Kütüphaneye girdiği anda burnu, kitapların cezbedici kokusuyla dolmuş ve kendisini başarılı bir şekilde mest ederek içindeki araştırmacı ruhu başarıyla ortaya çıkarmıştı.
Heyecanlanan Alastair hızlı adımlarla içeriye doğru ilerledi.
“Hugh Abesh hakkında bilgi almak istiyorum,” diyerek nazik bir şekilde isteğini belirtti.
Ellili yaşlarının ortasına demir atmış olan adamın kaşları, kulaklarını dolduran istek yüzünden çatıldı ancak hiçbir şey demedi. Gözleri, kendisine merakla bakan ancak buyurgan duruşuyla isteğinin hemen yerine getirilmesini isteyen büyücü adayının üzerinde durdu bir süre. Kafasını iki yana salladı, homurdandı ve onaylamaz tavrını takınarak kütüphanede bulunan kitapların ve onlar içeriklerine dair bilgiler barındıran listeyi gözden geçirmeye başladı.
Öte yandan Alastair, içinde yükselen rahatsız edici hissiyattan dolayı düşünceli bir hâl almış, adamın gözden geçirme işlemini tamamen görmezden gelmeye başlamıştı.
İsteğinden dolayı bir anda adamın bu şekilde bir tavra geçiş yapmış oluşu işkillendiriciydi.
‘Neden adam öyle bir tavır takındı? Daha öncesinde böyle yaptığını hiç görmemiştim. Garip. Hugh Abesh sen kimsin? Neden seni sorduğumda böyle bir tavırla karşılaştım? Sen tam olarak ne yaptın hayatında?’
Alastair’in zihnindeki sorular bir kasırga edasıyla yıkıcı bir şekilde kendisini öne çıkartıyor, güçlü bir şekilde önceliğini gösteriyordu.
İşte bundan dolayı Alastair’in içindeki öğrenme isteğiyle yükselen ateş daha güçlenip yükseldi, daha şiddetli bir şekilde yandı ve dikkatli olması gerektiği konusunda kendisine garip bir içgüdüsel mesaj gönderdi.
“O isimli birine dair herhangi bir bilgi bulunmuyor.”
Alastair ılımlı bir gülümsemeyle adama karşılık verip teşekkür ederek hemen kütüphaneden ayrıldı.
Akademide bir zamanlar profesörlük yapmış olup da bilgilerinin kütüphanede bulunmuyor oluşu, şüphe tohumlarının içinde sert ve hızlı bir şekilde kök salmasına sebep oldu.
Akademi kütüphanesinde profesörlerin kim olduğu ve onların branşıyla ilgili üstünkörü bilgilerin bulunduğu bir kitapçığın olduğunun farkındaydı ve kendisine bunun verileceğini düşünmüştü ancak yanılmış, tamamen şaşırmasına sebep olacak bir sonuçla karşı karşıya kalmıştı.
‘Hugh Abesh,’ diye tekrarladı adamın ismini, daha da gizemli bir hâl almaya başlamıştı.
Çalışmalarını yaptığı akademi tarafından silinmiş olup kendisinden hiç bahsedilmeyişi oldukça garip ve ilgi çekiciydi. Ne yapıp böyle bir şeye sebep olduğunu merak ediyordu ancak içindeki rahatsızlık verici his daha da güçlü bir hâl alırken gergin hissetmeye başladı.
‘Yaptığı bu büyü seti yüzünden mi?’ diye düşünürken kendisini nasıl masum olarak kanıtlayabileceğine dair düşünmeye başladı.
Profesör Damasis’in odasının önüne geldiğinde derin bir nefes aldı ve kapıyı tıklattı.
“Gir!”
Alastair içeri girdi ve etrafına kısa bir bakış attı.
Canavarlar kendisinin içeri girmiş olmasıyla birlikte anında dikkatlerini kendisine çevirmişler ve bulundukları yapay habitatlarında sevinçle çığlıklar atmaya ve hoplayıp zıplamaya başladılar.
Hepsinin ruh hâli bir anda iyileşmiş ve sıkıntıları geçmiş gibi duruyordu, özellikle de kendisinin sınavı olan Hayaletgölge Kedisi büyümüş gözlerle kendisine bakıyordu.
Alastair bu durum karşısında içten bir gülümseme sundu. Neden böyle davrandıkları konusunda en ufak bir fikri dahi yoktu ama bu davranışları, kendisinin defterini oluşturmasından beri oluşan bir durumdu.
Bunu sorgulamadı çünkü şu anki sorunu bu değildi ve normal bir zamanda da umursadığı söylenemezdi.
“Merhaba, Bay Damasis. Umarım sizi rahatsız etmiyorumdur,” diyerek kibar bir şekilde konuşmasının başlangıcını yaptı.
“Merhaba, genç adam. Hayır, beni herhangi bir şekilde rahatsız etmiyorsun,” diye bir karşılıkta bulundu, gözlerini önündeki defterden çekip Alastair’e dikmişti. Ardından kaşları endişeyle kalktı, yüz ifadesinde hafif bir kızgınlık belirdi. “Daha yeni görevden gelmedin mi sen? Neden hemen buraya geldin? Dinlenmen gerektiğinin farkındasın, değil mi? Bir büyücü olarak her daim araştırma yapacak, büyü peşinde koşacak değilsin. Kendine çekidüzen ver ve rahatlamayı da bil!”
Alastair’in gülümsemesi genişledi, adamın içten endişesi hoşuna gitmişti.
“Endişeniz için teşekkür ederim ve dediklerinize elbette uyacak, kesinlikle kulağıma küpe edeceğim ancak önemli bir sorum olduğu için hemen buraya gelmek zorunda kaldım.”
“Elbette, elbette. Tabii ki de sorabilirsin,” dedi ve elindeki defteri kapatıp kenara kaydırıp bütün dikkatini önündeki adaya verdi.
“Hugh Abesh…”
Kelimeler bir yıldırımmışçasına düşmüş, odaya derin bir sessizliğin çökmesine sebep olmuştu. İkiliden tek bir kelime dahi çıkmıyordu. Damasis’in gözleri kısılmıştı, Alastair’i daha dikkatli bir şekilde inceliyordu.
“Neden soruyorsun?” dedi Damasis, sesi tonu bir bıçak kadar keskindi ve tıpkı ilk kez görevlerini verdiği andaki gibi ciddiyetle doluydu.
Alastair gülümsemesini koruyarak yanıtladı, “Efendim, aldığım ücretli derslerimden birisi de İllüzyon üzerine. Bu sayede kendisinin ismini konu üzerine araştırma yaparken gördüm ancak kendisinin kim olduğuyla ilgili bir bulamadım ve bu da size danışmaya gelmemi sağladı.”
“Öyle mi?” diye sordu Damasis, ses tonundaki ağır şüphe elle tutulur biçimdeydi.
Alastair ilk defa Damasis’in şüphelendiğini gördü ve kendisinin rahatsız hissiyatını daha da güçlendirdi. Kendi konumunda bulunan bir aday için böyle bir davranış kesin bir atılım veya ceza anlamına gelebiliyordu.
Aynı zamanda bu soruyu sorabileceği tek kişi de Damasis idi. Sonuçta onunla olan bağı diğer profesörlere göre daha güçlüydü, diğerleriyle görüşmemişti bile.
O yüzden biraz daha rahatladı, suçlanabileceği bir durumu olmadığını düşünmeye başladı. Nihayetinde sadece bir isim ve soyadıydı sorduğu.
“Evet, efendim. Umuyorum ki siz, kendisinin kim olduğuna dair bilgilere sahipsinizdir ve bunları benimle paylaşabilirsiniz.”
Damasis’in yüz ifadesi sertleşti. Alastair’in gözlerine bakıyor, yüz ifadesini inceliyor ve bir şeyler çıkarmaya çalışıyordu. Bir süre sessizce buna devam etti, ardından derin bir nefes aldı ve ifadesini düzelterek devam etti.
“Hugh Abesh… Hugh Abesh…” diye tekrar etti birkaç kere ismi. “Benimle aynı jenerasyondan olan bir büyücüydü, hatta kendisinin jenerasyonumuzun en güçlüsü olduğunu söylemek yanlış da olmaz.”
Alastair’in ilgisi anında yükseldi, bu da Damasis’in gülümsemesine sebep oldu fakat hemen düzeltti yüz ifadesini.
“Kendisinin birçok hayranı vardı. Çalışkan, zeki ve yardımsever birisiydi. Profesör Serana’yı bildiğini düşünüyorum. Kendisi onun öğrencisiydi. İllüzyonlar konusundaki anlayışıyla ve yaratıcılığıyla öne çıkarak onun öğrencisi olmuştu,” diyerek devam etti anlatmaya, yüzündeki gülümseme farkında olmadan tekrar yerine gelmişti bile. “Kendisi oldukça mükemmel biriydi. Kıskanmadım dersem yalan söylemiş olurum.”
Damasis sonrasında durakladı, sanki acı verici bir hatıra gün yüzüne çıkmış gibiydi. Gülümsemesi yerini koruyordu fakat acı doluydu. Koltuğunda geriye yaslandı ve tavana dikti gözlerini, uzaklara bakıyordu.
Canavarlar bile susmuş, kendisini dinliyordu.
“Ama,” diye ekledi Alastair, bilgiye olan açlığı gün yüzüne çıkıyordu. Damasis’in de kütüphane görevlisi gibi kendisine bilgi vermeyeceğini düşünüyordu ama şu an tam tersiydi. “Bir şey mi oldu sonradan? Kaçırıldı mı? Kendisi mi kaçtı? Biri onu öldürmeye mi kalktı?”
Damasis garip bir surat ifadesiyle Alastair’e baktı. Soruları kahkaha atmasına sebep olmuştu, “Ona benzediğini biliyor musun? O da garip garip sorular sorup duruyordu. Birçok olasılığı hep beraberinde getirmek ve onlara göre düşünmek gibi bir alışkanlığı vardı. Sorularının da cevabını alabilmek için her şeyi de yapardı.”
“Büyücü yolunda ilerleyen bizler için bu durumun gayet doğal olduğunu düşünmekteyim. Her daim sorgulamalı ve cevabımıza bir şekilde ulaşmalıyız. İster doğru olsun ister olmasın. Yanlış mı düşünüyorum, Bay Damasis? O cevaba bir şekilde ulaşmamız gerekiyor.”
Alastair’in dediklerini düşündü Damasis. Bir büyücünün hep ileriye gidip sorgulaması gerektiği konusunda ona katılıyordu ancak onun gözlerine baktığında gördüğü hırs, onun içten içe korkmasına ce acı hatıralarının tekrar zihninde yükselmesine sebep oldu.
“Dediğin konusunda haklısın, büyücüler daima sorgulamalı ve cevabını bir şekilde almalı ancak bunun da bir sınırı olduğunu bilmen de gerekiyor. Bunu sakın aklından çıkarma yoksa sonunun karanlıkta biteceğinden emin olabilirsin,” dedi karanlık bir tonda, ciddi ve korkutucuydu. “Ve bu hiç de isteyeceğin bir şey değil.”
Alastair bir şey demedi, sadece onaylayan ifadesiyle başını sallamakla yetindi.
“Her neyse, konumuz bu değildi. Ama dediğim gibi dikkatli olmalısın çünkü o da bu şekilde ilerleyerek karanlığın etkisine girmeye başlamıştı. Araştırmasında ilerledikçe yardımsever ve insansı hâli tamamen silinmeye, yerini gaddarlığa bırakmaya başlamıştı,” dedi ve bir süre durdu.
Bunların birine anlatmayalı o kadar yıl geçmişti ki! Artık Damasis bile hatırlamıyordu.
“Peki, karanlığın etkisine nasıl girdi ki?”
“Çılgınlık Kolyesi denilen büyülü bir eşyanın sonucunda karanlık tarafın, aydınlık tarafın insanlarını çıldırtarak onlar üstünde deneyler yaptığına dair bir olay yaşanmıştı.”
“Çılgınlık Kolyesi mi? O da ne?” diye sordu Alastair, ilk defa bir büyülü eşya hakkında bir şey duyuyordu.
Damasis anlayışla gülümsedi, “Hiç büyülü eşya görmedin, değil mi?”
“Bilgi kürelerini saymazsak görmediğimi söyleyebilirim.”
“Bilgi kürelerini pek de büyülü eşya olarak görmesen iyi olur, sonuçta içindeki bilgiler bir süre sonra kendiliğinden yok oluyor. İster insana aktar ister aktarma… Onlar daha çok geçici kalıcılık sağlamak için. Her neyse, konudan sapıyoruz.”
Alastair dinlemeye devam ediyordu, aklı ise büyülü eşyalar konusunda düşünmekle meşguldü.
“Çılgınlık Kolyesi, kullanıldığında belli bir menzil içerisindeki herkesin zihninin kararmasına ve çıldırmasına sebep olacak illüzyonlar gönderebilen bir büyülü eşya. İğrenç ve ürkütücü…”
‘Öyle bir büyülü eşya kesinlikle işime yarardı,’ diye düşündü Alastair.
“Büyülü eşyayı öğrendiğine göre devam edeyim. Ben ve Hugh bu konuyla alakalı bir göreve gönderilmiştik. Sanırım bu başlangıç anıydı da diyebilirim. “Görev sırasında belli etmese de onun da kolye tarafından etkilendiğini düşünmüştük, öyle de oldu. İleriki zamanlarda gaddarlıkları öyle boyutlar almıştı ki kendisi görevlerimizde insanlardan bilgi alırken onları illüzyonlarıyla ölesiye korkutuyor ve hatta kendi deneylerinin bir parçasıymış gibi testler yaparak onlardan bilgi alıyordu. Tabii, bu pek de uzun sürmemişti.”
“Siz de onun bu davranışlarını o zamanın profesörlerine ilettiniz, değil mi?” diye bir çıkarımda bulundu Alastair.
Damasis acı bir ifadeyle Alastair baktı, yüzündeki gülümsemeye korumaya devam ediyordu. “Bu tahminin gayet de bir suçlama olarak görülebilir, o yüzden kelimelerine dikkat et ama lafı dolandırmak gibi bir huyun olmadığını da görmüş oldum.”
Alastair omuz silkti, Damasis ise kafasını iki yana sallayarak karşılık verdi.
“Hayır, onu ispiyonlamak gibi bir şey asla yapmazdım. Onunla kendim konuşmayı düşünüyordum ancak akademi müdürü…” dedi ve bir süre durdu, hâlâ inanamıyormuş gibi görünüyordu. “Akademi müdür çoktan onu yakalanması ve araştırmalarının alıkonulması için görev vermişti. Hem de bizlere, özel olarak onun bilgisi dışında olacak şekilde yapmıştı bu.”
“Peki, ne oldu? Yakalanıp sorguya mı çekildi? Araştırmaları peki? Asıl onlara ne oldu?”
Damasis güldü. Önündeki gencin gerçek bir büyücü olduğu belliydi. Her daim sonuca ilerleyecek soruları soruyordu ancak bu, kendisinin korkmasına sebep oldu. Çocuk gerçekten de ona çok benziyordu.
“Nasıl oldu bilmiyoruz ama bir şekilde bir yerden bunun haberini almış ve kaçmayı başarmıştı. Araştırmalarını da beraberinde götürerek ortadan kayboldu, bir daha da kendisinden hiç haber alınamadı. Nereye gittiği veya daha sonrasında neler yaptığı ile ilgili hiçbir bilgiye de rastlanmadı bu zamana kadar,” dedi ve ardından durdu, Alastair’in ağzını açtığını gördüğünde elini kaldırıp onu susturdu. “Sen sormadan ben cevaplayayım; onun araştırmalarının ne olduğunu hiçbir zaman bulamadılar ve kendisiyle birlikte mezara kadar gitti.”
‘O zaman elimdeki büyü seti onun araştırmalarının sonucu ortaya çıktı,’ diye düşündü ancak bunun kesinliğine dair bir kanıtı olmadığından bir şey demedi. ‘O büyülü kolye Hugh Abesh’i nasıl etkiledi ki?’
Damasis sözlerini bitirdikten sonra ayağa kalktı ve düşüncelere dalmış Alastair’in önünde durdu. Uzun boyu sayesinde yukardan bakan Damasis’in gözlerinde endişe ve acı vardı.
Kendisini içten içe parçalayan bir acı…
“Kimseye bu isimden bir daha bahsetme yoksa başına belaya girecek. Şimdi git ve dinlen. Yarın buradaki bütün dostlarına bol bol hasret giderme fırsatın olacak,” dedi ve omzunu dostça sıkıp yerine geri döndü.
Alastair teşekkür etti ve iyi günler dileyerek odadan ayrıldı. Damasis’in bahsettiklerini ve kendisindeki bilgi küresini düşününce içindeki merakla karışık şüphe daha da büyüdü.
‘Hugh Abesh… Bu büyü setini oluşturabilmek için gereken ilhamı nereden aldın merak ediyorum. Kesinlikle bir dahi olmalısın.’
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..