Bölüm 88: Canavar Defteri ve Büyüler (1)

avatar
436 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 88: Canavar Defteri ve Büyüler (1)


Fap! Fap! Fap!

Öğlen güneşi gökyüzünde ışıltısıyla kendisini gösteriyordu ancak sıcaklığı yeryüzüne ulaşmıyordu. Uzanmak istiyor ama yapamıyordu, onu engelleyen bir şeyler varmış gibiydi veya kendi istediği buydu. Yeryüzüne bir tür cezaydı, herkese kendisini hatırlatıyor ve yöneticinin kim olduğunu gösteriyordu.

Bulutsuz mavi gökyüzünde süzülen baykuş, görüntüsünün güzelliğiyle büyücü adaylarını büyülerken aralarından geçip yurtların olduğu bölüme doğru uçtu. Oldukça zarif ve maharetli bir şekilde yükseldi ve Alastair’in açık duran penceresinin kenarına kondu, renkli gözleri içeriyi gözlemekteydi.

“Hoot?” diye bir ses çıkardı, meraklı bir tondaydı. Sonrasında kendisi için özel olarak hazırlanmış alana doğru süzüldü ve Alastair’in odaya gelmesini bekledi.

Bulunduğu alan, kendisinin rahat edebilmesi için şişkin bir yastığa, yemek ve su için iki ayrı kaba sahipti. Oldukça sıradan bir alandı ama kendisi için yeterliydi, Alastair’in kendisine iyi davranıyor olması da vardı ve bunlar da onun mutlu olması için yeterliydi.

Bam!

“Hoot!”

Kapı bir anda sert bir şekilde açılıp An’ın korkuyla bir anda ayaklanmasına sebep oldu ancak renkli gözleri Alastair’i gördüğünde rahatladı ve yerine geri kondu.

Kendisi için oldukça şaşırtıcı bir giriş olmuştu.

“Sonunda! Canavar Defteri!” dedi kapıyı kapattıktan sonra, sesinde heyecan vardı ve dudakları geniş bir hilal şeklindeydi.

Alastair, An’ın odadaki figürüne baktı, kısa bir el selamının ardından yatağına geçti ve Damasis’in kendisine verdiği küreyi önüne koydu.

Canavar Bilgini olarak ilerlemenin ilk adımını atacaktı ve bundan mutluydu. Aynı zamanda oldukça gergin ve heyecanlıydı da.

Bunun için birçok nedeni vardı.

İlk olarak Daimhayat Büyü Akademisi’nin öğrencileri arasında Canavar Bilgini olarak geçen kişilerin sayısı fazla değildi çünkü herkesin canavarlarla olan ilişkisi iyi değildi ve kimse de onlar ile uğraşmak istemiyordu.

Ayrıca büyük bir kesim Canavar Bilgini olan büyücülerin gelişiminin yavaş olduğunu düşünüyordu ve pek de güçlü olmadıklarını savunuyorlardı ancak Alastair için bu tamamen saçmalıktan ibaretti.

Yıldızkanat Baykuşu’na bakım yapmakta olan kendisi hiç de zorlanmıyordu. Bunun büyük bir nedeni kendisinin yemek konusunda seçicilik yapıyor olmamasındandı ve ayrıca onun kendisine bakabiliyor olmasından kaynaklanıyordu.

Türünün gençlerinden biri olmasına rağmen gayet de becerikli olduğunu söyleyebilirdi.

Canavar Bilgini olan büyücüler sadece canavarlarla ilgilenip onlar hakkında bilgi toplamayı amaç edinen kişiler değillerdi. Bu, onlar için sadece sahip oldukları birkaç amaçtan biriydi ve onlar için bir temeldi aynı zamanda.

Onlar aynı zamanda canavarların eğitimlerini üstleniyor ve onlarla anlaşmalar yapabiliyorlardı ancak bu pek de kolay bir işlem değildi. Hem eğitmesi çok zordu hem de anlaşma yapması çünkü canavarların büyücülere karşı olan tiksintisi oldukça büyüktü, tabii bu sadece büyücülerle sınırlı değildi ve diğer canavarlarla da anlaşamıyorlardı.

Sonuçta orman kanunları gereği hepsi hayatta kalmak zorundaydı ve bunu başarabilmek için de güçlü olmalıydılar. Hepsinin kendilerini korumak için türlü sebepleri vardı ve bunlar için uğraşıyorlardı.

Yapıla anlaşmalar, Canavar Bilgini olmak için uğraşan büyücüleri oldukça korkutucu bir duruma yükseltebiliyordu. Nihayetinde kimse güçlü canavarlarla anlaşması olan bir büyücüyü kızdırıp kendisini onlara yem etmek istemezdi ancak bu böyle bir durumun gerçekleştirilebilmesi için kişi oldukça çalışmalıydı.

Böyle bir şeyin gerçekleşmesinin zorluğu büyücülerin canavarlarla olan ilişkilerinden kaynaklanıyordu. Canavarlarla olan ilişkileri ne kadar iyiyse kişinin anlaşma yapma olasılığı da bir o kadar artıyordu.

Tabii ki de bu her canavara dostça yaklaşacağı anlamına gelmiyordu, kendisini elbette korumak zorunda kalacak ve öldürecekti. Bu göz ardı edilemez bir gerçekti ancak buna rağmen canavarlarla ilişkiler kurabilmek gayet normaldi çünkü bu ilişkilerin ne üzerine kurulacağı oldukça çeşitli bir yapıydı ve büyücüden büyücüye göre oldukça değişiyordu.

Bir canavarla anlaşma yapılabilmesi için kişinin karşısındaki canavar ile arasında belirli bir seviye yakınlık olması gerekiyordu, aksi takdirde anlaşmanın gerçekleştirilebilme şansı oldukça düşüktü.

Bir canavar zor kullanılarak ehlileştirilebilir ve kişinin kendisine bağlanabilirdi ama bu durumda canavar ve sahibi arasındaki ilişki oldukça çalkantılı olurdu. Bu da ilerleyen zamanda birçok potansiyel sıkıntı için açık kapı anlamına geliyordu.

Alastair zor kullanarak bir yaratığı kendisine bağlamayı ilk seçenek olarak gören biri değildi ama zamanı geldiğinde durum öyle gerektirirse de bundan çekinecek değildi.

Kimseyle bir ödülü paylaşmaya mecbur kalmamak için ilerde kendine başına görevlere çıkabilecek duruma gelmek istiyordu ve Canavar Bilgini olarak bunu yapması oldukça olasıydı.

Ne kadar İksir Ustalığı kadar olmasa da Canavar Bilgini olmak da bir o kadar zahmetliydi ve uğraştırıcıydı ancak bu şansı geri tepecek değildi.

“Hadi başlayalım!”

Rahat bir oturma pozisyonuna geçti ve ardından büyü enerjisini küreye yönlendirmeye başladı. Küreden anlık olarak bir ışık yükseldi, sonrasında da yeşil renkteki kürenin rengi solarak içindeki bilginin alındığını işaret etti.

İlerleyiş Tekniği’ni alırken yaşadığı acı anılarında ekşi bir tat bırakmış olduğundan dolayı bilgiyi zihnine alırken kendisinin sıkmadan edememişti. Aynı acıyı tekrar yaşamak gibi bir niyeti hiç yoktu ve böyle bir şeyi kim isterdi ki?

Alastair geçen günlerin acı anılarına daha fazla takılmak yerine aldığı bilgiye odaklanmayı tercih etti.

‘Canavar Defteri…’

Bu, büyücünün canavarlarıyla anlaşmalarının bulunduğu bir defterdi ve Damasis ile kendisinin bunu verdiği öğrencilerinin kullandığı teknik de buydu ancak bu tek sınırlı yolu değildi, birçok farklı eşyanın kullanıldığına dair fazlasıyla örnek mevcuttu büyücülerin yaşadığı tarihler boyunca.

Damasis’in tekniğine göre yapılan anlaşmalar defterde beliriyor ve sahip ile canavar arasındaki kurulan bağı defterin sayfalarında beliriyordu. Bu bağ sayesinde karşılıklı durumlarının nasıl olduğunu anlayabiliyor ve birbirlerinin nerede olduklarına dair bilgi sahibi olabiliyordu.

Ancak tekniğin bir sıkıntısı vardı: geliştirilmesi gereksinimi. Defterin tutabileceği anlaşmaların sayısı seviyesine göre değişiyordu. Bundan dolayı kişinin kendi yanında anlaşmalı bir şekilde bulundurabileceği canavar sayısı azalıyordu.

Defterin ilk seviyesinde sadece üç canavar ile anlaşma tutulabiliyordu ve bu Alastair için oldukça azdı lakin işine yarayacağından dolayı şimdilik bunun üstünde pek düşünmüyordu.

Defterin oluşturulma işlemi Alastair’e oldukça problemli gözükmüştü çünkü kişinin başarısız olma şansı oldukça yüksekti.

Bu da Daimhayat Büyü Akademisi’ndeki Canavar Bilgini sayısının azlığına işaret eden bir başka sebep idi.

Alastair defter için gereken malzemeler listesine bakarken derin bir iç çekti ve kafasını iki yana sallayarak yatağında uzanarak kara kara düşünmeye başladı. Daha fazla büyü kristali harcayacak oluşunun verdiği acı bütün her şeyden üstteydi ve yoğundu.

Kendisine ilk gereken şey boyutu herhangi bir şekilde önemli olmayan boş bir defterdi ve bu en kolayıydı, aynı zamanda da en ucuzu.

Alastair’in yüreğinin sıkışmasını sağlayanlar diğer malzemelerdi: Kızıl Baykuş Tüyü ve onun bir şişe kanı, Kaya Boğası Derisi ve Mavi Yapraklı Meşe Ağacı’nın yaprağından yapılmış olan bir kalemdi bu eşyalar.

“Şu an elimde 250 büyü kristali kaldı ve onların da çoğu bu işlemin sonucunda muhtemelen kuruyup gidecek, bana da bir şey kalmayacak,” diyerek bir tahminde bulundu, ruh hâli daha da çökmüştü.

Yatağından kalktı ve çekmecesine kilitlemiş olduğu sandığını alıp içindeki kalan büyü kristallerini üç farklı keseye ayırdı; iki tanesine yüzer, bir tanesine de elli büyü kristali koydu önlem olarak.

Her şeyini tek keseye koyup hırsızın birinin gününü gün etmesini istemiyordu. Ne kadar akademi sınırları içerisinde böyle bir şey yapılması imkânsız gözükse de gayet de yaşanan bir olaydı.

“Hadi kendimizi batıralım, değil mi?” dedi An’ın renkli gözlerine acı dolu bir ifadeyle bakarken, baykuş kendisine kafası karışmış bir şekilde bakıyordu.

---

Pazar Alanı’na girdiği anda yüzündeki acı dolu ifadesini bir kenara bıraktı ve düz bir ifade takındı.

Stantların arasında ilerlerken lazım olan malzemelere bakıyordu ancak başka malzemelerin fiyatlarını gördükçe soğuk bir iç çekiyor ve anında gözlerini o stanttan çekiyordu.

Sadece bakması bile acıtıyorken alırken ne yaşayacaktı kim bilir?

Alastair bunu düşünmek istemiyordu.

Büyü kristallerinin değeri kendisini bir kez daha göstererek Alastair’in elinde bulunanların yetmeyeceği düşüncesini gösteriyordu.

Labirentten farksız alanın içinde ilerlemeye devam etti ve nihayetinde Kızıl Baykuş adlı canavara ait malzemelerin satıldığı bir stant bulabildi.

Standın ön tarafı oldukça korkunç ve iğrenç gözüküyordu ancak Pazar Alanı’nda karşılaşılması olağan bir başka görüntüden başka bir şey değildi.

Canavarların canlıyken olduğu gibi tazeliğini korumasını sağlaması için özel bir sıvıyla doldurulan kavanozların hepsi organlarla doluydu ve açıkça sergileniyordu, ayrıca kavanozların üstünde de organların fiyatları yazıyordu.

Standın arka tarafındaysa satıcının kendisi ve canavarlara ait deriler, etler ve kıl ile tüyler gibi birçok başka canavarlardan çıkma ürünler bulunuyordu.

Alastair standa bakarken ağır bir nefes aldı ve adımlarını oraya yönlendirdi. İğrençliğinden dolayı değildi, fiyatlarından korkmuştu.

“Selamlar genç dostum!” diyerek sıcakkanlılıkla karşıladı kendi standına doğru gelen Alastair’i.

“Selamlar,” diye karşılık verdi Alastair ve gözlerini standın üzerinde gezdirip istediği malzemelere dikti. “Kızıl Baykuş Tüyü’nden üç tane ve bir şişe de kanından. Bir de Kaya Boğasının Derisi’nden almayı planlıyorum.”

“Pekâlâ, hemen geliyor,” dedi ve hızlıca Alastair’in istediklerini gözlerinin önüne serdi. “Tüyler ve bir şişe kan 100 büyü kristali ve deriye gelince de onu nasıl şekilde istersin? Parça olarak mı, bütün olarak mı?”

“Parça olarak… İki karış genişlendiğinde ve iki karış uzunluğunda olacak.”

“Tamamdır!” demiş ve ardından deriyi istenilen şekilde ölçüp kesmişti. “Bu da sana 20 büyü kristaline patlar.”

Alastair sakince gülümsedi ve kendisinden istenilen ücreti ödedi, ardından da adamın malzemeleri güzelce paketlemesini izledi.

“Teşekkürler ve iyi günler!” dedi adam ve paketi kendisine uzattı, ardından da başka müşterisine yöneldi.

Alastair yüzündeki sahte gülümsemeyi korumaya devam etse de içten içe kaybettiği büyü kristalleri yüzünden ağlamakla meşguldü.

‘Ve 100 büyü kristali daha gitti. Bir kere gittiyse, ardı arkası kesilmiyor!’

Alastair kafasının iki yana sallayarak sıradaki malzemeyi almak için ilerledi. Alastair’in aramış olduğu eşya iksir malzemelerinin satıldığı bir stantta bulunuyordu ve adamın standına doğru ilerlerken görmüştü. Yakın olmaları işine gelmişti.

Standın ön tarafında kilitlenmiş raflar bulunuyordu ve içlerinde de birçok iksir dizilmişti, büyücü adaylarının direkt olarak o tarafa yönelmesine sebep oluyordu.

Yirmili yaşlarının ortalarında, kahverengi saçları özenle bağlanmış kadın gözlerini müşterilerinin üzerinde gezdiriyor ve incelemek için olan değil, satın almak için burada olanlara ilgi gösteriyordu.

O sırada gözleri ciddiyet ile malzemeleri izleyen yakışıklı bir figürün üstüne düşmüştü.

“Ne istemiştiniz?” diyerek başlattı konuşmayı kibarca.

“Mavi Yapraklı Meşe Ağacı’ndan yapılmış olan bir kalem arıyordum. Görebildiğim kadarıyla da elinizde bulunuyor.”

Stant sahibi kadın gülümsedi ve zarif bir hareketle kalemi kilitli kutusundan çıkarıp Alastair’in beğenisine sundu.

“Aradığınız eşya elbette bulunuyor. Sadece 20 büyü kristali.”

‘O kadar ucuz mu?!’ diye bağırdı zihninde ama yüz ifadesi hâlâ aynıydı, inanmadığı yaratıcının varlığına inanası gelmişti. Alastair sevinmişti ve ne diyeceğini bilemiyordu şu an.

“Pekâlâ, alayım o zaman.”

Alastair ücreti uzattı ve ardından teşekkür ederek stanttan ayrılıp yolunu akademinin pratik odalarına çevirdi.

Artık işe koyulmanın vaktiydi!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr