Bölüm 126: Profesör Imlyin

avatar
301 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 126: Profesör Imlyin


Elindeki son kalan büyü kristallerini de burada harcayacağını düşündüğünde Alastair’in ruh hâli karanlık bir hâl alıyor ve ağlamak istiyordu.

Akademiye adım attığı ilk günden beri birikimini yaptığı bütün büyü kristalleri şu üç gün içerisinde toz olmuş, rüzgârın acımasız esintisi tarafından silip süpürülmüş gibiydi.

“Akademiden ayrıldığımda ne yapacağım peki?”

Bunu kendisinde sorduğu anda dişlerini sıkmaktan kendini alamadı, öfke ve çaresizliğin damarlarında bir zehir gibi aktığını fark etti.

Acemi 2. Seviye idi ve 3. Seviyeye ilerleyecekken bile iksir kullanması gerekecekse Çırak Alemi’ne geçtiğinde ne yapacaktı?

O zamanlar geldiğinde kesinlikle daha sıkıntı dolu anların kendisini bekliyor olacağından emindi.

“Onu da o zamana yaklaşınca düşünürüz,” dedi kendi kendine, şu anlık aynı anda birçok şeyi yapmaya çalışmanın yararlı olmayacağının farkındaydı.

Son kalan kristallerinin yetmesi umuduyla Profesör Imlyin’in odasına doğru yola koyulmak için odasından çıktı.

Ellerindekinin yetmemesi takdirinde muhtemelen birçok göreve çıkmasının gerekeceğinin farkındaydı ve bu, kendisinin bu gelişim yarışında arkada kalmasına sebep olacak bir zaman kaybıyla sonuçlanacakmış gibi görünüyordu kendisine göre.

Alastair yurt binasından çıktı ve gözlerini havaya dikti kısa bir süre

Akademiye ulaştıklarından beri An hiçbir şekilde odaya geri dönmeyip tamamen ortadan kaybolmuş gibiydi. Alastair onun ne kadar hayatta olduğunu hissedebiliyor da olsa endişe hissi içini her zaman doldurup duruyordu.

Kafasını iki yana salladı ve içindeki gereksiz olduğunu düşündüğü endişeyi bir kenara atıp odaklandı.

Şu an bunu düşünmenin hiç de kendisine yararı yoktu.

---

Profesör Imlyin İllüzyon konusunda ilerleyen iki profesörden biriydi. Kendisi yirmili yaşlarının ortasında 1. Seviye Büyücü olmuş birkaç profesörden biriydi ve akademi tarafından kendi alanı hakkında ders vermesi istenen biri olabilmişti yeteneği sayesinde.

Gençti, neşeliydi ve oldukça da garipti çünkü verdiği ücretli derslerde kolay bir şekilde adaylar tarafından sinir edilebiliyordu.

Oldukça nazik bir kadının bir anda tersyüz olup size bağırıyor ve hatta kafanıza bir veya iki fiske atması oldukça garip bir sahneydi.

Bunun bir nedeni adaylarının kafalarını yeterince derse odaklamamalarından kaynaklanıyordu, sonuçta zengin ailelerin çocuklarıydı birçoğu.

Bir diğer sebebiyse kendi çalıştığı bu alanın birçoğu tarafından küçümsenmesi ve tamamen göz ardı edilmesinden kaynaklanıyordu. Alan adaylar da gruplar tarafından yüklenen bir tür zorunluluk olması yüzünden alıyordu.

İllüzyon alanının sahip olduğu gücün Alastair farkındaydı fakat buradaki birçok aday için fiziksel olarak güçlü olunması daha önemliydi, bir şeylerin hemen yok edilmesi ve ortadan kaldırılması büyük öneme sahipti.

Nihayetinde savaş sırasında illüzyonların bir işe yaramasını sağlamak oldukça zordu ve kimse bununla uğraşıp zamanını kaybetmek istemiyordu.

Alastair bu alanın iyi yanlarını biliyordu ve fiziksel açıdan ne kadar işe yaramaz gözüktüğünün de farkındaydı ancak insanların kafasını karıştırıp fazla efor sarf etmeden alt etmek kendisi için daha etkili bir yol gibi görünüyordu.

Bütün enerjisini savaşarak harcamak yerine en hızlı şekilde bitirmek daha iyiydi, ayrıca karşısındakinin bu şekilde acı çekmesi de ayrı bir zevkti Alastair için.

Alastair kafasındaki düşüncelerin ışığında profesörün kapısının önüne çoktan varmıştı bile.

Kapıyı tıklattı ancak içeriden bir ses gelmedi, bu yüzden bir daha tıklattı ve aynı cevabı aldı: sessizlik.

‘Ciddi misin?’

Alastair derin bir nefes aldı.

Direkt kapıyı açıp içeri girebilirdi ama bunu yaparsa 1. Seviye Büyücü olan birinin öfkesini üzerine çekme ihtimali vardı, hatta bu kesindi. Zaten büyücülük hayatının yeterince zorlaştığını düşünüyordu, bir de bunu ekleyip iyice kendisini yorup uğraşmak istemiyordu.

Etrafına baktı ve kendisi gibi birkaç öğrenciyle karşılaştı. Hepsinin birbirleriyle konuştuğunu ya da kendi profesörlerinin kapısının önünde beklemekte olduğunu fark etti.

‘Oradaki?’

Alastair kaşları hafifçe çatılmış bir şekilde profesörün kapısına baktı.

Kapıda herhangi bir yanlışlık yok gibi görünmekteydi.

Kafasını çevirdi ve konuşmakta olan grubunun yanındaki yalnız görünen çocuğa takıldı gözü.

Kızın kendinden tarafa baktığını görmüştü ama tesadüf olduğunu düşündü. Bu yüzden tekrar kapıya çevirmişti dikkatini, ardından tekrar ı o tarafa gizlice bir daha baktı ve kız hâlâ kendinden tarafa bakmaktaydı.

Alastair daha fazla kapının üstünde beklemekle uğraşmadı ve grubun yanında yer alan kızı daha rahatça gözlemleyebileceği bir köşeye geçip koridora geri döndü.

Akşam vakti olmuş, koridordaki aydınlatmalar yakılmıştı. Aydınlatmalar yüzünden insanların gölgeleri koridorda mükemmel bir sanat eseri olarak zeminin bir parçası gibi gözükmeye başlamıştı.

‘Gölge.’

Kızın gölgesine odaklandı, garipliği de işte bu şekilde fark etti.

Kızın gölgesi kendisine uymamaktaydı ancak etrafındaki kimse fark etmemiş gibi gözüküyordu.

Alastair gülümsedi ve gruba doğru ilerledi.

“Affedersiniz, sizinle bir konu hakkında konuşmak için odanıza uğramıştım ama belli ki dışarıdaydınız,” diyerek konuşmaya başladı yüzündeki çekici gülümsemesiyle.

“Odasına uğramak mı?”

“Oda mı dedi o?”

“Oda… Bildiğimiz oda?”

Yanlarındaki kızlar bir anda patlamış ve kıza dikmişlerdi gözlerini, hiçbiri de Alastair’in yaptığı konuşmayı anlamamıştı. Gözlerini ikilinin üzerlerine dikmişlerdi ve Alastair’in ağzından çıkan sözleri düşünmekteydiler fakat hepsinin düşüncesi oldukça şeytani bir çekiciliğe kapı aralıyordu.

Avlarını sıkıştırmış avcı gibi kıza dikmişlerdi gözlerini, arada bir Alastair’in yakışıklı olduğunu düşündüğü figürünü de izlemekteydiler.

“Vay be! Bu kadar çabuk yakalanacağımı hiç düşünmemiştim. Tüh!”

Ardından elini salladı ve görüntü yetişkin bir kadının görüntüsüne dönüştü.

Çekici, eğlenceli bir gülümsemeye sahip neşeli kadının görüntüsü oldukça göz kamaştırıcıydı.

“Ne?”

“Ha?”

“Profesörle mi?!”

Kızların düşünce şekli bir anda değişti ve yanlarında bulunan tanımadıkları kızın önlerindeki profesöre dönüşmesiyle çocuğun durumunu aynı düşünceyle devam ettirerek hayal ettiler.

Akıllarındaki görüntü daha şehvet dolu bir hâl almaya başlamıştı.

“Sizi şurada pataklardım ama sadece uyarmakla yetiniyorum. Gidin de düşüncelerinizi düzeltin yoksa hepinize büyük bir disiplin cezası yazarım. Akılları hâlâ oynaşta,” diyerek kışkışladı adayları ve ardından kafasını iki yana salladı sinirli bir şekilde, ardından da yanındaki erkek adaya döndü. “Sen Alastair’sin, değil mi? Damasis’in öğrencisi olan ve benim dersime katılıp ciddiye alan sayılı öğrencilerden.”

“Evet, ben oyum. Hatırlamanızı beklemiyorum açıkçası.”

“Tabi ki de hatırlayacağım! Dersimdeki en başarılı öğrencim sensin ne de olsa. Ne için gelmiştin peki buraya.”

İkili konuşurlarken profesörün odasına girmişlerdi bile.

Oda sıradandı. Ortada klasik bir çalışma masası ve önünde iki sandalye ile küçük bir sehpa bulunuyordu. Duvarlar ise kitaplar ve birkaç çalışmanın olduğu yarı açık parşömenlerle doluydu.

Damasis’in odasıyla karşılaştırdığında fazla küçük ve boş gözüküyordu.

“Eğer izin verirseniz sizden büyünüzü satın almak için gelmiştim,” diyerek direkt olarak konuya girdi Alastair, saygılıydı.

“Büyümü satın almak mı?” deyip kaşlarını çattı Profesör Imlyin. “Hangi büyümmüş bu?”

“Kişinin üstüne sert bir illüzyon katmanı çeken ve görüntüsünü değiştirmeye yarayan büyünüzü.”

“Oh… Şimdi anladım! Benden Başka Olum büyüsünü istiyorsun,” dedi heyecanlı bir şekilde ve ardından açgözlü bir şekilde dudaklarını yaladı. “Ücretini ödeyebileceğine inanıyor musun? Oldukça iyi bir büyü olsa da büyü enerjisini bir hayli tüketen bir büyü ve hâlâ da kolayca yakalanma ihtimali bulunuyor, sıkıntılı yani. Ne kadar sert bir katman sağlayarak görüntüyü korumakta yardımcı olsa da oldukça da kolay bir şekilde kırılabiliyor sonuçta. Cam gibi dersem iyi bir örneklendirme olabilir gibi, belki de ondan da kırılgan.”

Kadının dediği şeylerin zaten farkındaydı ama elden bir şey gelmezdi, bunun şu anlık işine yarayabileceğini düşünüyordu.

“Ödeyebileceğimi umuyorum ama bunun için sizin de merhametinizi istiyorum elbette.”

Alastair’in nazik cevabını duyan Imlyin gülümsedi ve çekmecesini açtı. İçinden bir parşömen çıkardı ve Alastair’in karşısına geçti.

Boyu, Alastair’in boyundan uzundu ve tepeden bakarken garip bir üstünlük havasının oluşmasına sebep olmuştu.

“İstediğin büyü bu,” dedi ve uzattı. “Elli büyü kristali versen yeter, zaten büyü oldukça sıkıntılı ve verdiğim derslerde başarılı olduğun için de bu kadar ucuzlatıyorum.”

“Teşekkür ederim Profesör Imlyin,” dedi Alastair ve alışverişi severek gerçekleştirdi, arkasını dönüp çıkmadan önce saygıyla eğildi.

“Oh, bekle! Beni nasıl fark ettin?”

Alastair gülümsedi, “İlk olarak benim tarafıma attığınız bakışlar yüzünden ilgimi çektiniz ve ikinci olarak da gölgeleriniz.”

Imlyin kafasını iki yana sallayarak kahkaha attı, eliyle alnını tutmaktaydı.

“Ne saçma bir hata yapmışım, tamamen merakıma yenik düşmüşüm. Yine de teşekkürler genç büyücü adayı. Oh, unutmadan da söyleyeyim! Işık elementi büyücüleri illüzyon konusunda çok daha iyidir. Bunu unutma.”

Alastair başını onaylayarak salladı ve odadan çıktı.

---

Kendi odasına geldiğinde rahatlayarak çalışma masasına oturdu. Kısa bir süre bekledi ve Imlyin ile olan karşılaşmasını sindirmeye çalıştı. Kadının garip davranışı ve yanlarındaki kızların dedikleri aklına gelince gözlerini devirmeden edemedi, fazlasıyla beklenmedik şeyler tecrübe etmişti bugün.

‘Garip.’

Alastair gülümsedi ve elindeki parşömeni açtı.

“Bekle… Bu…”

Parşömende istediği büyüye ek olarak bir büyü daha bulunuyordu.

‘Işık elementi büyücü illüzyon konusunda çok daha iyidir.’

Sözler kulağında sert bir şekilde yankılanırken gülümsemeden edemedi.

Kadın cidden garip biriydi. Kendisine Çırak Alemi’nde kullanabileceği bir illüzyon büyüsü vermişti.

“Aşırı şanslıyım ya!”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr