Koyu gecenin ilerleyen saatleri Fae ailesi için oldukça eğlenceli, neşeli ve umut dolu geçmişti.
Nihayetinde artık Fae soyadını taşıyanlar olarak ailenin en parlak anlarını yaşayabilecek ve bunun devamını da getirebilecek güce sahip olacaklardı. Ne de olsa artık ailelerinde iki büyücü vardı.
Sahip oldukları bu iki büyücüyle birlikte kesinlikle hayal ettiklerinden bile daha iyi yerlere gidebileceklerini düşünüyorlardı.
İlerde 10 ailenin arasında bile yer alabilirlerdi belki de!
Bu hayallerin asıl kilit noktası Ephios'dan çok Alastair idi.
Alastair'in zekâsı, çalışkanlığı ve düşünce şekli onu bu konuda önde tutuyordu. Ephios'a kıyasla Alastair daha çok çabalamaya yönelen biriydi. Kendisine verilen işi olabildiğince iyi bir şekilde yapmaya çalışırdı Alastair. Bunların hepsi babasının Alastair'e aşılamış olduğu davranışlar ve düşünme biçimlerinin getirisiydi.
Tabii, bunlar Alastair'in mükemmel, kusursuz biri olduğunu gösteren şeyler değildi. Alastair'in insanlara olan yaklaşımının mesafeli ve soğuk oluşu, onun diğerleri arasında daima sevilmemesine yol açıyordu.
Alastair’in bu konuda endişeleri olduğu söylenemezdi gerçi.
Öte yandan Ephios bu konularda daha iyiydi. İnsanlar ile olan iletişim konusunda Alastair'den misliyle önde olsa da çalışma konusunda geriye düşüyordu.
Bu onun aptal olmasıyla veya herhangi bir zihinsel sorun ile alakalı değildi.
Alastair'in tecrübe ettiği eğitime kıyasla Ephios daha esnek bir eğitim sisteminden geçmişti ve bu da onun rekabetçi olamayışına sebep olmuştu.
Onun yerine kuzeniyle alay etmek için kendi iyi olduğu konuları kullanıp onlar üzerinden dalga geçiyordu.
Sonuç olarak Fae ailesi iki büyücüye sahipti.
Birbirlerinin açıklarını kapatabilecek iki insan tek birlik olarak çalışırsalar Fae ailesinin yükselişi çürütülemez bir gerçek olacaktı. Lakin bu sadece Bentley, Laila ve Oriol'un gözünde geçerliydi.
Ne Alastair ne de Ephios'un birbiriyle iyi anlaşıp çalışmak gibi bir isteği ve düşüncesi vardı. İkisi de birbirlerinden ayrı oldukları sürece iyi olduklarını düşünüyorlardı.
Loer ailesi tarafında ise durumlar pek de kendi istedikleri gibi gitmiyor denilebilirdi.
Büyükbabalarının bulunduğu öngörünün doğrultusunda Fae ailesindeki iki büyücünün ortaya çıkması yaşayacağı sıkıntıların ilk belirtisi gibi gözüküyordu çünkü Alastair büyücü çıkmıştı. Eğer sadece Ephios olsa idi Loer ailesi olarak onu kontrol altına alım konusunda bir sıkıntı yaşamazlardı ama Alastair'in belalı ve sıkıntı çıkarabilecek potansiyele sahip olduğunu gösteren tavırlarından dolayı endişeliydiler.
Edwin pek de iyi hissetmiyordu kendini.
Mennas'ın ağzından çıkan kelimeleri o kadar çok düşünmüştü ki gerçek olma olasılığına daha çok inanmaya başlamıştı.
Büyücülüğe olan yatkınlığın ölçümü için yapılan ritüel boyunca gözlerini ne masadan ne de Ephios ve Alastair'den çekmişti. O ritüel sırasında Yaratıcıya o kadar çok dua etmişti ki Alastair'in büyüye yatkınlığının olmaması için.
Lakin sonuç istediği gibi olmamış ve kendisinin hayal kırıklığına uğramasına yol açmıştı.
Bundan dolayı da ince bir olasılık dahilinde olsa bile Alastair'in gelecekte yapabilecekleri onun tedirgin olmasına ve boynundan aşağı soğuk terler dökmesine sebep oluyordu.
Tedirginlik ve endişe kendisini içten içe kemirip bitirmeye başlamıştı bile.
'Mennas'ın dediği gibi yapıp bu gece ondan kurtulalım mı?' diye düşündü gözlerinde anlık yanan parıltıyla.
Gecenin ilerleyen vakitleri boyunca aklında dönen bu soruyu düşünüp dururken aynı zamanda yüzündeki keyif alan ifadesini korumaya çalışmış, önündeki neşeli aileyle birlikte seviniyormuş gibi davranarak geçirmişti.
Bu Edwin için bile artık fazla gelmeye başlamıştı.
Abisinin endişeli hali aksine Mennas kıskançlık ve öfkenin ateşiyle yanıp tutuşuyor ama aynı zamanda hissettiği bu öfkeyi de yansıtmamaya çalışıyordu.
Elinden geldiğince bunu diğerlerinden saklamaya çalışırken Ephios’un da kendisiyle aynı botta olduğunun farkına vardı.
Bunu kullanmaktan da çekinmedi.
Loerler tarafından çağrılan büyücü kadının Fae ailesinin büyükleri tarafından sorular sorulup dikkatlerinin dağılmış oluşunu fırsat bilen Mennas gülümsedi. Büyücü kadının yakınında oturan abisinin dikkatini çekmeye çalışmak için dirseğiyle hafifçe dokundu.
"Ne var?" diye sordu Edwin kısık bir ses tonuyla ama hissettiği endişe ve tedirginlik sesine vurmuş, gülümseyen yüz ifadesine ihanet etmesine izin vermişti.
Bu normalde yapacağı türden bir davranış değildi.
"Şu lanet kasaba soylusu Alastair'den kurtulmalıyız," diye isteğini belirtti ama sesi sertti, itiraz istemediğini gösteriyordu. "Büyükbabanın öngörüleri büyük bir şeyin gelişini ve onun da bunu beklediğini sana ve babama anlattı. Peki ya o büyük şey bizim felakete sürüklenmemize sebep olacak bir şeyse ve o Alastair ise? Bu yüzden de Alastair'den kurtulmalıyız. Hem yanımızda büyücü de var! Tereyağından kıl çekercesine hallolur! Aşırı kolay bir şekilde hem de!"
Edwin Mennas'ın tekrar ve tekrar hiç bıkmadan Alastair'den kurtulma çalışması konusunda kendini ikna etmeye çalışmasının asıl sebebini biliyordu: korku. Yine de bu konuda yorumda bulunup Mennas'ı daha da sinirlendirip kontrol edilemeyen bir azgın canavara çevirmek istemedi.
Sonuçta Mennas'ın dediklerinde bir tutam dahi olsa haklılık payı vardı ve o da bunu göz ardı edemezdi ve bu sefer kendisi de bu felaket olasılığını kabullenmişti.
Belki de bu sayede ailelerini aslında kurtarıyor bile olabilirlerdi.
"Yanımızda bir büyücü var diye sen bunun kolay olacağını ve rahatça altından kalkabileceğimizi mi düşünüyorsun?" diye sordu Edwin yüzündeki neşeli tebessüm yerini küçümseyici bir ifadeye bırakırken. "O büyücü kadın sadece bize onların ikisinin de büyüye yatkınlığı olup olmadığını öğrenmemiz için yardım etme niyetiyle buraya geldi. Belki Faelerin bu jenarasyonundan değil de ileriki jenerasyonlarından da çıkabilirdi ve bu olasılık hâlâ devam ediyor. Onu böyle bir işe ikna etmek için ne yapabiliriz ki? Fae ailesi büyücüyü büyükbabamızın bir arkadaşı olarak görüyor ve işin aslının öyle olmadığını ikimiz de iyi biliyoruz."
"Biliyorum, biliyorum, biliyorum!" diye öfkeyle cevapladı, Mennas o sırada burnun soluyordu.
Mennas’ın bakışları gözlerinde kıskançlık ve öfke alevlerinin yanıyor olduğu gözleriyle Alastair'e yandan bakışlar atan Ephios'un üzerinde durdu.
"Ephios," dedi sesindeki heyecanı bastırmaya çalışırken. "Ephios Alastair'i kıskanıyor ve ölesiye nefret ediyor. Baksana şuna! Alastair’in büyü yatkınlığı var ve Oriol bunağı onu hemen varis olarak gösterecektir. Eğer Ephios'un varis konumunu elde etmesini garantileyebilirsek bizim daha da işimize yaramaz mı? Ephios'u kullanabiliriz."
Edwin kısa bir süre durakladı düşünceli bir yüz ifadesine büründü ama hemen ardından kaşları çatıldı ve yanağının içini ısırmaya başladı.
"Ephios'u kullanmak bir sıkıntı yaratmaz," diye açıklamaya başladı. "Asıl sıkıntı onun bu işi nasıl yapmasını sağlayacağımız. Ayrıca hadi bunu yapmak için kabul ettirdik bir şekilde, o zaman Alastair'den nasıl kurtulacak? Bunu düzgün bir şekilde halledemezsek birini kaybetmiş olacağız. Böyle riskli bir şeye değer mi sence?"
"Zehir!" diye heyecanla cevapladı, sanki her sorunun cevabıymış gibiydi. Gözleri intikamın verdiği parıltılar sayesinde bir yıldızdan farksız bir hâl almıştı. "Eğer büyücüyü bize bir tür zehirli iksir veya başka bir tür materyal vermesine ikna edebilirsek Alastair'i alt etmek çocuk oyuncağından farksız bir hal alacak! Ephios'u kullanma konusuna gelince de onu da artık senin oyunculuğuna bırakıyorum. Büyücüden zehir alma işini de ben hallederim."
Mennas kendinden emin bir gülümseme ve umutla parlayan gözleriyle abisine bakıyordu.
Onun bu kadar endişelenmesini garip bulmuştu. Abisinin kaşları hafif çatılmış ve elinin çenesine koymuş bir şekilde düşünme etabına geçtiğini görünce gözlerini devirdi.
Dikkatini abisinden ayırıp Alastair'e çevirdi. İçinde yanan intikam ateşi sonunda sönecekti ve hem de olabildiğince güzel, ihtişamlı ve rahatlatıcı bir şekilde sönecekti.
"Beni burada kısa bir süre de olsa ağırladığınız için teşekkür ederim, Bay Oriol. Geceniz ve gelecek günlerinizin güzel geçmesini ve rahat bir şekilde yaşamanızı diliyor, hepinize iyi geceler diliyorum."
Ardından Oriol'ın ve diğerlerinin bir şey demesine izin vermeden hızlı adımlarla yüzündeki baştan çıkaran gülümsemesi ve yıldızlar kadar ışıltılı, alımlı gözleriyle bir bakış atıp ayrılmıştı.
Ayrılmadan önce herkesle göz göze gelmiş ve Mennas'ın eliyle saçlarını düzeltirmiş gibi yaparken kendisine bir şeyler anlatmaya çalışmasını da gözden kaçırmamıştı büyücü kadın.
"Lord Oriol, bu mutlu gecemizde maalesef ki bizim de ayrılmak zorunda olduğumu üzülerek bildirmek söylüyorum," dedi Edwin güler yüzlülükle ve ayağı kalktı, Mennas da onu takip etmişti. "Gecemiz gayet güzeldi ve bu ortaklığımızın başlangıcını gayet mükemmel bir şekilde yaptığımıza değinmeden geçmeyeyim. Ayrıca ailenizin iki büyücüsünü de şimdiden tebrik eder ve önlerinde serili olan uzun yollarındaki engelleri olabildiğince kazasız ve belasız bir şekilde yürümeleri için şans dilerim."
Henüz ayrılan büyücü kadın gibi Edwin de iyi dileklerini dile getirmiş ve kardeşiyle birlikte ayrılmaya koyulmuştu ama o sırada Ephios, Bentley ve Oriol'ın da onları uğurlamak amacıyla onlarla birlikte yürümek için ayağa kalkışını gördü.
'İşte tam da istenildiği gibi!'
Yaratıcı tarafından gözetilip kutsandığını ve Mennas ile uygulamaya koymaya çalıştıkları bu planın başarıyla sonuçlanacağını şimdiden düşünmeye başlamıştı bile Edwin.
Arabada Mennas'a anlattığı gibi koskoca krallığı Loer ailesinin adı altında yönetme hayalini gerçekleştirebilirdi. Bunu şimdiden görebilmeye ve gerçek oluşunu hissetmeye başlamıştı. Bu onun Mennas'ın düşünceleri doğrultusunda daha kararlı bir şekilde yanmasını sağlayan ve bu hırs ateşinin sönmemesini sağlan kömür gibiydi.
Mennas, Bentley'nin abisiyle konuştuğunu fark ettiği anda Ephios'u omzundan tutarak yanına çekmiş ve birkaç adım gerilerinde durmaya dikkat ederek yürümeye başlamışlardı.
Bentley'nin abisiyle olan konuşmasına dalıp kendilerini duymayacağına emin olduktan sonar soru işaretlerle dolu gözlere sahip Ephios'a çevirdi kafasını.
Yüzünde uğursuz ve acımasız bir tebessüm peyda olmuştu.
"Ephios sana tek bir soru soracağım. Tamam mı?" diye sordu ama cevap verilmesini istemediği belliydi, hızlıca ardından ekledi. "Fae ailesinin varisi konumunu tamamen eline almak ve bu konumun bir daha da elinin altından kaymayacağını garantilemek istiyor musun? Alastair'i varis denkleminden silmek, tamamen ortadan kaldırmak istiyor musun?"
Ephios'un adımları bir anlığına şaşkınlıktan birbirine girdi ve yere düşecekmiş oldu. Yaratıcıya şükür ki, Mennas2ın onu tutmuş olması sayesinde yere kapaklanmaktan kurtulmuştu.
Düşünceleri anında karmaşa içinde dağılmaya, oradan oraya saçılmaya ve toparlanamaz bir hale gelmeye başlamıştı.
Yüzünü yere çevirmiş ve gözlerini çakıl taşlarından oluşmuş olan patikaya dikmişti. Kaos içindeki oradan oraya dağılmış olan düşüncelerini toparlamaya ve düzeltmeye çalışırken düşünmeye çalışıyordu.
Alastair'den varislik konumunu kesin olarak almak en çok istediği ve yerine getirmek için her şeyini ortaya koyarak uğraşacağı tek arzusuydu. Bunun için her şeyi yapabileceğine olan kendine güveni de vardı ama bu büyüye olan yatkınlığı ortaya çıktı zamandaydı. Bu güven ise Alastair'in de büyüye olan yatkınlığının ortaya çıkmasıyla birlikte taş atılmış bir pencere camı gibi tuzla buz olmuştu.
Şu an ona karşı ne yapabileceğini ne yapması gerektiğini hiç bilmiyordu ve bu konu hakkında nasıl düşünmesi gerektiğini de bilmiyordu.
'Alastair'in elinden varis konumunu nasıl alabilirim ki?' diye sordu kendine, çaresizlik doluydu. 'Şayet aldım, peki nasıl garanti bir şekilde elimde tutabilirim ki? Nihayetinde karşımdaki Alastair!'
"Gereksiz derecede fazla düşünüyorsun," diyerek onun düşünceli duruşunu sarstı Mennas ve bıkkınlıkla nefes verirken kaşlarını çattı. "Sen sadece bana isteyip istemediğini söyle. İstiyor musun, istemiyor musun?"
Bir anda fırtınanın ortasında kalakalmış, çaresiz ve ne yapacağını bilemeyen bir kaptanın korkusunu ve endişesini taşımaya başlamıştı Ephios. Tereddüt içten içe onu yemeye başlayan böcek ordusu gibiydi. Kendisini bir şeyler yapmaya itecek olan gerekli cesareti ve özgüveni hissedemiyordu şu an.
Öfkesi ve kıskançlığı işe yaramayan birer oyuncağa dönüşmüş gibiydi. Sadece içine atıp kenarda bekleyerek daha da biriktirebileceği başka bir çığdan farksızdı.
"Ephios sana tek bir şey diyeceğim," dedi Mennas son bir defa ikna etme amacıyla. "Eğer bunun olmasını gerçekten ama gerçekten bütün kalbinle ve ruhunla istiyorsan seni ormanın içinde bekliyor olacağım. Arabayı göreceğinden eminim ama fazla beklemeyeceğimi aklında bulundurmanı istiyorum. O yüzden ona göre hareket et."
"Buna hiç gerek yoktu Bay Bentley! Yine de bizi buraya kadar yolcu ettiğiniz için teşekkürler."
Ephios, Loer ailesinin kendilerine misafir olmaları için yollanmış iki aile üyesinin arabalarına binip büyük kapıdan çıkışını izlerken bir daha karmaşa içindeki düşüncelerini düzenlemeye koyuldu.
Elinde bir şans vardı şu an ve bunu alması gerektiğini düşünüyordu. Lakin öte yandan bunu yapmak için gereken cesareti kendinde bulamıyordu. Hatta tam olarak neye dahil edileceğini ve ne yapması gerektiğini bile bilmiyordu. Bu da cesaretini toplayamamasının nedenlerinden biriydi.
Bir kenarda kıskançlığından ve öfkesinden geberecek olsa da o cesareti bulamayacağını düşünmeye başlamıştı.
Daha detaylı düşünmesi gerektiğini aklında bulundurarak odasına gitmek için adımlarını eve yöneltti ama Alastair'i görmesiyle birlikte adımları durdu.
Alastair, babasının elini sıkmış ve ardından başını sallayarak iyi geceler dileyerek eve doğru yöneltmişti adımlarını ama sonradan arkasını döndü ve kendisine baktı.
O bakış sadece küçümseme ve aşağılamayla doluydu. Kendisine üstten bakıyor, onu eziyor ve hatta belki kendisi bir rakip olarak görmüyordu bile.
Kendisini oldukça iyi tanıdığındandı bu davranışı ve Ephios bunun farkındaydı.
Yutkundu ve ardından derin bir nefes aldı. Esen kısa rüzgârın titreten serin havasını umursamadı ve Alastair'in sırtına dikti gözlerini.
Gözlerindeki alev kıskançlık ve öfkeyle harlanıyor, yangına kapılmış bir ormandan veya bir lav denizden farksız bir şekilde parıldıyordu.
'Kararımı verdim!'
Bu sefer içinde cesareti de hissetmeye başlamıştı Ephios.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..