İçeri adımını attığı anda içini saran, ani ve garip soğukluk yüzünden titredi. Ciğerlerine derin bir nefes çekti ama o da soğuktu.
‘Ölüm,’ diye düşündü Alastair etrafını incelerken.
Lanetlenmiş perili bir evden farkı kalmamış malikanenin eski görüntüsüne dair anıları oynamaya başladı zihninde.
Altı yaşına kadar malikanenin altını üstüne getirerek sanki bir hazine avına çıkmış gibi bütün odaları gezmeye çalışır ve yeni şeyler keşfetmekle ilgilenirdi. O zamanlar oldukça neşeliydi ve hayata olan bakış açısı ışıl ışıldı.
O zamanların hayat dolu malikanesi şimdi yerini ölümün soğuğuyla bezemiş ve terkedilip çürümeye yüz tutulmuş gibi gözüküyordu.
İçeride hayatın sıcak ışığına dair canlı tek bir iz bile yoktu. Yaşanmışların anısını bulunduran eşyalar bile ölümün acımasız soğuğuna yenik düşmüş ve solarak sahip oldukları anıların kendilerine katmış olduğu ışığı da kaybedip zalim cansızlığın bir parçası olmuştu.
İçerisi yaz ayının son güneşli günlerine şahit olmasına rağmen soğuktu ve cansızdı. Oldukça ürkütücü bir hâl almıştı.
Alastair’in ifadesi sertleşti ve atik bir hareketle omuzlarındaki kılıçlarını çekip merdivenleri kullanarak üst kata çıkmaya başlamıştı.
Tedbirli bir şekilde sert ve güçlü adımlar atarak yavaşça yukarı ilerleyen Alastair ölü malikanenin içinde duyulan ve kulaklarını çınlatan tek yaşam dolu ışığı dinliyordu: kendi adımları.
Attığı her adımla birlikte malikanenin anıları zihninden ayrılıyor ve gözlerinin önünde belirerek kendilerini tekrar oynatmaya başlıyordu. Onun adımları malikaneye hatırlatma konusunda bir araç olmuş gibiydi.
Ancak bu pek de Alastair’i rahatlatmamıştı. Aksine daha da sıktı kılıcının kabzalarını.
Malikanenin çıplak yapısının iç karartıcı, soğuk baskınlığı karşısında buranın tamamen geride bırakılmış olduğuna dair anlayışını kuvvetlendirmekten başka bir şey yapmamıştı.
Merdivenleri çıkmayı bitirdiği anda gözlerini gerçekliğe çevirmiş ve eski yaşanmışlıkların kendisini daha fazla etkilemesine izin vermemişti ama içinde bir yerlerde, hâlâ buranın eski hali gibi olmasını isteyen bir çocuksu tarafı bulunuyordu.
Ela gözleri önündeki birbirine benzeyen üç koridorun üzerinde gezindi.
Sağında büyükbabasının çalışma odası ve şövalyelik koleksiyonu odası bulunuyordu. İçeride birçok çeşitte zırh ve silah bulunuyordu ve oldukça değerliydi.
Orada bir de hobi odasının bulunduğunu biliyordu. Alastair pek orada bulunmasa da genellikle soylular bir arada toplanıp resimler çiziyor veya danslar ediyor olduklarının bilincindeydi.
Sonuçta orası birçok genç soylunun tanışıp birbirleriyle kaynaştığı bir ortamdı.
Sol tarafındaki koridorda aile büyüklerinin yatak odalarının bulunduğu odaydı. Alastair o tarafta hiç bulunmamıştı ve geçmişte de annesini görmek istemesi dışında gereksinimini de duyduğunu hatırlamıyordu.
Orada bulunan babasının varlığı kendisini bundan her defasında vazgeçirmek için yeterli olmuştu.
Ortadaki koridor tamamen kendisi ve Ephios için ayrılmış bir koridordu. Aslında o koridorda toplam altı oda vardı fakat Alastair ve Ephios ailenin tek çocukları olduğundan sadece iki oda kullanıma açıktı ve diğer kalan odaların kapısı ise kilitlenmiş, hiç kullanılmamıştı.
Alastair derin bir nefes alarak ve nereye gideceği konusunda fazla düşünmeden orta koridora yönelmeyi seçti.
Evin terkedilmiş görüntüsü göz önüne alındığında evin tamamen boşaltılmış ve her şeyin başka bir yere taşınmış olduğunu düşünüyordu Alastair. Ancak bir yandan da arkada birkaç değerli veya en azından para edecek birkaç şey bıraktıklarını umut ediyordu.
En iyi ihtimalle belki arkalarında birazcık para bırakıp da gitmiş olabilirlerdi ancak buna pek de inanmıyordu Alastair.
Yine de umudunu kaybetmedi.
Belki dolapların birinde kendisinin giyebileceği, daha iyi kokan bir çift kıyafet de bulunuyor olabilirdi veya en azından üstündeki mide bulandırıcı kokudan kurtulabilmesi için biraz sabun da bulabilirdi.
Alastair bulabilecekleri konusunda hayaller kurmaya devam etti.
Bu umutların doğrultusunda ilerlemeye karar vererek seçmişti orta koridoru zaten. Amacı ilk önce kendi odasına girmek ve bu zamana kadar biriktirmiş olduğu parayı gizlemiş olduğu yerden çıkarıp almaktı.
O paraları boşa biriktirmemiş olduğunun kanıtlıyordu bu durum. Gerçekten de hiç düşünmediği bir anda kendisine yardımı olacaklardı.
Ancak, bunun gerçekleşebilmesi için o paraların önceden bulunmamış olması gerekiyordu böylesine köklü bir taşınma işleminin gerçekleşmiş olduğunu düşününce de o paraların bulunmuş olması gayet olasıydı. Bu Alastair’in yüzünün düşmesine sebep olsa da devam etti Alastair.
Şu anda sonucunun ne olacağını bilmediği bir şans oyunundan farksız bir durumun içerisindeydi.
Koridora adım attığı anda o lanet gecenin anıları tekrar gün yüzüne çıkmış ve Alastair’e musallat olmuşlardı.
O gece yapacağı şeylere dair hiç plan yapmamış ve üstüne derince bir düşünme seansı da gerçekleştirmemişti. Sadece oraya gidecek ve alacaktı. Plan buydu.
Fakat fazla üstüne düşünmemiş olmanın yaratmış olduğu hazırlıksızlık durumu ve o anın kendisine hissettirdiği heyecandan dolayı o gece koridorda devriye gezim görevine atanmış olan şövalyeyi etkisiz hâle getirmek için bayıltmak zorunda kalmıştı ve bunun sonrasında ne olacağını da hiç düşünmemişti.
Alastair yaşanan bu olayları düşünürken kendini aşağılayan bir gülümseme oluşmuştu yüzünde, utanmaya başlamıştı. Öte yandan kendisine gülüyordu ve bu, ruh halinin yükselmesine yardımcı da olmuştu.
Kafasını iki yana sallayıp düşünmesini engelleyen bu anıları ve onlarla gelen düşünceleri zihninden attı. Yüz ifadesi sertleşti ve ela gözleri soğudu.
Anmak istemediği o geceye dair hiçbir anının zihninde özgürce dolaşıp kendi beceriksizliğini ve hatalarını kendisine her daim göstermelerini istemiyordu. Gizemli Yargıç’ın yardımıyla tekrar hayata dönmüş ve tekrardan yaşama şansı elde etmişti.
Tamamıyla yeni biri olarak başlamıştı yeni hayatına ya da başlamak üzerindeydi.
Alastair şu an hiçbir plan yapmakla uğraşmamıştı ve tamamen akışına bırakarak ilerliyordu.
Koridorda ilerlerken bir anlığına durdu ve Ephios’un odasının kapısına baktı kısa bir süre. Bu tekrar hatıraların yükselmesine sebep olduğu için keskin bir bakış atmış ve anında bakışlarını çekip homurdanarak kendi odasının kapısında doğru yönelmişti.
Solmaya başlamış ve kirlenmiş olan gri renkteki kapıya bakarken derin bir nefes almıştı. Kapının üzerindeki beyaz desenlerde gezdirdi elini bir süre. Tahtadan özenle ve yontulmuş olan ve isteğe özel yapılan kapının eskimiş görüntüsü geçen zamanın yaşanmışlıklarını Alastair’in yüzüne bağırıyordu.
Yorgun görüntüsüne bakarken iç çekti Alastair ve ardından elini kapı koluna uzatıp çevirmeyi denedi.
“Kilitli.”
Bulmayı umduğu gibiydi ama ettiği duaların karşılıksız kalmış olması yüzünden hayal kırıklığına uğramıştı ama bunu pek de dert etmemişti.
Kafasını hafifçe yana yatırdı ve kısık gözlerle kapıyı incelemeye başladı.
Yapılması gereken restorasyonların ihmali ve geçen zamanın acımasız etkisine dayanamamış olan kapı oldukça eskimiş ve yıpranarak yorgun düşmüştü ama hâlâ orada durarak görevini yerine getirmeye devam ediyordu.
Alastair kapının düşmüş görüntüsüne bakarken kırıp kıramayacağına dair düşünceler dolmaya başlamıştı. Sonuçta kapı tahtadandı ama içerisinde neler olduğunu bilmiyordu ve bundan dolayı kendisini yaralamaktan başka bir şey elde edemeyebilirdi. Bu oldukça küçük düşürücü olurdu ve yeni hayatındaki ‘mükemmel’ başlangıcını kötü bir hâle getirirdi.
Kapının kalın olduğunu biliyordu ve sağlam olduğunu da biliyordu. En azından kendi düşüncelerinin aydınlattığı yolda ilerlerse bu şekildeydi. Ne kadar zamanın geçtiğini de bilmediği için kapının tam olarak nasıl bir durumda olduğuna dair bir ihtimal için düşünecek materyal de yoktu elinde.
Alastair kafasını salladı ciddiyetle ve gülümsedi.
“Kırayım geçsin,” dedi kendi kendine kayıtsız bir şekilde.
Hâlâ ellerinde tutmaya devam ettiği kılıçlarını omzuna asmış olduğu kınlarına yerleştirdi ve gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı odaklanabilmek için.
Kararlılıkla dolu gözlerini açtı. Duvarı hissedene kadar geriye gitti ve ardından elleri mermere değecek şekilde eğildi. Elleriyle mermeri hissettiğinde vücudunu bir soğuk dalgası sarmaladı ve titremesine sebep oldu. Kalçasını hafifçe havaya kaldırdı ve içinden saymaya başladı.
“1… 2… 3!”
Ve bir anda hızlıca ileri atıldı.
BAM!
Sağ omzuyla kapıya vurdu ve içinden geçti ama hızını alamayıp dengesini ayarlayamadığından dolayı bir anda kendisini yüzüstü bir şekilde yerde yatıyor hâlde bulmuştu. Başarılı olduğunu ise soğuk mermer yerine yumuşak dokusuyla kendisinin kurtarıcı rolünü üstlenen kirli ve tozlanmış halı sayesinde anlamıştı.
“Bu… başarılı bir... denemeydi. Yine de… omzum acıyor be!” diye yakındı ama içine çekmiş olduğu toz yüzünden zorlanmıştı.
Çürümüş olan kapının zayıf durumu ve almış olduğu güçlü darbenin yüzünden, kapının ortası bin bir parçaya ayrılarak ortasında büyük bir deliğin oluşmasına sebep olmuştu.
Omzundaki acı geçene kadar yerde bir süre bekledi. Omzunu ovuşturdu ve dişlerini sıkıp inleyerek yerde yavaşça kalktı.
Hissettiği acı o kadar da şiddetli değildi ancak omzunda hafif bir sızı vardı ve kendisini belli ediyordu.
Gözleri şaşkınlıkla ve neşeyle parıldarken sonuna kadar açılmış, dudakları büzülmüş ve kaşları da olabildiğince kalkmıştı. Omzundaki acı sanki hiç var olmamış gibi yok olmuştu.
“Odam olduğu gibi duruyor. Hatta belki de daha iyi bir durumda!” diye sesindeki mutlu tınıyla onayladı gördüklerini kendine.
Odası düşündüğünden daha iyi bir durumdaydı. Bu onun için umudun tatlı habercisi gibi duruyordu. Tozu ve kiri göz ardı edebildiği sürece odanın durumu o kadar da kötü bir durumda değildi.
Gözleri direkt olarak yatağının hemen yanında bulunan komodine odaklandı. Dudakları yarım hilal şeklini alırken mutlulukla oraya doğru ilerledi.
Elleri komodinin çekmece kulplarında dolanırken gülümsemesi genişliyor ve gözlerinin parıltısı artıyordu. Elleri ikinci çekmecede durdu ve sabırsızlığına yenik düşerek hızla açtı.
Kendisini karşılayan şeyler kendisinden önceki odayı kullanan diğer aile üyelerinin bir zamanlar tutmuş olduğu günlüklerdi. Bu günlükler bir sonraki aile üyesi için bir tür hediye ve yol gösterme amacıyla tutulmuştu ve değerli bir yadigâr olarak görülüyordu. Bu günlüklerin birçoğunu Alastair okumuştu ve yararlılıkları konusunda ciddi şüpheleri bulunuyor olsa bile soylu ailelerle ilgili bilgilerin yer aldığı kısımları oldukça işe yarar şeyler içeriyordu.
Skandallar, günlük yaşantıları ve kişilikleri hakkında birçok bilgiyi Alastair bunlar sayesinde öğrenebilmişti ama aynı kendisinden önce bu odayı kullanan babası gibi, günlük tutmaya dair hiçbir teşebbüste bulunmamış ve bu konu hakkında düşünmemişti bile.
Alastair günlüklere bakmaya gerek duymayarak çekmeceyi olduğu gibi kendine çekmiş ve çıkartıp yere koymuştu. Çekmecenin kendisiyle işi yoktu. Asıl işi, iki çekmeceli olan bu komodinin hemen altında bulunan gizli çekmeceyle alakalıydı.
Çekmece olarak adlandırmak pek de doğru sayılmazdı. Daha çok gizli bir kutu gibiydi.
Bu kutu Alastair’den önce kalan bir kızın günlüğünde bulunan bilgi aracılığıyla bulunmuştu.
Kutu kızın babası tarafından yapılmış ve özenle gizlenerek oraya yerleştirilmişti çünkü kızın babasının paranoyak yapısı yüzünden birçok aile ile ilgili gizli şeyler ve kendisine ait olan parası hep oraya koyulmuştu.
Tabii ki ilerde kızı tarafından babasının eşyaları kaldırılmış ve kızdan sonra gelecek kişi için orası boşaltılmıştı.
Alastair bunu öğrendikten sonra hizmetçilerin odasını temizlerken daima başlarında durup komodinden uzak durmaları konusunda büyük bir çaba sarf etmiş ve komodini tamamen kendisi temizleyip durmuştu.
Kimsenin gizli çekmeceyi öğrenmesini istememişti ve kendisine göre gayet haklıydı da.
Elini karanlık alana sokmuş ve gezdirmeye başlamıştı bir süre. Bu gizli yer mermerin içine kazılmış olan bir alandı ve derindi de. İşte bu yüzden Alastair buraya sadece kutuyu koymakla yetinmemişti sadece. Kendisi için minik bir depo olarak kullanmayı tercih etmişti ancak içinde kutu dışında bir şey bulunmuyordu.
Alastair hep ilerde bir şeyler bulabileceğini düşünmüştü ama hiç de öyle olmamıştı.
Kısa bir sürenin ardından eliyle kutuyu buldu ve hemen çıkarttı. Kırmızı renkteki kutunun kenarları siyah renkte işlemelerle süslenmiş ve büyülü bir hava katmıştı ama bunun dışında başka hiçbir şeye sahip değildi.
Alastair elini tekrar aynı yere attı ve bu sefer kutuyu açacak anahtarı aradı ama bu sefer, bu işlem oldukça kısa sürmüş ve sonunda Alastair istediğine kavuşmuştu.
Kutu açıldı ve içinde sadece iki tane kese bulunuyordu.
Keselerden biri kömür karası rengindeydi ve hiç de ilgi çekici gözükmüyordu. Oldukça sıradan ve göz ardı edilebilir bir eşya gibi duruyordu. Öte yandan diğer kese ise daha şatafatlıydı ve öne çıkan gösterişli bir keseydi. Kese kutu gibi kırmızı renkteydi ve üstünde Fae ailesinin simgesi bulunuyordu. Gri renkte kanatlara sahip siyah renkteki kılıç oldukça asil ve güçlü duruyordu.
Keselerin bir ortak yanı vardı elbette: dolu gözükmeleri. İkisinin de içinde bir şeyler olduğu belliydi.
Alastair kırmızı renkteki gösterişli keseyi yere koydu ve odağını elindeki siyah renktekine odakladı. Seri bir şekilde ipini çözdü ve ardından keseyi ters çevirip gümüş paraların yere düşüşünü izledi heyecanlı bir şekilde.
Şafak Krallığı’nın para biriminin ismi shinin olarak geçiyordu. Shinin ismi, krallığın kurucusuna referans olup onu onurlandırmak amacıyla konulmuş bir isimdi. Bronz, gümüş ve altın olarak üç varyasyona sahipti.
Her yüz bronz bir gümüşe; her elli gümüş bir atlına eşdeğer olarak kararlaştırılmıştı. Krallık Yönetim Kurulu tarafından belirlenmiş olan bu değer biçimi gayet basit ve anlaşılırdı.
İnsanların işini daha da kolaylaştırmak amacıyla yüzlük, ellilik ve onluk adı altında varyasyonları da üretilmiş her birinin. Bu sayede insanlar üzerlerinden gereğinden fazla para kesesi taşıma gereksiniminden kurtulmuş oluyordu.
Alastair önündeki gümüş ve bronz paralara bakarken derin bir nefes aldı ve hepsini gruplaştırarak ayırmaya başladı. Kısa süren ayrıştırma işleminin ardından hemen şatafatlı keseye geçmiş ve onu da hızlıca ayrıştırmaya başlamıştı.
Ayrıştırma işleminin ardından tek kaşını kaldırmış ve gözlerini kısarak önündeki gruplara baktı bir süre. Bronzdan ve gümüşten oluşan minik tepeciklere baktıkça, kalbi hızlanıyor ve gözleri açgözlülükle parıldıyordu.
“Düşündüğümden daha çok varmış,” dedi kendi kendine.
Ses tonundaki mutluluk daha da artmıştı.
“Yine de… Khan’a verdiklerimi düşününce kesinlikle çok az geliyor,” dedi ve sahip olduğu bütün neşeyi yok etmişti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..