Taht odasında korkunç bir hava hâkimdi. Altı Kızıl Ailenin yöneticileri ile Bilge Kral arasında hararetli bir tartışma yaşanıyordu ve odadaki herkes üst düzey Uyanmıştı. Sözlerini desteklemek için güçlü özleriyle baskı oluşturmaktan hiç çekinmiyorlardı. Tartışmanın nedeni Bilge Kralın almayı planladığı yeni karardı. Kızıl Dağ Krallarının büyük kararlar almadan önce verecekleri kararları Altı Kızıl Aile’nin liderleriyle paylaşmaları yazılı olmayan bir kanundu. Aksi takdirde Bilge Kral bu altı yaşlı adamı görmek bile istemiyordu.
Bilge Kralın almak istediği kanun ise krallık için çok büyük bir değişimdi. Kralı en çok destekleyen insanlar bile bu kararı sorgulamadan edemezdi. Bilge Kral artık Altı Duvar’a ihtiyaç duyulmadığına inanıyordu. Kendisinden sonra gelen nesillerin Altı Duvarı olmasını istemiyordu.
Bu karar en çok Altı Kızıl Aileyi etkiliyordu. Halihazırda birçok kurumun ve ordunun üst düzey koltukları bu ailelere aitti ancak kralın en çok güvendiği ve hemen hemen her anında yanında olan Altı Duvar’daki konumlarını kaybetmek farklı bir şeydi. Altı Duvar ve Kral halk için kutsal varlıklardı. Bu kutsallığın bir kısmı da Altı Kızıl Aile’ye ait oluyordu. Altı Duvarı kaybetmek Altı Kızıl Aileyi uzun vadede çok kötü etkileyecekti.
Altı Kızıl Aile arasında en güçsüzü olan Mazdek Ailesinin lideri Sarad Mazdek kontrolünü kaybedip Bilge Kral’a öfke kusmaya başladı.
‘’ Savaşçı ulusumuzu koyun sürüsüne çevirmeni mazur gördük ama bu kadarı da çok fazla! Gelecekteki kralların güvenliğini riske atman ve geleneklerimizi ayaklarının altında çiğnemen kab…’’
Bilge Kralın aurası ve sözleri, Sarad Madek’in sözlerini bıçak gibi kesti.
‘’Kararlarımı sorgulamanızı anladım ancak sen kim oluyorsun da beni ‘mazur’ görüyorsun!? Benden üstün olduğunu mu düşünüyorsun!?’’
Aynı anda Bilge Kral’ın Altı Duvarı silahlarına sarılmış ve geldikleri ailelerin liderlerine saldırmak üzere hazırlanmıştı. Odadaki keskin aura öyle ağırdı ki odaya giren normal bir insan auranın baskısına dayanamayıp kelimenin tam anlamıyla ezilirdi. Kızıl Dağ Sarayındaki hizmetçiler baskı altında titriyordu.
Liderler hiç ses çıkarmıyorlardı ancak kafalarını kaldırmaya cüret dahi edemiyorlardı.Bilge Kral, Sarad Mazdek’in laflarından fazlasıyla rahatsız olmuştu. Sarad Mazedek üzerinden diğer aile liderlerine bir ders vermeye karar verdi.
‘’Birkaç kitap okumam zayıf olduğum anlamına gelmez! Ben hala Kızıl Dağ’ın Kralıyım! Geleneklerin çoğu da hala geçerli! Sen, Sarad Mazdek! Uzun zamandır senin ve ailenin davranışları beni rahatsız ediyor! Birçok kişi bana karşı bir isyan planladığını bile söylüyor!’’
Sarad Mazdek isyanı düşünmenin bile nasıl korkunç bir cezası olduğunu çok iyi biliyordu. Yüzündeki öfkeli ifade yerini dalkavukça denilebilecek bir ifadeye bıraktı. Hızlıca diz çöktü ve yüksek sesle “Mazdek Ailesi yüz yıllardır Kızıl Dağ Kralının ve Kızıl Dağ Krallığının hizmetçisidir ve ben ölene kadar böyle kalacaktır!” dedi.
Mazdek ayağa kalkmaya cesaret edemiyordu. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından Sarad kendisine doğru yaklaşan eşgüdümlü yedi adım sesiyle titredi. Adım seslerinin beşinci yankısının ardından Kral ve Altı Duvarı Saradın önünde durmuştu. Sarad titremesini durdurmak için dişlerini sıkarken duyduğu kelimelerle kalbinin durduğunu hissetti.
“Atalarımızın bize anlattığı hikayelerde, ki siz yaşlılar bu hikayeleri çok seversiniz, Altı Kızıl Aile’nin Kızıl Dağ Kralına canlarından daha çok değer verdiği anlatılır. Hatta yanlış hatırlamıyorsan bir seferinde Ogon Ailesinin dört nesil önceki lideri sadakatini kanıtlamak için Büyük büyük dedemin karşısında kendi kolunu kesip kanıt olarak dedeme hediye etmiş! Şimdi sende bana sadakatini kanıtla Sarad Mazdek! -Saradın kulağına yaklaştı ve sözlerine kısık sesle devam etti.- Eğer kanıtlamazsan ben kendi kanıtımı zorla alırım.”
Bu sözler Sarad Mazdek’in rahat bir nefes almasını sağlamıştı. Bilge Kral kendisine yaklaşırken öleceğine emin olmuştu ama Bilge Kral gaddarca davranmadı. Hayatının yanında bir kolu çokta önemli değildi. Bunun üzerine Sarad Mazdek kendi kılıcıyla kolunu kesip Bilge Kralın önüne bıraktı ve kralın odasını terk etti.
Aile liderleri Bilge Kralı’ın ilk defa böyle bir şey yaptığını görmüşlerdi. Aslında onların gözünde Corvus çok hafif davranmıştı. Yerinde babası olsa çoktan Sarad Mazdek’in kafasını koparmış olurdu. Ancak bu hareketin ardından aile liderleri Bilge Kralı durdurma fikrini kafalarından çıkarmışlardı. Bilge Kralla olan ilişkilerini yeniden gözden geçirmek için aile liderleri tek tek taht odasını terk etti.
Bilge Kral sol tarafında duran ve Altı Duvar’ın en güçlüsü olan Salames Mazdek’e bir şeyler söylemek için dönmüştü ki Taht odasının dışında bekleyen birini fark etti.
‘’İçeri gel!’’
Bilge kralın emri üzerine birkaç dakika önce hissettiği aura yüzünden titremekte olan kadın hızla odaya girdi ve kralının önünde diz çöktü. Titremesi o kadar şiddetliydi ki konuşamıyordu.
‘’Söylemek istediğin bir şey mi var?’’
Hizmetçi birkaç derin nefesin ardından zorlukla konuştu.
‘’Kra… Kraliçe… Doğurmak üzere…’’
Uzun zamandır beklediği haberi alan Bilge Kral üç kelimelik bir cümleyi kurmak için bile tüm gücünü harcayan kadınının bayıldığını fark etmeden odadan ayrıldı.
Annesinin çığlıkları arasında küçük bebek dünyaya gelmişti. Daha göbek bağı kesileli birkaç saniye olmuştu ve yaşlı ebenin kucağında ilk defa gözlerini açtı. Genç bebeğin gözlerinde garip bir kırmızılık, yüzünde ise korkutucu bir sırıtış ortaya çıktı. Yaşlı ebe gördüğü bu korkunç manzaraya tepki veremeden dizlerinin üstüne düştü. Bacaklarındaki tüm enerji bir anda yok olmuştu ve hızla bedeninin kontrolünü kaybediyordu. Yaşlı kadın kendisine birisinin seslendiğini fark etti ve kafasını kaldırdı. Kendisine dehşet dolu bir ifadeyle bakan ve iki elini ona uzatmış olan kraliçenin bulanık görüntüsü gördüğü son şeydi.
Güçlü bir Uyanmış olan kraliçe bebeğinin göbek bağı kesilir kesilmez bir problem olduğunu fark etti ve acılarını görmezden gelip doğrulmaya çalıştı. Yaşlı ebenin dizlerinin üstüne çöküşünü gördüğü anda olandan emin olmuştu. İki elini uzatıp bağırmaya başladı.
“Yaşlı Eva çabuk bebeği bana ver! Yaşlı Eva bana odaklan sakın bilincini kayıp etme! Eva çocuğu bana ver ve hızlıca odayı terk et! -Bu sırada bedenlerindeki tüm gücün kaybolmaya başladığını hisseden hizmetçilere döndü- Hemen, Hemen odayı terk edin ve olabildiğince uzağa kaçın!”
Ne yazık ki Yaşlı Eva çoktan canını vermişti. Bebekten uzak olan hizmetçiler ise odayı terk edebilecek kadar şanslıydı. Odada sadece dört hizmetçi ve Kraliçe Flora dışında kimse kalmamıştı. Hizmetçilerin neredeyse tamamı dizlerinin üstüne çökmüş, biran sonra da gözerini bir daha hiç açmamak üzere kapatmışlardı.
Kraliçe Flora acılarını görmezden gelerek kendisinden sadece birkaç metre uzata olan çocuğuna uzanmak için debeleniyordu. Debelenmesi sonunda başarılı oldu ve yataktan düştü. Vücudundaki öz miktarı çocuğuna yaklaştıkça daha hızlı azalıyordu. Vücudu acı doluyken beyni daha kötü bir durumdaydı. Beyninde düşünceleri birbiriyle çarpışıyordu.
“Bir bebek nasıl çevresindeki özü zorla toplayabilir!? Yoksa doğar doğmaz bir Uyanmış mı oldu? Bu eğer onun yeteneğiyse bir sınırı olmalı! Ya yoksa! Ya hiç durmazsa! Öz topladığı alan hızla genişliyor! Eğer alan büyümeye böyle devam ederse şehre ulaşacak! Ne yapacağım! Kötü düşünmemeliyim! Benim vücudumdaki öz oğlumu durdurmaya yetmeli. Evet, evet benim özümü de emerse yeteneği duracaktır! Peki ya durmazsa!”
Tüm bu düşüncelerle boğuşurken oğlunun kendisine alayla bakan kızıl gözlerini gördü. Bu gözler o kadar korkutucuydu ki Flora’nın aklındaki tüm düşünceler silindi yerlerini bir anlığına derin sessizliğe bıraktı endişe dolu düşünceler. Bu bir çift göz o kadar korkutucuydu ki Flora annelik iç güdüsünü bile unutmuştu ve kesin bir karar almıştı.
“Durmayacak! O insan olamaz! Onu... Çocuğumu durdurmazsam tüm şehri katledecek!”
Durdurmak kelimesi çok kibar kaçıyordu. Keza bu bebeği durdurmanın tek yolu öldürmekti ve bunu yapabilecek tek kişi Floraydı. Flora bir anlık şüphenin vaz geçmesine neden olacağını biliyordu ve yaşlarla dolu gözlerini kapatarak tek bir hamlede bebeğinin canını almak için elini kaldırdı. Tam tüm özünü topladığı yumruğunu indirecekken yeni doğan bebeğin çevredeki özü absorbe etmeyi kestiğini fark etti. Hüzün göz yaşları mutluluk gözyaşlarına dönüşmüştü. Oğlunu kucağına almak için ellerini nazikçe oğluna uzatıyordu ama bir anda gözleri korku doldu. Oğlu kesin olarak sırıtıyordu. Birkaç saniye önce bebek 20 metre çaptaki tüm canlıların özünü zorla çekiyordu. Şimdi ise bu alan sadece bir metreye inmişti ve Flora’ya odaklanmıştı. Birkaç saniye öncesine nazar onlarca kat daha hızlı absorbe ediyordu çevresindeki özü. Flora ne kadar güçlü olursa daha yeni doğum yapmıştı ve vücudundaki özün büyük kısmını kontrol edemiyordu. Bir kez daha oğlunun canına kıymak için elini kaldırmak istiyordu ama güç getiremiyordu. On saniye bile olmadan gözleri bulanıklaşmaya başlamıştı Flora’nın. Tüm bu korkunç olayalar bir dakikadan kısa sürede gerçekleşti. Yeni doğan bebek ise tatmin olmuş bir ifadeyle gözlerini kapatıp derin bir uykuya daldı. Öz absorbe etmiyordu artık.
Bilge Kral heyecanını kontrol edemiyordu. Ne de olsa baba olacaktı. Ona bakanlar heyecandan ayaklarının yere değmediğini sanabilirdi. Bilge Kral çocuğunu kucağına alacağın hayalini kurarken eşinin Özünü hissedemez oldu. Bunun tek anlamı çok sevdiği eşinin öldüğü ya da bir anda kilometrelerce uzağa gittiğiydi ki bu imkansızdı. Bilge Kral yaşadığı anlık duygu değişimi karşısında tepkisiz kalıp tabiri caizse olduğu yere çakılmıştı. Onun aksine daha soğuk kanlı olan Rex Ogon ve Salames Mazdek tüm hızlarıyla doğumhaneye doğru koşmaya başladılar. Rex Ogon Altı Duvar’ın en hızlısıydı ve birkaç saniyede yüzlerce metre yol kat etti. Üç saniyeden kısa süre sonra Salames Mazdek ile birlikte doğumhanenin kapısındaydılar. İki güçlü adam yerde yatan kraliçeyi ve bebeği gördüklerinde kalpleri acı doldu.
Söylenmeliydi ki Altı Duvar üyeleri için Kraliçe Flora çok değerliydi. Fiora, Altı Duvar’ın her bir üyesinin kan bağından öte bir ilişkiye sahip olduğu Corvus’un eşiydi. Daha önemlisi birbirleri haricindeki tek arkadaşları da Fioraydı.
Salames daha soğukkanlı davranarak Fiora'nın nabzını kontrol etmek için harekete geçti. Salames kraliçenin öldüğünden emin olduğu anda Bilge Kral doğumhanenin kapısında belirdi. Bilge Kral, Salames’in ıslak gözlerine bakıyordu. Salames, daha fazla dayanamayıp kafasını eğdi ve zorla tuttuğu göz yaşlarını özgür bıraktı.
Bilge Kral öfke ve hüzün doluydu. Aklında tek bir soru yankılanıyordu.
“Nasıl? Nasıl oldu tüm bunlar?”
Bilge Kral bu soruya cevap aramaya çalışırken odanın en uç köşesinden titreyen bir el yükseldi ve titreyen bir ses yükselen ele eşlik etti. Bu titreyen el annesinin yanında uyuyan bebeği gösteriyordu. Kadının korku dolu ve titreyen sesi duyuldu.
“O... O bebek! Hayır, hayır! O küçük şeytan tüm bunları yaptı! -Kadının sesi artık korkuyu bırakmış delilikle dolmuştu.- O... O bir şeytan! Kızıl Dağın Tanrıları sinirlendi ve bize bu şeytanı gönderdi!”
Kadın ellerini birleştirmiş yüksek sesle dua etmeye başlarken odadaki herkesin gözü uyuyan bebeğe döndü. Bilge Kral titreyerek oğluna doğru yürümeye başlamıştı ki odanın ortasında Bilge Kralın adımlarını durduran bir çatlık oluştu.
[Düzenlendi]
Not: Bugün beşinci ve altıncı bölümlerin düzenleyip yükleyecektim ki bilgisayarımın bataryası yandı. Bu yüzden farklı bir bilgisayar bulana ya da bilgisayarımı tekrar çalışır hale getirene kadar bölüm yükleyemeyeceğim.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..