Bölüm 2: Gaddar Zaman

avatar
150 0

Deity Behind - Bölüm 2: Gaddar Zaman


Genç adam şuan karşısında duran ölü bedene bakıyordu. 

"Gökleri titrettiğimde ellerinden kurtulmak için yalvaran sayısız can vardı, sen iyi birisiydin küçük kızıl. . ."

Sanki sözlerine devam etmekten çekiniyordu, içten içe duyguların kavrukluğunu uzun bir süre sonra tekrar hissetmişti bu adam. 

Ne zamandan beridir bir şeyler hissetmiyordu? Zaman nehrinde akıp giden ve hissetmediği sayılı şey kalmıştı. 

Kendisini kapattığı ve ölümü istediği günden beri dışarıda çok fazla zaman geçmemişti.

Derin bir iç çekti ve nefesi geniş platonun kuvvetli rüzgarına karıştı. Etraftaki uzamış çimenlerin hışırtısını bölerek sonunda konuşacak takati bulabildi kendinde.

 "İyi birisiydin, ellerin benim emirlerimle milyonları katlettiğinde ve gözünü bile kırpmadan her canlı varlığı ölümün sessizliğine gömdüğünde biliyordum.

 Kalbinin her seferinde titrediğini biliyordum eski yoldaşım, onların ruhlarını acısız bir şekilde gönderdiğini fark edemediğimi düşünmeni gayet net hatırlıyorum. 

Sen ölümün içinde bile mantık ve merhamet arayan birisin. 

Ne kadar zaman olduğunu hatırlamıyorum. Nehrin içinden çıktığımdan beri sonsuzluğun içine daldığımı hissettim.

Senin ömrün daha dolmadığına göre en fazla birkaç milyon yıl geçmiş, ne yazık. . ."

Düşünceli gözlerini gökyüzüne çevirdi genç adam. Bir süre öylece durdu, saçlarını savuran rüzgar ve bu rüzgarla hareket eden çimenlerden başka hiçbir şey olmaması sanki ilahi bir tabloyu andırmasına sebep olmuştu bu sahnenin.

Gözlerini kapattı ve elini küçük kızılın anlına koydu. 

"Cennetlerin kapıları açılsın! Alınan ruh verilsin! Hükmü ben veriyorum!"

Bu üç emrin üstüne bütün plato dondu, sanki sadece plato değil bütün zaman akmayı kesmişti.

Renkler soldu ve ışık bile hareketini kesti. 

Genç adamın karşısında hava buruştu ve bu buruşukluk bir kapıya dönüştü. Kapı bir miktar aralandığında ise içeriden bir ses duyuldu. Canlılık ve neşe dolu bir sesti bu. Sanki duyguların en güzelleri, en pozitifleri ve en enerji dolu olanlarını yaşıyordu konuşan kişi.

"İmparatorun huzurunda saygılarımı sunuyorum. Sayın İmparator, sözlerimin kabalığı için özür dilerim. 

Zaman aktı ve çağ kapandı, siz gittiğinizde hükümler değişti ve Tao tekrardan yazıldı. Samsara döndü ve siz silindiniz.

Emirleriniz bundan sonra cennet ve cehennemde hükümsüzdür, tıpkı isminizin ve namınızın artık canlılara hükümsüz olması gibi. "

Genç adamın yüzünde bir mimik bile oynamadı, sanki o da donmuş dünyanın bir parçası gibiydi. 

Bir süre daha böyle donuk halde durdu ardından sesi sanki konuşmuyormuş kadar kısık bir tonda çıktı

"Bu kişi benim eski bir yoldaşım ve borçlu olduğum bir canlı. Altı kanatlı olan, sen o zamanlarda var olan bir melek değilsin. 

Eski bunaklar karşıma çıkmaya korktuklarından mı seni gönderdiler yoksa onlar çoktan zaman nehrinin suyunda yok mu oldular? "

Daha kapının ardındaki ses cevap veremeden konuşmasına devam etti. Her kelimesini yavaş ve net bir şekilde söylüyordu, sanki hiç acelesi olmayan ve her anın değerini bilen bir bilge gibi. 

"Bu önemli değil, onlar veya sen . . . önemli değilsiniz. Küçük kızılın ölümü gibi yaşamını geri ver ve bu kapıyı kapatıp git."

Bu sözlerin ardından kapının ardındaki kişi derin bir nefes aldı.

"Jian Kong, hükmün sahibi, yaşamın ve ölümün sahibi, var eden ve yok eden . . .

Eskiden gerçekten de cennetin efendileri sizin karşınızda el pençe duruyor ve her dediğinizi yapıyordu. Ama zaman acımasızdır ve siz gittiğinizden beri gökler kararını verdi. Çağın geçti imparator. 

Onlar artık seni selamlamaya gerek bile görmemekte, karşına benim gelmem bile sadece efsanene olan bir saygıdan ibaret. Çağrına cevap vermemiz bile gereksizken bu saygımıza karşılık sen bize emirler mi yağdırıyorsun? 

İmparator, sen geride kaldın. Buraya gelmemin sebebimse senden istediğimiz bir şey olması.

Belki o zaman yoldaşının canını geri verir ve bir süre mutluca yaşamasına izin veririz.

Neredeydin? Sadece bu soruya cevap vermelisin."

Jian Kong hala sakindi. Ses tonu biraz bile değişmeden konuşmaya devam etti.

"Taom üstüne yemin olsun. Ya yoldaşımın canını geri verin ve uslu köpekler gibi köşenize çekilin. Ya da ben cennetin varlığının sonuna hükmedeyim. 

Bunu daha önce kaç kere yaptığımı bile hatırlamıyorum. . . 

Yaşlı tek göz, sen son seferinde orada değil miydin? Daha varlığının farkında olmayan bebekleri karşımda şaklaban olarak oynatma cesaretine hayranım ama gayet iyi biliyorsun, benim gazabımı.

Bunu istiyor musun?"

Kapının arkasındaki o mutlu ses cevap vermeye çalıştığı anda bir başka ses onu durdurdu.

"Sen n-!"

"Altı Kanatlı, bundan sonrasını bu yaşlı kadına bırak."

Kapı sonuna kadar açıldığında içeride otuzlu yaşlarında ve altı kanatlı bir erkek melek duruyordu. Beyaz ve güzel alevlerden kanatları onun geleceğinin parlaklığıyla eşdeğerdi. 

Yanındaysa sanki ışığını kaybetmiş bir muma benzeyen, yaşlı görünmese de etrafındaki havadan uzun süredir yaşadığı anlaşılan tek gözlü bir kadın vardı. Kanatları kesilmiş ve yerlerinde iki parça kara buzdan mühür vardı.

"Eski imparator. Senin çağın kapansa da ve geride gücünden birkaç tutam kalmış olsa da cennette seni benim kadar tanıyan kimse yok. 

Geride hiçbir şeyin kalmasa bile buraya gelebileceğini biliyorum. Elinin altındaki kozlar ve sana borcu olan sayısız insanı bir kenarıya bıraktığımda bile sen bunu başarabilirsin. 

Cenneti yakıp yıkman ve geride bir şey bırakmaman da pek tabi gerçeklikten uzak değiller. 

Ama hala bana fark etmediğini söyleme, bu çağın da bir efendisi var. Ve o eskileri gibi değil. Senin çağlarındakilerden farklı.

Bu seferlik bu yoldaşının canı bağışlanacak, ruhuna karşılık bu yaşlı can tahsis edilecek ve yoldaşına bir ömürlük zaman verilecek. "

Jian bu sözler üstüne hafifçe gülümsedi.

 "Demek seçimin bu yaşlı fahişe. . ."

Yüzündeki sırıtış küçük kıkırdamalara ardından da bir kahkahaya dönüştü ve bir süre sonra tekrar eskisi gibiydi. Sanki kendi duygularını bile kontrol etmekten acizdi ama bu duyguları bir robot gibi yaşıyordu. 

"Küçük kız, senin ışık dolu zamanlarını hatırlıyorum. Demek cenneti bu kadar çok seviyorsun. Seni sevmemesini anladım ve aslında isteğinin ne olduğunu da. . . 

Demek tanrılar çağı, eğlenceliymiş

Pekala, bu nesilde son gelecek. Senin içini rahatlatmış olmalıyım. Şimdi zaman nehrine karış ve hayatın bu yoldaşıma dönsün."

Kadın sanki bu son sözlerin ardından rahatlamıştı. 

"Efendinin bilgisine güveniyorum. Başarılar."

Sözlerinin ardından kapı geride hiçbir şey kalmayacak şekilde kapandı ve birkaç saniye sonra küçük kızıl önünde gözlerini açtı. 

"Efendim. . . genç asil. . ."

"Seni basit ölümün almasına izin vereceğimi mi düşündün küçük kızıl? Benden bütün ömründe tek bir şey istediğinde bunu yerine getirmemi görmemene katlanacağımı mı düşündün?

Anlat bakalım, neler oldu. . . Göster bakalım gitmemiz gereken yolu. . . söyle bana küçük kızıl kimi öfkemle boğmamı istemiştin?"






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46908 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr