17.Bölüm
‘Neden?’
‘Neden? Beni koruyacağını söylemiyor muydu?’
‘Neden? Beni asla yalnız bırakacağını söylemiyor muydu?’
‘Neden?’
Lily, şehrin sokaklarında oyuncak ayısına sarılırken, gözlerinden aşağı akan göz yaşlarını görmezden geldi ve koşmaya devam etti.
Caddeleri dolduran insanların arasından durmadan koştu.
Sonunda bir ara sokağa girdi ve yere oturdu.
Oyuncak ayısına sımsıkı sarıldı ve yüzünü yere çevirdi.
Bir süre sonra kısık bir ses duyuldu. Bu ses Lilynin hıçkırık sesiydi.
Kirli zeminin üzerine oturmuş, oyuncak ayısını kucaklayarak ağlayan küçük bir çocuk, onu görenlerin kalplerinin ağrımasına neden oldu.
“Abi neden beni bıraktın? Kurtar beni, korkuyorum. Neredesin? Neden hala geri dönmedin? Gerçekten bana yalan mı söyledin? Sen gerçekten- “Sonunu bitiremedi ve küçük dudaklarını ısırdı.
Küçük kalbi abisinin ölmediğini ve ona geri döneceğini bağırıyordu ama mantığı ona asla geri dönmeyeceğini ve bir daha asla ona göremeyeceğini fısıldıyordu.
‘Seni özledim. Lütfen geri gel abi.’ Hala geri geleceğine inanmak istiyordu. Bu onun küçük kalbinin içinde kalan son umuduydu.
Yarım yıl geçmeden hem ailesini hem de ailesi gördüğü kişiyi kaybetmek, onun gibi küçük bir çocuk için kabul edilemezdi. Kabul etmek istemedi.
‘Hayır! Abim ölmedi! Bana söz verdi. Geri gelecek! Benim yapmam gereken onu burada beklemek.’
Lily bunu içinden haykırsa da dışarıya hiçbir kelime çıkmadı. Çünkü bu durumda kalan kendisi bile abisinin hayatta olduğu inancını kaybetmeye başlamıştı. Renkli küçük dünyası ailesini ve abisini kaybetmenin hüznüyle birlikte siyah beyaz bir renge bürünüyordu.
“Abi geri gelecek misin? Tekrar birlikte olacak mıyız?”
Bu sözler Lilynin inancını sarsmaya başladı. Artık tutamadığı duygular patladı ve yüksek sesle ağlamaya başladı.
“Hayır!”
“Geri gelmeyecek!”
“Neden?”
“Neden gittin?”
“Ailem gibi neden beni yalnız bıraktın?”
“Lütfen, korkuyorum! Bana bir işaret ver! Sadece hayatta olduğuna dair bir kanıt!”
Yüksek sesle bağırdı ve ağladı ama hiçbir yanıt alamadı.
O karanlık ve kirli sokakta, yalnız başına ağlamaya devam etti.
…
“Lily! Neredesin? Cevap ver.”
Jack sokaklarda koşarken aynı zamanda yüksek sesle bağırdı.
‘Lanet! Nereye gittin?’
Jack endişeli bir şekilde her yere baktı ama Lilye dair hiçbir şey bulamadı.
‘Bu siren neyin nesiydi böyle? Burada neler oluyor?’
“Lily ortaya çık hadi! Özür dilerim sana vurmamalıydım!”
Jack ne kadar bağırsa da hiçbir yanıt alamadı.
“Bakar mısınız bayım? Şu boylarda siyah saçlı, kucağında oyuncak ayısı olan bir kız gördünüz mü”
“Üzgünüm görmedim.”
“Anlıyorum, teşekkürler.”
Jack kime sorarsa sorsun aynı cevabı aldı.
‘Nereye kayboldu bu kız? Başına bir şey gelmeden önce onu bulmalıyım.’
“Jack, burada ne arıyorsun.”
O anda Jackın arkasından tanıdık bir ses geldi. Jack bakmak için döndüğünde karşısında Bella ve Yuminayı buldu.
“Siz ikiniz burada ne yapıyorsunuz?” Jack şaşkın bir şekilde sordu.
“İşten yeni çıktık ve eve gidiyoruz sen burada ne yapıyorsun?” Bella sordu.
“Lily evden kaçtı. Onu arıyorum.” Jack iç çekti ve konuştu.
“Ne? Lily evden mi kaçtı? Ne oldu?” ikisi şaşkın bir şekilde aynı anda konuştu.
“Uzun hikâye, onu bulmamda yardım edin sonra size anlatırım.” Jack aceleyle konuştu ve ikiliye ciddi bir şekilde baktı.
“Tamam, acele edelim.” İkili başka bir şey söylemedi ve başını salladı.
…
“Belediye başkanı! Acil durum! Acil durum!”
Askeri üniforma giyen bir adam belediye başkanın ofisine hiçbir uyarı vermeden daldı ve bağırdı.
Belediye başkanı korktu ve neredeyse koltuğunda devriliyordu.
Başkan: Ne oldu?
Adam: Zombiler! Son savunma hattını kırdı ve şehre doğru ilerlemeye başladı. Karşı koyacak asker kalmadı.
Başkan: Ne dedin? Bu nasıl olabilir? Askerler ne halt ediyor?
Adam: Zombiler çok kalabalıktı ve sadece zombiler yoktu devasa yaratıklar da vardı. Silahlarımızın onların üzerinde hiçbir etkisi olmadı.
Başkan: Peki ya diğer kamplardan yardım hala gelmedi mi?
Adam: hayır efendim. Onlardan ne yardım geliyor ne de bir cevap alamadık. Ne yapmalıyız zombiler neredeyse buraya ulaşmış olacaklar efendim.
Başkan: Hemen personeli topla ve şehri tahliye etmeye başlayın. Kaybedecek vaktimiz yok. Acele et.
Adam: Hemen.
Başkan iç çekerek koltuğundan kalktı ve şehre son bir kez baktı.
“Tanrı yardımcımız olsun.” Başkan kısık ve kederli bir sesle mırıldandı ve odadan çıktı.
…
Sirenler tüm şehirde bir kez daha çalmaya başladı.
“Herkesin dikkatine, lütfen panik yapmayın ve en yakın zamanda şehir merkezine gidin. Bu bir acil durumdur.”
Anonsu dinleyen herkes ilk başta şaşırdı ve kafası karıştı ama hızlı bir şekilde toparlanıp şehir merkezine gitti.
…
“Lilyi buldunuz mu?”
Diğer ikisiyle buluşan Jack hemen Lily buldu.
“Hayır, hiçbir iz bulamadık. Tanrım nereye kayboldu bu çocuk.” İkili endişeli bir şekilde konuştu.
Üçlü telaşlı bir şekilde birbiriyle konuşmaya devam ederken siren sesini ve anonsu duydular ve daha da telaşlandılar.
Bella: Bugün neler oluyor böyle? Acele etmeli ve Lilyi bulmalıyız.
Yumina: Haklısın, içimde kötü bir his var.
İkili bir kez daha ayrılmak üzereydi ama Jack onları durdurdu ve ciddi bir şekilde konuştu.
Jack: Hayır bence şehir merkezine gitmeliyiz. Eğer Lily anonsu duymuşsa ve merkeze gitmişse onu burada arayarak vakit kaybetmemeliyiz.
Bella: Doğru, ama ya merkezde değilse? Ya başına bir şey gelirse?
Jack: Bu durumda siz ikiniz gitmeli ve merkeze bakmalısınız. Bende şehirde bir süre daha arayıp sonunda sizi bulurum.
Yumina: Pekâlâ, böyle yapalım. Bella hadi gidelim.
Bella başını salladı ve Yumina ile birlikte ayrıldı.
Jack tek başına sokakta koşarken Lİlye seslendi.
…
Şehir merkezinde, binlerce insan toplanmış ve endişeli bir şekilde askeri bir kamyonların yanında duran silahlı askerlere bakıyorlardı.
İçlerinden orta yaşın sonlarına gelmiş, göğsünde askeri başarılarını vurgulayan birkaç madalyası olan bir asker öne çıktı ve elindeki megafonla konuşmaya başladı.
“Herkes sakin olsun ve beni dinlesin, ne olursa olsun panik yapmayın. Kendi güvenliğiniz ve ailenizin güvenliği için bundan sonra ki emirlerimize harfi harfine uymalısınız.”
Komutanın dediklerini duyan kalabalıktaki insanlar, kıpırdanmaya ve kendi aralarında sessizce tartışmaya başladı.
“Sessizlik! Hemen şimdi guruplar halinde toplanın ve kamptan ayrılmaya hazırlanın. Çocuklar, hamileler ve yaşlılar kamyonlara bindirilecek.”
Komutan kalabalığın telaşlandığını gördüğünde tekrar konuştu.
“Burada neler oluyor? Bize bir açıklama yapmazsan hiçbir yere gitmeyiz.” Bu sırada kalabalıktan birisi bağırdı. Buda diğer insanların sesini yükseltmesine neden oldu.
“Bu doğru! Burada neler oluyor? Neden aniden evlerimizi terk etmek zorundayız.”
“Burada sıkı çalıştım ve daha yeni bir ev almayı başardım ve siz şimdi bana evimi terk etmem gerektiğini mi söylüyorsunuz.”
“Dışarısı çok tehlikeli.”
“Sessizlik! Kapayın çenenizi!” kalabalığın bağırdığını duyan komutan dayanamadı ve yüksek sesle bağırdı.
Kalabalık silahlı askerlere baktı ve tekrar sessizleşti.
“Neler olduğunu bilmek mi istiyorsunuz? İyi size her şeyi anlatayım. Dışarıda kalabalık bir zombi sürüsü şu anda şehre doğru ilerliyor. Sürüyü durdurmayı başaramadık ve neredeyse buraya ulaşmış olacaklar. Şimdi evlerinden ve burasının dışarıdan daha güvenli olduğunu düşünen herkes geri dönüp zombiler için yemek olabilir.”
Komutanın söylediklerini duyan kalabalık korkuyla titredi.
Bir süre kalabalığa bakan komutan tekrar konuştu.
“Şimdi kimse geri dönmediğine göre gruplar oluşturun ve emirleri takip edin.”
Kalabalık başka bir şey söylemedi ve emirleri takip etti.
“Bekle! Lütfen bekleyin! Komutan!” o sırada kalabalığın arasında bir figür aceleyle bağırdı.
Komutan, gözlerini kıstı ve önündeki genç kızla soğuk bir sesle konuştu.
Komutan: Sen kimsin? Ne istiyorsun?
Bella: Benim adım Bella. Bana yardım etmelisiniz.
Komutan: Yardım mı? ne yardımından bahsediyorsun sen?
Bella: Küçük kız kardeşim kayıp. Onu bulmamda bana yardım etmelisiniz. Lütfen onu bulamıyoruz.
Komutan: Kız kardeşin mi? kalabalığın içinde olabilir mi?
Yumina: Her yere baktık ama onu bulamadık. Hala şehirde bir yerlerde olabilir. Lütfen onu bulmamıza yardım edin.
O sırada Yumina ortaya çıktı ve konuşmaya dahil oldu.
Komutan: Sen kimsin?
Yumina: Ben onların ablasıyım. Adım Yumina.
Komutan: Yumina öyle mi? Üzgünüm ama yeterince vaktimiz yok zombiler neredeyse şehre ulaşmış bir durumda. Eğer senin kız kardeşini aramaya çalışırsak buradaki herkes hayatını kaybedebilir.
Bella: Ama-
Komutan: Nasıl hissettiğinizi anlıyorum ama üzgünüm yapabileceğim hiçbir şey yok. Buradaki insanların hayatını tehlikeye atamam.
Bella ve Yumina bir şeyler daha söyleme istediler ama komutanın kararlı gözlerine bakınca hiçbir ses çıkaramadılar.
Bella: Ne yapmalıyız?
Yumina: Bilmiyorum. Tek umudumuz Jackın, Lilyi bulması.
İkili sessizliğe düşte.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..