Ufuktaki yükselen güneşin göz alıcı ışığı yeni günün haberciliğini üstlenerek rahatlatan sıcaklığıyla göstermişti kendisini herkese. Gece vakti kazanlarda kaynatılan kötülükler kendilerini karanlığa saklamıştı sabahın açığa çıkartan ışıklarından kaçınmak için.
Khan ufuktaki yükselen güneşe baktı kıstığı gözleriyle kısa bir süre ve vücudunu baştan aşağıya saran rahatlatıcı ışığın kendisini kutsamasına izin verdi. Gözlerini ufuktan ormana çevirdi ve derin, hüzünle bezeli bir iç çekti.
Kasabadan çıkmış olan konvoyun araba izlerini inceliyor, yüreğindeki yeni oluşmaya başlayan özlemin sızlamasına sebep oluyordu. Gözleri orman patikasında yer alsa da aklı tamamen Alastair’de idi.
Endişeliydi. Kalbini işgal etmiş bu hissiyat yüzünden her iç çektiğinde aklına gelen senaryolar Alastair’in bu sefer tamamen hayatından çıkmış olacağıydı. Düşünmek istemiyordu ama elinden gelen bir şey de yoktu.
Creak!
Kapının açılım sesini duyan Khan dikkatini topladı ve sese döndü.
Khan ile kıyaslandığından daha uzun olan iki adam çıkmıştı kapıdan. İkisinin de üstünde tıpkı Khan’ın sahip olduğu gibi solmuş renkte demir zırh bulunuyordu. Adamlar, ona ve onunla kapı önünde koruma görevindeki diğer adama baş selamı vermiş, onların yerini almışlardı.
“İyi günler, Khan!”
“Sana da iyi günler!”
Kasabanın içinde ilerlerken kaskını çıkardı ve rahat bir şekilde nefes aldı. Saçları terden ıslanmış ve şekli bozulmuştu. Bunu umursamıyordu, umursadığı şey eve gitmekti.
Whoosh!
Yaz mevsiminin son ayının gittikçe soğuyan günlerinde esmeye başlayan rüzgâr, yüzünü yalayıp geçerken içini titretmişti ama o keyifle bunu kabul etti, gülümsedi ve evine ilerledi yavaş ve ağır adımlarıyla. Kalbindeki sızı rüzgârla birlikte daha da kuvvetlenmişti ama endişelenmemeye çalıştı.
'Ayrılalı birkaç saat geçti,’ diye düşündü. ‘Veda etme şansını yakalayamamış olmam üzüyor.’
Hüzünle süslenen düşüncelerine eşlik eden hafif kırık gülümsemesiyle tekrar ve tekrar iç çekti. Bir zamanlar patronuydu ve şimdi de kardeşi konumuna ulaşmıştı. Kendisiyle olan iletişimi belki toplam birkaç saat anca ederdi ama kendisi üzerinde derin etkiler bırakmıştı ve şimdi de öylece hayatından çekip gitmişti tekrar.
Kafasını iki yana salladı ve tekrar iç çekti.
Vedalar sonsuza kadardı ama bunun öyle olmadığına inandı. Buna inanmak istedi.
Peri Kanadı’na ulaştığında adımlarını hiç durdurmadı, başını sallayarak çalışanları ve tanıdığı birkaç kişi selamladı.
Kısa bir yürüyüşün ardından evine ulaştı. Gülümsedi ama yüzü tamamıyla hüzünle bezenmişti. İçeri girdiğinde kendisini Jade karşılamamıştı—hâlâ onunla evlenebilmiş olduğuna inanamıyordu. Mutfaktan gelen tabak, çatal ve yemek hazırlanış seslerini duydu. Gülümsemesi daha da genişledi.
Yatak odasına yöneldi. Üstündeki zırhtan kurtulmalı ve üstüne daha rahat bir şey giymeliydi. Kısa kollu bir gömlek giydi ve üstten ilk üç düğmesini açık bıraktı. Pantolonunu da giydikten sonra kısa bir süre etrafına baktı ama geriye bırakılmış bir şey olmadığını görünce sesli bir of çekti.
“Günaydın, güzellerin en güzeli karıcım benim!” diyerek mutfağa adımını attı ve hiç beklemeden hazırlanan sofraya oturdu.
“Sana da günaydın minik ayıcık,” diye karşılık verdi Jade gülerek. “Kahvaltı için biraz daha beklemen gerekecek. Ben yemeği hazırlarken sen de Alastair’in sana bıraktığı mektubu oku.”
Khan’ın hüznü anında silinip yok olmuştu, sanki hiç var olmamış gibiydi. Yüzünde yeşeren gülümsemesiyle birlikte gözleri parıldamıştı, “Bana mektup mu bırakmış?”
Sormuştu ama cevap dahi beklemeden eşinin kendisine uzatmış olduğu mektubu yırtıcı bir kaplan misali atılarak elinden almıştı.
‘Bunun duygu yüklü bir veda mektubundan ziyade bilgi veren tarzda bir mektup olduğunu düşünmeni istiyorum. Benden duygu dolu sözcükler yazmamı bekleme. En azından seni kandırmak gibi bir amacım olmadığından o tarz şeyler yazmam. Yani… Her neyse… Konumuza dönelim.’
Khan ilk paragrafı bitirdiğinde kahkaha atmaktan kendini alamamıştı. Gerçekten Alastair’den bekleyeceği tarzda bir mektup başlangıcı olmuştu. Şaşırmıştı ve okuma isteği daha da artmıştı.
‘İlk önce tebrik etmem gerekiyor. Kendiniz için gayet hoş ve yaşamınıza devam edebilmeniz için yeterli koşulları sağlayan bir yaşam kurmayı başarabilmişsiniz. Baştan bütün hayatının değişmiş olduğunun gerçeğini benim gibi tecrübe etmiş biri olarak bunda ciddiyim. Gerçekten oldukça iyi bir iş çıkarmışsınız. Bu düzeninizin daim oluşunu ve oldukça mutlu bir şekilde geçmesini diliyorum.’
‘Evet, sizinle daha fazla vakit geçirememiş olduğumun farkındayım ama bunun için hiç de üzgün değilim. Yalan söylemeyeceğim; üzgün değilim çünkü büyü akademisine yolculuk yapacağım. Kesinlikle bir kasabada kıç büyüterek yaşlanıp öylece ölmek gibi bir niyetim yok. Alınmayın. Siz gayet iyisiniz.’
‘Yine de bu dediklerimi arkada bıraktığımızda sizinle geçirdiğim o kısacık günlerde gerçekten de sevgiyi hissetmiş ve mutlu olmuştum. Bunu anlamamda yardımcı olduğunuz için teşekkür ediyorum.’
‘Sizinle bir dahaki buluşmamızda—ne zaman olacağına dair bir fikrim bulunmamaktadır ama elbet bir gün— görüşmek üzere. Bu demek oluyor ki eğer çat kapı gelme ihtimalim olabilir. Şaşırmamanız için söylüyorum bunu.’
“Duygusal tarafını ilk defa bu kadar belirgin bir şekilde gördüm herhalde ve buna inanamıyorum,” dedi Jade’e dönüp.
“Haklısın. Ben de şaşırdım.”
Yüzündeki gülümsemesi daha aydınlanırken neşesi daha da artmıştı. Oturduğu yerde hafif hafif sallanmaya bile başlamıştı mutluluktan.
‘Veda bölümünü de aradan çıkarttığımıza göre asıl meseleye dönmemiz gerektiğini düşünüyorum.’
‘Senin ile benim aramdaki bağın soruşturulması durumunda yapmamız gerekenler oldukça önemli. Benimle sizin aranızdaki bağın gerçeklik durumunu pekiştirmek ve kimliğimin ortaya çıkmaması için lütfen bu yazdıklarımı aklında güzelce tut ve her ihtimale karşı Jade’in de aklında tutmasını iste. Eminim okumuştur ama konumuz bu değil. Küçüktoz’dan buraya kadar gelirken yaşadıklarımı, kendi hakkımda söylediğim yalanları anlattığım bir özet geçeceğim. Bunu kendinize uydurmanızı istiyorum. Bu sayede benim senin kardeşin olduğum konusuna olan şüpheci yaklaşımlar büyük ölçüde azalmış olur.’
‘Ek olarak, senden soruşturmalar yapıldığı zamanlara dair bana mektup yazmanı istiyorum ama bunu gönderirken dikkatli olman lazım. Bir çeşit gizli kod falan ekle ya da öyle bir şey yap. Yanlış fikirlere kapılmalarını sağlayacak şeyler yazmaman konusunda uyarıyorum yoksa ikimizin de hayatı ibretlik bir hikâyeye dönüşür.’
‘Aşırı derecede dikkatli davranıyor,’ diye düşündü Alastair’in yazdıklarını okuduktan sonra.
Alastair’in son dediklerinin sonucunu hayal etmeye başladıkça sinirlenmekten de kendini alamamıştı. Alastair’in kendilerini tamamen tehlikeye attığı gerçeği onu sinirlendiriyordu ama aynı zamanda bu konuda kendilerine güveniyor olması onu neşelendiriyordu.
Elbette yardım edecekti ama hafiften sinirlenmiş olduğu gerçeğini de aklından atamıyordu.
---
Alastair’in bulunduğu araba vagonu bir kişinin rahatça kalabileceği boyutta tasarlanmış gibi gözüküyordu ama içeride bulunan iki koltuk yüzünden oldukça sıkışık bir hâl almıştı.
İçeriye ışığın dolmasını ve bulundukları arabanın havalanmasını sağlayan küçük bir pencere bulunuyordu. İşlevlerinden birini gayet iyi bir şekilde yerine getirebiliyor olsa bile arabanın içi öyle iyi derecede ışık almıyordu. Karanlık bir ortam olması için küçük bir el hareketi yeter gibi duruyordu.
Koltuklar sert ve rahatsızlık vericiydi. Alastair sanki çakıl taşlarının kümelenmesiyle oluşan bir yatağın üzerinde yatıyormuş gibiydi. Sırtı ağrımaya başlamıştı.
Alastair sağ tarafındaki koltukta bulunan tanıdık yüze yandan bir bakış attı hızlıca ve kendi durumuna odaklandı.
Ellerini başının altına yastık mahiyetinde koymuş, içinde bulunduğu küçük ve sıkışık arabanın içinde gözlerini yukarıya dikmişti. Gerginlik damarlarında cirit atıyor ve kalbinin sert ve hızlı bir şekilde atmasını sağlarken yeni hayatına doğru atıyor olduğu yeni adımların hayalini kuruyor ve heyecanlı bir şekilde olacakları düşünüyordu.
Kitaplardaki geçen o büyücülerin adımlarından ilerliyor olacaktı. Böylesi bir olayın kahramanının kendisi olması, onun için şu an hayatta en önemli şeydi. Özellikle de hayatının şu anki gidişatını göz önüne alındığında kesinlikle daha heyecan verici bir hâl alıyordu düşünmesi.
‘Loer ailesi…’
Adlarını bile aklından geçirirken inanılmaz bir kana susamışlık parıldıyordu gözlerinde. Dehşet verici bir gülümseme yayıldı yüzünde ama dışarıdan bakan biri için gayet de normal gibi gözüküyordu.
‘Büyücü… bu isim bile tek başına karşıdaki insanı korkutmaya yetiyor!’
Düşüncelerini bir süre daha bu şekilde takip etti ve gözlerini içeriye giren küçük ışık huzmesinin girişine çevirdi.
“Uyanın tembeller! Varış yerine rahat bir şekilde ulaştık! Sıkıntımız çıkmadı! Uyanın lan dingiller! Sizin kıymetli götünüzü bekleyecek değiliz! Uyanın! Uyanın! Uyanın!”
Adamın sert ve aşağılayıcı sözleriyle birlikte Alastair anında ayağa kalkmıştı. Şaşkındı. Adamın sesi huysuzdu ve sanki birkaç sıkıntı çıkmasını istermiş gibiydi. Ayrıca adamın soyluların bulunduğu bir konvoyda bu kadar rahatça hakaret edebilmesi onun şaşkınlığını daha da arttırmıştı.
‘Adam kesinlikle kafayı yemiş ve ölümünü arıyor!’
Lakin bir hafta boyunca ardı arkası kesilmeyen düşüncelerinin kendisine yol boyunca verdiği sıkıntılı yolculuğun sonuna gelmişti. Bu kendisini rahatlaması için yeterince güzel bir zaman olacak gibi duruyordu.
Heyecanlanmıştı ve gülümsüyordu.
Kendisiyle aynı arabada yolculuk eden Arashi’nin önden çıkışını izledi ve ardından takip etti.
Dışarıya çıktı ama bir hafta boyunca oturmuş olmasının verdiği uyuşukluk yüzünden topallamış ve neredeyse düşecek gibi olmuştu. Neyse ki kimse onu görmemişti çünkü birçok kişi kendisi gibiydi.
Vücudunu esnetti ve daha fazla garip görüntüye sebebiyet verip kendisini aşağılanma için bir örnek olarak herkese sunmadan önce kendilerinin toplanmasını sağlayan orta yaşlı, mavi cübbe giyen adamın yanına gitti.
“Evet, hepinizin toplandığınızı düşünüyorum. Umarım da öylesinizdir,” deyip kısa bir süre daha bekleyip toplanmaya çalışan öğrencileri izledi ve sonra sahte bir öksürükle dikkatleri topladığından emin oldu. “Birazdan kendinizi çok daha farklı bir dünyada, tamamıyla değişik bir sofranın içinde bulacaksanız. Kurtlar sofrası demek hafif kalır. Burası daha şiddetli bir ortam, daha korkutucu bir yer. Her şey tamamıyla size bağlı. Sizin şansınız, sizin gücünüz… Eğer bu dediklerime uymazsanız veya uyamazsanız… Kısacası şunu söyleyeyim; elinizdeki hayat tereyağından kıl çekilir gibi alınır gider.”
Son söylediği cümlelerde ses tonu ağırlaşmış ve karamsar bir hâl almıştı. Etrafına toplanmış olan çocuklarının birçoğunun heyecanla parlayan suratları kül yutmuş gibi olmuştu.
Çocukların suratına bakan adam hayal kırıklığıyla iç çekti ve başını iki yana salladı.
Daha şimdiden korkuya düşmüşlerken ileride yaşayacakları zorluklarda ne yapacaklardı?
Ancak aralarında birkaç kişinin sarsılmamış bir şekilde kararlılıkla kendisine baktığını görmüştü. Onlara saygı duydu ve şans diledi.
“Şimdi yapacağınız şeyler oldukça basittir ve tamamıyla sizin kendi ellerinize kalmıştır,” diyerek konuşmasının devamını getirdi. Bu çocukları belki son kez görecekti, tıpkı önceki gelenlerden çoğunda olduğu gibi. “İlk önce Değerlendirme Alanı’na gidecek ve kendinizin ne cevherler barındırdığını öğreneceksiniz. Bu cevherlerin ne olduğunu öğrenmek için ilk başta büyüye olan yatkınlığınızın ölçüleceği çadırda gideceksiniz. Ardından da ana element yatkınlığınızı ve alt elementlerinizi öğreneceksiniz. En son olarak size verilen belgeyle birlikte akademiye arayışına gireceksiniz.”
Çocukların birçoğu dua ediyor, bazıları da yüzlerindeki kararlılıkla kendisine bakıyordu. Birkaç tane boş ifadeyle bakanlar da vardı ve tabii ki bazı kendine beğenmiş gülümsemeleriyle bakan soylular da bulunuyordu.
“Süreç gayet basit gibi görünebilir ancak her şey sizin seçimlerinize bağlıdır. Dikkatli olun ve iyi düşünün.”
Söylenenleri kulağına küpe ederken heyecanla titrek bir nefes aldı ve gülümsedi. Düz bir yüz ifadesiyle dinlediği konuşma sonrasında kendisini tutmakta zorlanmıştı. Ela gözlerinde yanan hırstan alev yükselmeye başladıkça Değerlendirme Alanı’nın kendisine neler getireceği konusunda umudu da o kadar artıyordu.
“Eşyalarınızı burada bırakmaktan çekinmeyin. Seçtiğiniz akademiden size yardımcı olacak kişiler olacaktır. Onlar sizin eşyalarınızı alacak ve gereken yere götürecektir,” dedi ve gülümseyerek elini yukarı kaldırıp herkese işaret verdi. “Hepinize iyi şanslar!”
Bununla birlikte çocuklar kendilerini bekleyen bin bir türlü olasılığın içinde kendi kararlarını verecek birer yetişkin olarak büyücü yoluna adım attılar.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..