Bölüm 32: Her Şeyi Kazanan Adam (2)

avatar
6131 14

Dimensional Sovereign - Bölüm 32: Her Şeyi Kazanan Adam (2)


 

Çeviri: Tiantuga Düzenleme: Kerem

 

Bunu bilmiyorum.

 

“Bilmiyor musun? Sen eskiden hükümdar değil miydin?” 

 

“Gerçeği söylemek gerekirse, hükümdarlık pekte önemli bir konum değildi. Burası, sonsuz bir dünya.” 

 

“Sonsuz dünya?” 

 

“Evet lordum. Ben Icaida kıtasının yerlisi olan bir karanlık bir elf olan bir kara büyücüyüm. Onlarca kez hükümdar oldum ama hâlâ Hwanmong hakkında pek bir bilgim yok.” 

 

“Birden fazla kez hükümdar olabiliyor musun?” 

 

“Eğer bir hükümdar yok edilip gölge hükümdar haline geldikten sonra, başka bir dünyaya gidip Hwanmong`un gücünü başkasına verebilirse, Hwanmong onlara ikinci bir şans verir.” 

 

“Yani ölünce sonsuza kadar yok olmuyor musun?” 

 

Keirun hafifçe gülümsedi. 

 

“Şimdi detaylı bir şekilde anlatacağım iyi dinle. Aslında, bir gölge hükümdar öldüğünde tamamen yok olmaz. Cehennemde uzun yıllar kaldıktan sonra tekrar bir gölge hükümdar olarak doğarlar.” 

 

“Cehennem?” 

 

“Normalde bildiğimiz cehennemden biraz farklı. Günahtan çok, burası kaybettiğinde gittiğin bir yer.” 

 

“Yani onlar kaybederek günah işleyenler.”

 

“Kukuk! Doğru. Bu yüzden cehenneme gitmeni önermiyorum. Kaybettikten sonra, hayal edemeyeceğin kadar çok yıl boyunca acı çekeceksin. Tabii, ben cehenneme çok gittim ve birkaç kestirme yol biliyorum. Ancak, bunları sana sonra anlatırım.” 

 

Kang-jun kafasını salladı. 

 

“Çokta önemli değil.” 

 

Şu an cehennem hakkında çokta bir şey bilmen gerekmiyor; bu koşullar sadece kaybedersen geçerli olacak. Sen sadece kazanmaya odaklanmalısın. 

 

“Sadece bana kazanmak için neye ihtiyacım var onu söyle.” 

 

“Hwanmong’un gücü için oldukça fazla insan seçtim.” 

 

“Böyle bir şey mi vardı?” 

 

“Aynı anda başlıyorsunuz. Ayrıca, hepinizin savaş ve yönetme kapasitesi birbiriyle eşit sayılır.” 

 

“O zaman neden zar attın?” 

 

O zaman, bir zar atmış ve üstünde ‘yönetim’ yazan bir altın almıştı. 

 

“Ayrıca bu bir lordun kaderi. Hwanmong’un gücü eşitliği sağlamak için kaderi aynı olanları seçer.” 

 

Eşit kurallar! Kang-jun işi şansa bırakmanın adil olduğunu düşündü ve kafasını salladı.

 

Hâlâ bir sürü sorusu vardı fakat şu anlık çok fazla önem arz etmiyorlardı. Şu anda önemli olan tek şey hayatta kalmak! Bu yüzden önce kendisine tehdit yaratan diğer hükümdarları yenmeliydi. 

 

“Bana bölgedeki öbür hükümdarların nerede olduklarını söyle.” 

 

“Tam orada. Hükümdar Herod o binada.” 

 

Keirun elini kaldırdı ve yakındaki 5 katlı bir binayı gösterdi. 

 

‘Bu kadar yakın mı?’ 

 

Diğer binayla Dafeng binası arasında sadece 50 metre vardı. 

 

Kang-jun ne zaman hazır yemek marketine gitse o binanın önünden geçerdi. 

 

Yugang binası. 1. Kat bar, 2. Kat kuaför, 3. ve 4. katlarda plastik cerrahi muayenehanesi, 5. Katsa ev olarak kullanılıyordu. 

 

Ama orada farklı bir hükümdar var. 

 

“Orada bir başka gölge hükümdar dolanıp duruyordu. Tabii, Ben onu cehenneme gönderdim.” 

 

Öyleyse diğer gölge hükümdar Herod’a Hwanmong’un gücünü veren kişi olmalıydı. Doğal olarak, diğer gölge hükümdarda Keirun nasıl onun altınını ele geçirmeye çalıştıysa o da Herod’un altının elde etmeye çalışacaktı. 

 

Fakat beklenmedik bir şekilde Keirun tarafından öldürülmüştü. Sonuç olarak, Keirun’un iki şansı vardı. 

 

Kang-jun yada Yugang binasının hükümdarı Herod. Birinin altını ele geçirmesi lazımdı. 

 

Kang-jun biraz meraklanmıştı. 

 

“Neden Herod’u değil de beni seçtin?” 

 

Keirun köşeye sıkışmış gibi hissediyordu. 

 

“Bu…” 

 

“Niye kasten beni seçtin? Zayıf mı görünüyordum?” 

 

Bundan kaçamazdı, bu yüzden Keirun kafasını kaşırken söyledi. 

 

“Herod! Binanın sahibi.” 

 

“Sa… sahibi?” 

 

Tabii sahibi derken neyi kastettiğini anlamıştı. 

 

Kira! Kang-jun bir goshiwonda yaşıyordu, binası olan biriyle karşılaştırılamazdı bile. Kendini onla karşılaştıramazsın bile senin bir evin var mı ki? 

 

Birisi böyle söylemişti. 

 

Eğer bir daha doğarsa, bir Gangnam sahibinin kedisi olmak istiyordu! Bir kedinin öyle bir sahibi olması demek onun dünyada en şanslı kedi olması demekti. Bu Han Nehri bölgesinde apartmanı olan birinin kedisi olmakla eş değerdi

T.N: Sanırım baya iyi bir yer pek anlamadım 

E.D: Ben baya anladım. Zengin birinin evinde doğmak yani ağzında gümüş kaşıkla doğmak.

 

Kang-jun Keirun’a baktı. 

 

“Bu herif beni seçmenin nedeni mi?”

 

“Bu doğru. Belki biliyorsundur ama binanın sahibi olmak gücünü arttırabilir. Kazanılan kaynakların miktarı da değişir. Daha fazla kaynağı olan hükümdar daha güçlü bir ordu kurabilir. Diğer yandan, ev kirası ödeyen bir hükümdar…” 

 

“Başlangıçta herkes eşit dememiş miydin? Kurallar adil değil miydi?” 

 

“Bu dünyada her yeni doğan bebek eşit doğuyor fakat doğduğundan andan 1 dakika sonra eşitlik bitiyor.” 

 

“Lanet olsun! Ne demeye çalışıyorsun lan?” 

 

“Diğer bir deyişle, tüm yeni doğan çocuklar farklı ailelere sahip. Aileleri aşırı zengin veya fakir olabilir. Hwanmongda ki hükümdarlarda böyle bir durum olabiliyor. Parası olan hükümdarlar Hwanmongda daha kolay güçlenebilirler. Bu açıklamayı da anlamadıysan senin için ben…” 

 

“Yeter anladım!” 

 

Kang-jun çocukken çok acı çekmişti. 

 

Gerçekte bazı insanlar ellerinde altın kaşıkla doğuyordu. Şimdi o altın kaşıkları burada da işe yarıyormuş gibi görünüyor. 

E.N: Bak dediğimden bahsediyor işte.

 

Lanet! Hükümdarların dünyasında, eninde sonunda fakirliğinin acısını çekecekti. 

 

“Bunun hakkında çok düşünmemeliyim. Sadece para kazanmam lazım. Eninde sonunda bir binanın sahibi olacağım.” 

 

“Umarım o gün çabuk gelir. Senin diğer hükümdarların elinde ölmeni istemiyorum. Bir ev sahibi olmak her şeyi değiştirir.” 

 

“Her şekilde rakibimin bana karşı çok avantajlı.” 

 

“Normalde avantajlı olması lazım ama senin durumun biraz farklı.” 

 

“Farklı?” 

 

“Lordumun 2 avantajı var.” 

 

“Nedir onlar?” 

 

“Biri hayaletiniz.” 

 

“Hayun?” 

 

“Doğru. Erken aşamalarda bu kadar güçlü bir hayaletinizin olması oldukça iyi.  Normalde zengin hükümdarlara bu şans verilmez.” “Hayun’a sahip olmanız oldukça büyük bir şans.” 

 

Keirun olumlu anlamda kafasını salladı. 

 

Hayun’u gerçek dünyaya geri göndermişti. İvedilikle halledilmesi gereken bir durum ortaya çıkmadığı sürece, onun asıl önceliği oda 406 da Kang-Jun’u korumaktı.

 

“Peki diğeri ne?” 

 

Keirun pis pis gülümsedi. 

 

“Benim.” 

 

“Keirun?” 

 

“Tabii. Kuhuk! Hayalete kıyasla beni elde etmen daha büyük bir şans.” 

 

Kang-jun Keirun’un kendini övmesini absürt bulmuştu. 

 

“Sen, bu kadar özel misin?” 

 

“Onlarca kez hükümdar oldum ve yüzlerce kez düşmanlarımı yendim. Bu gibi şeyler savaşta faydalıdır fakat kimin yeneceğini kesin değildir. Bu kimin zaferi daha çok istediğine bağlı.” 

 

Kimin daha çok zafer istediği! 

 

Bu sözler zihninde yankılanıyordu. 

 

Keirun sadece gülümsemekle yetindi. 

 

“Şimdiden lordun gerçekliğe dönme zamanı gelmiş. Kuhuk! Lütfen para kazanmaya bak ve hızlıca bir ev sahibi ol.” 

 

[Bir ratiger çağırıldı.] 

 

Aniden kışlada bir ratiger çağırıldığını bildiren bir mesaj aldı. 

 

Aynı anda. 

 

[Hwanmongdaki zamanın doldu.] 

 

[Hwanmong kapısı kapandı.] 

 

‘Bana çok para kazanmamı söyledi. Hızlıca, hızlıca ev almak.’ 

 

Hızlıca ev almak! Hızlıca… 

 

Keirun’un son sözlerini aklında tekrar ediyordu. Kang-jun çığlık atarak uyandı. 

 

“Anladım! Yapacağım. Yapacağım!” 

 

Hayun meraklı gözlerle Kang-Jun’a baktı. 

 

“O ne? Neyi yapacaksın?” 

 

Kang-jun gülerek söyledi. 

 

“Bir ev alacağım! Ev almak için yeterince para kazanmalıyım böylece savaşta daha avantajlı olacağım.” 

 

Hayun iç çekti. 

 

“Evet, fakat bu bina oldukça pahalı olmalı. Bu Gangnam…” 

 

“Bende öyle tahmin ediyorum. Her şekilde, daha fazla bilgi almak için emlakçının ofisine gitmem lazım.” 

 

Aslında daha fazla şey öğrenmek istemiyordu. Fiyatı duyduktan sonra daha çaresiz hissedeceğini biliyordu. 

 

“Ben, yardım etmek istiyorum.” 

 

“Nasıl?” 

 

“Eh en azından, etrafa bakınabilirim.” 

 

Kang-jun’un göğsü sıkıştı. Hayun ona yardımcı etmek istediği için ona çok müteşekkirdi. 

 

“Endişelendiğin için sağ ol.” 

 

“3. kattaki Bilgisayara odasına gidebilir miyim? Ve ya 2. Kattaki kahve dükkânında bir part-time işe girebilirim. Yok hayır. Eğer karaoke barında çalışırsam daha fazla kazanabilirim…” 

 

“Hey! Tamam. Parayı ben kazanacağım. Senin parayla alakalı endişelenmene gerek yok.” 

 

Kang-jun fikrini değiştirdi. Hayun’un ne kadar para kazandığı önemli değildi, Hayun’un karaoke barında çalışmasını istemiyordu. Bu karaoke barının oda salonları vardı. 

 

“Endişelenme, yapabilirim.” 

 

“Oranın ne kadar tehlikeli olduğunu bilemezsin. O tür yerlerde neler oluyor bilmiyor musun?” 

 

“Bana sarkıntılık ederler diye endişeleniyor musun? Bu endişe değil. Bana el sürmeye cüret edenin bileğini direk kırarım. Bu iyi mi?” 

 

Hayun sanki bir şey bekliyormuş gibi sordu. 

 

Kang-Jun Hayun’un ne beklediğin anlamamıştı. 

 

Aslında o Hayun için endişelenmiyordu daha çok oradaki müşteriler için endişeleniyordu. Ne de olsa Hayun onu bir odaya götürmek isteyen herhangi birini kolaylıkla dövebilirdi. 

 

“Her neyse, ben uyumazken gidip para kazanabilirsin.” 

 

“Sıkı çalışacağım, ne de olsa benim uykuya ihtiyacım yok.” 

 

Hayun’un uykuya ihtiyacı yoktu. 

 

Eğer Hayun’u başıboş bırakırsa onun gidip karaoke barında çalışacağından emindi. Dün tüm binayı ele geçirmişti, yani Hayun istediği yerde insan formunda dolaşabilirdi. 

 

‘Nasıl bir olay çıkarabileceğini bilmiyorum. Onun internet kafede çalışmasını yeğlerim.’ 

 

Geceleri Kang-jun’u koruması gerekiyordu, yani a günlük bir part-time iş onun için oldukça uygundu. 

 

“Git ve internet kafede bir part-time işi al, tamam mı?”

 

“Tamam.” 

 

Saate baktığında 6.30’u gösteriyordu. 

 

Kang-jun tezgahına gitmeden önce bir duş aldı . 

 

Hızlıca duşunu aldıktan sonra kahvaltısını da yaptı ve K geleneksel restoranına doğru yola koyuldu. 

 

Burada, çorap satmak için güçlerini kullanmıştı. 

 

Bugün ki 1.32 milyon. Ortalama kazancı son 3 güne kıyasla 200,000 won düşmüştü. Çünkü çoraplarında indirim yapmıştı. 

 

Fakat bu sayede tüm çoraplarını saat 17.30 da bitirmişti. Genelde çorap satma işi saat sekize kadar sürüyordu hatta bazen 10’u buluyordu. 

 

Kısa bir süre sonra, Kang-jun Dafeng binasının önüne varmıştı. 4. Kat yerine 1. kattaki emlak ofisine yöneldi. 

 

“Hoşgeldiniz.” 

 

Emlakçı Kim Seok-cheol, 40lı yaşlarının sonunda takım elbise giyen biri, Kang-jun’u selamladı. 

 

“Lütfen oturun. Hahaha, sıcak mı? Buzlu kahveniz iyi mi?” 

 

“Evet.” 

 

Bu herif niye bu kadar arkadaş canlısı ? Kim Seok-cheol’in tutumu o kiralık stüdyo binasını kontrol etmeye geldiğinde bütünüyle değişti.

 

Kang-Jun’a bir VIP gibi davranıyordu. Acaba dün gece emlakçı ofisini ele geçirmesinde kaynaklı ola bilir mi? Böyle olmalıydı. Öbür türlü kimsenin davranışı bir gecede aniden değişmezdi. 

 

Her şekilde, bu iyi bir şey. Böylece istediğim bilgiye daha rahat bir şekilde ulaşabilirim. 

 

Kang-jun kahvesini yudumlarken sordu. 

 

“Dafeng binasının ederini öğrenebilir miyim?” 

 

Kim Seok-cheol bilgisayarı kontrol etti ve ardından söyledi. 

 

“Bu binanın satış değeri yaklaşık 2.8 milyar won.” 

 

“……!” 

 

2.8 milyar! 2.8 milyar won.

E.D: Çevirmenimizin eline sağlık dün atacaktım ancak işim çıktı kusura bakmasın.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr