Ç.N: Hasta olduğum için gecikmeli geldi. Kusura bakmayın :)
‘Bu!’
Kang-jun çabucak kapıyı kapatmaya çalıştı ama hayalet çoktan içeri girmişti.
“Kikii! Seni öldüreceğim.”
Dağınık siyah saç ve gözlerindeki kana susamış parıltı!
Neden hala Kang-jun’a musallat oluyordu? Gerçeklikteki tehlikenin ortadan kaybolacağını açıkça söylemişti.
Ek olarak hayaletin hızı hiçte değişmişe benzemiyordu.
Bakire hayaletin soğuk gözleri. Kuzey veya güney kutbu kadar soğuktular. O gözlere bakan herhangi bir erkek tedirgin hissederdi. Eğer bu devam ederse, hayalet gerçekten onu öldürecekti.
‘Lanet! Onun beni kolayca öldürmesine izin vermeyeceğim.’
Kang-jun umutsuzca direnmeye karar verdi ve hayaletin yüzüne doğru yumruk attı.
Hwik!
Bu doğal pervasız bir saldırıydı. Kang-jun ona vursa bile hayalet yerinden kıpırdamazdı.
Ama, gerçekte olan beklediğinden farklıydı.
Peok -! Kwatang!
Hayalet Kang-jun’un yumruğu karşısında adeta bir korkuluk gibiydi. Kang-jun’un onu yere sermesine hem hayalet hemde kendisi şaşırmıştı.
“Böyle bir şey yapmaya nasıl cesaret edersin!”
Hwiing!
Hayalet hızla atlayıp Kang-jun’u boynundan iki eliyle tuttu.
Bam!
O anda, Kang-jun sağ ayağıyla hayaletin göğsüne vurdu. Bunu bütün ağırlıyla savurduğu sol ayağı takip etti.
Bam! Bam!
“Kkiaaak!”
Keskin bir çığlıkla hayalet yere düştü.
“Ohh…”
Hayalet yüzünde şaşkınlık ile sendeledi. Gözlerinden bu durumu kabul edemediği anlaşılıyordu.
Diğer bir yandan, Kang-jun’un yüzünde rahatlamış bir gülümseme belirdi.
‘Hayaletin güçleri açıkca zayıflamış.’
Oda 413’deki bütün engelleri kaldırmanın gerçeklikteki tehlikeyi gidereceğini belirten kelimeler gerçekti. Hayalet önceki haline göre çok daha zayıftı. Artık Kang-jun’a karşı bir tehlike teşkil etmiyordu.
‘Onu yalnız bırakamam.’
Kang-jun hayaletin bir daha yanına gelmemesini sağlamalıydı.
“Bugün yumrukları iyi karşıladın. Sana biraz daha vereceğim.”
Kang-jun hayaletin geri kaçınmasına neden olan vahşi bir ifade ile yaklaştı.
“G-gelme.”
Ama Kang-jun bu sözleri görmezden geldi ve ilerlemeye devam etti. Bunun üstüne hayalet oda 413’e kaçtı.
Kang-jun hemen kapıyı açmaya çalıştı. Ama, kapı kolayca açılmadı. Kapı kolu sanki birisi arkasından tutuyormuş gibi dönmüyordu. Elbette, bu kişi hayaletti.
“İçeri girme. Lütfen! Bu bir rica!”
Hayalet acınası bir sesle söyledi. Artık sesi normal bir kadın gibiydi. Merhamet mi istiyordu?
Ç.N: Acıtasyon yapıyor burda hayalet.
Ama Kang-jun böyle şeylerden etkilenmezdi.
Kwang!
Kang-jun kapıyı yumrukladı ve soğuk bir şekilde söyledi.
“Sana nazikçe kapıyı açmanı söylüyorum.”
Ondan sonra kapıyı kapatan güç kayboldu ve kapı kolunu tutan Kang-jun kapıyı açtı.
“Lütfen! İçeri gelme.”
Hayalet yalvardı ama Kang-jun onu umursamadı ve içeri girdi.
Hayalet siyah kıyafetler ve dağınık saç yerine beyaz bir elbise giyiyordu ve düz saçlıydı. Kang-jun’a tedirgin bir şekilde bakıyordu.
Oldukça sevimli gözüküyordu. Hayır, sevimli değil güzeldi. Ama hala bir hayaletti.
Kang-jun uzandı ve hayaleti yakasından tuttu.
“Nesin sen?”
“Ha…Hayun.”
Hayalet cevap vermeden önce Kang-jun ile ürkekçe göz teması yaptı.
“Hayun?”
“Hayun benim ismim”
İsmi mi? Hayaletin ismi mi? Yaşarken bir isme sahip olması normal olsa da bu artık önemli değildi.
Kung!
Kang-jun onu kabaca duvara doğru itti.
“Neden senin ismini sorayım ki? Senin ne olduğunu soruyorum?
Hayun zayıf bir şekilde cevapladı.
“Bunu çoktan biliyorsun. Benim ne olduğumu.”
Elbette biliyordu. Ama, Kang-jun Hayun’un gerçekten bir hayalet olup olmadığını merak etmeden duramıyordu. Özellikle bakire bir hayalet olup olmadığını.
“Gerçekten de bakire bir hayalet misin?”
Hayun Kang-jun’a ters ters baktı.
“Gerçekten cevap vermeme gerek var mı?”
“Evet. Cevap ver! Gerçekten de bakire bir hayalet misin?”
Hayun iç çekerek ağzını açmadan önce biraz tereddüt etti.
“Evet. Bir hayaletim ama bakire değilim. Bu bir problem mi?”
Kang-jun bir anlığına düşüncelerine dalıp gitmişti.
‘Yani bir hayalet ama bakire değil?’
Bu! Kang-jun Hayun’un onu yanlış anladığından korkuyordu. Eğer bir bakire olsaydı daha çok sempatisi olacağını düşüneceğini sanmış gibi gözüküyordu.
Böyle bir şey yoktu. Sadece onun bakire bir hayalet olup olmadığını soruyordu. Efsaneye göre, en korkutucu hayalet bakire olandı ve Kang-jun’a göre, bakirenin anlamı sadece evlenmemiş kadındı.
Ama Hayun yanlış anlamış gibiydi.
Yüzü kızarmaya başladı. Böyle dürüstçe bir cevabı beklemiyordu. Böyle bir şey hakkında meraklı bile değildi.
Kang-jun mahçup bir yüz ifadesi ile Hayun’a baktı.
“Her neyse, hayalet olduğun hakkında haklıymışım.”
“Evet.”
Hayun uysalca kafasıyla onayladı. Kang-jun söyledi.
“Eğer ölüysen burada kalıp insanları korkutmak yerine niye ahirete gitmedin?”
“Bu benim odam. Bu odada başka kimseyi istemiyorum.”
“Ne demek istiyorsun?”
Kang-jun ölü Hayun’un neden hala oda 413’ü bırakamadığını anlıyamıyordu.
“Neden buradasın? Bu odada mı öldün?”
Hayun kafasıyla onayladığı sırada gözyaşları aktı.
“Beni dinleyecek misin?”
“Bu odayı hemen terk et. Ve bir daha yakınıma gelme.” (TLN: Burayı terk et)
“Bu bir rica lütfen beni buradan çıkarma. Sessiz olacağım. Eğer beni dinlersen…”
“Neden seni dinlemeliyim? Umrumda bile değil! Sadece defol!”
Bu olayı izleyen herkes Kang-jun’u fakir kiracısını evinden atan acımasız bir ev sahibi olarak düşünürdü.
“Yapamam. Asla gitmeyeceğim.”
“Sana vurmamı mı istiyorsun? Yoksa ayrılacak mısın?”
Kang-jun Hayun’a vurmak için yumruklarını kaldırdı. Hayun gözlerini kapadı.
“Vur bana bir şey olmaz. Ama, yeter ki burada kalmama izin ver.”
Ona sadece vurabilirdi. Ama karşı bile koymazken nasıl vurabilirdi? Bir şekilde kötü hissetti.
“O zaman senin ayrılmanı sağlayacağım.”
Kang-jun Hayun’u kaldırdı ve kapıdan dışarı atmaya hazırlandı. Hayun acele ile söyledi.
“İnsanları korkuttum ama asla onlara zarar vermedim.”
“Yalan! O zaman dün gece niye beni öldürmeye çalıştın.”
“İlk sen beni tehdit ettin. Seni öldürmeye asla niyetlenmedim.”
Kang-jun ilk saldırmak için kara büyü kullanmıştı.
“Bunu bir kenara bırakırsak niye şimdi benimle konuşuyorsun?”
“Eğer bu odadan ayrılırsam, yavaş yavaş hafızamı kaybedip kötü bir ruh olacağım. İnsanlara zarar vermek istemiyorum. Lütfen beni çıkarma. Lütfen!”
Buna inanmak zorunda kaldı.
‘Lanet olsun…işler çok karıştı.’
Kang-jun Hayun’u odaya geri koydu.
“Yani bu odada sonsuza kadar kalman mı gerekiyor?”
“Garezim olduğu sürece buradan ayrılamam.” (Nefret)
“Garez mi?”
Hayun Kang-jun’a ümit ile baktı.
“O zaman beni garezimden serbest mi bırakacaksın?”
“Öyle demedim. Ama durumunu dinleyeceğim.”
Kang-jun yatağın üzerine oturdu ve söyledi.
Lanet olsun! Bu beklenmedikti.
Şimdi bir hayaletin durumunu dinlemek zorundaydı.
Ama, eğer evden çıkarmak onu kötü ruha dönüştürüp başkasına zarar vermesini sağlayacaksa onu evden de çıkaramazdı.
“Garezini anlat bana.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..