Alastair uzunca bir esneyişin ardından uyandı, uzun bir sürenin ardından vücudunun her zerresinin muhteşem bir rahatlığa kavuştuğunu hissedebiliyordu ve bunun için akademinin güvenli oluşuna müteşekkirdi.
Birileri tarafından her an saldırıya uğrayacakmış hissiyatının kendisini her fırsatta uyarıp hatırlatmasını sağlayacak zamanların ortadan kalkması zihnen ve ruhen de işine yaramıştı.
Vücudunu kaplayıp sinirini bozan hayali soğukluğun kendisinden tamamen uzaklaştığını fark edebiliyordu.
Mektubunu yazmasının ardından uzunca bir duş almıştı, ilk defa sıcak su kullanmıştı hayatında.
Sıcak suyun kemiklerini ve kaslarını gevşetip rehavete kapılmasını sağlayan tatlı ağırlığa kendisini bırakırken birçok düşünce vuku bulmuştu parlak zihninde ancak hiçbiri de akademiden kurtulabilmesi için kesin bir yol sunamamıştı.
Bundan dolayı aklının bir köşesine, diğer birçok düşüncesinin bulunduğu arka raflarına attı çünkü fırsatın gökten mucizevi bir şekilde inip kendisini göstereceğine olan inancı sıfır ile eşitti.
O fırsatı Ephios’a ders verirken harcamış olabileceğini bile düşünmüştü.
Bu da kendisinin akademiden kalıcı bir şekilde ayrılabileceği yolunu bulana kadar elinin altındaki kendisine uzatılan kaynaklardan olabildiğince fazla bir şekilde yararlanmaya karar verdi.
İlk aklına gelen ise, bir başka canavarla daha anlaşma yapmaktı ve bu anlaşma için birkaç aday bulunuyordu bile. Eğer Damasis herhangi bir sıkıntı çıkartmaz ve kendisine izin verip bir anlaşmaya ulaşabilirlerse bu canavar Damasis’in odasındaki habitatlardan birinden olacaktı.
‘Kendim dışarı çıkarıp aramak istemiyorum,’ diye düşündü, yatağında yatmaya devam ederken.
Kalkma isteği yoktu içinde, yatağın rahatlığı fazlasıyla cezbediciydi.
İkincisiyse bir süredir aklını çelmekte olan bir soruyla ilgiliydi. Nedenini hâlâ bilmiyordu ancak bir şekilde gözü aracılığıyla kullandığı büyüler normalde olmaları gerektiğinde katbekat daha güçlü ve etkiliydi.
Bunun nedenini öğrenmek istiyordu ancak bunun için ne tam olarak nasıl başlaması gerektiğini bilmiyordu.
Çırak Seviye bir büyücüyü ‘Kaygan Görüş’ büyüsünü kullanarak anlık da olsa etkileyebilmişti, normalde böyle bir şey imkânsıza yakındı çünkü aradaki büyü gücünün farkı oldukça fazlaydı. Ayrıca büyünün kendisi hiç de güçlü sayılmazdı ve kendi seviyesindeki birine karşı bile kullanılması imkânsızdı fakat onun için bu geçerli değildi.
‘O adamdan bir hediye mi yoksa?’ diye düşündü, karanlık alanı ve kapıları hatırlarken.
Kendisine tekrardan yaşama şansını bahsetmiş olan adamın böyle bir hediye verme olasılığı hiç yok değildi ya da bununla hiçbir ilgisi yoktu çünkü adamın davranışları ne kadar düşünürse düşünsün kendisi için tam anlamıyla bir gizemdi.
‘Bilmediğim bir büyülü eşyanın etkisi mi yoksa?’
Alastair bunu düşündüğü anda kafasından attı. Böyle bir şey olsaydı kendisinin fark edeceğinden yüzde yüz emindi, bunu gözden kesinlikle kaçırmayacağı konusunda özgüveni yüksek hissediyordu.
Bir başka konu ise Runik Büyü’ydü.
Büyücünün ininden alıp sakladığı notlar, bu alanda daha fazla ilerlemesi için kendisine iyi bir yol açmıştı. İlk başta sadece kendisine güç katacak, Acemi Seviye olarak kaldığı sıralarda kullanabileceği ekstra bir silah olarak düşünmüştü, şimdiyse daha da ilerlemek ve keşfetmek istiyordu.
Alastair derin bir nefes daha aldı ve yataktan kalktı.
Bugün cumartesi olduğundan dolayı ders yoktu ve kendisinin programı tamamen boştu. Kahvaltıdan sonra araştırma için bolca vakte sahi olacağı anlamına geliyordu.
“An da etrafta yok hâlâ,” diye düşündü, onun nerede olduğu ve ne yaptığını merak etmeye başlamıştı ancak aralarındaki anlaşma bağı sayesinde ona herhangi bir şey olmadığının farkındaydı. “Umarım iyisindir.”
Alastair elini yüzünü yıkadı, kıyafetlerini değiştirdi ve saçlarını düzgünce tarayıp basit, kısa bir at kuyruğu yaptı. Gözler bir süre yüzünde gezindi, ne zaman gerçek görünüşüyle dışarıya çıkıp rahatça yürüyebileceğini düşündü.
Saçlarını ve kaşlarını boyayıp durmak artık bıktırmıştı.
“Saçlarımı da kestirmem lazım, savaş ortasında açılıp bana engel olmalarını istemiyorum.”
Bir derin nefes daha aldı Alastair, ardından odadan çıktı ve garip bir şekilde koridordaki birkaç büyücü adayının gözleri anında kendisine döndü.
Alastair neler döndüğünü anlayamadı, kaşları hafifçe çatılmış ve gözleri de kısılmış bir şekilde yurttan çıktı.
Kendisine dönen gözlerin sayısı daha da artıyordu, aynı şekilde onun merakı da. Birçoğunun kendisi hakkında olan fısıltılarını görebiliyor ve konuşmalarını da duyabiliyordu ancak sorabileceği kimse yanında yoktu.
‘Arashi… Lazım olduğunda nereye kaybolursun ki?’ diye sordu içinden, homurdanmaya devam ediyordu.
Yemekhaneye girdikten sonra gözlerini yemeklerin üzerinde kısa bir süre gezdirdi, alacaklarını hızlıca seçti ve tabldotunu doldurup hemen boş köşelerdeki masalardan birine yerleşti.
Fısıldaşmalar hâlâ devam ediyordu, garip bir şekilde herkes kendisi hakkında konuşuyordu ve bu, Alastair’in sinirlerini germeye başlamıştı.
Fazla göz önünde olması hiç de iyiye işaret değildi, özellikle de soyluların bol bulunduğu bir ortamda kendisine bela getirmekten başka bir işe yaramayacaktı bu durum.
Alastair hızlıca yemeğini bitirip Damasis’in odasına gitmek istiyordu.
“Alastair!” diye bir ses yankılandı, inceydi ve oldukça da neşeli olup adeta ışıldıyordu. Sanki yaz gelmiş, güneş açmıştı.
“Paisley,” diyerek sakince karşılık verdi Alastair, ağzındaki lokmasını sakin ve yavaş bir şekilde çiğnemeye devam ederken gözleri Paisley’nin üzerindeydi.
“Herkesin dilinde adın dolaşıyor,” diyerek başladı ve hiç izin alma gereği duymadan Alastair’in karşısına geçti. “Karşı taraftan bir büyücüyü alt etmişsin ve baya da katkı sağlamışsın falan.”
‘Ne ara yayıldı bu?’ diye düşünürken lokmasını yuttu ve yüzüne gülümsemesini takınıp sakin bir tonda konuştu, “Tek başıma değildim, yardım aldım.”
“Tabii, senin şu baykuş… Adı… Adı… Unuttum ama kesinlikle yardımcı olmuştur.”
“Ne zaman yayılmaya başladı bunlar? Daha dün geldim ve öğlen bile olmadı.”
“Böyle bir şey sence öylece unutulup kaçabilecek bir şey mi?” dedikten sonra meyve aromalı sıcak çayından bir yudum aldı, gülümseyerek ekledi. “Profesörlerin hepsi senden bahsediyor, özellikle de Profesör Heda. Kendisi altındaki öğrencilere seni örnek almalarına dair nasihatlerde falan bulunmuş bu sabah. Biraz da azar çekmiş tabii. Herkes buradan öğrendi.”
‘Tam da ihtiyacım olan şeydi zaten!’
Alastair bundan sonra pek konuşmadı, sadece akademide gözle görülür bir değişiklik olup olmadığını sordu ve hızlıca yemeğini yedikten sonra veda edip Paisley’i yemekhanede bıraktı.
Daha fazla orada durup kendisi hakkındaki fısıldaşmaları dinlemek istemiyordu, ayrıca işlerini hızlıca halletmek ve zaman kaybını da önlemek istiyordu.
Direkt olarak Damasis’in odasına yöneldi, yol boyunca birkaç kişinin kendisiyle konuşma girişiminde bulunması dışında gayet sakin geçmişti.
Kendisiyle olan konuşmaların hepsi görevi hakkındaydı ve Alastair hepsine sakin ama kesin bir keskinlikle cevap verdi, detaydan olduğunca kaçındı. Sadece zorluğundan ve bir şekilde böylesine zorlu bir görevinden nasıl sıkıntılarla hallettiğinden vazgeçti.
---
Tak! Tak! Tak!
Damasis’in kapısını tıklattı, ardından odaya girdi.
İçeride profesörün dışında bir kişi daha vardı, Damasis’in bir başka öğrencisiydi. Alastair onu birkaç kere görmüştü ancak hiç diyalogları olmamıştı çünkü kendisi soylular sınıfının bir üyesiydi, Alastair gibi sıradan halktan birinin hak ettiğini düşünmemişti.
Alastair de bunu fark edebilmişti, o yüzden o da onu tamamen göz ardı etmeyi tercih etmiş ve Damasis’in öğrencisi olarak hayatına devam etmişti.
“Profesör Damasis,” diyerek saygıyla masanın önüne geldi, diğer öğrenciyi adeta hiç saydı.
“Alastair… Umarım iyice dinlenmişsindir,” diyerek sıcak bir anlayışla karşıladı, ellerinde birkaç kâğıt vardı ancak onları bırakıp Alastair’e çevirdi gözlerini. Sesi oldukça canlıydı, mutlu gibiydi. “Öyle bir görevden sonra hafta sonunu tamamen yatarak geçireceğini düşünmüştüm.”
“Düşüncelerinizin için teşekkürler efendim ama benim için bu kadar dinlenmek yeter de artar,” diye karşılık verdi, kendisine atılan kılıç keskinliğindeki bakışları hissedebiliyordu ama hâlâ göz ardı etme konusunda kararlıydı. “Buraya aslında sizden bir istekte bulunmak için gelmiştim.”
Damasis’in kaşları şaşkınlıkla kalktı, sonrasında ciddi bir ifade takınıp elindekileri masaya bıraktı ve bütün dikkatini Alastair’e yöneltti. Duruşundaki ciddiyeti anında kazanmıştı, gözlemci bakışları kendisine bakan ela gözlerin soğuk parıltıları üzerinde gezindi. Kendisine diken üstünde oturuyormuş gibi hissettirmişti.
“Ne tür bir istek?”
“İkinci anlaşmamı yapmak için bir canavar arıyorum. Eğer izin verirseniz bu odadan seçmek istiyorum.”
“Küstah!” diyen bir ses yankılandı odada.
Diğer öğrenci bunu sesli bir şekilde söylediğini anladığı anda hemen sustu, suratı domates gibi kızarmıştı ve hissetmeye başladığı öfke yüzünden dişlerini sıkıyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..