeki her şeyi  görebilirdi. Dunstan Klanı ana salonuna yürürken, çoktan tamamı erkeklerden oluşan bir çok kişinin orada toplandığını görmüştü.

“Üstat Linley’i saygıyla selamlarız.” Salondaki herkes saygıyla eğildi.

Linley zoraki bir şekilde gülümseyip, konuştu “Bu kadar resmi olmanıza gerek yok. Eminim ki buradaki herkes niye geldiğimi biliyordur.”

Neon Dunstan ve diğerleri bakıştılar. Hepsi şaşkınlıklarını bir süre atamadılar.

“Reynolds öldü.” Linley onu çevreleyen adamları şöyle bir süzdü. Sesi derindi. “Reynolds en iyi arkadaşlarımdan biriydi ve gerçek birer kardeş kadar yakındık!”

Linley’in sesi tüm salonu boğucu bir havayla doldurdu.

“Şu an bilmek istediğim, dördüncü kardeş tam olarak nasıl öldü? Gerçekten Neil şehri Askerleri onu kurtarmaya zaman bulamadığı için miydi?” Linley’in bakışları Neon Dunstan’ın üzerinde sabitlendi.

Neon Dunstan hafifçe iç çekip “Linley, Reynolds benim oğlumdu. Ölümü beni derinden yaraladı. Ancak yapacak bir şey yok. Savaşta insanlar ölür. Dunstan Klanı sırf oğlum öldü diye yaygara yapamaz. Dunstan Klanı askeri bir klandır. Uzun süre önce her bir Dunstan erkeğinin orduda en az on yıl süreyle görev almasına karar verme sebebimiz, onları toprakları için can verme fikrine alıştırmaktı. Eğer bir çelik gibi işlenmezlerse, imparatorluk için nasıl işe yararlar?”

“Bunu anlıyorum.”

Linley sakince Neon Dunstan’a baktı. “Birinin vatanı için can vermesi utanılacak bir şey olamaz. Ancak... bir sebeple, Reynolds’un Neil Şehri surlarında ölmüş olması bana mantıklı gelmiyor. Şehirde o an hiçbir uzman bulunmuyor olabilir mi? Surlardan atlayıp onları kurtarmaları çok kolay bir iş değil mi?”

“Neon Amca!” Linley dik dik Neon Dunstan’a baktı. “Şunu anlamalısın. Kardeşim öldü. Eğer şanlı bir şekilde savaşarak öldüyse, onunla gurur duyarım! Ancak gereksiz yere öldüyse, ya da bir başka neden varsa, o zaman kesinlikle biricik kardeşimin başına gelen her şeyi ayrıntısıyla bilmeliyim!”

“Ölümü başka birilerinin yüzünden mi oldu? O halde onların da öldüğünden emin olmalıyım!!!” Linley’in bakışları keskin birer hançer gibiydi.

Neon ve diğerleri kalplerinin sıkıştığını hissettiler.

“Neon Amca!” Linley’in ona hitap şekli de Neon’un kalbinin sızlamasına sebep olmuştu.

“Söyle bana. Oğlun, benim kardeşim. Adaletsiz, anlamsız bir şekilde mi öldü?” Linley, Neon Dunstan’a cevap bekler bir şekilde bakıyordu.

Neon Dunstan’ın yüzünde garip bir bakış olsa da, doğruca Linley’e bakıp kesin bir şekilde yanıt verdi, “Üstat Linley, size minnettarım. Ancak oğlum şerefiyle savaşta öldü. Ölümü adaletsiz ya da anlamsız değildi!!!”

Linley herkesin yüzüne şöyle bir baktı.

“O halde hoşçakalın.” Linley dönüp hızla Dunstan Klanı’ndan ayrıldı.

Linley’in gidişini gören Neon Dunstan ve diğerleri rahatlayarak iç çektiler. Neon Dunstan açık bir sesle emretti. “Herkes kendi işine dönsün.”

Ardından Neon Dunstan hızla ana salondan çıkıp çalışma odasına yöneldi.

“Reynolds... Babanı affet!” Yürürken Neon’un gözleri kızarmıştı.

Dunstan Klanı’nın ordudaki gücü düşünülürse, doğal olarak gerçekten ne olduğunu biliyorlardı. Neon’un oğlu Neil Surlarının önünde ölmeden önce düşmanla uzun süre savaşmıştı. Ancak Prens Julin, kişisel olarak kimsenin şehrin kapılarını açmamasını ve onlara yardım etmemesini emretmişti.

Ölümü gerçekten de adaletsiz bir ölümdü!

Neon’un içinden acı gözyaşları döküyordu. “Üstat Linley intikam almak için Prens Julin’i öldürebilir. Ancak majesteleri Prens Julin’e çok önem veriyor. Üstat Linley’den intikam almaya kalkışamasa da, kesinlikle Dunstan Klanı’nın peşinden gelecektir.”

Yapılacak bir şey yoktu..

Ölen öldüyse, yaşayanları düşünerek hareket etmeliydiler.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr