(Ejder)-Hala bunu kendim yapabileceğimi düşünüyorum Medusa.
Medusa elinde bir makasla Ejder’in yere kadar uzamış olan saçlarını keserken Ejder 3. kez bunu dile getiriyordu. Koca bir gezegeni yok ettikten sonra biraz daha uzayda gezinmişlerdi ve cehenneme geri döndüklerinde Medusa daha fazla dayanamayarak Ejder’in saçlarını kesmek istediğini dile getirmişti.
Kendisi Ejder’in saçlarını omuz hizasında ya da daha kısa olunca daha çok seviyordu ve şu anda Ejder’in saçları yere kadardı. Diğer bir yandan Ejder, saçlarını kendisinin kesebileceği söylüyor olsa da Medusa onu reddediyor ve bunu kendisi yapmak için çabalıyordu.
Ejder’in saçlarını tam kendi istediği gibi kısacık kesecekti. Gerçi zaten çoktan Ejder’in saçlarını omuz hizasına kadar kesmişti. Sadece biraz daha kısaltacaktı.
(Medusa)-Olmaz dedim. Saçlarını sevsem de her zaman onları elden geçirmek istemiştim. Bu fırsatı kaçırır mıyım zannediyorsun sen?
(Ejder)-Ne kadar ısrar edersem edeyim inatlaşmaya devam edeceksin değil mi?
(Medusa)-Evet.
(Ejder)-Pekala. Ne yaparsan yap. Hepsini kesme yeter.
Şu anda bulundukları oda Lucifer’in malikanesinde bulunan ve normal dünyadaki kuaförlerden farkı olmayan bir odaydı. Normalde burada da hizmetçiler olurdu ancak Medusa kimseyi istemediği için oda boşaltılmıştı.
Medusa kendisinin saçlarını keserken Ejder önünde duran içeceğine uzandı ve sakince bir yudum aldı. Bir an sonra da Medusa’dan, Ejder’i şaşırtan bir soru geldi.
(Medusa)-Daha önce hiç Rose’yle yatmayı düşündün mü?
Medusa’dan gelen bu soruyla birlikte Ejder ağzındaki bütün içeceği püskürttü ve oturduğu sandalyede dönerek Medusa’ya bakmaya başladı.
(Ejder)- Öhü-öğh…öğhk…Ne alaka lan!?
(Medusa)-Soruma cevap verir misin lütfen?
(Ejder)-Elbette hayır! Neden böyle bir şeyi düşüneyim ki?
Ejder, Medusa’nın aniden sorduğu bu soru karşısında biraz öfkelenmişti. Ama hemen sakinleşmişti. Birlikte oldukları tüm bu zaman boyunca Rose’yi bir kez bile olsun o şekilde düşünmemişti. Böyle bir şey düşünmesinin imkanı yoktu.
(Medusa)-Bir nedeni yok. Birden aklıma gelince sorayım dedim. Ama, istersen hayır diyeceğini de sanmıyorum.
Bu sözler sonrasında Ejder gözlerini devirdi ve ciddi bir ifadeye büründü.
(Ejder)-Böyle bir şey isteyeceğimi mi düşünüyorsun gerçekten Hayatta olmaz! Rose’yi asla o şekilde düşünmedim. Hayal bile etmedim ve etmeyeceğim de.
(Medusa)-Ya senden hoşlanıyorsa?
Medusa bir şeyler öğrenmeye çalışıyormuşçasına Ejder’in üzerine gidiyordu. Ve bunu yaparken de gayet ciddiydi. Ses tonundan bakışlarına kadar her şeyiyle şaka yapmadığını belli ediyordu.
(Ejder)-Hoşlanmıyor. Eğer hoşlanıyor olsaydı Rose çoktan bana söylemiş olurdu.
(Medusa)-Kadınlar, duygularını kolay kolay göstermezler.
(Ejder)-Bunu bana ilk karşılaşmamızda beni bir güzel dövüp sonra da üzerime boşalan sen mi söylüyorsun?
(Medusa)-17 yıl boyunca bastırdığım duygularımın patlamasıydı o. Ancak ben seni, ilk defa karşımda görüyordum. Rose ise 17 yıldır her gün seni görüyor. Sadece seni.
Medusa bir tanrı olduğu için Ejder’den çok ama çok daha uzun bir süredir hayattaydı ancak son 17 yılını Ejder’i izleyerek geçirmişti. Ve 17 yılın sonunda ilk karşılaşmaları gerçekleşmişti. Ancak Rose için durum bu değildi. Doğdukları ilk andan beri hiç ayrılmamışlardı ve bugünlere kadar beraber gelmişlerdi. Bu kadar uzun bir süreç içerisinde birlikte olan 2 kişiden birinin, diğerine aşık olmaması imkansızdı. Aşık olmasalar bir noktadan sonra öyle olduğuna inanmaya başlarlardı.
Sonuçta, tıpkı evli bir çift gibi tüm günlerini birlikte geçiriyor ve yaptıkları her şeyi birlikte yapıyorlardı. Ejder ve Rose’nin ilişkisi 17 yıllık derin bir evlilik olarak düşünülebilirdi. En azından Medusa’nın bakış açısına göre böyleydi. Ejder için ise durumlar böyle değildi. Rose’ye aşık değildi ve Rose’nin de kendisine aşık olmadığını düşünüyordu.
(Ejder)-Ve bende sadece onu görüyordum. İkimizde birbirimize aşık değiliz. Olmayacağız da. Dediğim gibi. Eğer böyle bir şey olsaydı Rose bunu bana çoktan bana söylemiş olurdu.
(Medusa)-Bundan gerçekten de emin misin Ejder? Ya Rose en başından beri sana aşık olsaydı ve senin kimseyi sevmeyeceğini bildiği için sana söylememiş olsaydı. Bir de bu taraftan bak.
(Ejder)-Medusa. Benimle ilgili bazı şeyleri küçümsüyor gibi görünüyorsun.
(Medusa)-Aksine. Seninle ilgili her şeyi abartıyorum. Çünkü sana takıntılıyım.
(Ejder)-Bana ne kadar takıntılı olursan ol her zaman bilmediğin bir şeyler olacak. Ve sen zaten bunun farkındasın. Ayrıca, en başından beri Rose’yi kapının arkasında tuttuğunuzun farkına varmayacağımı falan mı düşündüğünüz. Üstelik varlığını saklamaya çalışmak için oldukça çaba harcamışsınız. Hah. komiksiniz. Gerçekten çok komiksiniz. O kadar komiksiniz ki bu komikliğiniz midemi bulandırıyor. Tıpkı aptallığınızın bulandırdığı gibi. Varlığınızı tamamen sakladığınızda nerede olduğunuzu bilemeyeceğimi mi düşündünüz? Anlamsız şeyler yapmayı bırakın. Nefesiniz, kalp atış sesiniz, damarlarınızda akan kanın sesi. Bunları hepsini duyuyorum. Yani boş yere ağzımı aramaya çalışmaktan vazgeç. Ne yaparsanız yapın asla benimle ilgili her şeyi öğrenemeyeceksiniz. Rose bana aşık değil. Olmayacakta. O bunun altından kalkabilecek birisi değil. Sende değilsin. O yüzden sizin yanınızdayken kendimi sınırlıyorum ya.
Ejder son cümlesini söylerken sinsice gülümsemiş ve sandalyeden kalkmıştı.
(Medusa)-Sen bunu nereden…
Medusa şaşırmıştı. Ejder’in söylediği son cümle, gelecekten gelen Ejder’le konuştukları sırada geçen bir cümleydi. Ejder’in bu cümleyi bilmemesi gerekirdi. O zaman nasıl?
(Ejder)- Sana söyledim. Beni küçümsüyorsun. Buraya geldiğim ilk anda Neo’dan hepinizin zihnini kontrol etmesini istedim. Burada bulunmadığım 52 günlük süreçte yaşanan her şeyi öğrendim. Söylediğiniz her bir kelimeyi. Düşündüğünüz en ufak ve anlamsız şeyleri. Aldığınız nefes sayısını bile. Ve dediğiniz her şeyde haklısınız. Ve evet, gerçekten de sizin yanınızdayken kendimi sınırlıyorum. Çünkü aklımı yitirirsem sizi sevip sevmememin bir önemi kalmıyor. Çünkü ben aklımı kaybedersem…
-Siz de hayatınızı kaybedersiniz.
(Ejder)-Ve bunun farkındasınız. Sizler çok zekisiniz. Ama sadece zekayla hiçbir şey öğrenemezsiniz. Buraya geldiğim ilk saniyeden beri yapacağınız şeyleri tahmin ediyordum. Verdiğim tepkilerim, ifadelerim, hepsi çoktan planlanmış şeylerdi. Neden biliyor musun? Çünkü hepiniz avucumun içindesiniz. Şimdi sen, böyle bir şey neden yaptığımı da merak ediyorsundur?
Ejder’in dudakları kıvrıldı ve o korkutucu gülümseme yeniden kendisini gösterdi.
(Ejder)-Çünkü yapabiliyorum. İnsanları elinde tutmanın verdiği hissin ne kadar tatmin edici ve mükemmel bir his olduğunu biliyor musun!? Hepinizin derinlerinde saklı olan korkuyu görebiliyorum. Benden ölümüne korkuyorsunuz. Yanlış bir şey söylemekten, düşünmekten ve yapmaktan çekiniyorsunuz. Çünkü çok iyi biliyorsunuz ki, hepinizin hayatı benim elimde. Hepiniz kim tarafından kontrol edildiğinizin farkındasınız. Beni seviyor gibi ya da beni havalı buluyor gibi davranıyorsunuz ancak özünüzde hepiniz benden korkuyorsunuz. Sen bile Medusa, istediğin kadar bana takıntılı olduğunu söyle. Benden korkuyorsun. Ve ne yaparsan yap, ne düşünürsen düşün, “ölüm korkusu” daima kalbinin bir kenarında duracak.
Ejder’in soğuk bakışları ve ses tonu Medusa’nın kanını dondururcasına için işliyordu ve tamda Ejder’in belirttiği, kalbinin bir kenarın duran korkuyu tetikliyordu. Kalbi çok hızlı atıyor ve terliyordu. Oradan kaçmak istiyordu ancak bedeni çoktan beyninin emirlerini dinlemeyi bırakmıştı.
(Ejder)-Ve sen…
Medusa’nın korkudan titrediğini gören Ejder başını kaldırarak tavana odaklandı. Baktığı noktada hiçbir şey yoktu. En azından görünen hiçbir şey yoktu.
-Kyriel!
Ejder gözlerini, baktığı, görünmez kişiden ayırmadı ve konuşmaya devam etti.
(Ejder)-Bir kez daha aklımı okumaya çalışacak olursan kafanı kopartırım! Anladın mı beni?
Bu sözlerden sonra odada en ufak bir ses kırıntısı bile çıkmadı ve…
(Ejder)-Tch! Direkt olarak kaçmayı seçtin ha? Her neyse, 17 yıl boyunca bir saniye bile es geçmeden beni izlemiş olabilirsin Medusa ancak gördüklerin sadece dışa vurduklarımdı. Kafamın içinden geçen hiçbir şeyi hiçbir zaman bilmedin ve bilmeyeceksin de. Sadece doğru zamanda bilmeniz gerektiği kadarını size söyleyeceğim o kadar. Asla, benim istediğimden daha fazlasını bilmeyeceksiniz. Özellikle de duygularım konusunda.
Ejder’in bu ciddiyeti biraz korkutucu görünüyor olsa da dediği şeyi zaten, en başından beri yapıyordu. Bugüne kadar tanıdığı hiç kimse onu, onun verdiği bilgiler dışında tanımamıştı. Tanıyamamıştı. Zaten Ejder kendisiyle ilgili bilgi vermeyi seven birisi değildi. Yani kendisiyle ilgili bilinen sadece birkaç şey vardı. Diğer bütün bilgiler sadece tahminler ve hayaller üzerine kuruluydu.
En başından beri bilinen tek şey Ejder’in adı, soyadı ve kaç yaşında olduğuydu. Bunun dışında bilinen her şeyi, yani, gücü, dayanıklılığa, hızı ve benzeri şeyleri sadece birer tahminden ibaretti. Keza zihninin ne durumda olduğu da sadece Kyriel’in görebildiği sınırlı şeylerden ibaretti.
Ejder, yürüyen, nefes alan, kısacası yaşayan bir bilinmezlikti. Öfkesi, sadistliği ve geçmişte kalan neşesi haricinde hiçbir duyguya sahip değildi. Ya da o duyguların hiçbirisini göstermiyordu. Rose’nin hatırladığı eski Ejder gayet sevecen ve neşeli birisiydi. Ancak şimdiki Ejder, bilinmezliğe gömülmüş kayıp bir ruhtu. Kendisi hakkında tahminler dışında hiçbir şey bilinmeyen bir efsane gibiydi. Tek farkı oradaydı. Herkesin gözü önündeydi. Yaşıyordu. Ejder’i efsane olmaktan alıkoyan tek şey yaşıyor olmasıydı.
Ve tam o anda odanın kapısı açıldı. Kapı yavaşça açılmıştı ve içeri giren kişi, Ejder’in de dediği gibi Rose’ydi. Rose gerçekten de kapının arkasındaydı ve onları dinliyordu. Ve Rose, üzgün görünüyordu.
(Rose)-Bu kadar yeter. Zaman zaman sana baktığımda gözlerinde bir şeyler gördüğümü düşünüyordum. Ama her zaman bunun bir yanılmasa ya da benim kuruntum olduğunu düşündüm. Ta ki sen 52 gün aradan sonra geri dönene kadar. Ejder…
Üzüntülü görünen Rose’nin bakışları aniden ciddileşti ve ezici bir tonda parlayarak Ejder’in üzerine dikildiler.
(Rose)-Gerçekte uzaya gitme amacın neydi?
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..