Bölüm 44: Kedi Maskeli (2)

avatar
537 2

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 44: Kedi Maskeli (2)


Genç adam müşterisinin siparişini alır almaz mutfak bölümüne uğramış ve ardından kendi bölümüne geri dönmüştü.

Bu kafasının kısa süreli de olsa dağılmasına yardımcı olmuştu ama şövalyelerin yapmaya başladıkları sinir bozucu gürültü, artan sarhoşluklarıyla birlikte içindeki endişe dalgalarının çalkalanmasına sebep olmuştu.

Bir sıkıntının çıkmaması için hiç durmadan dua etmeye devam etse bile görüntüye bakılınca bir sıkıntının çıkacağına dair olasılık yüzde yüzmüş gibi geliyordu.

Eğer böyle bir şey olursa kendisi ne yapacağını da bilmiyordu.

Ne kadar Shelly’e güvenirse güvensin, o işe yaramaz gereksiz insan müsveddelerinin sorun çıkarmayacağını düşünmek kendisinin kraliyet ailesine damat olarak gitmesiyle aynı çerçeve içerisindeydi: hayal.

‘Günün sonunda olan bana olacak,’ diye düşündü ruh hali karamsarlığın diplerine doğru çekilirken ve of çekip bardakları düzenlemeye geri döndü.

Alastair sıcak yemeğinin hayalini kurarken yutkundu ve derin bir nefes aldı. Ne kadar aklında yükselen görüntüden dolayı büyülenmiş olsa da yan tarafındaki sarhoş şövalye birliği yüzünden sessiz ve huzurlu geçeceğini düşündüğü yemeğin hiç de öyle olmayacağını fark etti.

‘Sarhoşlar. Hem de gündüz vaktinde mi?’ diye düşündü kafa karışıklığıyla.

Daha bu sabah ortaya çıkan şok edici olayların yükü düşünüldüğünde, şövalyelerin böylesine rahat ve düşüncesiz bir şekilde gündüz vaktinde içmelerinin doğruluğu konusunda ciddi şüpheleri vardı.

Kasaba halkı güvenliklerine bu kadar mı çok güveniyorlardı? Yoksa bu şövalye grubu tamamen kendi kafalarına göre davranıp kasabanın güvenliğini hiçe mi sayıyorlardı?

Alastair’in maskenin arkasındaki ince kaşları ‘v’ şeklini aldı ve çevresine baktı. Bulunan iki üç grup insanın da yüzlerinde rahatsız olduklarını gösteren ifadeler bulunuyordu ve kendi aralarında onlara işaret edip konuşuyorlardı ama hiç kimse öne çıkıp da bir uyarı da bulunmuyor veya sesli bir yorum yapmıyorlardı.

Belli ki korkuyorlardı veya bir grup sarhoş ile uğraşmak istemiyorlardı.

Alastair de onlar gibi davranmayı seçmiş ve yorumda bulunmamıştı. Sonuçta, kendisinin bulunduğu pozisyonda dikkat çekici bir hareket yapması, kendisi için saçma bir hareket sonucu katlanacağı ölümcül bir sonu beraberinde getiriyordu.

‘Kasaba gerçekten kendine güveniyor olmalı,’ diye bir sonuca vardı.

Şövalyelerin rahatsız edici durumlarına karşılık içten içe hakaretlerini ediyor olsa bile, dışarıdan soğukkanlılığını korumaya devam etti ve yemeğine odaklanmayı tercih etti.

Belindeki kını masanın üzerine koydu ve ardından sırtını sandalyeye yaslayıp gerindi. Çıkardıkları ses yüzünden göz ucuyla yan tarafında bulunan şövalye grubuna bakmadan edememişti ama bu sayede karşı tarafın kim olduğuna dair kesin bir görüntü elde edebilmişti.

Sağ tarafta yedi şövalye bulunuyordu. Yedisinin de fizikleri gayet yerindeydi; hepsi kaslıydı ve uzun boyluydu, aralarından biri dışında.

Hepsi iddiaya girmiş gibi olabildiğince gür çıkartmaya çalıştıkları sesleriyle birbirlerine bir şeyler anlatıyor ve ardından kahkahalar atıp duruyorlardı. Etraflarındaki diğer müşterilerinin varlığını tamamen yok sayarak onların memnuniyetsizliklerini belirten suratlarını umursamadıkları çok belliydi.

Hanın lokanta bölümüne evlerinin arka bahçesiymiş gibi davranıyorlardı.

Onların sinir bozucu görüntüsüne daha fazla katlanamayacağına karar kılan Alastair gözlerini onlardan çekti ve zihnini gelecekte yapması gereken hamleleri düşünerek meşgul etmeye karar verdi ama yan tarafından yükselen seslerin öfkesini arttırmasından ve dikkatini dağıtmasından dolayı odaklanması oldukça güç bir hâle geliyordu.

“Hazır!” diye yükseldi ses ve Matien’in karamsar düşünceleri silinip gitti anlık olarak.

Çimen yeşili gözleri endişeyle parıldarken hazırlanan yemeği mutfaktan aldı ve atik bir şekilde müşterisinin yanına yürüdü. Özenli bir şekilde dumanı üstünde tüten yiyecekleri hızlı bir şekilde yerleştirdi ve bir adım geri çekildi.

Masadaki kılıç kının ve kılıcın dışardaki kabzasını görünce içinde bir korku türemiş olsa bile arkasında şövalyeler -sarhoş dahi olsalar- ve içerideki birkaç insan bulunuyordu.

Tabii şövalyelerin kendisine sağlayacağı yardımın ne kadar etkili olacağı onların ne kadar zinde ve dinç olmasına bağlıydı ve şu anki sarhoş durumlarını görünce hiç de yardımları dokunacak gibi de görünmüyorlardı. Ama genç müşterisinin bir şey yapmayacağından emindi ve o yüzden biraz olsun rahatlamıştı.

“Başka herhangi bir isteğiniz olursa çekinmeden çağırırsınız,” dedi Matien içtenlikle ve ardından gerisin geri kendi yerine döndü.

“Teşekkürler.”

Yemeğin kokusunu bol bol içine çekti Alastair. Yıllardır düzgün bir yeme imkânı olmamış bir avamın açlığı içinde büyümeye başlamıştı. Ağzı sulanmıştı ve dayanılmaz iştahın düşünme yetisini karattığını hissetti. Ölmüş olduğunu hesaba kattığında uzun bir süredir midesine düzgün bir yemek yememişti ve şimdi burnunu dolduran nefis yemeğin midesine festival zamanının geldiğini gösteren kokusunu içine çekerken sessiz bir şekilde yutkundu.

Hızlı bir şekilde hiçbir soyluya yakışmayacak bir tavırla yemeğini yemeye başladı.

Maiten’in gözleri tek tek müşterilerinin üzerinde gezindi ve herkesin gayet iyi bir durumda olup hiçbir sorunun da çıkmamış olduğunu göz önünde bulundurunca akşam vaktine doğru muhtemelen herhangi bir kaza yaşanmadan problemsiz bir şekilde mesaisini bitirebileceğini, babasına teslim ederken rahatlayabileceğini düşünüyordu.

‘Güzel, güzel! Hiçbir sıkıntı yok! Hiçbir sıkıntı yok!’

Pozitif düşünceleriyle kendini rahatlatmaya çalışırken yüzündeki gülümsemesiyle kitabına döndü. Göz ucuyla müşterilerinin durumuna bakmayı da ihmal etmiyordu tabii.

“Hey, şuraya baksanıza!” diyerek masanın dikkatini tamamen kendisine topladı yüksek sesiyle şövalyelerinden biri.

Konuşan şövalye kaslıydı ama masadakilerle kıyaslandığında boyu oldukça kısaydı. Diğerlerinin arasında görünmesi zormuş gibiydi ama kendisini nasıl öne çıkaracağını biliyordu. Kısa boyuna rağmen kaslı yapısı sayesinde kendisinin korkulması gereken biri olduğunu gösteriyordu.

Siyah saçları devriye boyunca takmış olduğu miğferden dolayı sırılsıklam olmuştu ve tamamıyla dağılmış, oldukça kötü bir görüntü oluşturmuştu. Gözleri bir sarhoşun cesaretiyle yanıp tutuşuyordu ama bakışlarının odağı net değildi. Göz kapakları bazen kapanıyor ama aniden heyecanlı bir şekilde geri açılıyordu.

Sarhoşluk, pençelerinin arasına almış olduğu adamı sıkıca tutuyor gibi gözüküyordu.

“N-ne va-var, Joe?” diye yanıt verdi gökyüzünden farksız mavi gözlere sahip adam.

Sert ve zorlu şövalyelik antrenmanlarının getirisi olarak kazandığı kasları şişkindi ve anında göze çarpıyordu. O diğerlerinin arasında bile öne çıkıyordu güçlü yapısı sayesinde ve diğerlerine kıyasla daha ayık bir durumda gibi gözüküyordu ama o da sarhoşluğun pençesine düşecek gibiydi; ince çizgide cirit atıyor, bir gidip bir geliyordu.

“Baksanıza, kediler ne zamandan beri insan gibi yemek yemeye başladı be?” dedi absürt bir şaşkınlıkla ve işaret parmağıyla gösterdi. Ardından da delicesine bir kahkaha patlattı ve mavi gözlü iri adam dışında diğerleri de onu takip etti.

Mavi gözlü adam kaşları çatık bir şekilde arkadaşının gösterdiği kişiye bakıyor ve onu inceliyordu. Diğerleri gibi kahkaha atmak yerine dikkatlice masayı gözlemledi. Figür oldukça şüpheli gözüküyordu ve kuşkulanmasına sebep olmuştu.

Sabahki yaşananlar hâlâ tazeydi ve alkolün kendisine yol göstermesiyle birlikte kara bulutların toplandığı karar yetisinin eşliğinde masadan kalktı.

Diğer masadakiler sadece izliyor ve umursamadan kendi işlerine devam ediyorlardı.

Şövalyenin ayağa kalkmasıyla göz ucuyla masaları kontrol eden Matien’in kalbi anında korkuyla hızlı hızlı çarpmaya başlamıştı. Endişeyle gözleri sonuna kadar açılmıştı ve anında kadın garsona çevirdi bakışlarını.

O sırada kendisine endişeyle çatılmış kaşlarıyla kendisine bakan kadını belirsiz bir baş işaretiyle yanına çağırdı.

“Koş, çabuk kaptanı çağır! Onsuz sakın geleyim deme! Çabuk ol, çabuk!” diye aceleyle emir yağdırdı aynı şekilde endişeli olan Shelly’e.

Shelly sanki bu anın gelmesini bekliyormuş gibi anında handan çıkmış ve şövalyelerin dinlenme alanına doğru yola çıkmıştı. Üstündeki önlüğü bile çıkartmamıştı. İçindeki yükselen korkuyla dualar ediyor ve bir şeylerin ters gitmemesini umuyordu.

Shelly güzelce ilerlediğini düşündüğü günün bir anda ters dönmesini hiç beklemiyordu. Elbette bir sorun çıkabileceği olasılığının farkındaydı ama masadakilerin içip sadece kendi aralarında takıldığını düşününce bu olasılığı tamamen kaldırmaya karar vermişti aklıdan.

Matien kabuslarından birinin yaşanışına şahit olmakla meşguldü. Endişeyle yutkundu ve kendisini terörize eden korkuyla birazdan yaşanacak olayları ve bunun sonucunda kendisine olacakları düşünüyordu.

Çocuk muhtemelen sert bir şekilde ilk başta sözlü bir şekilde kendisiyle alay edilecekti ve ardından şövalyelerin sarhoşluğu da eklenince onunla fiziksel olarak dalga geçilecekti ve hatta muhtemelen sert bir şekilde dayak yiyecekti. Eğer bir de karşı koymaya çalışırsa ve koyacağını düşünüyordu çünkü kını görmüştü, olay daha da büyüyecek, hatta masalar ve bardaklar kırılacaktı.

Kendisiyse ortaya çıkacak zararın büyümesiyle ilgili ve yaşanan olayı neden durdurmadığıyla ilgili tonla azar işitecekti babasından.

‘Onların bir sorun çıkartacağını biliyordum! Niye başta çocuğa odada yemesini önermedim ki? Şimdi bir de bir sürü masraf çıkacak! Babam beni kesinlikle öldürecek bu sefer! Ah, aptal kafam! Aptal! Aptal!’

Matien ağlamak istiyordu. Bunların hepsinin gerçekten bir kâbus olmasını istiyordu. Sabah dehşetle kalkacak ama gerçek olmadığı için rahatlayıp tekrar işine gelmiş olacaktı ama bu sefer sıkıntı çıkmayacaktı çünkü kâbusu önceden yaşamıştı ve kâbuslar hep tersine çıkardı.

‘Keşke bunlar kâbus olsaydı! Of! Of!’

Ağlamaklı ifadesiyle kafasını iki yana salladı ve acı dolu iç çekmeye başladı.

Adam dağ gibi dikildi çocuğun karşısında. Kollarını bağlamış ve ciddi bir ifade vardı yüzünde ama sarhoşluğun etkisi, gözlerinin ve dudaklarının seğirmesine sebep olduğundan ciddi havasını oluşturamıyordu.

“Hey! Sana sesleniyorum! Çıkar maskeni de kim olduğunu göster!” dedi yüksek bir sesle patronluk taslayarak.

“…”

Adam, kendisine cevap vermeyip tamamen göz ardı eden çocuğa karşı olan öfkesi arttı. Öfkesiyle parlayan gözlerine ek olarak dudaklarının ve gözlerinin seğirmesi daha da artmış ve alnında birkaç damarın ortaya çıkmasını sağlamıştı.

Beyaz renkteki gömleğinin kollarını geriye doğru katlamış ve güllelerden farksız olan büyük kaslarının ortaya çıkmasını sağladı ve yüzündeki öfkeli gülümsemesiyle maskeli çocuğun karşısın oturdu.

Biraz korkutacak ve sonunda istediğini almış olacaktı. Her daim istediğini alırdı.

“Bak çocuk, sinirliyim ve sinirimi senden çıkarmayayım, anlaşıldı mı? Sabah zaten tatsız bir olayla karşılaştık. Yani isteğimi gayet de anlaşılır olacağını düşünüyorum. O yüzden bana bir iyilik yap ve maskeni çıkar,” dedi adam.

Sözleri bir yılanı deliğinden çıkaracak kadar tatlıydı ama vücut dili ve yüzündeki ifade tiksindiğini ve öfkesini ortaya koyuyordu. Ayrıca biraz kibir de bulunuyordu.

“...”

Çocuk yine kendisine bir karşılıkta bulunmadı. Masanın üzerinde bulunan kınını tekrar beline yerleştirdi ve hiç rahatsız olmadan sakince elma suyunu içip domatesiyle salatasından yemeye devam etti.

“Hahaha…”

Uzun masadan yükselen kahkaha sesleri, durumun gülünçlüğünü ve adam için ne kadar küçük düşürücü olduğunu gösteriyordu.

Arkadaşları yüzünden sahip olduğu azıcık mantığı da işte o an tamamen kaybetmiş ve tamamen kendisini öfkesinin kollarına atara hızlıca ayağa kalkmıştı ve bu da oturduğu sandalyenin yüksek bir sesle düşmesine sebep olmuştu.

Ellerini masaya sert bir şekilde indirdi ve bu davranışlar birlikte tabaklar sallanmış ve hatta sebze tabağı yere düşerek içinde bulunan sebzelerin tamamen boşa gitmesine sebep olmuştu.

“Beni iyi dinle seni küçük işe yaramaz,” diyerek daha da yakınlaştırdı suratını maskeli çocuğunkine. Alkolün kokusunun çocuğun burnunu işgal etmesine sebep olmuştu. “Ya şimdi maskeni çıkartır uslu uslu kim olduğunu gösterirsin, ya o maskeyi de seni de hanın dibine gömerim.”

Tehdit korkutucuydu ve içerideki diğer müşterileri bile korkutmuştu.

“…”

Ama önündeki çocuktan yine bir cevap çıkmamıştı. Çocuğun ela gözlerinde ölümün sessiz, soğuk parıltıları gizliydi. Maske yüzünden suratının nasıl bir hâlde olduğunu göremiyor olsa bile gözleri onun yerine her şeyi anlatıyordu.

“Kedi cesur çıktı!”

“Kediyi bile korkutamadın!”

“Kalıbına tüküreyim.”

“…”

Ve birçok ses yükseldi şövalyelerden. Her biri küçük düşürücü ve sinir edici, öfkesini arttırmaya yaran sözlerdi.

“Yetti be!” diyerek çocuğu yakalamaya çalıştı ama bu denemesi başarısızlıkla sonuçlandı.

Çocuk elinin altından çevik bir hareketle kaçmış ve sandalyesinden sıyrılıp kendini geriye atmayı becerebilmişti.

Dişlerini gıcırdattı ve öfkeyle bağırarak tekrar ileri atıldı.

PAT!

Adam daha ne olduğunu anlayamadan bir anda kendini yerde yüzükoyun bir şekilde yatarken bulmuştu.

Hızla yerden kalktı ama bir anda olduğu yerde tekledi ve neredeyse yere düşecek gibi oldu. Alkol kendisinin dengesini ciddi anlamda alt üst etmiş gibi görünüyordu ama umursamadı. Kızarmış gözlerini çocuğa dikti. Derin nefesler alıyor ve adeta burnun soluyordu.

Tamamen çıldırmış gibi gözüküyordu.

Hızla yerden kalktı ve kızaran gözlerini çocuğa dikti. Derin nefesler alıyor ve burnun soluyordu. Çıldırmış gibiydi.

Kafa karışıklığıyla çocuğu izlemeye devam ederken kendisine dikilen ela gözlerin içine bakıyordu ama ne olduğunu anlamaya çalışsa da yapamıyordu.

Alkol onun düşünme yetisini büyük ölçüde azaltmış ve hatta elinden almış gibiydi. Kısa bir sürenin ardından, gözleri çocuğun elinde tuttuğu ve kılıcı içinde duran kına baktı.

Çocuk ona kınla çelme takmıştı!

“Seni küçük kedi!”

Kulağında çınlamaya devam eden arkadaşlarının kahkahası kendisinin öfkesini daha körüklüyor ve kendisini tamamen kaybetmesi için yardımcı oluyordu. Kendisinin toparlandığına karar verdikten sonra çocuğun demin oturduğu sandalyeyi silah olarak eline almıştı.

“Kedicik sivri pençelerini uzattı ve şimdi de kopacaklar!” dedi şövalyelerden biri.

Yüzündeki iğrenç gülümsemesiyle ileri atıldı adam. Elindeki sandalyeyi olduğu gibi maskeli çocuğun kafasına indirdi ama düşündüğü gibi olmamıştı; onun yerine, sandalye yerde bin bir parçaya ayrılmış ve kendisini daha öfkelendirmişti bu.

Çocuk sol çaprazına çevik bir hareketle kayarak kaçarak kurtulmuştu saldıran.

“Seni kü---” diye başladı ama sözü yarıda kesilmiş, devamını getirememişti.

Çocuk kılıcını kınından çıkarmadan delici bir hamleyle saldırmış ve konuşmasını yarıda kesmekle kalmamış aynı zamanda dizlerinin üzerine çökmesine sebep olmuştu. Şövalye eğitiminin getirisi olarak adam pek bir acı hissetmemiş olsa da küçük düşürülmenin verdiği acizlik damarlarında yerini alırken yüzündeki çirkinleşen ifade birazdan olacaklara işaret gibiydi.

Adam daha fazla bu saçmalığa katlanamayacağının bilincinde olarak haykırdı ve ayağa kalkmaya çalıştı ama ne olduğunu dahi anlamadan ensesine aldığı sert bir darbeyle birlikte yere düştü. Yavaş yavaş gözleri kapanırken kendisini tamamen karanlığa teslim etti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr