Bölüm 54: Onay Zarfı

avatar
494 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 54: Onay Zarfı


Ellien arada bir kendisine bakarken yüz ifadesini korumaya çalışsa da içten içe kaşlarını çatmak istiyordu çünkü önündeki belgelerde istenen bilgileri kendisine en az zarar verecek şekilde doldurmak istiyordu.

Belgede istenen bilgilerin kimliğiyle alakalı olan kısmı gayet kolaydı çünkü Khan’ın kimliğini biliyordu. Kendi kimliğini de ona göre ayarlayabilirdi ikinci kısım geçmişiyle alakalıydı ve orada ne yapması gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu.

En başta, birçok ilgiyi kendi üstüne toplayacağından emin olduğundan kendi soyadını kullanmaktan kesinlikle kaçınacaktı. Şükür ki kendisi asıl soyadını kullanacak kadar delirmemişti.

Bu, kendisinin burada olduğunu ve Loer ailesine yardımcı olacağı feneri yakması anlamına gelirdi.

Aynı şekilde ikinci ismi Somnus’u da kullanamazdı. Bunun nedeni, Somnus isminin aileye özel isim olmasından dolayıydı. İsim, Fae ailesinin her erkek bireyine ikinci isim olarak veriliyordu. Ek olarak büyükbabasının çalışma odasındaki karıştırarak öğrendiği bu bilgi kendilerinin bütün krallıkta Somnus ismine sahip tek kişi oldukları anlamına geliyordu.

İsim kendilerine özel ve eşşizdi.

‘Ve ben bu gerçeği unutup Thanael ve Aliena ismimi sorduğunda Somnus’u kullandım,’ diye düşündü kendi yapmış olduğu hatanın farkına vardığında.

‘Ben bir geri zekalıyım!’

Kendisine yumruklama isteği doğmuştu içinde ve karşı gelmek de istemiyordu buna.

‘İlk ismimi kullanmakta bir sakınca olmaz herhalde. Sonuçta birçok kişi tarafından tarih boyunca kullanılmış bir isim. Yanlış hatırlamıyorsam krallığın kuruluşunda savaşan ve şanla ayrılan bir şövalye vardı…’ diye düşünmeye devam etti ama soyadı konusu gözüne batmak üzere bir iğne gibi rahatsız ediciydi.

Sahte bir soyadı yazmaya çalışması ve bu şekilde hayatının sonuna kadar çiçekler ve böcekler içinde rahatça ilerleme hayali vardı ama Hayal Kilisesi bütün bunları yok edip elinden almak için orada bekliyor olacaktı. Kendisinin köklü bir kuruluş olan Hayal Kilisesi tarafından yakalanması tereyağından kıl çekilmesi kadar kolay olurdu.

Alastair böylesine bir riski göz önüne alabilecek kadar güçlü değildi ve elinde bunların göz ardı edilebilmesini sağlayabileceği zenginliği de yanında taşımıyordu. Elinin altında kullanabileceği hiçbir şeyi yoktu ve kelimenin tam anlamıyla kuyunun en dibindeydi.

‘İşte, bu yüzden Khan’ı kullanacağım!’

Khan’ın soyadını kullanması, anlatılacaklar konusunda onları uyarması ve gelecek araştırmacıları kandırmaları için yapacakları planlar için gayet de iyi olacaktı. Kendisini araştıracakları zaman Khan onların ilk gidecekleri kapı olacak ve onu sorgulayacaklardı. Kendisiyle ilgili bilgileri rahatça Khan’ın arka planına sığdırabileceğini ve kolayca onları manipüle edip başından savabileceğini düşünüyordu.

En azından bunu yapabilmeyi umuyordu çünkü başka şansı yokmuş gibi görünüyordu.

‘O adam beni diriltmek yerine, neden bir reenkarnasyon döngüsüne sokmadı ki? En azından bu durumda olmazdım!’ diye yakındı zihninde ama sesli bir nefes vermekten başka bir şey yapamadı.

“Bir sıkıntı mı var?” diye sordu Ellien bakışlarıyla onu baştan aşağı süzerken.

“Hayır, bir sıkıntım yok. Sadece uykumu alamamışım da kendimi biraz huysuz hissediyorum,” diyerek cevapladı hızlıca gülümseyerek.

“Pekâlâ.”

Ellien’in tekrar önündeki kağıtlara dönmesiyle, Alastair gözlerini devirerek önündeki kağıdına döndü tekrar. Bu iş gittikçe kendisini yormaya başlıyordu.

‘Hayatım ve kimliğim yalanlar üzerine kurulmaya devam ediyor! Ne de güzel bir şey!’

Kâğıda bakarken küçük bir özlem belirdi ela gözlerinde, ‘Hayatımı geri kazanmak istiyorum!’

 

Belgenin içeriği genel olarak kişinin kendisi üzerine odaklanmasından ve kendisinin ilerleme planını belirlemiş olmasından dolayı kendisi için pek de sorun yaratmamıştı belgeyi doldurmak.

Ancak bu belgenin, onun yaratmış olduğu sahte geçmiş üzerine yoğunlaşacak olmasından ötürü de oldukça az ve tam olarak kesinliği kanıtlanamayacak belirsiz bilgiler vermeye çalışmıştı.

Boşlukları Khan’ın anlatacakları ile doldurmayı ve onları kendi isteğine göre büküp değiştirmeyi bu şekilde başarabilecekti.

Ek olarak kendisinin geçmişini de öğrenmiş olacaktı bu sayede. Bu bilgiler onun işine yarayabilecekti sonuçta.

Ayrıca kendisinin yaşından da bahsederek geçmişteki hatırlanan olayların gerçekliğinin sorgulanmasını hafifletmeye çalışmıştı. Bu da Khan’ın anlatacaklarının doğruluğunun artmasını sağlayacak ve kendisinin uydurduğu geçmişi daha inanılır ve gerçekçi bir hâl almasını sağlayacaktı.

‘Bir çocuk geçmişi hakkında öyle pek çok şey hatırlayamaz sonuçta,’ diye düşündü acıyla kendi geçmişindeki boşluğunu düşünürken: annesinin olması gereken yerler.

Yirmi dakika kadar süre belge doldurma işleminden sonra ikili belgelerini Başrahibe Ellien’e vermiş ve onun belgeleri onaylamasını beklemeye başlamışlardı.

Gözlerini kısmış, başrahibe dikkatlice inceliyor ve önündeki çocukların gelecekte kendilerine karşı bir tehlike arz edip etmediğini anlamaya, onların kendi yardımlarında işe yarayacaklarından emin olmaya çalışıyordu.

Eğer bir tehlike arz ediyorlarsa ve kendisi bunu önleyememiş olursa sayısız canı tehlikeye atmış olacaktı ve büyük de bir yıkımın kendilerini takip etmesini sağlayacaktı. Olasıydı ve uçuk görünebilirdi ama yılanın başını küçükken ezmek gerekirdi.

Kağıtlara bakmaya devam ederken ikili hakkında uçuk, gizemli veya kendisinin dikkatli olmaları gerektiği bir tehlikeyi ifaden bir sorun bulamamıştı ama Alastair’in soyadı kendisine oldukça ilginç gelmişti.

“Alastair Abner, Khan Abner ile olan bağlantın nedir?”

Böyle bir sorunun geleceğine ihtimal vermişti elbette ama şimdiden sorulmuş olması kendisinin hafiften kaşlarının çatılmasına sebep olmuştu. Sonuçta Sarıparıltı, Küçüktoz gibi küçük ve herkesin muhtemelen birbirini tanıyıp her gün en az bir kez bile olsa da selam verdiği kasabada olduğunun farkındaydı.

“Khan, benim abim olur,” diyerek cevapladı ifadesini korumaya devam ederken. “Bir şey mi oldu, Başrahibe Ellien?”

“Pekâlâ,” diye karşılık verdi cevaptan tatmin olduğunu göstermek için.

Ardından çekmecesini açtı ve çocukların doldurmuş olduğu belgeleri iğne yardımıyla birbirlerine tutturduktan sonra yerleştirdi. Sonrasında iki zarf ve iki de farklı bir belge çıkartıp doldurmaya başladı belgeleri.

Kısa süren belge doldurma eyleminin ardından, çıkarmış olduğu zarflara çocukların isimlerini yazmış ve belgeleri içine koymuştu. Hayal Kilisesi’ne ait olan mührü basarak zarfı mühürlemiş ve işlemi bitirmişti.

“Alastair Abner ve Arashi Windell,” diyerek zarfları uzattı ve devam etti. “Bu gece akademiye katılacak olan diğer büyücü adaylar için özel olarak ayrılmış olan konvoy buraya uğrayacak. Oldukça şanslısınız. Konvoy liderine bu zarfları verin. Sonrasında da yolculuğunuz başlamış olacak. Umarım gelecekte iyi birer büyücü olursunuz. İyi günler dilerim.”

Ellien’in kendilerine verdiği yönerge için teşekkür etmelerinin ardından ikili, yaşlı kadının kendilerini uğurlamasıyla kiliseden sıkıntısız bir şekilde çıkmıştı. İkili birbirlerine kısa da olsa bir bakış bile atmadan kendi yollarına dönerek hiç var olmayan bir vedayla ayrılmışlardı.

Alastair elindeki zarfa bakarken dindiremediği bir gülümseme oluşmuştu yüzünde ve bunu değiştirmekle de hiç uğraşmadı. Sonunda uğruna bunca yol teptiği hedefine bir adım daha yaklaşabilmişti. Artık tek yapması gereken konvoy liderini bulmak ve ona zarfı teslim etmekti ama onu da nasıl yapacağına dair zerre fikri yoktu.

‘Neden konvoy lideri konusunda bilgi vermedin ki?’ diye sordu ama ardından bu işlemin kendine ait olması gerektiğini düşünerek kendisini azarladı ve kafasını iki yana salladı.

İçini dolduran umudun ve sıcaklığın sebeplerinden biriymişçesine güneşe baktı kısık gözlerle ama hemen gözünü geri çekti. Son günlerine rağmen parlamaya devam eden güneş gibiydi umudu da. Öyle düşünüyordu en azından.

Gülümsemesini hiç dindirmeden hana girdi ve neşeyle ışıldayan gözleriyle kısaca içeriyi taradı.

Hala bıraktığı gibi duran, heyecanlı ve beklenti içerisindeki tatlı evli çifte dikti gözlerini. Aşk onların etrafında somutlaşmış gibi duruyorlardı.

“Even, sonunda istediğim yere gidiyorum,” diyerek sevindirici haberi vermiş ve yanlarına oturmuştu. “Bu gece kasabaya gelecek olan konvoyla birlikte yarın sabah yola çıkmış olacağım.”

“Harika!” diye heyecanla bağırdı Khan ve handaki birçok insanın da ilgisi çekmişti bundan dolayı.

“Bu gece gelecek olan konvoy mu?” diyerek kendince konuştu Jade ve ardından bir mektup çıkartıp Alastair’e uzattı.

Alastair anında mektubu eline alıp içeriğini okumaya başladı. Okuduğu her satırla birlikte kaşları ilgiyle kalkıyor, gülümsemesi daha genişliyordu.

Elindeki mektup, konvoy hakkında bilgileri içerisinde bulunduran ve gelecek olanlarla ilgili bilgiler veren bir mektuptu. Bu mektuplar genelde çok fazla yolcusu bulunan ve uzun yolculuk yapan kişiler tarafından gönderilip kendilerine önceden rezervasyon ayarlamalarında yardımcı olurdu.

Elindeki mektup aynı zamanda konvoy lideri hakkında da bilgi veriyordu ve kesinlikle sormayı unuttuğu sorusunun cevabını veriyordu. Ek olarak Arashi adındaki o çocuğun da buraya geleceği anlamına geliyordu.

“Çok yardımcı oldu!” diye belirti Jade’e ve teşekkür etti ama aklına gelen şeyle birlikte dudaklarını dişleyip mahcup bir ifadeyle ikiliye baktı.

Sevgi kuşu olan çift Alastair’in bir anda düşen ruh haliyle birlikte kaşlarını çattılar ve birbirlerine kısa bir bakış attılar. Ne olduğunu bilmiyorlardı ama belli ki önemliydi.

“Bir şey mi oldu?” diye sordu Khan.

Alastair cılız bir gülümseme sundu. Kaşları hafifçe çatılmaya başlamış olan Khan’a ve Jade’e baktı sessizlik içinde cevabı nasıl vermesi gerektiğini düşünürken. Ardından derin bir nefes aldı ve Ellien ile aralarındaki geçen olayı kısaca özet geçerek belge durumunu özetledi.

“…”

“Ne yaptım dedin!?” diye bağırdı şaşkınlıkla kendini tutamayarak.

Tamamen kendini kaybetmiş olan Khan’ın durumuna tamamen zıt bir şekilde Jade anlayışlı bir bakışla karşılık verdi ama ilk başta sessiz kalmış ve ne tepki vereceğini bilememişti.

“Soylu arka planını saklayarak Fae ailesinden ve Loerlerden kaçmaya çalışıyorsun, değil mi?”

Alastair başını onaylayarak salladı ve açıklamada bulundu, “Evet, bundan dolayı da ikinizin de oldukça dikkatli olmanızı istiyorum. Bir tür soruşturma yapılacak ve bu muhtemelen ben buradan gittikten sonra yapılacak. O yüzden ikinizin de vereceği cevaplar hakkında çalışmamız lazım. Senin geçmişin ile benim anlattığım yalanları birleştirip karıştırarak sahte ama fark edilmeyen doğru bir yalan ortaya çıkartmamız lazım. Yoksa…”

Alastair garip bir yüz ifadesiyle ikisine baktı bir şey söylemeden önce.

“Yoksa?”

“Muhtemelen kafamı bir diğerin ucunda ibret olsun diye asılmış bir şekilde görürsünüz ve bundan siz de muhtemelen bir şekilde etkilenirsiniz. Ya da benim sizi zorladığımı ve tehdit ettiğimi söyleyerek işin içinden de çıkabilirsiniz,” diyerek yanıtladı Khan’ı.

Khan sesli bir şekilde nefes alıp verdi, sinirlenmişti. Alastair’e kısa bir bakış attı ve anında kafasına sert bir şaplak attı.

“Hey! Ne diye vurdun şimdi?” diyerek vurulan noktayı sıvazlamaya başladı acıyı azaltmak için. “Elin de amma ağırmış!”

Alastair bu saldırıdan kaçabilirdi ama böyle bir tepkiyi vereceğini hiç düşünmemişti Khan’ın. Daha çok kendisinin yorgun bir ifadeyle kafasını iki yana sallayacağını sanmıştı. Bu kendisinin yapacağı eylem olurdu en azından.

“Öyle yalan mı söylenir be? Eşek herif seni! Hem eğer senin abinsem, sana doğru yolu öğreteceğim! Eşek sıpası seni!” dedi hafif gülerek. Hafif ciddi ve öfkeli bir şekilde karşılık verdi ve kendisinden kaçmaya çalışan Alastair’i yakalamaya çalıştı.

“Onu beklemediğimden vurabildin! Sence yaklaşabilir misin bile bana?” deyip aralarındaki çatışmayı kabul etti Alastair ve kedi-köpek kovalamaca oyununu başlatmış oldu.

Jade ikisinin han içindeki koşuşturuşunu ve laf atışlarını izlerken kendisini gülümsemekten alamadı ama bunun fazla uzun sürmemesini ve müşterilerinin rahatsız olmasını da istemediğinden masayı ellerini vurarak ikilinin ilgisini çekmeye çalıştı. Başarılı da oldu.

“Alastair, önemli bir şeyi unutmuyor musun?” dedi gözlerini kırpıştırıp dudaklarını büzerken.

“Hmm…”

Alastair düşünmeye çalıştı ama bir şey unutmamıştı. Buraya başarılı bir şekilde gelmiş, tekrar yatkınlık testini almış ve onay zarfını da almıştı. Akademi için gerekenler bunlardı ve başarılı da olmuştu.

“Yakaladım!” deyip Alastair kucaklamış ve omzuna kaldırmıştı.

“Hey! Haksızlık bu! Düşünüyordum!”

“Savaşta oturup düşünmezsin!”

Jade ikilinin çocuksu davranışlarına göz gezdirse de gülümsemesine devam etmiş ve kendi sorusuna cevap vermişti, “Akademiye gideceksen kendine düzgün bir şeyler alman lazım, değil mi? Kılık kıyafet ve ayrıca kendine orada kullanabilmen için de saç boyası stoku yapman gerekmiyor mu?” dedi ve cevabını bildiği sorularını sormuştu, son sorusunu kısık sesle sormuştu ama.

Khan’ın omzundan inme denemelerini bir anda durduran Alastair, ilk aydınlanmasını yaşamış bir insanın duygularını tekrar etmeye başladı; ilk başta dondu ve boş gözleriyle Jade’e baktı ve ardından masaya dikti gözlerini. Düşünceliydi.

“Evet ama iki problemimiz var!” dedi ve yüzü düşmüş bir halde açıklamaya başladı. “İlk olarak yanımda hiç para yok. Tamamen parasızım ve kuyunun dibindeyim diyebilirim. İkincisi de sadece kıyafet değil, yanımda getirdiğim kılıçları da elden çıkartıp yeni bir silah almam lazım. O da muhtemelen o akademi katılımında olacak ve beni o kılıçlarla görmesini istemiyorum.”

Khan ve Jade başını iki yana sallamıştı. Khan, Alastair’i adeta fırlatırcasına yere bırakırken ceketinin iç cebinden büyük bir kese çıkartmıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr