Bölüm 69: Baykuşun Temizlikteki Yardımı

avatar
450 4

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 69: Baykuşun Temizlikteki Yardımı


Penceresinden içeriye süzülen nazik ay ışığının parıltılarının önünde duran Alastair yorulmuş, tamamen tükenmişti. Uykuyla kaplanmış ve yorgunlukla bezeli ela gözlerini kapattı kısa bir süre, derin bir nefes aldı ve açtı.

Bütün enerjisini tüketmişti, uyku şelaleden akan bir sudan farksız bir şekilde gözlerinden akıyordu.

Elinden geldiğince iyi bir şekilde odasını köşe bucak temizlemeye kalkışmış ve bu savaşından gayet de başarılı bir şekilde ayrılmayı becerebilmişti.

Odasını temizlerken beklenmedik, istenmeyen ve tamamen kendisinin bu eylemden nefret etmesini sağlayan zorlukların üstesinden gelmek zorunda kalmıştı. Hâlâ hatırlarken midesi bulunuyor ve elinden olmadan yüzü ekşi bir hâle bürünüyordu.

Kıyafetlerini banyoda temizleme gibi bir imkân elde etmiş olduğundan dolayı temizlik sırasında kirleneceklerini umursamamıştı. Bu onun ne kadar işini bir tık kolaylaştırarak fazla düşünmeden temizlik işine girişmesini sağlasa da eşyaların ağırlığından dolayı duvarları silerken oldukça acı çekmişti.

Eşyaları sürüklerken ve duvarları temizlemek için uğraşırken kendisinin bayadır antrenman yapmadığını, fiziksel aktivitelerini uzun zamandır aksattığını hatırlamış oldu.

Yine de bunların da üstesinden gelmişti, duvarları temizleyebilmişti. Garip bir şekilde sevinmişti bu durumuna. Alastair kendisi hakkında ne diyeceğini bilemiyordu.

Bundan sonra da eşyalarını temizlemek vardı ve bu, Alastair’in hiç düşünmek istemediği ve hayalinin dahi midesini bulandırmasına sebep olan bir deneyim olmuştu. Özellikle de dolabı ve masanın çekmecelerini temizlerken yaşadığı korkutucu dakikaları hâlâ unutamıyordu.

Hatırlarken soğuk bir ter damlası sırtı boyunca akmış gibi titremesine sebep oldu. Midesi tekrar bulanmaya, garip sesler çıkarmaya başlamıştı ve eli anında ağzına gitmişti. Kafasını yukarı kaldırdı kusmamak için.

Hissiyatın sebebi, hiç beklemediği bir anda dolabın çıkan ve kendinin yarısı kadar büyüklüğündeki bir sıçandan dolayıydı. Sıçanın garip bir şekilde bıçak gibi dişleri, ölüm saçan kanlı gözleri vardı.

Alastair bu varlığı ilk gördüğü anda gözleri sonuna kadar açılmış ve öylece bakakalmıştı. O dehşet saçan gözlerin kendisini müthiş bir korkunun dikenli kollarına atarken ne yapacağını bilememişti. Neyse ki bu durumdan çıkması gayet kısa sürmüş ve zamanında tepki vererek kendisini koruyabilmişti.

Hayatında ilk defa bu kadar korkunç bir sıçan görüyordu. Gördüğü en büyük sıçan kendisinin yumruğu boyutundaydı.

Alastair gözlerini masanın üzerinde, kullanmadığı -aslında kullanamadığı- yeşil renkteki el bezinin üzerindeki kanatlı varlığa dikti. Bunu yaptığı anda onun da gözleri kendisine dönmüştü. Dikkatli bir şekilde kendisini baştan aşağıya inceliyordu, merakla beslenen ışıltılar hâlâ oradaydı.

Alastair onun bir tür baykuş olduğunu yakından inceleme şansı bulduğunda fark etmişti. Malikanenin yakınındaki ormanda birkaç kez baykuşlarla göz göze gelmiş, onların resimlerini çizmişti hatta. Lakin bu baykuş oldukça farklıydı, bu tarzda görünen bir baykuşu daha önce kendi gözleriyle görmemiş veya okumamıştı.

Alastair’in ilgisi anında tavan yapmıştı.

‘Önce kapıdaki dev kurtlar, şimdi de bu baykuş,’ diye düşündü kurtları hatırlarken. Yüzünde parlak bir gülümseme oluştu. ‘Büyü dünyası kesinlikle mükemmel canlılara sahip!’

Baykuşun tüyleri gecenin yıldızlarını üstünde toplamıştı. Sanki yıldızları geceden çalmış ve kendi kanatlarına yapıştırmış gibiydi. Gökyüzünün bir parçasını sahiplenmişti.

Safir ve acem mavisi büyüleyici bir ikili oluşturmuşken siyahın da eklenmesiyle her şey göz kamaştırıcı bir hâl almıştı. Fildişi rengiyle başlayan ve beyaz renk ile biten işaretler vardı kanatlarında. Her iki kanadında da bulunan işaretler birbirleriyle birleşiyor ve kusursuz bir bütünlük oluşturuyordu.

Alastair kanatlarını incelerken büyülenmiş, bir ara sadece kanatlarına bakakalmıştı. Kendisine gelmesi biraz uzun sürmüştü.

Baykuşun bir gözü altuni renkteyken diğeri de koyu yeşil renkteydi. Bataklığın rengini andıran yeşil gözlerindeki parıltılar gözünün karamsar yapısını bozuyordu.

Siyah renkte, bir hançer kadar keskin gagası bulunuyordu, oldukça ölümcül gözüküyordu. Kuvvetli pençeleri de bir eti rahatlıkla kopartıp atabilecek gibi duruyordu.

Korkutucu sıçanlarla karşılaştığında kendisine yardım eden baykuştu.

Sıçan Alastair’e atladığı anda mükemmel bir tepki göstererek aynı anda ileri atılmış, pençeleriyle acımasız bir şekilde tutarak kendisini dışarı götürmüştü. Bir süre boyunca gözükmemiş olsa da tekrar odaya dönmüş ve yeşil elbezinin üstündeki yerini almıştı.

Alastair aldığı bu yardım için baykuşa teşekkür etmişti elbette. Ne kadar kendisini anlamadığını düşünse bile içinden gelmiş, kendisini tutamamıştı. Ayrıca baykuşun sıçanı dışarda midesine indirdiğini düşünüyordu ama gagasında veya pençelerinde bir kan izine rastlamamıştı. Kanatları da tertemizdi geldiği vakit.

Ardından bir başka sıkıntı daha peyda olmuştu: bir başka sıçan. Bu seferki sıçan öncekine kıyasla daha iriydi, daha güçlüydü ve daha da korkutucuydu ancak Alastair önceki seferinden dolayı odada kendisinin bir anda yüzüne çıkabilecek olaylara karşı hazırlıklı olması gerektiğini anlamıştı.

Aklında yer eden bu düşünceyle birlikte odasını temizlemeye devam ederken bir sonraki sıçan ile karşılaşmasında reaksiyon gösterme konusunda sıkıntı yaşamamıştı.

Gayet hızlı bir şekilde süpürgesiyle yaptığı hamle sayesinde anında sıçanı yere serdiğinde Baykuş bir öncekinde yaptığı gibi onu da alıp götürmüş, sırra kadem basmıştı bir süreliğine.

Baykuşun o raddede oldukça acıkmış olduğunu düşünmüştü çünkü o iki sıçanı mideye gömmek pek de kolay bir iş değildi. Belki o sırada bir başka sıçanın da ortaya çıkmasını ve onu da midesine indirmeyi bekliyordu.

Bu hiç gerçekleşmemişti elbette.

‘Bu hayvanı araştırsam iyi olabilir,’ diye düşünürken Alastair elindeki temizlik aletlerini banyoya geri götürdü.

Kovadaki kirlenmiş sudan küvetin boşaltım kanalı aracılığıyla kurtulmuştu. Sarı elbeziyle küveti temizlemiş, ardından da banyo tezgâhında elbeziyi temizlemişti. Tamamen her şeyi hallettiğini düşünerek tekrar odasına yönelmişti.

Artık tamamen yerleşebilir durumdaydı. Eşyalarını yerleştirip uyumak istiyordu. Hayatında hiç yorulmadığı kadar yorulmuş hissediyordu ama bu deyişinin de yanlış olduğunun farkındaydı.

Alastair cep saatini çıkarıp saate baktı, kafasını iki yana sallarken acıyla iç çekti.

Dışarısı hâlâ gece vakti olabilirdi ama iki saat sonra güneş tekrar doğmaya başlayacaktı. Bu da kendisinin uyumaya kalksa bile iki saat kadar sonra uyanacağı anlamına geliyordu.

Kendisini kötü hissetse de bir yandan da odayı temizleyebilmiş olduğu için seviniyordu. Sadece yatağını temizleyip uyuyabilirdi ama böyle yapsaydı belki gece sıçanlarla uğraşmak zorunda kalacaktı.

Bu hiç iyi bir senaryo değildi.

Ayrıca odanın kirli ve tozlu halini korurken yatmaya çalışması kendisini sağlık açısından da kötü etkileyebilirdi. Her şekilde berbat bir durumda olacaktı.

‘O zaman…’ diye düşünerek bavuluna doğru yöneldi. Yapılacak ilk iş dolabına kıyafetlerini yerleştirmekti.

Oldukça garip bir renk seçimi yapılmış olan dolap iki metre uzunluğunda ve iki metre genişliğinde devasa bir dolaptı. Barut renginde olan dolabın kenarları kurşuni gümüşe boyanmışken dolabın kolları da pas rengindeydi.

Depolama konusunda sıkıntı yaşamayacağı oldukça belliydi ve hatta gayet de birçok boşluk olacaktı dolapta. Üstüne üstlük odada bir de sandık bulunduğunu düşününce kesinlikle boş birçok alanı olacaktı.

Alastair bunu umursamadı. Neticede dolabın büyüklüğü onun işine yarayacaktı elbette bir şekilde.

Dolabın içinde birçok bölme bulunuyordu ve bu yüzden de temizleyene kadar canı çıkmıştı. Bundan dolayı kaybettiği zamanın haddi hesabı yoktu.

Dolabın en sağ tarafı ikiye bölünmüştü. Üstteki bölmede ceketlerin asılması için bulunan bir tahta bir çubuk ve üstüne de asılı askılar bulunuyordu. Alastair bunun en azından iyi bir cömertlik olduğunu düşünmüştü.

Alttaki bölme ise kişinin sahip olduğu bavulları koyması için gerek bir bölümdü ve büyük boy bavullardan iki tane sığdırılabilecek gibi duruyordu.

Bu bölümün hemen yanında da kişinin pantolonlarını asması gereken askılarla dolu bir bölüm ve onun da hemen altında kişinin yüz ile saç havlularını koyduğu bir bölüm bulunuyordu. Onun da altında kişinin çoraplarını ve iç çamaşırlarını koyması için üç farklı çekmece bulunuyordu.

En solda ise kişinin gömleklerini asması için yine bir askılık bölümü, onun da altında ise kişisel aksesuarların konması için de iki tane ayrı çekmece bulunuyordu.

Dolap aşırı derecede fazla bölmeye sahip olduğu için düzenlemesi kolay olacaktı. Yine de Alastair bu düşünceyi kafasında fazla tutmamak isteyerek eşyalarını gerektiği gibi yerleştirmeye başladı.

Yarım saat kadar süren yerleştirme işleminin ardından derin bir nefes aldı ve gerinip eşyalarıyla doldurduğu dolabını incelemeye başladı.

Düşündüğü gibi de olmuştu. Dolabı tamamen doldurmanın yanından dahi geçememiş, birçok çekmece ve boş alana sahip olmuştu işlemin sonunda. Kıyafetlerinin sayısının az olmasından kaynaklıydı bu.

Ayrıca hâlâ çıplak yatağının üzerinde duran kılıcı, yayı ve sadağıyla birlikte gelen oklarını nereye koyacağı konusunda bir fikri yoktu.

“Sandığa mı koysam ki?” diye konuştu kendi kendine ve gözlerini yatağına, ardından da dolaba çevirdi. “Her neyse, boş ver. Dolaba koyayım. Hiç uğraşasım yok.”

Yatağın üstündeki silahlarını almış, yayı ve sadağı oklarıyla birlikte tekrar özel kutusuna koyarak dolaba yerleştirmişti. Kılıcını da boş olan bölümlerden birine koymuş ve her şeyin neredeyse bittiğine dair olan işaretini vermişti.

Gecenin daha geç vakitlerine kalmadan odayla ilgili bütün işlerini bitirme niyetinde olan Alastair daha fazla vakit harcamadan adımlarını sandığa çevirmişti.

Sandığın içine sıkıştırılmış olan yatak bazasının şekli garip bir hâl almıştı ve Alastair yatağa yerleştirirken onu düzeltmekle uğraşmıştı. Sonrasında siyah renkteki yatak örtüsüne sermişti. En sonunda da yastığını, yastıkların yüzünü ve son olarak da çarşafını güzelce düzenlemişti.

"Yoruldum!" dedi tekrar kendi kendine konuşurken ve gözlerini kendisini izlemekte olan baykuşa çevirdi. "Sen de beni dikizlemekten bıkmadın."

"Hoot!"

Baykuşun ses tonu oldukça hafif çıkmıştı.

Alastair anlamadığından dolayı kaşlarını çatsa da kendisini toparladı ve ardından da dolaptan bornozunu, geceliğini ve temiz iç çamaşırlarından birini alıp banyoya ilerledi.

Artık dinlenmesinin zamanı gelmişti ama önce temizlenmesi gerekiyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr