Corvis’in kral oluşunun üzerinden on yıl geçmiş, Kızıl Dağ şehri gelen dış göçler nedeniyle nüfus patlaması yaşamış ve bu nüfusun barınabilmesi için şehir duvarlarının dışına yeni bir şehir inşa edilmişti. Maden ve tarım alanlarına yakın birçok yerleşim yeri de zaman içinde kendiliğinden oluşmuştu. Kısacası şehir nüfusu milyonları aşalı uzun zaman oluyordu.
Şehrin bu kadar hızlı büyümesinin temel nedeni krallığın teşvikiydi. Hayvancılık yapmak isteyen hayvan, tarım yapmak isteyene arazi ve tohum yardımı yapılıyordu. Halkı üretime katmak için çok yüksek harcamalar yapılıyordu.
Bu nüfus patlamasının ve ekonomik değişikliğin üstüne tüm Roi kıtasının gözü Kızıl Dağ Krallığına dönmüştü. Yüzlerce krallık ve imparatorluk Kızıl Dağ Şehrine ticari ve diplomatik ilişkiler için elçilerini gönderiyordu. Ticari ilişkilerin kurulması ve vergilerin belirlenmesi için Kızıl Dağ Ticaret Federasyonu kuruldu. Federasyon aynı zamanda ticaret yollarının güvenliğini sağlamak için askeri bir birim de oluşturmuştu. Alınan tüm kararlarda son karar mercii tabi ki Bilge Kraldı.
Diplomatik ilişkileri yürütmek ise başlarda büyük bir problemdi. Bilge Kral tek başına yeterli olmadığını fark ettikten sonra diplomasiyle ilgilenmeleri için birçok yetenekli insan bulup eğitilmelerini sağlamıştı. Bu insanların çoğu daha önce tüccarlık yapmış kişilerdi.
Ülke on yıl içinde nüfusunu iki katından fazla üretim hacmini ise onlarca kat arttırdı. Eskiden ülkenin en çok ithal ettiği gıda ürünleri artık ülkenin en temel ihracat ürünlerinden biri haline gelmişti.
Orduda da birçok değişiklik yapmayı ihmal etmemişti Bilge Kral. Ordunun resmi adı Kızıl Ordu olarak değiştirilmiş, beş ana bölüme ayrılmıştı. Birinci bölüm yani Kızıl Muhafızlar şehrin iç ve çevre güvenliğini sağlıyordu. Aynı zamanda cezaevlerinin güvenliğini sağlamak gibi bir görevleri de vardı.
İkinci bölümün ismi ise Kızıl Dağ Merkez Ordusuydu. Bu bölümün üç görevi vardı. Birincisi gönüllü ve rütbesiz askerleri eğitmekti. İkinci görevi ise askeri disiplini sağlamaktı. Üçüncüsü ve en önemlisi Kızıl Dağ Şehrini savaş ve barış zamanında korumaktı. Savunma konusunda uzmanlaşmış bir orduydu.
Üçüncü ve önceki iki bölüme oranla daha az personali bulunan bölümün ismi Kızıl Dağ Elitleriydi. Bu birimin önemli bir kısmı Uyanmışlardan ve Uyanmış olmanın sınırında olan askerlerden oluşuyordu. Geri kalan kısmı ise Kızıl Orduda çok uzun süre görev almış eski askerlerdi. Bu ordunun çok fazla görev alanı vardı. En aktif rol aldıkları yer ise savaş alanıydı.
En küçük bölüm ise Kızıl Dağ Askeri İstihbarat Birimiydi. Amaçları askeri hedefler hakkında bilgi toplamak, bazı durumlarda bireysel askeri hedefleri imha etmek, düşman askeri tesislerine ve lojistik hatlarına sabotaj düzenlemekti. Çoğu durumda Kızıl Dağ Elitleri ve Kızıl Dağın Gölgesi adındaki ayrı bir istihbaharat birimi ile çalışıyorlardı. Tabi bu birim orduya bağlı değildi ve varlıklarının herhangi resmi bir kanıtı yoktu.
Diğer bir birim ise Kızıl Dağ Krallığının en eski ordusuydu. Kızıl Dağ Paralı Ordusu. Bu ordu eskisi gibi çalışıyordu ancak diplomatik ilişkileri zedelememeleri için çok ağır denetim altındaydılar. Ayrıca ordu artık sadece para kazanmak için değil yeni askerlerin savaş deneyimi kazanması için de hareket ediyordu.
Bu beş bölümün yanında bir çok küçük birimde bulunuyordu. Tüm bu birimler bir araya geldiğinde yaklaşık bir buçuk milyon kişilik bir askeri kuvvet haline geliyorlardı. Kızıl Dağ Krallığı Roi Kıtasındaki en büyük askeri personel sayısına sahip üç ülkeden biriydi artık.
Akademik çalışmalar ise ordudan sonra krallığın en çok para harcadığı alandı. Bu harcamalar ülke dışından birçok bilim insanını çekmişti. Tabi diğer ülkelerdeki eğitim kurumları ile Kızıl Dağ Krallığındaki eğitimin kalitesini ve verimliliğini yükseltmek için birçok anlaşma imzalanmıştı. Tüm bu harcamaların ve antlaşmaların ardından Kızıl Dağ Krallığında ikisi askeri olmak üzere altı akademi kuruldu. Bu askeri okullardan birinin odak noktası Uyanmış olma potansiyeline sahip olan kişilerin bulunması ve geliştirilmesiydi. Diğeri ise daha çok teorik çalışmalara yönelikti. Bu okuldan mezun olan askerler genllikle komuta kademesinde görev alıyordu.
Bu kadar akademinin kurulması ve işlemesi doğal olarak birçok akademisyene ihtiyaç duyuyordu. Bilge Kral bu sorunun çözümünü Roi Kıtasındaki büyük ülkelerin iç problemlerini anlatan bir raporu okurken buldu.
Okuduğu rapora göre Büyük Ateş Krallığında iç karışıklıklar iyice artmış, Kraliyet ailesi ile Kızıl Ay Kilisesi arasında anlaşmazlıklar baş göstermişti. Raporda olayların iç savaşa dönüşeceğine kesin gözüyle bakıldığı da not edilmişti.
Ateş Krallığı, Roi Kıtasının doğusundaki en iyi eğitim kalitesine sahip olan Krallıktı ve birçok başarılı bilim insanına ve akademiye ev sahipliği yapıyordu. Doğal olarak Bilge Kral çok kez oradaki akademisyenlerle iletişime geçmişti.
Bilge Kral raporu detaylıca okuduktan sonra raporu hazırlayan istihbarat görevlisini çağırttı. Raporu hazırlayan kadının adı Melena’ydı. Melana yetenekli bir Uyanmıştı. Parlak sarı saçları ve olağan dışı bir güzelliği olmasına rağmen doğrudan yüzüne bakılsa bile orda olup olmadığına emin olunamıyordu. Güzel bir hayalet gibiydi. Yeteneği ise çok gelişmiş duyma duyusuydu. beş yüz metre yarı çapın içindeki tüm sesleri ayırt edip anlayabiliyordu. Tüm bunların yanında vücudunda yüksek miktarda Öz vardı. Ortalama bir Uyanmıştan çok daha güçlüydü. Bu yüzden Kızıl Dağ’ın Gölgesinin en önemli elemanlarından biriydi.
Melena’nın açıklamasının ardından Bilge Kral, Kızıl Ay Kilisesi’nin bilim insanlarıyla çok iyi geçinemediğini anlamıştı. Eğer Ateş Krallığı düşerse Kilisenin ilk hedefinin bu insanlar olacağı kesindi.
Roi Kıtasındaki bir çok ülkenin kullandığı bir taktik vardı. Bu da halkı bir çatı altında toplamak için bir düşman yaratmaktı. Kızıl Ay Kilisesi ülkedeki bilim insanlarına karşı uzun zamandır ağır bir propaganda kampanyası yürütüyordu ve çok uzun zamandır halkın büyük bir kısmı için bilim insanları tanrıçanın düşmanı olarak gözüküyordu.
Bilge Kral, bir süre düşündükten sonra bir mektup yazdı ve Melena’ya verdi. Mektup Ateş Krallığındaki Âlimler Federasyonu’na yazılmıştı. Mektupta olası bir tehlike altında federasyon üyelerinin Kızıl Dağ Krallığına iltica edebileceği ve eğer isterlerse beş yüz Kızıl Dağ Elitini koruma olarak gönderebileceği yazıyordu.
Ülkenin durumunu bilen bilim insanları çoktan birçok kaçış planı yapmıştı. Mektup Âlimler Federasyonuna ulaşır ulaşmaz karşılık aldı. Federasyon beş yüz koruma gönderilmesi önerisini kabul etmiş, olası bir acil durumda da Kızıl Dağ Krallığından yardım talebinde bulunacaklarını da beyan etmişti.
Bilge Kral hızla üç adet güçlü Uyanmışla birlikte beş yüz Kızıl Dağ Elitini Ataş Krallığının başkentindeki Âlimler Federasyonuna gönderdi. Bu işlem ‘’güvenlik için asker kiralamak’’ adı altında gerçekleştiği için herhangi bir politik sıkıntıya neden olmuyordu. Ticari bir antlaşmaydı.
Çok geçmeden Ateş Krallığında büyük bir iç savaş başladı. Kilise iki şehir lordunu ve birçok politikacıyı kendi tarafına çekmişti. Bu arada Bilge Kral Ateş Krallığına destek verdiğini ve gerekirse Ateş Kralının safında savaşması için seferi kuvvet göndermek istediğini bildiren bir mektup yazmıştı ancak mektubu taşımaktan sorumlu olan asker hiçbir zaman geri dönemedi. Mektuba da cevap gelmemişti. Bu sırada iç savaş her geçen gün kızışıyordu. İç savaşın ilk günlerinde kilise destekli büyük bir kalabalık Ateş Krallığının başkentindeki Âlimler Federasyonuna saldırmaya teşebbüs etmişti ancak Kızıl Ordu mensuplarının verdiği sert karşılık yüzünden kalabalık hızla dağılmıştı. Bu olayın korkusuyla Âlimler Federasyonu bünyesindeki on dört bin kişiyle birlikte gizlice Kızıl Dağ Krallığına kaçtı ve yeni merkezlerini Kızıl Dağ Şehrinde kurdular. Kuruldukları anda Kızıl Dağ Kralı, Federasyonu ziyarete gitti. Ayrıca Kızıl Dağ Ticareti Federasyonu gibi doğrudan Kızıl Dağ Krallığının koruması altında olduklarını duyurmuştu.
Bu olayın ardında Kızıl Dağ şehrindeki eğitim ve akademik faaliyetler katlanarak arttı. Roi Kıtasının Batısındaki en büyük eğitim merkezi artık Kızıl Dağ Şehriydi.
Krallık ayrıca yeni bir kütüphane kurulması ve kitapların çoğaltılması için çok yüksek miktarda para harcamıştı. Bunun sonucunda Roi Kıtasının batısındaki en büyük kütüphane de Kızıl Dağ Krallığında kurulmuştu.
Bu kadar yatırımın krallık için bir bedeli vardı tabi ki. Krallık hazinesi sürekli boştu. Krallığın vergi ve ticari geliri çok yüksekti ve her geçen gün artıyordu ama Kızıl Dağ Kraliyet Kasasına giren her bir kuruş aynı anda harcanıyordu. Bilge Kral Corvis’in akşam yemekleri bile ortalama bir akademisyeninkinden kötüydü. Saryadaki bir çok hazine de satılmıştı.
Bilge Kral paralı asker görevleri yaparken uğradığı Cenev adındaki bir tüccar şehrinde gördüğü Banka adındaki ticari kuruluşun bir benzerini de kurmuştu ama hala bu kuruluşun gidecek çok yolu vardı.
Bilge Kral sonunda amaçladığı birçok şeyi başarmıştı. Sağlık, sanat, üretim, ekonomi, askeri ve benzeri birçok noktada Kızıl Dağ Krallığı artık zirveye oynuyordu.
Eskiden birçok sokağında dövüşler için yapılmış olan arenalar olan şehirde artık tiyatro salonları ve heykeller vardı. Sekiz yaşında eline kılıç alan çocuklar artık kalemi kılıca tercih ediyordu. Açlık diye bir şey kalmamış, insanların refah seviyesi hızla artmıştı kısacası Kızıl Dağ Krallığı altın çağını yaşıyordu.
Tabii ki gelenekçiler hala problem çıkartıyorlardı. Kızıl Dağ Krallığı’nın özünü kaybettiğini söylüyorlar, çocuğunu okula gönderenleri dışlamaya çalışıyorlardı. İlk başta başarılıydılar ancak Bilge Kralın yaptıkları yüzünden her geçen gün azalan sayıları dışlanan tarafın onlar olmasını sağlamıştı. Ne yazık ki gelenekçiler son zamanlarda yeni bir bahane bulmuşlardı ve halktan da biraz destek kazanmışlardı. Kralın bir varisinin olmamasını kralın krallığı başsız bırakmak isteyen sapkın bir gelenek düşmanı olmasına bağlıyorlardı.
Kıtanın en güçlü ülkelerinden birini yöneten kralın bir varis yapmaya zamanı doğal olarak zamanı yoktu. Unutulmamalıydı ki Kızıl Dağ Krallığı bu yüksek konumunu sadece on yıldan biraz daha uzun sürede kazanmıştı. Bir varisinin olmamasının bir problem olduğunu fark etmişti Bilge Kral. Üstelik hâlâ hayatta olan ve ordunun başındaki görevini terk etmeyen eski kralın sürekli baskıları altındayken nasıl fark etmeyebilirdi ki. Son zamanlarda babasının ona söylediği şeyler Bilge Kralı huzursuz ediyordu. Eski Kral ‘’Eğer bir yıl içinde uygun bir eş seçmezsen Ataların Dağından bir eş seçeceğim’’ demişti.
Bilge Kral’ın Babasının bahsettiği Ataların Dağı adından da anlaşılabileceği gibi Kızıl Dağ Krallığının kurucularının geldiği yerdi. Ataların Dağında hala yaşayan birçok insan vardı. Bu insanlar kabile biçiminde yaşıyorlardı ve hemen hemen hepsi çok güçlü insanlardı ayrıca Ataların Dağı dışındaki dünyayla hiç ilgilenmiyorlardı.
Bu kabilelerden en büyüğü ve de Kızıl Dağ Krallığının kurucularının geldiği Tiamat kabilesi ise biraz farklıydı. Tiamat Kabilesinin başındakilerle Kızıl Dağ Krallığı’nın Kraliyet Ailesi arasında kan bağı vardı ve hemen hemen en az üç kraldan birinin eşi Tiamat Kabilesinden geliyordu.
Aslında Kızıl Dağ Krallığının kurucuları Tiamat Kabilesinden kovulan birkaç savaşçıydı. Nesiler boyunca sürekli eski kabilelerine dönmenin hayalini kuran bu savaşçılar ve çocukları sonunda Tiamat Kabilesiyle ilişkilerini düzeltmiştiler ama artık nüfusları artmış vebirçok insanın sorumluluğunu almış olan kovulmuş savaşçılar artık geri dönemiyordu.
Birçok Kızıl Dağ Kralı -Buna Bilge Kralın dedesi de dâhildi- görevini sonlandırdıktan sonra Atalarının Dağına dönerdi. Aynı şeyi Kızıl Dağ şehrinde yaşayan birçok yaşlı Uyanmış da yapardı. Ataların Dağındaki kabileler sürekli savaş halinde oldukları için normal insanlar için burası sadece ölüm demekti ama yaşlı Uyanmışlar için burası onurlarıyla ölebilecekleri bir savaş alanıydı.
Ataların Dağında hemen hemen her gün küçük çaplı olmasına rağmen çok kan dökülen savaşlar yaşanıyordu ve bu savaşların çoğu zaman hiçbir amacı yoktu. Böyle bir yerde büyümüş bir eş Bilge Kralı bile korkutuyordu. Özellikle eşinin değiştirmeye çalıştığı toplum için kötü bir örnek olma ihtimali Bilge Kralın en büyük kabusuydu.
Tüm bunlara rağmen kafasını kaşımaya bile zamanı olmayan Bilge Kral kendisine verilen zamanda bir eş bulamamıştı ve hiç beklemediği bir anda babası tarafından getirilen bir kadınla evlenmek zorunda kalmıştı. Kadın beklediğinin aksine iki metre boyunda iri kasları olan bir barbara benzemiyordu. Bilge Kralın yeni eşi ortalamanın çok üzerinde bir güzelliğe sahip bir kadındı ve garip bir biçimde çok kibardı.
Bilge Kralın yeni eşi çok güçlü bir Uyanmıştı ve yeteneğine Kapı adını vermişti. Bu yetenek kullanıcısının çevresindeki on metre alan içinde dilediği gibi ışınlanmasına izin veriyordu. Birebir savaşlarda bu yetenekle baş edebilecek çok kişi yoktu.
Kısa zaman içinde Bilge Kral Corvus ve eşi Flora'nın ilişkisi büyük bir aşka dönüşmüştü.Çok geçmeden Bilge Kral beklediği haberi aldı. Eşi Flora hamileydi.
________________________________________
Kızıl Dağ Krallığının bu kadar hızlı büyümesi sadece kendisine yaramıştı. Çevre krallıkların birçoğu durumdan rahatsızdı. Özellikle artık yönetiminde Kızıl Ay Kilisesinin bulunduğu Ateş Krallığı, Kızıl Dağ krallığına karşı büyük bir öfke besliyordu. Kilise yönetimi devralır almaz Kızıl Dağ Krallığıyla olan tüm ilişkileri kesmiş, yerel halktan ilişkilerini korumayı tercih edenleri de çok ağır bir şekile cezalandırmışlardı. Düşmanımın düşmanı benim dostumdur anlayışı bu ülkelenin ilk politikası haline geldi ve Kızıl Dağ Krallığına karşı gizli anlaşmalar yapmaya başladı.
[Düzenlendi]
________________________________________
Asıl hikâye buradan sonra başlıyor. Buraya kadar yazdığım şeyler ana karakterimizin içinde büyüdüğü ülkeyi biraz tanıtmak istememden kaynaklıydı. İyi okumalar.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..