Hayun’un kötü bir adam tarafından öldürüldüğünü tahmin ediyordu. Kang-jun Hayun’un garezini dinlemeye karar verdi.
“Garezin ne? Anlat bana.”
“Bu…Aman tanrım!”
Hayun gözleri yaşlı bir şekilde garezini anlatmaya başlayacakken birden vücudu titredi.
“Aman Tanrım! Bu neden oluyor…? İnanamıyorum.”
“Ne oluyor?”
Birden ne hakkında konuşuyordu? Kang-jun Hayun’un davranışlarının nedenini anlamadı.
Ama sonra Hayun ayağa kalktı ve Kang-jun’a doğru saygıyla başını eğmeye başladı.
“Ne yapıyorsun?”
“Çok teşekkür ederim. Garezimden kurtuldum! Bunu asla unutmayacağım.”
Kang-jun donakalmıştı. Bu absürt sözlerde neydi?
“Ne zaman seni kurtardım ki?”
“Bende az önce anladım. Tam sana söyleyecekken garezimden kurtuldum gibi gözüküyor.”
“Ama bu beni ilgilendirmiyor.”
“Gene de düşün. Beni garezimden kurtaran sensin.”
Hayun öz güvenle söyledi. Kang-jun bunu duyduğu anda nasıl olduğunu anladı.
‘Oda 413’ten engelleri kaldırmak aynı zamanda Hayun’u da mı etkiledi?’
Bu Kang-jun’un amacı değildi ama bir şekilde Hayun’u garezinden kurtarmayı başarmıştı.
“Bir düşününce, seni garezinden geceleyin kurtarmış olabilirim. Ama bu kadar, sadece bir garez değil mi?”
Hayun gözyaşları akarken söyledi.
“Hayır, bu iki şey birbirinden ayrılamaz. Benim birikmiş garezim yüzünden, bu kısıtlamalardan hiç kaçamadım. Aslında intikam istedim ve bu beni kötüye çevirdi…Birikmiş duygulardan asla kurtulamazdım.”
“Ama nasıl kurtuldun?”
“Bilmiyorum ve anlamıyorum da ama şu an özgürüm. Artık aklımda kalmış bir şey yok. Evet. Bu benim intikam isteğimin gittiğini ifade ediyor. Birikmiş duygular serbest kaldı. Artık çok özgür hissediyorum.”
“Bu muhteşem artık rahatlayıp ahirete gidebilirsin.”
“Eğer ahirete gidersem bu yaptıklarının karşılığını nasıl öderim? Sana yardım edeceğim.”
“Bana yardım etmek mi? Nasıl?”
“Anlamıyorum ama iç güdülerim bana hem gerçekliğe hemde rüyalara girebileceğimi söylüyor. Eğer izin verirsen seni her iki dünyada da takip edebilirim.”
Kang-jun bunu duyduğuna şaşırmıştı. Hayun bunu nasıl biliyordu? Bir hayalet Kang-jun’un sırrını bulmayı başardı.
Sonra Kang-jun birden güldü.
‘Ah bu doğru. O bir hayalet değil mi?’
“Ama sen gerçekten de Hwanmong’un rüyalar dünyasına girebilir misin?”
“Belki de. Ama bana bu dünyada daha çok ihtiyacın var. Uyurken seni koruyacağım.”
“!”
Haklıydı. Oda 406 güvenli bölge olsa bile, içi rahat etmiyordu. Örneğin, bina doğal bir afetten dolayı yıkılabilirdi. Hayun onu korursa Kang-jun bu gibi durumlara karşı korunmuş olurdu.
“Lütfen beni kabul et. Kesinlikle güçsüz değilim. Çok yardımcı olacağım.”
“Hımm”
Kang-jun bir anlığına düşüncelere daldı.
Hayun bir hayaletti ama bu artık korkacağı bir şey değildi. Bu kadar istekli bir şekilde yardım etmek isterken reddetmesi için bir neden var mıydı?
‘Belki hayaleti de aynı canavarlar gibi bir ast olarak çağırabilirim.’
Kang-jun kararını verdi.
“Tamam, seni kabul ediyorum.”
Hayun nefes kesici bir gülümseme ile cevap verdi.
“Teşekkür ederim, bu yaptığın iyiliğin karşılığına vereceğimden emin olabilirsin.”
Kang-jun şaşırmıştı. Hayalat olduğunu bilmesine rağmen, gülümsemesinden dolayı kalbi hızla atıyordu. Harika bir gülümsemesi vardı. Onu dudaklarından öpme isteğine karşı koyması gerekiyordu.
‘Çılgınca!’
Neyse, bu önemli değildi. Garezinden kurtulmuş olsa bile hala bir hayaletti!
Bir hayalet tarafından cezbedilmeyecekti. Aklını topladı.
Kang-jun beğenmediğini belirten yapmacık bir yüz ifadesiyle Hayun’a baktı.
“Gelecekte böyle gülümseme.”
“Neden?”
“Öylesine. Ne olursa olsun, benim önümde gülümseme.”
“Gülümseyeceğim. Hemde bütün kalbimle.”
Hayun yüzünü Kang-jun’a yaklaştırdı. Kang-jun ise kafasını çevirdi.
‘Tehlikeli.’
Sonra, Kang-jun’un önünde bir mesaj belirdi.
[Hayun hanenize katıldı.]
[Hayun’u Çağır yeteneği yaratıldı.]
Bir yetenek. Hemde sıra dışı isimli.
‘Hayun’u Çağırmak mı?’
Hanesine katılmıştı ve üstelik birde çağırma yeteneği de mi vardı?
Kang-jun hemen yetenek penceresine baktı.
Hayun’u Çağır
-Hayun’u belirli bir yere çağırabilirsiniz.
-5 kara büyü enerjisi tüketilecek.
-Hayun’u Cezalandırma Alanına, Savaş Alanına ve Hwanmong’un dünyasına çağırmak mümkün.
‘İnanılmaz! Bu gerçek.’
Hayun’un söylediği gibi Kang-jun artık onu Hwanmong’un dünyasına çağırabiliyordu.
Aynı zamanda savaş ve cezalandırma alanlarına çağırması da mümkündü. Kang-jun’dan daha güçlü bir düşmanla savaşırken işe yarayabilirdi.
Kang-jun Hayun’a baktı ve söyledi.
“Bu arada, senin durumunu dinleyeceğimi söylemiştim. Nasıl öldün?”
Garezinden kurtulmuştu ama hala durumunu merak ediyordu. Hayun sırıttı ve kafasını iki yana salladı.
“Hiç bir şey hatırlamıyorum.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Aslında çok acı verici bir gündü, ama artık o günü hiç hatırlamıyorum. Neden öldüğümü bilmiyorum.”
Anıların da garezi ile beraber kaybolmuş olması mümkündü.
‘Gerçekten de ne olduğunu bilmemek daha iyi. Hatırlamak çok acı verici olurdu.’
Hayun Kang-jun’u izledi ve söyledi.
“Bu odayı kullanabilir miyim?”
Kang-jun kafasıyla onayladı.
“Elbette. Bu oda artık senin.”
“Teşekkür ederim.”
Artık garezi olmamasına rağmen, Hayun oda 413’te daha rahat hissediyormuş gibi gözüküyordu. Zaten oda 413’ü sadece Hwanmong’da kışla kurabilmek için kiralamıştı.
‘Bu doğru. Araştırma Enstitüsü! Oda 401 boş mu diye bakmalı mıyım?’
Araştırma Enstitüsü’sü inşa ederse astları çok daha güçlü olacaktı.
Kang-jun Oda 413’ten ayrıldı ve direk yönetim ofisine doğru gitti. Ama Kwon Myeogn-cheol yerinde yoktu.
‘Sabahleyin nereye gitti?’
Kang-jun mutfağa gitti ama orada da değildi. Sonra merdivenlerin yakınından birkaç erkek sesi duydu.
“Hayalet hala orada mı?”
“Bilmiyorum.”
“Hyung, gidip bir bak. Kang-jun Hyung şimdiden ölmüş olabilir.”
“Ç-çılgınca. Polisi aramalıyım.”
“Polis bizim deli olduğumuzu düşünmeyecek mi?”
“Siktir! Neden hayaletlere inanmıyorlar ki? Sang-min, galiba yönetici pozisyonundan istifa edebilirim.”
“Ben başka bir Goshiwon bulacağım. Bak! Korkudan gece çiş bile yapamıyorum.”
Bu tanıdık sesler yönetici Meong-cheol ve Bilgisayar odası çalışanı Sang-min’den başkası değildi. Ciddi yüz ifadesiyle konuşuyorlardı. Sonra Kang-jun’u görünce şaşırdılar.
“Eh? Kang-jun! Yaşıyorsun”
“Kang-jun hyung! Güvendesin.”
Kang-jun şaşırmıştı.
“Neyden bahsediyorsunuz?”
Myeogn-cheol ve Sang-min’in yüz ifadesi değişti.
“Odanın önünde duran hayaleti görmedin mi?”
“Ben onu gördüm Kang-jun hyung. Siyah kıyafetler giyen kadın hayalet! Bütün gece hyung’un odasının önünde duruyordu.”
Kang-jun güldü. Geçen gece Hayun’u gördükleri için korkmuş çocuklar gibi davranıyorlardı.
“Bir hayalet mi? Öyle bir şey görmedim. Bak. Hayalet nerede?
Kang-jun oda 406’yı gösterdi.Myeong-cheol ve Sang-min’in yüz ifadeleri tedirginleşti.
“Belki de odanın içinde?”
“Doğru büyük ihtimalle hayalet hyung’un odasında.”
Kendi sözlerine inanıyorlardı. Kang-jun onlara göstermek için kapıyı açtı.
“Eh? Gerçekten de burada yok.”
“Hayalet nerede?”
“Bu sıkıcı olmaya başladı bu yüzden Ramyun yapmaya gidiyorum. Daha sabah bu yüzden bir şeyler yiyeceğim.”
Kang-jun onlarla beraber mutfağa gitti. Ama, biri çoktan erişteleri kaynatıyordu.
Omuzlarının altına kadar gelen düz saç. Kısa kıyafetinin altından uzanan ince bacaklar.
Kadının sadece sırtı gözüküyordu ama kesinlikle bir tanrıça gibiydi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..