Bölüm 19: Gecenin Altında İki Kişi

avatar
524 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 19: Gecenin Altında İki Kişi


İhtişamlı ve bir o kadar da trajik bir olayın hemen ardından yapılmış olan bu tünel bir tür kaçış yolu olarak işlev görmekteydi.

Ne kadar zaman sonra yapıldığı tam olarak kesinkes bir bilgiye ulaşılamasa bile bu tünelin inşasının malikânenin inşasının bitiminden sonra yapılmış olduğu bilinen tek gerçekti.

Fae ailesinin kayıtlarına göre ailenin üyesi olan bir soylu kadın ve onun köle sınıfından olan sevgilisi sınıf farklılığı yüzünden hayatın onlara getirmiş olduğu zorlukların sebebiyle buluşamıyor ve birbirlerine hasret kalıyorlardı.

Kadın ne kadar adamı arada bir görmeye gidiyor olsa da o gidişler bile sadece birbirlerinin gözlerine birer kez bakmak ve bir daha gözlerin buluşamamasından ibaretti.

Oldukça sıkıntılı, yolları ayak parçalayan dikenden mücadelelerle dolu bir aşkın pençesine düşmüşlerdi ve bu onların için bir zehir ve bir şifaydı. Kölenin statüsünün tek başına getirdiği sıkıntıdan bahsetmeye bile gerek yoktu.

İkilinin aşkı gerçekleşmesi mümkün olmayan aşklardan biriydi.

Bu tür zorluklara rağmen adam yılmayı reddederek elinden geldiğince para biriktirmeye çalışmıştı. Çalışırken verilen bir öğün dışında yemek yememeye, giydiği kıyafetleri artık umursamamaya ve de hastalansa bile bekleyip bir ilaç almamıştı bile ama bu çabalarının karşılığını almıştı.

Adam az biraz bildiği okuma yazmasıyla küçük bir not yazmış ve ormana bırakmıştı. Sonrasındaysa kadın tekrar çalıştıkları yere geldiklerinde kendisine gizliden gizliye işaretler yollayarak bir şekilde ormanı işaret etmeyi başarmıştı ve bu da adam için bir başlangıç işaretiydi.

Adam geceleri ormana gidiyor ve biriktirmek için uğraştığı paralar sayesinde aldığı kazma ve kürek ile malikânenin altına gelecek şekilde tünel kazıyordu ama bu onu aynı zamanda dış dünyadan o kadar koparıyordu ki olan şeyleri duymamıştı bile.

Günler günleri kovalamaya devam ediyordu. Haftalar da haftaları…

Geçen sayısı belirsiz ayın ardından adam işini bitirmişti ve bunu haber etmek için sabah olmasını ve sevdiği kadının çalıştığı tarlaya gelmesini beklemişti ama bunun hayal kırıklığıyla sonuçlanacağını bilmiyordu.

Kadının kendisi gelmemişti ama onun hakkındaki haberler etrafta yayılmaya başlamıştı bile. Adamın hissettiği sevgi kendisini boğmasına başlamasına sebep olmuştu.

Sevdiği kadın çoktan başka bir soyluyla evlenmesi için ayarlanmış olan bir evlilik için yola çıkmış ve kasabayı terk etmişti.

Bundan sonra adama ne olduğuna dair bir bilgi yoktu. Kendisinin hissettiği hayal kırıklığından sonra bir yerde öldüğüne dair teoriler bulunsa da tam olarak neler olduğu belirsizdi.

Tünele gelince de o da bir süre sonra malikâne sakinleri tarafından keşfedilmiş ve hemen önlem alınmıştı bir saldırı ihtimaline karşın. Lakin bir şey olmayacağı anlaşılmış ve bu tünel baştan dizayn edilip restore edilmiş, sonunda ise bir tür acil kaçış kapısına dönüşmüştü.

Yaratıcıya şükür ki kullanılmasını gerektirecek tehlikeli bir durum da yaşanmamıştı.

Bu bilgiler, Alastair'in odasındaki çekmecesinde bulunan günlüklerden edindiği bilgilerden gelmeydi ve bu da Alastair'in tek bir şeyden şüphe duymasına sebep olmuştu.

Odasının önceki sahibi olan kadının günlüğünü okumuş olabilirdi ya da onun kardeşlerinden birinindi o günlük.

Laila'nın düzenlediği çay partilerine davet ettiği soylular ve onların boş dedikodularından kurtulmak için bir bahane arıyordu ve çoğu zamanda kaçabiliyor olsa da bunun da elbet bir sonu gelecekti.

Bahanelerini kullanarak kendini kitaplarına gömen Alastair kendi çekmecesindeki günlüklerden birini açmış ve tesadüfen tüneli öğrenmişti.

Sonrasından yaşananlar ise oldukça belirgindi. Laila her bir organizasyon düzenlediğinde aşırı derecede önemli olmadığı sürece bu tüneli kullanarak anında kaçıyor ve uzun bir süre ormanın içinde kitap okuyarak geçiriyordu.

Tünel işini oldukça iyi bir şekilde yapıyordu ve bundan mutluydu. Aksi düşünülemezdi bile.

'Nedense hiç de gerçekçi bir hikâyeye benzemiyor. Bir şekilde efsaneleştirilip unutulması ve bir daha da hiç gün yüzüne çıkmaması niyetinde uydurulmuş bir hikâyeye benziyor. Ya da bir peri masalına çevirerek Fae ailesinden birinin bir köleye gönül kaptırmasına dair bir skandalı gizlemeye çalışmış olabilirler.'

Alastair'in günlükteki hikâyenin gerçekçiliğini sorgulamaya devam etti bir süre ama ardından derin bir nefes alıp gerçekliğe, asıl odaklanması gereken işe geri döndü.

İçine çeken karanlık tünel boyunca ilerlerken Alastair'in her an bir yerde bir şey fırlayacakmış gibi hissetmeye başlamış ve titremişti.

'Belki de ölen âşık adam buraya musallat olmuştur,' diye bir düşünce belirdi zihninde.

Bu geçidi sayısız kez kullanmış olmasına rağmen hâlâ alışamamış ve tedirginlik verici histen de kurtulamamıştı.

Tünelde meşaleler vardı ama hiçbiri yanmıyordu veya yerdelerdi. Bunları düzeltmesi gereken kişi kendisiydi ama şu an elinden bir şey gelmezdi.

'Onca kez kullanmama rağmen hiç aklıma gelmedi. Ephios'un dediği gibi unutmaya başlamışım. Lanet olsun size Loerler!'

Alastair içten içte lanetlemelerine ve küfürlerine devam ederken 15 dakikalık yürüyüşünün ardından tünelin sonuna varabilmişti.

Tünelin sonunda duvara yaslanmış, eski görünüme sahip bir merdiven bulunuyordu. Merdiven zamanın getirisiyle birlikte çürüme belirtileri göstermişti ve bu da onun sahip olduğu ömrün birkaç aya kadar düştüğünün göstergesiydi.

Belki de birkaç gün daha dayanabilirdi.

'Bu merdivenin de değişmesi gerekiyor. Gündüz vakti buraya girebilmek zaten zor, bir de bunu değiştirmek... Ayrıca, meşaleler de var.'

Aklından geçen düşüncelerinin verdiği umutsuzluğun ağırlığıyla omuzları düşmüştü ama yine de ilerlemesi gerekiyordu.

Merdiven uzun değildi ve bu da tırmanma işinin kolay olacağına dair bir işaret de olsa, eskimiş ve kendisini ne zaman yarı yolda bırakacağının belirsiz görüntüsü güvenilir bir havanın var olmasını sağlamıyordu.

Sıkıntıyla iç çekti ve dua ederek tırmanmaya başladı. Tırmanma oldukça hızlı bir şekilde bitti ve neyse ki Alastair'in ayağının kayması veya eliyle sıkıca tutunamamasından dolayı kendisini yerde bulmasıyla sonuçlanacak bir kaza yaşanmamıştı.

Tünelin sonu evdeki gibi gizli bir anahtarla açılan aşırı gizli ve karmaşık bir kapı içermiyordu. Bunun yerine tünelin sonu direkt olarak bir insanın beline kadar uzanan çalıklara çıkıyordu.

Buzun uzun boylu çalılıklar ve yanındaki kalın gövdeli, bol yapraklı ağaçların sayesinde tünelin girişi oldukça iyi bir şekilde gizlenmiş ve göze çarpmayacak bir hale gelmişti.

Ağaçlar ve çalıların yaptığı bu iş o kadar iyiydi ki, garip bir şekilde hâlâ kimse burayı fark edememişti. Lakin geçen zamanın ardından bu tünelin varlığı da göz ardı edilmeye başlanmış ve tamamen unutulmuştu.

'Çalılardan nefret ediyorum!' diye yakındı zihninde nefretle. Yüzündeki ifade ve hissettiği rahatsız his de buna katkı sağlıyordu.

Alastair boynunu ve yüzünün çizilmemesi için dallardan elinden geldiğince hızla ve dikkatle kurtulmuş ve tünelin girişinden ayrılarak derin bir nefes alıp etrafına bakınmıştı.

Birkaç böcek sesi ve hafif esen rüzgâr yüzünden yaprakların oluşturduğu hışırtı sesleri dışında bir şey yok gibiydi şu anlık. Oldukça sessiz, sıradan ve donuk bir geceydi.

Alastair Fae Malikânesinin ön tarafındaki geniş kapıyı ağaçların arasında zor da olsa görebiliyordu. O anda kapının oradan geçen bir şövalyeyi gördüğü anda biraz daha ağaca yapmış ve sanki görülmüş gibi hissetmişti. Kalbi heyecanla atarken derin nefesler alıyor ve kendisini sakinleştirmeye çalışıyordu.

Şövalyenin onu göremeyecek oluşundan haberdardı ama bu histen de kurtulamıyordu.

'Şu parayı alıp hızlıca eve dönsem iyi olacak! Bu yaşta kalpten ölüp gitmek istemiyorum.'

Yola koyulmadan önce gecenin karanlığının ve ağaçların yapraklarının izin verdiği kadarıyla malikânenin koca kapısına bir bakış daha atmış ve hızlıca oradan ayrılmıştı.

Daha fazla vakit kaybedip kendisini daha da zor bir durumun içine sürüklemek istemiyordu.

---

Hafifçe esen serin, rahatlatıcı rüzgârın getirdiği arındırmayla birlikte derin bir nefes aldı ve ardından etrafına son bir bakış attı.

Ne zırhına bürünmüş bir şövalye ne de başıboş gezen bir aylak biri ne de tehlikeli bir hayvanın olmadığına kanaat getirene kadar bekledi. Kısa süren beklemesinin ardından sessiz ve dikkat çekmemeye özen gösterdiği ama sert ve hızlı adımlarıyla birlikte ormanın içerisinde son hızıyla ilerlemeye devam etti.

Acele ediyor gibi görünüyordu ve bir süre sonra attığı adımların sessizliğini umursamayarak ilerlemeye başladı. Çıkardığı seslerin duyulup duyulmaması artık hiç umurunda değil gibiydi.

Ormanın içinde ilerlemeye devam etti bir süre daha ta ki açık bir alan görene kadar.

Karanlıklara bürünmüş at arabası üstünde yanan bir tane lambayla oldukça ürkütücü bir görüntü oluşturuyordu. 14 yaşlarındaki genç bir çocuk arabanın dışında bekliyordu ve elinde bir bıçağı çevirip durarak vakit geçiriyordu.

Çocuğun surat ifadesi ekşimişti ve hiç de mutlu değildi. Burada beklediği için miydi yoksa başka bir şey miydi?

Açıklık alanı incelemeyi bitirmesinin ardından cübbesinin başlığını çıkardı ve önündeki çocuğa kendisini göstererek alana girdi.

"Sonunda gelebilmeyi başardın!" dedi çocuk kinayeyle tatsız surat ifadesini korurken. "Beni bu kadar bekletebildiğine göre kendine olan güvenin dağları geçiyor, belki de gökleri geçiyor aşıyor olmalı. Değil mi, haksız mıyım?"

Ephios bir yorumda bulunmadı. Bulunursa, önündeki Mennas'ın kendisine ona olan yardımını keseceğini ve ortada salak gibi kalacağından korkuyordu. Sonuçta, önündeki bu çocuk istediği yolda sorunsuz bir şekilde ilerleyebilmesi için ona küçük bir yardımda bulunabilecek tek kişiydi ve bunu elinden geldiğince tutmaya, kaçırmamaya çalışacaktı.

Yardımı aldıktan sonrası kolaydı. Gerisini kendisinin tek başına halledebileceği konusunda güveni yerindeydi ve kolayca da yıkılacak değildi.

Şu an tek yapması gereken biraz daha dayanmak, karşısındaki yaşıtı çocuğa tahammül etmek ve olabildiğince ağırdan almaktı. Azıcık daha sabretmeli ve sonrasında da kurtuluş onun eline kendiliğinden inmiş olacaktı. O yüzden sineye çekmeli ve dayanmalıydı.

Nihayetinde acı yoksa kazanç da yoktu.

"Dilini kedi mi yuttu senin be?" dedi Mennas kibirle ışıldayan gözlerini devirerek. Bulunduğu durumdan sıkılmaya başlamıştı ve eve gitmek istiyordu artık.

Ephios'un yine cevap vermemiş olmaması onu daha da sinirlendirmiş olsa da buna katlandı ve derin bir nefes alıp elini ceketinin iç cebine attı.

Elini çıkardığında küçük bir kese vardı ve bunu Ephios'a uzattı.

At arabasından yayılan az miktardaki ışık sayesinde kesenin görünüşü az çok seçilebiliyordu. Karmen kırmızısı rengindeki kesenin bir özelliği yokmuş gibi duruyordu ve hiç de eşsiz bir şey gibi de hissettirmiyordu. Her gün içine para koymak için kullanılan bir keseden farksızdı.

Mennas'ın uzattığı keseyi ucundan tutarak aldı ve inceleme amacıyla dikkatli bir şekilde keseyi çevirip durdu. Mavi gözleri bir fark aramak için uğraştı ama bu çabası hüsranla sonuçlanmış ve kaşları çatılmıştı.

Klasik bir keseden kesinlikle bir farkı yoktu.

Bu sefer de hafifçe salladı ve bu sefer neyin farklı olduğunu anlamıştı. İçinde para yoktu ve bundan emindi. Yine de bu ne olduğunu anlamasını sağlamamıştı. Ardından, keseyi avcunun içine aldı ve birkaç kere sıktı. İçindekini de bu şekilde anlamış oldu.

"Kum?" diye sordu, mavi gözleri gecenin karanlığında soru işaretleriyle parıldarken.

"Kandöken Tozu," diyerek düzeltti Mennas aksi bir ses tonu ve bıkkın bir yüz ifadesiyle. "Yanlışlıkla bile olsa ne koklamaya çalış ne de deri temasından kaçın! Eğer bu dediklerime uymazsan, iğrenç bir şekilde kalbin patlayana ve bütün kan vücudundan atılana kadar acı çekerek ölürsün. Belki de acıya dayanamayıp şoka girer ve bir anda ölürsün, ki bu da şanslıysan gerçekleşir. Bu değerli malzemeyi sana verdiğim için umarım beni pişman etmezsin. Alastair ile ilgilenirken lazım olursa kullanırsın."

"Teşekkürler!" diye cevapladı anında yükselen heyecanına engel olamayarak.

"Git ve işini hallet! Daha sonra irtibata geçeriz," diyerek at arabasına binmişti ama sürücünün atları harekete geçirmesinden hemen önce tekrar Ephios'a döndü. "Alastair şu an ormanda. Malikânenizin giriş kapısının baktığı yönü takip et ve hızlı ol! Sakın onu kaybedeyim deme!"

"Tekrar teşekkürler!"

Sürücü elindeki kayışları sallamış ve atlar yavaş adımlarla küçük kişnemenin ardından harekete geçmişti. Alana doğru açılan gizli bir patikada gecenin karanlığına karışarak kaybolmuştu.

Arabanın alandan ayrılıp gecenin kollarına ayrılışını izlerken derin bir nefes aldı ve dikkatini elindeki keseye çevirdi.

Kesenin içindeki tehlikeli tozu düşündükçe yüzündeki gülümseme daha da genişliyor ve uğursuz, şeytani bir hal alıyordu. Keseyi dikkatlice ceketinin cebine koyduktan hemen sonra cübbesinin başlığını tekrardan başına geçirip o da alan hızlıca kaybolmuştu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr