Bölüm 128: Zavallının Son Anları

avatar
278 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 128: Zavallının Son Anları


Yeşil Gövdeli Ağaç ormanı, aynı isme olan kasabanın güney kapısının önünden başlayan ve Papatya Gölü Kasabası’na kadar devam eden oldukça geniş bir alandı.

Ormanın ismi, içinde bulunan yeşil gövdeli meşe ağaçlarından geliyordu. Rengi dışında görüntü bakımından normal meşe ağaçlarından bir farkı bulunmuyordu.

İşlev bakımındansa bu ağaçtan yapılan odun kömürü, normal odun kömüründen daha etkiliydi çünkü daha uzun bir süre yanabilme özelliğine sahipti ve aynı zamanda da kendisinden yayılan daha fazlaydı.

Bu özelliğinden dolayı iksir ustaları tarafından da oldukça talep gören bir üründü.

Uzun süreler boyunca kaynatılması gereken malzemelerin pişirilmesinde normal odun kömürü kullanarak zamanlarını kontrol etmekle harcamak yerine bunu kullanmayı tercih ediyorlardı.

Elbette ki bu durum yapılan iksirin kaynatılma ve hazırlanma süresine bağlıydı çünkü bazen yeşil gövdeli meşe ağacının kömürü bile yeterli gelmiyordu.

Buna ek olarak mobilya malzemesi olarak kullandığı yerler de bulunmaktaydı, nihayetinde meşe ağacından yapılma olanlarınkine kıyasla daha dayanıklı olup tahta kuruları için oldukça zehirli bir maddeydi.

Ancak bu durum son bir buçuk haftada yaşanan sorunlarla birlikte neredeyse yok olmuş, halkın korku içinde yaşamasına ve evlerinden çıkamaması derecesine ulaşmıştı.

Kasabanın yöneticiliğini üstlenmiş olan Grag Woodwill adındaki Çırak 1. Seviye olan bir büyücü adayı ise bu konu hakkında çalışmalar sürdürmekteydi.

Gelir kaynağı olan ağaçlarının kötüye giden durumlarını ilk öğrendiğinde kasabada bulunan şövalyelerini göndermişti hemen fakat onların yara bere içinde geri dönmüş olduklarını gördüğünde bütün kasabanın dışarı çıkmasını, özellikle de ormana yaklaşmalarını tamamen yasaklamıştı.

Bunu daha iyi bir şekilde araştırmak için üç şövalye daha göndermişti lakin bu sefer daha kötü bir sonuç kendisini karşılaşmıştı: iki ölü, bir de yaralı.

Gönderdiği adamlardan sadece biri dönmeyi başarabilmişti ve o da ağır yaralı durumdaydı.

Vücudunda birçok kesik, şişme, morarma ve parçalanma izleri bulunan şövalye kasabada bulunan hekimler ve Grag’in sayesinde bir hafta boyunca zar zor hayatta kalabilmeyi başarmış, ardından da acı içinde son nefesini vermişti.

Ağır yaralar içerisinde kalan şövalye Grag ve diğerlerine şahit olduğu müthiş korkutucu ve mide bulandırıcı olayları ölmeden önce anlatmayı başarabilmişti fakat acı kendisinin zorlanmasına sebep olmuştu.

Zaman zaman kekelemiş ve korkuyla kendi aklına dolan sahnelerle midesi çekilirken nefes nefese kalıp kusmuş, yürekleri dağlayan bir hüzünle inlemişti. Bazen kuvvetini yettiremediği için bayılmış ve anlattıklarının yarıda kesilmesine sebep olmuştu fakat nihayetinde her şeyi söyleyebilmişti.

Şövalye korkutucu yılanlardan bahsetmişti.

Yılanların tükürdüğü zehirlerin nasıl arkadaşlarından birini kemiklerine kadar erittiğini, kendisinin buna ilk elden şahit olup kemiği görüşünü ve ızgarada pişirilmiş gibi kokan etinin nasıl bir büyük bir iştahla yenilip yutuluşunu detaylı bir şekilde açıklamıştı.

Arkadaşının çaresiz çığlıkları kulağında hâlâ yankılanmış, hatta anlattığı her kelimede içini yiyip bitiren suçluluk duygusunun sesi olarak konuşmuşlardı.

Şövalye bunun yüzünden yırtınmış, kendini parçalamış ve aynı zamanda hayata tutunmaya çalışmıştı ancak nihayetinde kaybetmişti.

Yılanlar onları büyük bir iştahla midelerine indirirken kendisine kaçacak zaman tanımışlar, bunun sayesinde kaçmayı becerebilmişti çünkü midelerini doyurma esnasında yılanlar kendisini tamamen unutmuştu.

Bunları anlatırken feryat etmiş ve hıçkırıklara boğulmuştu.

Yıllarca tanıdığı silah arkadaşının canlı canlı yenişine şahit olması ve bunu anlatabilmiş olması bile bir mucizeydi.

Lakin anlatımının yarısında işler daha da çirkinleşmeye başlamıştı.

Şövalye bu kısımdan sonraki trajik olayı anlatırken birkaç kez bayılmış, çıldırmış ve kaçmaya çalışmıştı ancak nihayetinde bitirebilmişti.

Yaratıklardan biri ilk başta onlara doğru yürümüş, ardından da koşarak yanındaki arkadaşını bir ağaca fırlatmıştı.

Sonrasında kendisine doğru koşuşunu hatırlıyordu ve de fırlatışını.

Arkadaşının acı içinde yaratığın saldırıları tarafından delik deşik edilişine şahit olurken kaçmaya çalışmıştı. Elinden geldiğinde gözündeki biriken yaşlara rağmen kaçmayı denemişti.

Koşmuş, koşmuş, koşmuş ama sonunda kendisi de yakalanmıştı.

Kendini savunmayı denemiş, ölmemeyi bin bir mücadelenin sonucunda başarmıştı.

Yaratığın keskin parmaklarını kullanarak yaptığı saldırılar yüzünden her yerinde kesik yaraları oluşmuştu. Kendisinin oradan oraya fırlatılması da vücudundaki birçok ezilmenin ve kemik kırılmalarının sebebi olmuştu. Yaratığın vücudundan akan sıvı da kendisinde birçok yanığın oluşmasını sağlamıştı.

Lakin yaratığın kendisine doğru yaptığı son saldırıyla birlikte oldukça uzak bir yere, yılanın bile kendisin ararken zorlanacağı bir çamurumsu alana fırlamıştı.

Şanslıydı ve yaşamayı başarmıştı, kasabanın yakınlarındaydı.

Buna rağmen bir gece içerisinde şahit olduğu acılara ve rüyalarını kabuslara çeviren anılara dayanamamıştı.

Yaşamış olduğu şeyler, zihnini geri döndürülemez bir şekilde parçalamıştı en nihayetinde.

Çıldırmış bir şekilde kahkaha attığı duyulmuş ve kendisini bir duvarın önünde kafası parçalanmış bir şekilde kendi kanında yüzerken de bulunmuştu.

Grag ve diğer hekimler sayesinde kurtulmuştu.

Bu tecrübenin getirdiği ağır yük kendisini ele geçirmiş ve intihara kadar sürüklemiş, bir başka genç şövalyenin hayatının kararak solmasına sebep olmuştu.

---

Alastair düz bir surat ifadesiyle adamın anlattıklarını dinlerken ilgisi An’ın üzerindeydi.

Grag’in anlattıklarıyla birlikte görevin düşündüğünden daha zor olduğunu fark etmişti ve sunduğu ödül olan elli büyü kristalinin de yetmeyeceği gerçeğini anında yakalamıştı.

Alastair bir büyücüydü ve kendi öncelikleri onun içinde elbette her şeyin önünde gelmekteydi ancak bu davranış, karanlık büyücülerinkini andırmasından dolayı bu tarz bir iddia da bulunmamıştı.

Alastair düşünceli bir ifadeyle An’ın tüylerini okşamaya devam etti.

Grag karşısındaki genç büyücünün görevi yerine getirmesi gerektiğinin farkındaydı ancak aynı zamanda o da biliyordu ki ödül muhtemelen pek de yeterli gelmeyecekti.

Haklı bir sonuca varış olurdu bu.

“Görevin sonunda sana daha fazla büyü kristali vermeleri için özel bir mektup yazacağım,” dedi Grag.

Yüzündeki üzgün ifade günlerdir suratındaydı, artık normalde de böyle göründüğünün izlenimini veriyordu etrafındakilere.

“Görevi akademiye verdiğimde böylesi bir tehlike olduğunu bilmiyordum. Umarım senin isteklerini de karşılamam yeterlidir.”

Büyü hissiyatı sayesinde çocuğun Acemi 3. Seviye’nin başlarında bir büyücü adayı olduğunu fark ettiğinde ilk başta şaşırmıştı ve pek de güçlü olmadığını düşünerek çocuğu geri çevirmeyi planlamıştı.

Lakin yanındaki Yıldızkanat Baykuş’u ve belindeki asılı olan defteri görünce bütün bunları bir kenara bırakmıştı.

Karşısındaki çocuğa güvenmek istiyordu ve ölürse bile kendisi bir şey kaybetmeyecekti, sadece zamanını harcamış olacaktı.

“Elbette kabul ederim,” deyip Alastair ayağa kalktı, elini uzattı gülümseyerek.

Grag de acı dolu bir gülümsemeyle genç büyücü adayının elini sıktı.

“Umarım elimizden geldiğince hızlı bir şekilde bu lanet olası illetten kurtulabiliriz.”

Alastair onaylayarak başını salladı ve Grag ile onun çalışma odasından ayrıldılar.

‘İnsan ve ağacın birleşimi tarzında mı?’ diye düşünürken ilk görevin hatıraları zihnine üşüştü ve Alastair soğuk bir iç çekti.

Kendisine ayrılan odaya girmeden önce omzundaki An’a bir bakış atıp konuştu, “Ormanda bir geziye çık ve eğer anormal bir şey görürsen anında buraya gel.”

An başını Alastair’e sürtündü ve kararlı bir çığlıkla odanın orman manzarasına açılan penceresinde ok gibi fırlayıp çıktı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr