Bölüm 55: İlk ve Son Sarılma

avatar
491 4

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 55: İlk ve Son Sarılma


Merak, vücudundan küçük parçalar alarak içten içe kendisini kemirirken kaşları kalkmıştı ama ardından kaşları düzeldi ve bu sefer de gözlerini kıstı düşünceli bir ifadeyle.

‘Bu ne şimdi?’ diye düşündü önündeki keseye bir anlam yüklemeye çalışırken. İçindeki tahmin edebilecek durumdaydı fakat neden sorusunun cevabını çözemiyordu.

Bir insan avucundan birazcık büyük olan kese gayet de sıradandı ve hatta dışında yamalanarak tamir edilmiş birkaç küçük bölge de bulunuyordu. Ama gerisi tamamen normaldi. Kesenin işlevini yerine getirebildiğini fark edebiliyordu.

‘Bunun ne ile ilgili düşüneceğim diye saçmalamaya başladım.’

“Bu ne?” diye nihayetinde sordu kendi içinde cevaplamaya çalıştı sorunun cevabını bulamadığında. Yüzünde garip bir ifade oluşmuştu.

“Bu kesenin içinde bana o gece verdiğin miktarda bulunuyor.”

Khan’dan gelen açıklamayla birlikte zihnindeki çarklar, bir saat kulesinin içinde bulunan çarklar gibi yavaşça dönmeye başlamış ve Alastair’in o gece dediklerini hatırlamasını sağlamıştı.

Ölüme bir adım uzaklıktayken ona söylediği sözü yerine getirerek gayet iyi bir hayat kurmuştu Sarıparıltı’da ve şimdi, kendisi o parayı kendisine geri veriyordu. Alastair böyle bir istekte bulunduğunu hatırlamıyordu bile.

Alastair böylesi bir konuda ne tür bir karşılık vermesi gerektiğini bilemedi. Bu, büyükbabasının kendisine ve kuzenine verdiği haftalık harçlıklara benzemiyordu.

Alastair onları alırken bile direkt olarak kendisinden almak yerine hizmetçiler aracılığıyla alıyordu.

Para alacağı için sevinmeli miydi? Parayı herkes severdi; kendisi de seviyordu. Yine de karşısındakilerin kendisine yakın olmasından dolayı garip bir utanç da hissedebilirdi. Alastair bir şey demeden keseyi alırsa, toplum tarafından kötü de karşılanabilirdi.

‘Ben ne zamandan beri bunları umursar oldum?’ diye düşündü durumu göz önünde bulundururken. ‘İyice saçmalamaya başladım.’

Jade Alastair’e cevap şansı tanımadan ekledi, “Hiçbir şekilde ret kabul etmiyoruz, Alastair. Parayı ne kadar Khan’a vermiş de olsan ve bunu karşılıksız olarak yapsan bile bizim içimiz rahat etmeyecek. O yüzden lütfen parayı al. Dedim gibi ret kabul edilmiyor.”

Alastair derin bir nefes aldı ve başını iki yana sallayarak gülümsemişti. Evli çiftin kendisine böyle bir yardımda bulunması kendisine elbette mutlu etmişti ama aynı zamanda kalbinde neredeyse hiç hissetmediği garip bir sıcaklığı da hissetmişti. Vücudunu sarıyor ve içten içe kendisini doldurarak mutlu olmasını sağlıyordu.

“Bunu sadece bir kere yapacağım,” dedi ve ardından ikisini de şaşırtacak bir eylemde bulundu: sarılmak.

Hayatı boyunca sadece annesine sarılmıştı. Onun ölümünün ardından hiçbir şekilde sarılma eylemini bir daha gerçekleştirmemişti. Ne Laila’ya ne Bentley’e ne de büyükbabasına… Kendisini tamamen kapatmış, kendisini tamamen herkesten uzaklaştırarak yapmıştı bunu.

İşte bu yüzden Alastair’in böylesine bir eylemi gerçekleştirmiş olması bunun ne kadar önemli olduğunu gösterir nitelikteydi.

Khan ilk başta şaşırdı ve ne yapacağını bilemedi, Jade gülümseyerek ona bakarken o da gülümsedi. Ardından o da karşılık verdi ve söylemeden edemedi, “Oh, küçük Alastair’in bu yanı da varmış demek. Küçük kardeşim benim!”

Alastair ardından güçlü kolların arasından kolaylıkla sıyrıldıktan sonra düz bir yüz ile ona bir bakış attı ve gözlerini devirdi. Kesinlikle böyle bir şey olacağının farkındaydı ve zaten bir daha böyle bir sevgi gösterisinde bulunmayacaktı. En azından, ölüm-kalım meselesi olmadıkça böyle bir şey yapmayacaktı.

“Başka bir sarılma olmayacak!” diye belirtti Khan’a karşı ve ardından hanın çıkışına doğru ilerlemeye başlamıştı bile. Keseyi almamıştı bile.

“Hey! Bizi de bekle!” diye bağırdı Jade arkasından güleç bir tavırla. “Alışveriş konusunda bir kadın eli de değmesi lazım, Khan da sana kılıçlar konusunda yardımcı olur.”

“Pekâlâ, çabuk olun ama!” diyerek karşılık verdi Alastair ve hemen dışarda çifti beklemeye başladı.

O sırada Alastair içini ısıtan garip duygu yüzünden gülümsemeden duramıyordu. İçerde anlık olarak o şekilde tavır koyabilmişti ama şimdi gülümsemeden duramıyordu.

“Benim iki kılıcı da getirmeyi unutmayın!” diyerek hatırlattı Alastair. O iki kılıçtan kurtulması için tek şansı bu alışveriş esnasında olduğunu biliyordu.

“Tamam!”

Khan yüzündeki gram eksilmeyen gülümsemesiyle karısına bakmaya devam ediyordu ve ardından hemen geleceğini söyleyerek Alastair’in kılıçlarını almaya gitti.

“Önemseyen ve belli ki utanan bir tarafı da varmış demek ki,” diye bir yorumda bulundu Jade düşünceli bir şekilde.

Jade’in Alastair hakkında olan bilgisi Khan’ın anlattıklarına ve Fae ailesinin tarlasında çalıştığı sıralarda uzaktan ikilinin konuştuğunu görmüş olmasına dayanıyordu. Bunlar kişinin kendisiyle hiç karşı karşıya gelip de görüşmemiş olduğundan dolayı karşısındaki kişi hakkında bir düşünceye sahip olurken oldukça yetersiz kalıyordu.

Khan’ın anlattıklarına göre Alastair gayet soğuk biriydi ve kesinlikle lafını hiç esirgemeyen biriydi. Kendileriyle olan konuşmasında fikirlerini açıkça ifade ettiğini ve kendisinden ne kadar da büyük olursa saygı konusunda oldukça seçici davrandığından bahsederdi.

Alastair gayet isyankârdı da ve kendisine uymayan davranışlara karşı çıkmaktan da kendisini geri almıyordu. Buna örnek olarak ise, Alastair’in soylular tarafından verilen davetlere icap etmemesini örnek göstermişti Khan.

Alastair gayet zeki, acımasız ve uyanık biriydi. Khan ne zaman ondan bahsetse kendisinin bir tilkinin kurnazlığına, bir yılanın acımasız bakışlarına ve zehrine sahip biri olarak anlatırdı.

Khan tam olarak bilmese bile kendisinin Steve’den önceki denetmenin sonuyla alakası olduğunu tahmin ettiğini de söylemişti kendine.

Soylu statüsünün kendisine verdiği güce fazlasıyla kapılmamış olduğunu iddia da etse ona karşı bir bağı vardı ve bunu gizlemesinin imkânı olmadığını dile getirmişti birkaç kez de.

Yine de bütün bu korkutucu özelliklerine rağmen kendisinin iyi bir tarafı da bulunuyordu. Alastair’in önemseyen ve destekleyici bir tavrı da vardı ve bunu Khan’a olan desteğinden görebilmişti Jade. Aynı zamanda karşısındakini sevebiliyordu ama gözlemlediği kadarıyla ya bunu hiç göstermiyordu ya da oldukça nadir anlarda öne çıkartıyordu, tıpkı biraz önce yaşanan olay gibiydi.

“Sanırım yaşadığı ortamın getirisi,” diye bir tahminde bulundu Khan Jade’in düşünceli tavırlarını bölerek. “Soyluların birbirlerini kullanmak için uğraştığından söz edip dururdu. Her birinin birer kukla ustası olması durumundan, onların sahnenin arkasından planlama yapmalarından. Sanırım duygularını ve düşüncelerini saklı tutmak onun için bir tür alışkanlık. Bu da onun soğuk görünmesine sebep oluyor ama içindeki sevgiye dolu çocuk da rahat bir şekilde görülebiliyor.”

Elinde kılıçlarla gelen Khan’ın söyledikleriyle birlikte yavaşça başını onaylayarak sallamış ve ardından üstündeki önlüğü çıkartıp kocasının kolunun altına girmişti.

“Hadi! Bütün güne sahip değilim!” diye bağırdı Alastair sabırsızlığını göstererek.

“Biz dışarı çıkıyoruz. Buralar birkaç saatliğine size emanet!” dedi çalışanlarına Jade gülümseyerek.

Çalışanların onaylayan mırıltılarından ve baş sallamalarının ardından üçlü sonunda yola koyulabilmişti ve ilk durakları direkt demirci olmuştu.

Bu, tamamıyla Khan’ın yönlendirmesi olmuştu çünkü onun da ilgisi direkt o yöndeydi ve grubun iki erkek üyesi olarak onlar önceliği belirlemişti.

Demirhane dükkânı oldukça eskimiş bir görüntüye sahipti, birçok yerinde duvarın görüntüsüne uymayan yamalanmalar ve yeniden yapılmamış birkaç küçük yer bulunuyordu.

İki katlı olan bu bina kasabanın kuruluş zamanlarından bu yana birçok olaya şahit olmuş ve çeşitli meslekten kişilere ekmek kapısı olarak işlev görmüş, onlara yardım etmişti.

Binanın hemen dışına sonradan kurulmuş olan maden ocağı harlanmıştı ve usandırıcı bir ısı yayarak insanın yakınlaştığında bile yükselen sıcaklığı hissetmesini sağlıyor, nereye geldiklerinin haberini önceden yolluyordu. İşlenecek madenlerin şekillenmesi için örs ve çekiç, keski gibi aletlerin hepsi, ocağın hemen yakınına kurulmuş olan masanın üstünde düzgünce sıralanmıştı.

Körüğün başında gayet uzun boylu, altmışlı yaşlarının ortalarında bulunan iri yarı bir adam sanki yetmezmiş gibi ocağın ısısını daha da yükseltmeye çalışıyordu.

Adam, çocuk masallarında geçen insan yiyen korkutucu devlerden biriymiş gibi görünüyordu.

Yıllar boyu demir dövmekten şişmiş ve her an patlayacakmış gibi gözüküyor olan pazısındaki damarlar şişkindi. Yanık yaralarından kalma birçok yara izleri kendilerini öne çıkararak işinin tehlikesini gösteriyordu ancak adamın ciddi yüz ifadesi sayesinde adamın korkutucu gözükmesinde yardımcı oluyorlardı.

Yaşının getirdiği yaşlılık izleri olan kırışıklıklarla dolmuş yüzü ocağın dumanı ve oluşan is yüzünden kömür gibi kararmış da olsa ocağın ateşiyle harlanan ve heyecan ve tutkuyla dolan gözleri kendisini muhteşem bir şekilde öne çıkartmayı başarabilmişti.

Kestane rengindeki uzun sakalları da aynı şekilde isten etkilenerek yer yer lekelenmişti ve uzun süredir taranmadığından ötürü oldukça da dağılmış durumdaydı.

Yine de adamın yaşam ve tutku dolu gülümsemesi sayesinde bütün bunlar göz ardı edilebiliyordu. Yaşlı demirci, mesleğine aşık kişilerden biri gibiydi.

Üstündeki önlüğü ve önlüğünün altındaki eski görünme kıyafetleri ortamın getirdiği zorlukların altında kararmış, solmuş ve bir zamanlar sahip oldukları renkleri tamamen kaybetmişlerdi.

Önlüğünün ön cebinde masanın üstünden alınmış olan orta boy bir çekiç ve keski bulunuyordu.

“Selamlar, Bay Baldre!” diye selamladı adamı saygılı bir tonda Khan. “Gününüz nasıl geçiyor? İşleriniz umarım iyidir.”

Demirci ateşi harlama işini bırakmadan cevapladı, “Oh, hoş geldin Khan! Yaratıcıya şükür ki geçinebiliyorum. Asıl seni sormalı, kardeşinin geldiğini duydum.”

Khan gülümseyerek Alastair’e bir bakış atmış ve ardından yanıt vermişti, “Evet, kendisi uzun bir yolculuktan geldi ama tekrar yola koyulacak. Yine de gitmeden önce halledilmesi gereken birkaç iş var, onun için buraya geldik.”

Baldre duyduklarıyla birlikte harlama işini bırakmış ve ardından dizlerinden güç alarak ayağa kalkıp kendisini ziyaret eden gruba dönmüştü.

Adam görüntüsüne tezat bir şekilde sıcak ve sevecen bir şekilde yaklaşmıştı kendilerine. Kendisi de kölelikten kurtulup buraya yerleşen biri olarak Khan’ın bulunduğu durumu anlayabilen azınlıkta insanlardan biriydi.

Baldre’nin kahverengi gözleri anında belinde iki kısa kılıcın asılı bulunduğu çocuğa dikti gözlerini. Çocuğu merakla etrafı gözlemliyor oluşu onu sevindirmişti.

“Merhaba küçük arkadaş,” diyerek inisiyatifi alarak konuşmaya başladı.

Uzun zamandır bir demirci görmüş olmamasının verdiği meraklılıkla etrafını incelerken Khan ve yanındaki adamı tamamen görmezden gelmiş ve önündeki manzaraya odaklanmıştı ama kendisine seslenilmesi sayesinde, daldı bu inceleme seansından gerçek dünyaya dönebilmişti.

“Merhaba, efendim,” diyerek gülümsemiş ve saygıyla karşılık vermişti önündeki devasa, yaşlı demircinin gözlerine bakarken. “Efendim bu iki kılıcı kınlarıyla birlikte satmak istiyorum da.”

Önündeki çocuğun saygıyla kendisine karşılık verişinin hemen ardından ciddi bir yüz ifadesiyle işe girişmesini beklememişti. Çalılardan farksız olan kaşlarından tekini kaldırdı ve çocuğun uzattığı kılıçları alıp masaya götürdü incelemek için.

Demirci ilk önce kılıçları eline aldı ve dış yapısını incelemeye başladı; kabzasından başlayarak en ucuna kadar her şeyi inceledi ve o sırada mırıldanmaları da başlamıştı ama Alastair veya diğerleri ne olduğunu duyamıyordu. Ardından da birçok kesik, delme ve parçalanma izinin bulunduğu duvara doğru yönelmiş ve orada kılıçların keskinliğini test etmeye başlayışını izlediler.

Adamın elinde kılıçlar kürdandan pek de farklı durmuyordu. Görüntü oldukça garipti ama bir o kadar da ciddiyet dolydu.

“150 altın shinin toplam ederi var,” dedi adam denemelerinin bitirdiğine işaret ederek. Ses tonu netti; kendisine karşılık verilmesini kesinlikle istemiyordu.

Adamın söylediği fiyat karşısında Alastair’in zihni anında kaosa sürüklenmişti, neredeyse kendi tükürüğünde boğuluyordu adamın söylediği rakamı sindirmeye çalışırken.

Söylediği fiyat beklentisinin değil aşağısında olmak yanından geçmeyi dahil başaramamıştı. İçten içe adama hakaretler etmek, bağırıp çağırmak ve kendisine böyle bir fiyat sunarak kendisini soymaya çalıştığını söyleyip çeşitli işkenceler etmek istiyordu.

Hatta direkt o kılıçlarla adamı da doğramayı deneyebilirdi ama yüzündeki durgun yüz ifadesini koruyarak içindeki acımasız, kana susamış caninin dışarı çıkmasını engelleyebilmişti.

‘Sen kafayı mı yedin be bunak! O kılıçlar yadigâr bir kere! Bir soylunun mezarında ona eşlik etmiş yadigâr kılıca 150 altın shinin mi teklif edilir? Sen nasıl fiyat biçiyorsun be? En kötüsünden 300 veya 400 olması lazımdı!’






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr