“İşte gençliğin sana vermiş olduğu salaklık! Tabii, buna soylu oluşunun verdiği bir ekstra özellik de diyebiliriz. Her daim yalakalık yapılan ve her şeyi başkalarına yaptıran bir grupsunuz ne de olsa… Daha fazlasını beklemem, benim düş kırıklığına uğrayacak olmam demek. Yaz---”
Sözünü kesen şey üstüne doğru gelen iki saydam renkteki uçan oklar oldu. Adam bunlardan kaçmak için büyü kullanmayıp kendi fiziğini kullanarak kaçtı.
“Kim var orada?” diye sordu adam, yüzündeki alayla dolu küçümseyici ifadesi yerini ciddiyete bırakmıştı.
Fhew! Fhew!
Cevap kendisine aynı şekilde fırlatılan oklarla aracılığıyla geldi ama adam okların nereden geldiğini söyleyemiyordu. Okların kampın hemen dışından geldiğini farkındaydı ama bir öncekine kıyasla farklı yerlerden geliyordu büyülü oklar. Bu onun sinirini bozdu.
Fhew! Fhew!
İki büyülü ok daha geldi ve yine yerleri değişikti. Adam dikkatli bir şekilde etrafına bakmaya devam ederken derin bir nefes aldı ve bir ‘Ateş Topu’ oluşturdu.
Ardından beklemeye başladı.
Fhew!
Bir büyülü ok daha geldi ve bundan da kaçtı. Hiç vakit kaybetmeden ateş topunu savurdu ve büyülü okun geldiği yöne doğru fırlattı.
BOOM!
Patlamayla birlikte ortaya çıkan ışık sayesinde bir bedenin ağaçtan düştüğünü gördü. Ormanın orada çıkan minik yangına doğru ilerlemeye başladı.
Fheew!
İlerleyişi kendisine doğru ilerleyen su kırbacı tarafından engellendi ve tekrar önündeki genç ile karşı karşıya gelmek zorunda kaldı ama bu sefer durum tamamen değişmişti; durumun kontrolü artık tamamen kendisinde değildi.
Kırbaç saldırıları ve kılıç savuruşlarına ‘Kara Küre’ büyüsü ile karşılık verdi. Hızlıca yaralı olan çocuğu yere düşürdü ve ona doğru kılıcını savurmaya kalktı.
Fhew!
Saydam büyülü ok tekrar ortaya çıktı ve soyluyu başarıyla ölümden kurtararak kendisini arkadan vurmaya çalıştı.
‘Hay şansıma!’
Öfkelenmeye başlıyordu. Elementsiz büyülerden kaçınmak kendisi gibi biri için kolaydı ama sinir bozcuyu olmaya başlamıştı artık.
“Toprak Diken!”
VROM!
Bir anda bulunduğu yerin titremesiyle yükselen topraktan dikenden başarıyla kaçtı. Yerde yatan soyludan uzaklaştı ve menzilinde bulunmamaya çalıştı ama şu an tam anlamıyla kapana kısılmıştı ve denklemdeki belirsiz kişi yüzünden pek de bir şey yapamıyordu.
O sırada bir anda üstüne doğru gelen saydam küreleri gördü. Üçü de hızlı bir şekilde kendine doğru geliyordu. Bu büyüyü biliyordu; İnfilak Küresi büyüsüydü.
BOOM! BOOM! BOOM!
Kürelerden biri ön tarafında patlamış ve bütün toprağı parçalamıştı. Diğer iki kürede iki tarafına düşmüş ve aynı etkiyi yaratmıştı, kendisinin bütün görüşü tamamen tozdan ve toprak parçalarından dolayı kapanmıştı.
Fhew! Fhew!
“Hugh… Ah!”
Bu seferki atılan oklar tamamen gerçeklerdi. Oklar büyülü olmadığından dolayı hissedememiş, onlardan kurtulamamıştı. Ayrıca gece karanlığından faydalanılarak yapılan bir saldırıydı ve kendisi hem soyluyla hem de bu gizlenmiş kişiyle ilgilenmeye çalışıyordu.
Oklardan biri kılıç tutan elini delmişken diğeri de sol omzuna saplanmıştı. Sol kolunu oynatmaya çalıştı ama büyük bir acı hissiyatı bütün bedenini aniden uyarmış, kendisini dişlerini sıkarak inletmişti.
Fhew!
“AH!”
Bir ok daha geldi ve bu sefer diğer omzundan vurulmuştu. Acı, kendisini tekrar hatırlatmıştı.
Fhew!
“AH! Seni… Neredesin orospu çocuğu? HA! Neredesin?” diyerek sinirle köpürmüş bir şekilde bağırmaya başladı.
Bu seferki ok sağ diz kapağını delip geçmiş ve kendisinin dengesini kaybetmesini sağlamıştı. Yerde acı içinde kıvranmaya başlamıştı.
Blair ile olan savaşında hükümdar gibi davranan ve kendisinde avantajın olduğunu sanan adam, annesini kaybetmiş bir bebekten farksız bir şekilde acı içinde kıvranarak bağırıp çağırıyordu.
Blair acı içinde de olsa gülümsedi. Alastair gerçekten de en iyi anda gelmiş ve kendisini kurtarmıştı. Adamın büyüsünün kendisine verdiği acı artık hiç de umurunda değildi. Adamın acı çekiyor oluşu onun için yeterliydi.
Adam acıyla kuduz köpek gibi inleyip dururken gözlerinin önüne gelen ayakkabılarla kafasını kaldırdı. Hafif sırıtmasıyla kendisini küçümseyen suratı gördüğü anda ayağa kalkmaya çalıştı.
BAM!
“AH!”
Adam acı içinde bağırarak tekrar yere düştü. Önündeki çocuğun kim olduğunu bilmiyordu ama soğuk ela gözlerindeki bakışı çok iyi biliyordu. Kendisi de öyle bakıyordu bir süre önce.
“Genç olmak, salak olmak değildir. Salaklık, kişinin hür iradesiyle seçmiş olduğu yollardan birisidir. Aynı senin gibi,” dedi ve adamın kendisini rahatça görebileceği bir şekilde çömeldi. Yüzünü kendisine çevirdi. “Kibrin, senin salaklığındır. Onunla uğraşırken eğlendiğini görebiliyordum ve bunu izlerken ne gördüm biliyor musun? Acınası bir adamı. Bir zamanlar ezilmiş ve şimdi herkesi ezmeye çalışan bir acınası varlığı gördüm.”
“S-seni… Sen! Seni geberteceğim!”
Alastair kafasını iki yana salladı ve sırtındaki yayını tekrar eline aldı, “Bir daha ailevi değerlerime küfretmezsen sevinirim.”
BANG!
Yayın ucundan tuttu ve sert bir şekilde kabzasıyla adamın kafasına son darbesini indirmişti. Kendisinin bir süre baygın kalması George’u kurtarırken ve kendilerini bağlarken işlerine yarayacaktı ne de olsa.
Alastair onun bayıldığından emin olduktan sonra derin bir nefes aldı ve adımlarını Blair’in olduğu bölüme çevirmek yerine George’un savaşının olduğu tarafa çevirdi.
Blair’in hayatı tehlikede değildi ve gayet de kendini idare edebiliyordu. Kendisinin George’un savaşına da katılması, onun şu anki durumunu daha da kötüleştirecekti ne de olsa.
Alastair böyle bir riski almak istemiyordu ve ayrıca George’un kendisine olan azarlamaları ve diğer boş sözlerini de işitmek ile uğraşmak istemiyordu.
‘Gerçi onu orada bıraktığım için de bana bir ton laf eder,’ diye düşündü ve kafasını iki yana salladı.
---
George derin nefesler alıyor ve önündeki ikiliye bakıyordu. Çırak 2. Seviye iki kişiye karşı 3. Seviye biri olarak gayet iyi dayanıyordu ama kendisinin de bir sınırı vardı elbette. Eğer tek birine karşı mücadele veriyor olsaydı gayet rahat bir biçimde alt edebilir ve zaferle ayrılabilirdi.
“Hadi ama! Şişkocuğum bu kadar dayandın, az daha dayan! Lütfen, lütfen! Lütfen!”
Gümüş gözlü delirmiş bir şekilde gülümsemeye devam ederken ellerini kaldırdı. Etrafında oluşmaya başlayan buzdan parçalar bir kılıç kadar keskindi ve korkutuculardı.
Kadın da elini savurdu ve etrafında birçok yumruk boyutunda rüzgâr küreleri oluşmaya başladı. Rüzgâr küreleri daha da küçülmeye başladı ve baş parmak boyutuna kadar düştü.
George büyülere bakarken derin bir nefes aldı, elini salladı ve üstünde beş tane ateş topu oluşturdu. Önündeki ikilinin kendisine saldıracağı anı bekliyordu.
BOOM! BOOM!
George ne olduğunu anlamadı ama bir anda ikilinin hemen diplerinde yaşanan patlamayla birlikte acı içinde çığlıklar atarak yere yıkıldığını gördü. Hiç beklemedi, kılıcını savurdu ve ateş toplarını ikilinin üzerine yolladı.
BOM!
İkili ateş toplarından kaçamadı ve anında büyü tarafından vuruldu. İkili acı içinde yanarak kıvranmaya başladı, yanmaya başlamış etlerinin kokusu yükseldi ve mide bulandırıcı bir kokunun yayılmasını sağladı.
George gardını indirmedi ve yavaş adımlarla ikilinin yanına yürüdü. İkisi de acı içinde bağırıyor, küfürler ediyor ve ayağa kalkmaya çalışıyordu. George buna izin vermedi ve adam sert bir tekme atarken kadına da kılıcının kabzasıyla sert bir darbe indirip bayılmalarını sağladı.
Ateş topları hâlâ yanında süzülmeye devam ederken, hiç haz almadığı o tanık yüzü gördü.
“Blair! Blair ne durumda?” diye sordu anında ateş toplarını tamamen bozarken. Sesindeki endişe elle tutulur, gözle görülebilir türdendi.
Alastair derin bir nefes aldı ve cevap vermeden önce yerde yatan yanmış ikilinin durumuna göz gezdirdi, “Blair iyi durumda sayılır. Göğsüne bir darbe aldı ama hâlâ yaşayacak. İçin rahat olsun.”
“Göğsüne bir darbe mi aldı? Ve sen… Ve sen onu yalnız mı bıraktın?” diyerek onun yanına gelmiş ve yakasından tuttuğu gibi kendisine çekmişti. Alastair’in düz yüz ifadesinde en ufak değişikliği bile göremeyince daha da sinirlenmişti. “Ya şimdi biri gelip onu öldürürse? O zaman Richards ailesine cevap verebilecek misin? Onun nasıl yaralanmasına izin verirsin? Arkadan yardım etmen gerekiyordu! Sen…”
“Dediğimi yaptım ve yardım ettim. Hiç kimse ölmedi ve herkes yeterince hayatta,” dedi ve gözlerini yanık yaralarıyla kaplanmış ikiliye çevirdi. “Evet, yeterince hayattalar.”
George ağzını açtı ama Blair’in yükselen sesiyle birlikte donakaldı.
“Ne yaptığını sanıyorsun, George?”
“Efendim… ben…”
Blair derin nefesler alarak yanlarına geldikten sonra yerdeki ikiliye bakmış, yüzü anında tiksintiyle dolmuştu, “Lütfen artık geri dönelim. Burada işimiz bitti.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..