Alastair, yüzünde keder ve acı dolu tebessümüyle Khan'ın gittiği tarafa baktı. Onun yolunun kendisine getireceği zorlukların az olması ve oldukça rahat bir hayat yaşaması için dualar ediyordu Yaratıcıya.
'Nihayetinde sona geldim,' diye düşündü Alastair keder kemiklerine daha da kazınırken.
Khan ile yaptığı kısa süren vedalaşması kendisini neşelendirmiş, ölüm anının kendisinde oluşturduğu kederi kısa süreliğini de hafifletmiş ve son anlarının daha rahat geçmesini sağlamıştı. Öte yandan onun ayrılmasından sonra neşesi azalmış ve kederinin öncekinden daha da artmasını sağlamış, kendisine lanetler yağdırmıştı.
Uzun zamandır böyle duygular hissetmemişti. Uzun zamandır duygularına bırakmamıştı kendisini.
Bu duygular ona yardım etmiş, soğumaya başlayan bedenini ve ayrılmaya hazırlanan ruhunun durumunu bir süre unutturmaya yetmişti.
'Kendimi doksanlarındaki yaşlı bir adam gibi hissediyorum,' diye düşündü ve kendisinin yaşlanmış, yatağında ölümü beklerken görüntüsünü hayal etti.
Anında bu düşünceyi kafasından atmaya çalıştı.
Son anlarını kendisinin yaşlı bir adam farksız bir şekilde olduğunu düşünerek değil, daha pozitif bir şekilde düşünerek geçirmek istedi.
Pozitif düşünceleri hiç yoktu. Tamamı negatif ve kendisini daha da yoran düşüncelerdi.
Düşüncelerini göz ardı etti ve ormanın sakin havasında saygın ölüm meleğinin kendisinin canını almaya gelip buralardan gideceği zamanın varışını bekledi.
Yorgun ve uykulu hissetmeye başlayan Alastair gözlerini daha fazla açık tutamamış ve yavaşça kapanmalarına izin vermişken zihninde dönen türlü düşüncelerin de yerini tamamen bir boşluğun yer alıp solmalarını da sağlamıştı.
Bedeninin her geçen saniyeyle birlikte daha hafif olduğunu hissettikçe hisleri daha da köreliyor ve gerçeklik kavramından uzaklaşıyordu.
Ne kendi kanıyla sulanmış toprağı ne sırtını dayamış olduğu pürüzlü, rahatsız edici ağacın gövdesini ne de yaz ayının gecesinde esen ferahlatıcı rüzgarını hissediyordu.
Gerçeklikten tamamen uzaklaşmıştı ve her şeyi de kaybetmişti.
Kısa bir sürenin ardından ruhu ölümün sıcak ellerini sıkı sıkı tutmuş ve istekli bir şekilde kabullendiğini gösterip bedenini terk etmişti.
Ruh, arkasında kendi kanıyla sulanmış olan toprağın üzerinde gülümseyerek ileriye doğru bakan ve büyüleyici ela gözleri kapanmış genç çocuğun bedenini bırakmıştı.
--
Karanlık soğuk ve acımasızdı. İnsanın tüylerini diken diken ediyor, içine anlamsız bir korkunun yüklenmesine ve delirene kadar paranoyak bir şekilde gezmesine sebep oluyordu.
Öte yandan karanlık oldukça rahatlatıcıydı da. İnsanın kendisiyle ve düşünceleriyle birlikte kalmasını sağlıyor, ona sakin bir ortam hazırlıyordu. Kişinin kendi gerçekleriyle ve yanlışlarıyla yüzleşmesini ve hatalarının neler olduğunu anlamasını sağlıyordu.
Kişi belki sonunda delirebilirdi bu yüzleşmenin ağırlığından dolayı.
Her şeyi içine çekip yutmuş gibi görünen karanlığın ne bir sonu ne de bir başlangıç noktası varmış gibi görünüyordu. Dibi olmayan sonsuz bir okyanustan farksız görünüyordu.
İçiyse yeni alınmış bir defterin sayfaları gibi boştu veya karanlık her şeyi yutup kendisinden bir parça haline getirmişti. İçinde bir kum tanesi kadar bir ışık, bir varlık bile yoktu. Tamamıyla boştu.
Var olan tek şey boşluktu.
Kısa bir süre sonra bir gariplik meydana geldi.
Ucu bucağı olmayan soğuk ve hiçbir şeyin olmadığı karanlığın ortasında küçük bir ışık parçası oluştu.
Küçük ışık parçası parmak boyutlarındaydı. Yeni doğmuş bir bebek kadar naif, kırılgan ve saftı. Işık parçasının belirgin bir fiziksel özelliği yoktu. Biçimsiz, sıvı ve dumana benzeyen garip bir görüntüsü vardı.
Işık parçası, bir parça ışık yayıyordu karanlık ortamda ama bir defterde bırakılan nokta kadar küçük ve değersizmiş gibi gözüküyordu bu nihai yokluğun ortasında.
Işık parçası ortama o kadar zıt görünüyordu ki bir leke gibi kolayca fark ediliyordu. İstenmeyen bir varlık gibi gözüküyordu ama karanlık onu reddetmiyor, içinde bulunmasına izin veriyordu.
Oldukça garip bir görüntüydü.
Zamanın belirlenemediği karanlık ortamda belirsiz bir sürenin ardından, ışık parçasının yaydığı ışıltı gözleri kör edecek şekilde anlık olarak yandı ve hemen ardından hızlıca sönmüştü.
Her şeyi yutuyor olduğu gibi karanlık o ışığı anında içine çekmiş ve tamamen yok olmasını sağlayıp her şeyi eski haline geri döndürmüştü.
Işık parçası titredi.
Karanlığın bulunduğu bu eylem korkmasına ve endişelenmesine sebep olmuş gibiydi.
Işık parçası önceki durumuna geri dönmüş ve bir harekette bulunmamaya çalıştı.
Karanlığın ve ışık parçasının bu etkileşimi oldukça komik ve aynı zamanda kalp ısıtan türdendi. Karanlık, çocuğu olan ışık parçasının yaramazlığına ve yanlışına karşılık uyarı yapan bir babaymış gibi gözükmüştü.
Oldukça garipti.
Bilinmeyen bir süre daha geçti karanlığın içinde.
Işık parçasının boyutu büyümeye ve insansı bir görünüm kazanmaya başladı. Görünümü transparan bir yapıya sahipti ama başka bir şey yoktu ne bir yüz ifadesi vardı ne de herhangi bir seçilebilir başka bir fiziksel özelliği.
Zaman geçtikçe ışık parçasının görüntüsü daha net bir hal almaya ve belirgin özellikler kazanmaya başlamıştı.
Görüntü genç bir çocuğu andırıyordu. En çok göze çarpan özelliği belinin altından itibaren hiçbir şeyin olmamasıydı. Bacaklarının olması gereken yer tamamıyla bir sis bulutu gibi görünüyor ve rüzgâr tarafından geri itiliyormuş gibi görünüyordu.
Havada asılı kalmış gibi görünüyordu ve oldukça ürkütücü bir hava katıyordu bu ona.
Işık parçasının transparan saçları dağınık duruyordu. Yüzüyse yaratıcı tarafından özenle yaratılmış gibiydi ve masumane bir görüntü taşıyordu. Lakin yüz ifadesi soğuk ve donuktu. Transparan yapısı yüzünden bakışlarından bir şey anlaşılamıyordu.
Oldukça gizemli bir varoluş idi.
Bir yaşam ışıltısı olup olmadığı belirsizdi ve yüz ifadesinin donukluğuyla birlikte bu durum daha da zor bir hal alıyordu.
İçine hayat üflenmesini bekleyen, çamurdan yapılma bir heykel gibi dikiliyordu karanlığın ortasında.
Zaman geçtikçe genç çocuk görüntüsü kazanmış olan ışık parçası küçük hareketler aracılığıyla kendisine gelmiş olduğunu göstermeye, daha canlı bir halde olduğunu göstermeye başlamıştı.
Transparan yapıdaki ışık parçasının ilk eylemi etrafına bakmak ve incelemek olmuştu.
Yüz ifadesi hâlâ donuk ve soğuktu ve bu onun neler hissettiğini anlamayı zorlaştırıyor, hatta imkânsızlaştırıyordu.
Transparan çocuk karanlık boyunca süzülmeye ve etrafını dolaşmaya başladı ama bir süre sonra aniden durup etrafında bir dönüş yaptı. Ardından karanlık boyunca yaptığı süzülüşüne devam etti.
Sonsuz karanlığın içinde gezmeye devam ettikçe transparan çocuğun yüz ifadesi değişmeye ve bir canlılık belirtisi göstermeye başlamıştı.
İlk yüz ifadesi hissediyor olduğu korkuyu göstermişti. Kapana kısılmış bir av gibi delicesine oradan oraya hızlı bir şekilde süzülürken hissettiği endişe korkunun ardından gelen ikinci ifadesiydi. Üçüncü ifade kabullenişini gösteriyordu.
Transparan çocuğun düz ve ince kaşları çatıldı. Bu meraklandığının belirtisiydi.
Yine dolaşmaya başladı. Lakin bu sefer farklı olarak sadece dolaşmıyor, inceliyordu da.
Bir süre sonra dudaklarını kıpırdatmayı denedi. Bir ses çıkmamıştı.
Öğrendiği bu yeni şeyle birlikte, çocuğun yüz ifadesi hayal kırıklığıyla buruştu ve etrafı incelemeye devam etti ne kadar nafile bir çaba olsa da.
'Düşüncelerimi dile getirme konusunda bir şey yapamıyorum gibi görünüyor,' diye varsayımda bulundu düşünceli yüz ifadesiyle. 'Hiç yoktan iyidir.'
Çevresinin kaplayan ve başka bir şey göremiyor olduğu karanlık, ruhunu daraltmaya ve kendisinin boğuluyormuş gibi hissettirmeye başlamıştı.
Derin bir nefes alırmış gibi bir harekette bulundu ve kendisini rahatlatmayı denedi.
Bulunduğu transparan bir yapıya sahip ruhsal görüntüsüne rağmen, midesinin kalkmasına ve kusmak istemesine benzer bir his peyda olmuştu.
Kaşlarını çattı ve koyu karanlığın diplerine bakmaya çalışırmış gibi etrafına bakındı.
Karanlıkta bir şey yok gibi görünüyordu. Ne bir akıllı varlık ne de bir canavar...
Kaşlarını daha da çattı ve neredeyse tek bir kaşmış gibi görünmesine sebep oldu. İçindeki rahatsızlık verici hissiyat yüzünden gezinmeyi bir süre bırakıp olduğu yerde durdu.
Hissin geçmesinin ardından tekrar gezmeye başladı.
Herhangi bir şeye rastlama umuduyla karanlık boyunca ilerlemeye devam ettikçe, sahip olduğu umudu kaybediyor ve çaresizliğin onun yerine almasına izin veriyordu. Nerede olduğuna dair en ufak bir fikri bile yoktu.
Bir süre sonra gezinmeyi bıraktı ve düşünceli bir şekilde şu ana kadar yaşadıklarını düzgünce bir gözden geçirmeye başladı.
'Bedenim garip ve transparan bir şey,' diye belirtti ilk gözüne çarpanı ve ellerini kaldırıp dikkatlice bakındı bir süre. 'Bu benim ruhum mu?'
Kaldırdığı ellerine bakarken onların kendisine ait olmadığın hissetti ve sanki başkasının vücudunu kullanıyormuş gibiydi.
Bu olmadığını farz ettiği midesinin bulanmasına sebep oldu.
Ellerini birbirine yakınlaştırdı ve ardından birbirine değdirmeye çalıştı.
'Umduğumun aksine,' diye düşündü garip bir rahatlıkla.
Elleri birbirinin içinden geçmemiş, tam aksine normal bir şekilde dokunmuştu. Lakin aldığı his oldukça garip ve transparan görüntüsünün titremesine sebep oldu.
His ıslak bir ele dokunmak gibiydi.
Kafasını indirip vücudunun geri kalanına bakarken aynı his tekrar yükseldi. Yüz ifadesinden hâlâ bulunduğu duruma inanamadığı belliydi.
Bir süre öyle kaldı.
'Öldüğümü kabul ediyorum,' diye düşündü acı bir tebessümle.
Dikkatini vücudunun görünüşünden çekti ve tekrar etrafta süzülmeye başladı.
'Pekâlâ öldüğümü kabullendim. Şu anki bulunduğum durumu göz önüne alındığında yargılanmak için sırada bekliyor olmama gerekmiyor mu?'
Babasının kendisine zorla okuttuğu ve çalışmasını istediği kitaplardan öğrendiği kadarıyla bir ruhani rehber tarafından ruhuna yol gösterilmesi gerekiyordu. Sonrasındaysa Tartı'nın önüne getirilecek ve ruhunun işlediği günahlar yüzünden ne kadar kararmış olduğu ölçülecekti. Oradaki Yargıçlar da buna göre karar verecek ve kendisinin ruhunun nerede tekrar hayat bulacağını söyleyeceklerdi.
Ya Yüksek Kat'a girme şansını yakalayacak ve cennet bahçelerinin içinde tekrar bedenine kavuşup istediği gibi yaşayacak. Yaratıcının sofrasında bir yere sahip olacaktı ya da Aşağı Kuyu'da bedenine kavuşacak ve türlü işkencelerin eşliğinde sonsuz bir azaba kavuşacak, ruhu arınacaktı.
'Ne bir ölüm meleği ile karşılaştım ne de ruhani rehber görevini üstlenen herhangi bir varlıkla.'
Etrafına bakıyor, ne yapması gerektiğini çözmeye çalışıyordu ama kitaplardan öğrendiklerinde böyle bir şeyden bahsedildiğini hatırlamıyordu ve bu kafasının karışmasına ve hafiften tırsmasına sebep oluyordu.
Bulunduğu yere dair bir açıklama bulmaya çalıştıkça başına ağrılar saplanıyor ve içinde vazgeçme isteği yükseliyordu.
Öğrendiği şeyler dünya üzerinde var olan hiçbir ruhun arkada bırakılmayacağını, sahipsiz kalarak arafta kaybolmayacağını dile getiriyor ve her ruhun eninde sonunda yargılanacağını kesin bir dille anlatıyordu.
'Belki dini yazılara daha fazla dikkat etmem gerekiyordu,' diye düşündü kafasını iki yana sallarken.
Görüntü olarak ne kadar garip bir manzara olduğunu tahmin ediyor olsa bile derin bir nefes almaktan kendini tutamadı. Ruh olduğunu düşündüğü formunu göz önüne aldığında bu yaptığı hareket saçmalıktı. Sonuçta bir ruhun yaşamak için nefes almaya, yemek yemeye ve uykuya ihtiyacı yoktu. Yine de bir tür refleks olarak yapmaktan da geri duramamıştı.
Çabasının boşa olduğunu biliyordu ama etrafını tekrardan inceledi ve bir kez daha umut ederek sonu olmayan acımasız karanlıkta gezip bir çıkış yolu aramaya başladı.
--
Soğuk karanlığın içinde üstünde basit ama şık bir takım bulunan bir adam ortaya çıkıverdi birdenbire.
Giydiği beyaz renkteki gömlek garip bir ışık saçıyor ve kişinin dikkatinin anında ona çekilmesine sebep oluyordu. Gömleğinin garip yanı ise düğmelerinin bulunması gereken yerlerdi. Onun yerine düğmelerinin bulunması gereken yerde çeşitli duyguları gösteren yüz ifadeleri beliriyor ve ardından hızla yok oluyordu.
Gömleğinin üstüne bir yelek giymek yerine siyah ve sade, desensiz bir ceket seçmişti. Gariplik konusunda ceketinin de gömlekten bir farkı yoktu. Ceketi kömür siyahı ve koyu gri renklerini barındıran dumanlar salıyordu. Giydiği pantolonu da ceketi gibi duman salınımı yapıyordu.
Siyah ayakkabılarıysa hem gömleğinden hem de ceketinden bir parça taşıyordu. Siyah ayakkabılarının bağcıkları beyaz bir ışıkla aynı gömleği gibi parlarken ceketi gibi duman salınımı yapıyordu.
Adamın beline kadar uzanan beyaz saçları özen verilerek taranmış ve atkuyruğu olacak şekilde bağlanmıştı. Gri renkteki saçlarının üstünde beyaz renkte işaretler bulunuyor ve bu ona oldukça mistik bir hava katıyordu.
Gözleriyse oldukça garipti. Gümüş rengi gözlerinde bazen garip bir beyaz ışık ile parlıyor, griye ve ardından siyaha dönüyor ve sonrasında da tamamen yok oluyordu ışık.
Işığın yok olmasının ardından bir ruhun yüz ifadesi beliriyor ve o da bir ışığın belirmesiyle yok oluyor. Döngü devam ediyordu bu şekilde.
Oldukça ürkütücü gözüküyordu.
Adamın üst dudağı beyaz renkteydi ve üstünde siyah renkte çizgiler bulunuyordu, ki bunun tam tersi renkleri de alt dudağında bulunuyordu. Şekiller üst dudağındakilerle aynıydı.
Orta yaşlarında görünen bu adam, büyüleyici gözlerini ortalıkta avare bir şekilde dolaşan ruha dikti ve gülümsedi. Ardından onu takip etmek için ilerlemeye başladı.
Yakışıklı yüzünde meraklı bir ifade bulunuyordu ve bu onu daha da çekici kılmıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..