Bölüm 1: Neredesiniz!

avatar
159 1

Deity Behind - Bölüm 1: Neredesiniz!


Mavi gökyüzünü kaplayan yağmur bulutları ve fırtınaların içinde insanın içini parçalayacak kadar büyük patlamaların sesleri yankılanıyordu. 

Sanki gökyüzü yarılıyor ve yerküre yırtılıyordu. 

Dokuz zirve dağın tam ortasında , eskiden görkemli olduğu her şekilde belli olan büyük bir şehir vardı. 

Şehri savaşın alevleri sarmıştı, dokuz dağ düşmanlar tarafından işgal edilmiş sayısız dao yolcusu tarafından sarılmıştı. 

Gökyüzünde bu ordulara hükmettiği her halinden belli olan yaşlı bir adam vardı. 

"Süzülen Bulut Klanından Kızıl Bulut! Artık pes et ve anahtarı bize teslim et! 

Eskisi gibi güçlü değilsin, artık göklere hükmeden bir general değilsin! İmparator öldü! Yeni bir çağ başladı ve bu çağ artık eski imparatorlar çağı gibi olmayacak!

Bunun farkında olduğunu biliyorum, soyundan kimse kalmadı artık, eğer anahtarı bize teslim edersen kızın ve ailesini geride bırakacağım ki soyun devam etsin. 

Göklere hükmetmiş bir İmparator Generali'nin soyunu yok etme cüretini bulamam.

Orta yolu bulalım Kızıl Bulut!"

Şehrin yıkıntılarının ortasından bir homurtu sesi yükseldi. Ses dokuz dağı saran dao yolcularının kalplerini titretecek kadar derin ve güçlüydü. Lakin bir şey onu geride tutuyormuş gibi hissettiriyordu.

 "Siz refah ile dolu bir çağa girdiniz, doğru. . . Ne çabuk unuttunuz! Bugün girdiğiniz çağın mimarlarını!

Ne çabuk unuttunuz milyarların kanıyla bu yeni çağı ortaya çıkaran adamı!

Anahtar benimle kalacak ve ne siz Mor Kaya ne de başka birisi o anahtarı alamayacak.

Beni öldüremezsiniz, beni sadece böyle sabitlemeye gücünüz yeter!

Öyle olsun, bakalım ilk başta hangimiz pes edecek."

.

Bu savaş gibi bir çok savaş dokuz güneş ve gezegenlerinde olmuştu. Bu yeni bir çağın başlangıcıydı. 

İmparatorlar çağı sona ermişti, son imparator da akıbeti bilinmeden kaybolmuştu.

Göklerin işaretleri değişmişti, cennetin ve cehennemin değişimi olmuştu. 

Artık bu yıkım ve savaş dolu çağda yoğrulmuş dünyanın verimli tohumlar büyütme zamanıydı. Bu çağ altın bir verim çağıydı!

Tanrılık çağı! Bu çağda dao'nun sonuna kadar gitmek göklerin onayını ve yaratım gücünü elde etmekle bitiyordu!

Göklerin hükmü indiğinde o efendisini seçecek ve yeni bir tanrı doğacaktı!

O göklerin yer yüzündeki gölgesi ve bütün canlılığın hükümdarı olmakla yükümlüydü. 

Eski çağlardan sonra bu bolluk çağı daha yeni başlamıştı ki beklenmeyen bir şeyler yaşanmıştı. 

İlk tanrı doğmuştu, göklerin onayını aldıktan sonra ilk yaratımını yapmak istediğinde kimsenin bilmediği bir sebepten acı verici bir şekilde ölümü tatmıştı. 

O günden sonra göklerin öfkesi kabarmış ve bir nesli kendi haline bırakarak cezalandırmıştı. 

Bu nesilde bazı kişiler eski tarikatlar ve klanların tanrıyı öldürmek için ölümsüzlerin çağından bir silah kullandığını iddia etmişti. 

Süzülen Bulut klanı da on altı ölümsüz çıkartmış ve göklerin hükümdarlığını on altı nesil yapmış bir klandı. 

Dokuz güneş ve gezegenlerindeki belki de en büyük beş klandan birisiydi ki bir bu kadar da eskilerdi 

Bu onları top namlusunun ucuna koymuş ve eski klanların gücünü tekrar test etmek isteyenler bunu bir fırsat olarak kullanmıştı. 

Eğer süzülen bulutun yıkımı dünyaları öfkelendirirse bu hala eski çağın hükmünün sürdüğü anlamına gelirdi, eğer bir tepki gelmezse eski çağ resmi olarak bitmiş demekti ki kimseden bir tepki gelmemişti. 

Aradan zaman geçti, bir tanrı daha doğmasa da bu tanrı seçiminin yaklaştığı hissiyatı bütün klan ve tarikatlarda vardı. Gökler tekrar maviye bulanmış ve Dao yolunun açıldığını hissetmişlerdi. 

Yeni çağın başlangıcıyla birlikte artık Süzülen Bulut Klanındaki yaşlı adamın artık bir anlam ifade etmeyeceğini düşündüğünden adama son bir kez daha anahtarı sormuşlardı. 

Aldıkları cevap umdukları olmayınca da adamı üstün bazı tekniklerle sakat bırakıp sokağa bir köpek gibi atmışlardı.

 Kızıl Bulut bu anda bile inancını kaybetmedi, ölümlü bedeniyle dağları ve nehirleri aştı, göklerin bile görmediği yerlere girdi ve sonunda sonsuz büyüklükte gibi duran bir platonun ortasına geldi. Sadece platonun ortasına gelmesi bile altı ayını almıştı ve artık geride çok bir ömrünün kalmadığını da hissediyordu. 

Elinde tuttuğu küçük bıçağı yavaşça eline batırdı, önce yere damlayan kan bir şey yapmadı. 

Bir süre geçtiğinde durumu anlayan yaşlı Kızıl Bulut bu sefer elini tamamen yerinden kesti, kaşı bile kımıldamamıştı, kanı gür bir nehir gibi akmaya başlamıştı ve yüzü beyazlıyordu. 

Tam kendisini kaybetmek üzereyken yeryüzü kimsenin fark edemeyeceği kadar küçük bir şekilde titredi. 

Karşısında bulanık da olsa genç bir adam gördü ve gözlerinin içi parladı. 

Yaralı olsa da saygıyla secde etmeye çalıştı, düşmek üzereyken genç adam tarafından yakalandı

"Küçük kızıl, ne oldu?"

Adamın kara gözlerinin içine bakan adam sanki ruhunu geri kazanmıştı. 

Belki de o bu gözleri en iyi bilenlerdendi. Dokuz güneşi kızıla boyayan ve her şeyi yutan kara delik gibi bu iki göz. 

İçinde bir öfke büyüdü Kızıl Bulut'un

"Beni affedin genç asil, sözlerim kaba olacak ve bunun karşılığını hayatımla ödeyeceğim.

 Sizin efsanenizi ve hükmünüzü çağlar boyu korudum, bir çok generaliniz gibi fedakarlık yaptım ve sizin sancağınız altında bütün dünyaları süpürdük.

Cennet ve cehennemi savaşla boyadığınızda ben yanınızdaydım, zaman geçti ve güçten düştüm lakin sizin bizi bırakacağınıza inanmak istemedim. 

Ama sonuçta elde ettiğimiz şan ve şöhret yoktu. Bir çağın zenginliği, şanı ve şöhreti içinde bizi bırakıp gittiğinizde alçak gökler bu çağımızın sonunu getirdi!

Biz eski toprakları aşağıya aldığında savaşmaya giden son bir grup vardı."

Genç adam sakince dinlerken araya girdi. 

"Shenhou gitti, değil mi?"

"Evet genç asil, Shenhou sefere gittiğinde bizi yanına almadı, sizin dört büyük silahınızın onu takip ettiğini söyledi ve beş kişi gittiler. Geride kalanlar onların sonunu bilmese  de bu yeni çağda bizim sonumuz harap ve acıyla kaplandı!

Sizi bunun için suçlamıyorum, sözlerim ve öfkem alçak göklere ve bizi toprağa gömmek için hazırda beklemiş veletlere!"

"Küçük kızıl, öfkeni bana anlat. Sen benim sırtımı verdiğim askerimdin. En güçlüleri olmasan da en güvendiğimsin.

Ömrünü birkaç nesil daha uzatabilirim, benimle bir kez daha göklerin üstünü ezmek için sefere çıkmak ister misin?"

Kızıl bulut bu sözlerden sonra gözlerinde biriken yaşları tutmakta zorlandı. 

Yaralı da olsa diz çöktü, gözleri efendisinin gözlerinin içine bakıyordu. 

"Yüce olan, bunun için harcayacağınız kaynaklara değmem. Lakin sizden başka bir şey istemek gibi bir kibri kendimde bulduğum için kendimden utanıyorum. Bu kulunuzu affedin efendim."

"Kızıl, konuş. Formalitelerim olsa da sen birkaç istisnadan birisin."

"Efendim, göklerin altında klanımdan sadece ailem kaldı. Onlar Mor Kaya tarafından esir edilmişlerdi. Belki de geride kemikleri bile kalmadı.

 Artık hiçbir şeyim yok, beni ayakta tutan tek şey de ne yazık ki öfkemdir. 

Yüce olan, sizin şanlı yolunuzu bencilce böldüğüm için özür dilerim."

Bu sırada gözlerinde garip bir ışık belirdi. Gaddarlık ve vahşeti o anda göz bebeklerinde görmek mümkündü. 

"Onları karanlığınızda boğun efendim. Öfkemin alevlerinde kavrulup gerçek vahşet ile tanışmalarını sağlayın. Size bu istekleri sunuyorum ve bunu canımla ödüyorum."

Bunu söyledikten sonra elindeki bıçağı anında kalbine sapladı Kızıl Bulut. 

Genç adamın bunu engelleyebilecek yeteneği tabi ki vardı. Lakin o bu isteğe saygı duyuyor ve eski generalinin bu acınası hayatta devam etmemesini tercih ediyordu. 

"Kaç kişi daha ölümü tadacak, oh alçak gökler. Bir gün seni de alaşağı edeceğim."






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44798 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr