(Medusa)-A…h-he---ne..?
Medusa, Ejder’in sözlerini duyduktan sonra ne tepki bile vereceğini bilemeden garip sesler çıkartmıştı. Tanrılar Diyarı’na gitmeleri onlar için tamamen kötü bir şeydi çünkü Tanrılar Diyarı, tanrıların dışındaki canlıların enerjisini emme özelliğine sahipti. Ve oraya giren kişinin enerjisi ne kadar büyükse çekline enerjinin hızı ve miktarı da doğru orantıyla artıyordu.
Konu Ejder olunca da saniyeler içinde tüm enerjisinin çekilmesi fazlasıyla olası bir durumdu. Ancak şöyle bir şey vardı ki, Ejder, Element Ejderhası Neo’yu uyandırmıştı. Yani bir bakıma ne kadar çok enerjisi çekilirse çekilsin Neo’nun varlığı sayesinde, kaybettiği bütün enerjiyi anında geri kazanacaktı.
(Medusa)-Oraya gidersen saniyeler içinde bütün enerjini kaybedersin Ejder. Tanrılar Diyarı, tanrılar dışındaki bütün varlıkların enerjilerini emme özelliğine sahip. Sen bile ona dayanamazsın.
(Ejder)-O konuda için rahat olsun Medusa. Tanrılar Diyarı ne kadar enerji çekerse çeksin bana bir şey olmaz ne de olsa…
O anda Ejder’in belinde bir ışık hareketlenmesi oldu ve bu renkli ışık yayılıp genişleyerek uzadı ve yaklaşık olarak 20 metre yüksekliğe ulaştı. 20 metre yüksekliğe ulaştıktan sonra da bir ejderha şeklini almaya başladı.
Herkesin gözleri bu manzara karşısında hızla büyümeye başladı. Ancak en çok şaşıranlar Usta Shin, Usta Kai ve Medusa olmuştu. Bu kadar ezici bir auranın altında eziliyor olmaları bir kenara, herkes bu auranın Ejder’e ait olmadığını anlamıştı. Ve eğer bu aura Ejder’e ait değilse geriye tek bir seçenek kalıyordu.
(Shin)-Ejder sen..?
(Ejder)-Aynen öyle. 7 Efsanevi Ejderhadan Element Ejderhası Neo’yla tanışın.
Herkes öylece gökyüzünde durup kendilerini seyreden devasa ejderha figürüne bakıyordu. Neo, şu anda basit bir siluet şeklinde görünüyor olabilirdi ancak yaydığı enerji ve verdiği hissiyat tamamen gerçekti. Olunabilecek en üst seviyeyi bile aşmış olan yüce bir varlığı görüyorlardı. Hem de çok yakından.
(Ejder)-Şşşt. Alooo. Bende buradayım. Hatta şu yukarıdaki elemanın içinde yaşadığı vücut bana ait. Huhuuu. Hatırlatayım dedim.
Ejder elini sallayıp diğerlerinin dikkatini çekmek istese de başarılı olamamıştı. Herkes sadece ama sadece Neo’ya odaklanmıştı.
(Ejder)-Lan!
Ejder bir anda ayağını yere vurarak dünyayı sarsmıştı ve herkesin yere düşmesini sağlamıştı. Sertçe yere düşmeleri biraz bile kendilerine gelmelerini sağlamıştı.
(Shin)-Özür özür. Bu kadar yüce bir varlığın huzurunda bulunmak bizim için olabilecek en büyük onurdur. Koruyucu Usta Shin, Yüce Element Ejderhası Neo’yu selamlıyor.
(Ejder)-Lan o yüce varlık benim ya. Medusaaa. Bunlar beni sevmiyor.
Üzgün ama komik bir surat ifadesiyle Medusa’nın kollarına atlayan Ejder mutlu görünüyordu. Hatta gerçekten mutluydu. Komik şeyler bile söylemişti.
Belki de Ejder’in bir anda bu kadar rahatlamasının sebebi, artık Poseidon’u öldüreceğinden emin olmasıydı. Ya da aklı rastgele zamanlarda biraz bile olsa sakinleşiyor da olabilirdi.
Ejder kollarına atladıktan sonra Medusa, Ejder’in bu mutlu haline içten içe deliler gibi sevindi ve Ejder’in gümüş saçlarını okşamaya başladı. İnce uzun parmaklarını, yumuşa saç tellerinin arasında narince gezdiriyordu.
Bu olay yaşanırken herkes kendisini Neo’ya tanıtmış ve selamlamışlardı.
(Ejder)-Pekala, bu kadar yeter.
Gökyüzünde duran yüce varlığın aurası aniden azalmaya başladı ve hızla küçülerek kayboldu.
(Ejder)-Poseidon’un sonu geldi. Tanrılar Diyarı güç emiyormuş, bilmem ne yapıyormuş, artık bunların hiçbir önemi yok. Ne olursa olsun ya da kim gelirse gelsin…
Ejder’in gözleri yavaşça kocaman açıldı ve kızıl bir şekilde parlamaya başladı.
(Ejder)-…artık onu kimse kurtaramaz! Onu parça parça edeceğim!
Veee, yine.
Ejder yine psikopat haline geri dönmüştü. Sadece birkaç saniyeliğine mutlu bir ifadeye bürünmüştü şimdi yeniden korkutucu bir hava yayıyordu. Ejder’i anlamanın hiçbir yolu yoktu. Her an her şeyi değişebilecek bir yapıdaydı.
(Medusa)-O zaman seni oraya götürebilirim. Hayır, götüreceğim. Rose ve Ice’yı geri alıp geleceğiz. Ve o piç kurusunu oraya gömeceğiz. Onun ölmesini hepinizden fazla istiyorum.
Medusa’da tıpkı Ejder gibi bir surat ifadesine bürünmüştü ve ses tonu sertleşmişti. Poseidon’un ölmesini herkesten fazla istiyordu ve bu asla ama asla değişmeyecekti. Kendisine kötü şeyler yapıp hayatının mahvolmasını sağlayan o şerefsizin yok oluşunu görmek istiyordu.
Medusa’nın yüzündeki bu ifadeyi gören Ejder’in ise dudakları kıvrıldı korkunç olduğu kadar şehvet dolu bir ifade suratına oturdu.
(Ejder)-İşte benim kadınım.
Medusa, Ejder’in elini tuttu ve sıkıca kavradı.
(Medusa)-Gidiyoruz.
O anda gözden kayboldular.
(Shin)-Umuyorum ki zaferle dönerler.
(Kai)-Merak etme abi. O çocuğun yenilmesine imkan yok. Gözlerini görmedin mi?
(Shin)-Gördüm tabii ki. Görmez olur muyum? Yine de, daha düne kadar güçlenmek için her şeyi yapmaya hazır olan bir çocuktu o. Şu anda ise bir tanrıyı öldürmeye gidiyor. Sonunda en büyük isteğini gerçekleştirmeye başlıyor. Ahhh, gözlerim doluyor. Yaşlanıyorum sanırım.
Ejder çok uzun bir zamandır Usta Shin’le birlikteydi. Son zamanlarda az görüşüyor olsalar da eskiden bütün zamanlarını birlikte antrenman yaparak geçirirlerdi. Bu yüzden Usta Shin, Ejder’i kendi çocuğu gibi görmeye başlamıştı ve onunla yakından ilgileniyordu. Tabii Rose’yle de.
Ejder’in bu kadar güçlü olması ve isteklerini gerçekleştirmeye başlıyor olması onu çok ama çok duygulandırıyordu.
***
Kutsallık ve temizliği simgelercesine parlak bir beyaz ışık her yeri kaplamıştı. O kadar parlaktı ki, gözlerin alışması belli bir süre alıyordu.
Yeryüzü, gökyüzü, kısacası gözle görülebilen her yer beyazdı. Ve çok rahatlatıcı bir his yayıyordu. Hisseden kişinin içini ferahlatan ve onu bulutların üstünde süzülüyormuş gibi bir hissin içine sokan bir yerdi burası.
Yani, tanrılar için böyle bir yerdi burası. Ancak Ejder için farklıydı. Ejder için burası…
(Ejder)-Beğğğh. Bu kutsallık midemi bulandırıyor.
Ejder için burası mide bulandırıcı ve sıkıcı bir yerden başka bir şey değildi. Bu kadar parlak ve ferahlatıcı bir ortam ona tamamen tersti. Kendisi karanlığı ve insanı iliklerine kadar geren ortamları tercih ederdi.
Ejder, Medusa’nın elini bıraktı ve yumruklarını sıkarak parmaklarını kütletti.
(Ejder)-Şimdi, o soktuğumun su bozuntusu nerede acaba?
(Medusa)-Peşimden gel.
Medusa yürümeye ve belli bir yönde ilerlemeye başladı. Ejder ise hemen peşine düştü.
İçi kıpır kıpır oluyordu. Poseidon’u lime lime edecek ve kanını içecekti. Tüm organlarını çiğ çiğ yiyecekti. Son anlarında onun ölmemek için af dileyen o iğrenç sesini ve ağlamaktan kuruyacak olan o değersiz gözlerini görmek istiyordu.
Onu yavaş yavaş ve acılı bir şekilde öldürürken zevklerin en büyüğünü tatmak ve kendisinden geçmek istiyordu. Eğer elinde olsaydı Poseidon’u tekrar tekrar diriltir ve onu farklı şekillerde tekrar tekrar öldürürdü. Ancak şu anda onu diriltecek kadar gücü yoktu ve tek bir öldürmeyle yetinmek zorunda kalacaktı.
Çok değil yaklaşık olarak 40 saniye kadar yürüdükten sonra Poseidon karşılarında belirdi.
Beyaz bir tahtta oturuyordu. Bacak bacak üstüne atmıştı ve bir elini çenesine yaslamıştı. Kibir dolu gözleri onları görmesiyle birlikte parlamaya başladı.
Tahtın iki yanında ise birbirinden güzel, birbirinden tatlı iki kız vardı. Bunlar tabii ki de Rose ve Ice’ydi. Ancak, Rose ve Ice tahtın yanında oturmuyorlardı. İkisinin de kolları ve bacakları beyaz topraktan oluşan iki duvara, beyaz zincirlerle bağlanmışlardı.
Yorgun görünüyorlardı. Muhtemelen enerjileri son damlasına kadar emilmişti ve emilmeye de devam ediyordu.
(Poseidon)-Vay vay vay. Tanrılar Diyarı’na bu kadar çabuk geleceğinizi düşünmemiştim.
“Ben dünyadan ayrıldıktan sonra en fazla birkaç dakika geçmiş olmalı. Ama Ejder, nasıl bu kadar güçlenebildi? Sadece birkaç dakikada bu kadar fazla güçlenmesinin imkanı olmamalı. Gücünü mü saklıyordu ki? Hayır. O kadar korkunç bir enerji saldıktan sonra gücünü saklamış olabileceğini düşünmüyorum. Başka bir şeyler olmalı. Yoksa…olabilir mi?”
(Ejder)-Aslında geç bile kaldık seni kibirli tatlı su ürünü seni!
Ejder’in gözleri öfkeyle parlıyordu. Aniden vücudu elektriklenmeye başladı ve Ejder olduğu yerde dururken, Rose ve Ice yanında belirdi.
Ejder kızları 1 saniyeden daha kısa bir sürede kurtarmıştı.
Poseidon’un bakışları ciddileşti.
“Kesinlikle göremeyeceğim kadar hızlıydı.”
(Ejder)-Medusa. Kızları al ve git.
Ejder’in ses tonu çok ciddiydi. Poseidon’u öldürmek için can atıyordu.
(Medusa)-Ama Ejder…
Medusa gitmemek istediğini dile getirmek istese de Ejder bir anda göz ucuyla kendisine bakmış ve gümüş gözleriyle onu korkutarak susturmuştu. Ejder’de onun Poseidon’u ne kadar çok öldürmek istediğini biliyordu ama bunu kendisi yapacaktı. Şu anda Medusa kendisini yavaşlatırdı. Hele de Poseidon başkalarını kullanıp kaçmayı bu kadar çok seviyorken.
(Ejder)-Sana git dedim. Bu bir emirdir.
Medusa çaresizce kızların elini tuttu ve kayboldular.
(Ejder)-Şimdi baş başa kaldığımıza göre, biraz eğlenceye ne dersin?
(Poseidon)-Ne mi derim? Cevabımı yumruklarımla vermeyi tercih ederim.
(Ejder)-Ah anlıyorum. Anlıyorum. Seni çok iyi anlıyorum. O zaman izin ver de sorumu şöyle düzelteyim. Sağlam bir kavgaya ne dersin!?
(Poseidon)-İşte buna hayır diyemem!
Poseidon yavaşça tahttan kalktı ve fırladı. Bir an sonra Ejder’de yerinden fırladı ve ikisinin ilk yumrukları havada birbiriyle çarpıştı.
Böylelikle de, yoldan çıkmış korkutucu bir canavar ve bir tanrının savaşı başlamış oldu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..