(Anubis)-Hmph. Düşündüğümden çok ama çok daha acınası çıktın Hades. Daha savaşmaya başlayalı 10 dakika bile olmadı ama şimdiden güçten düştün.
2 metrelik boyu ve
köpek benzeri kafasıyla Anubis, ayağa kalkmaya çalışan Hades’e acıyarak
bu sözleri dile getirmişti. Başladıkları dövüşün başa baş olacağını ve bu denklikten
zevk alabileceğini düşünmüştü ancak işler istediği gibi gitmemiş, Hades çabucak
yorgun düşmüştü.
İkisi de birer ölüm tanrısı olmasına rağmen Anubis, gözle görülür bir şekilde Hades’ten daha güçlüydü.
Aslında bu biraz mantıksızdı. Çünkü güçleri oldukça benzerdi. Hatta kendi buldukları teknikleri dışında güçleri tamamen aynıydı. Aralarında bariz bir güç farkı olmamalıydı. Ama nedense Hades, Anubis karşısında neredeyse hiç dayanamamıştı ve ezilmişti.
Onun bu halini gören Anubis büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı ve az önceki cümlelerinde bunu dile getirmişti. Ona gerçekten acıyordu. Dövüşmek için can attığı kişinin bu kadar aciz birisi olması ister istemez ona dokunmuştu.
Hatta şu anda onu öldürmek bile istemiyordu. Öylece burada bırakıp gitmek ve acizliğiyle baş başa bırakmak istiyordu. Ama istemiyor olsa da onu öldürmek zorundaydı çünkü bu savaştan galip çıkacak olanlar tanrılar olacaktı.
Hades bir tanrı bile olsa istisna olmayacaktı.
Acıyan gözlerle Hades’e bakan Anubis’in elinde karanlık bir ışık topu belirdi. Birkaç saniye sonra Anubis, Hades’in canını alacaktı.
(Anubis)-Öldüğünde beni değil de acizliğini suçlaman dileğiyle.
Anubis elindeki siyah ışık topuna üfledi ve top savrularak Hades’e doğru hareketlendi. Ancak Hades son bir çabayla elini çabucak kaldırdı ve Anubis’in elinden çıkan ışık topunu tuttu. Topun içindeki enerjiyi hızla özümsedi ve…
(Hades)-Yanlış anlama. Son zamanlarda mükemmelleştirmeye çalıştığım bir şey vardı.
…elini şakağına dayayarak yasak tekniği uyguladı.
O anda Hades’in bedeni karanlıkla kaplanmaya başladı ve aurası delirerek artmaya başladı.
(Anubis)-Heee. Yani yasak tekniği mühürlemek için çok uğraştığından oldukça yorgun bir haldeydin öyle mi? Seni kırmak istemem Hades ama…
Anubis’in dudakları kibirle kıvrılarak suratına bir gülümseme oturttu.
(Anubis)-...o tekniği mükemmel hale getirdiğinden emin misin?
Anubis kibirli bir şekilde silah haline getirdiği elini şakağına dayadı. Ve eli şakağındayken konuşmaya başladı.
(Anubis)-Bunu şimdi kullanmayacağım.
Tekniği gösterip kullanmayarak Hades’le dalga geçen Anubis kibirli olmakta haklıydı. Hades’in tekniği hala daha mükemmel değildi. Yaptığı onca uğraşa rağmen bunu başaramamıştı.
(Hades)-Tch! Tahmin ettiğim gibi. Zeus şerefsizi hepinize bu tekniği vermiş.
Anubis’in, tekniğin tamamlanamamış olduğunu fark etmesini beklemeyen Hades şaşırdığını belli etmeden konuyu değiştirdi. Anubis, Hades’in ne yapmaya çalıştığını anlamıştı ancak bozuntuya vermeden ona cevap vermişti.
(Anubis)-Ne bekliyordun ki? Size karşı zayıf hallerimizle savaşıp bu savaşı uzun süre devam ettirmemizi falan mı?
(Hades)-Elbette ki bunu beklemiyordum. O kadarda aptal birisi değilim. Her neyse. Bana cevap vereceğini düşündüğüm bir sorum var.
(Anubis)-Sorun mu var? Sanırım seni öldürmeden önce meraklarını giderebilirim.
(Hades)-Dediğin şeyi yapamayacaksın ama, önemli değil. Sorum şu, bu tekniği kaç tanrıya verdiniz?
Hades’in diğer cephelerden haberi olmadığı için bu soruyu sorması oldukça doğaldı. Ayrıca ne kadar çok tanrı bu tekniğe sahip olursa işler o kadar kötü olurdu. O yüzden Hades bu sorunun cevabını öğrenmek zorundaydı.
(Anubis)-Kaç tanrı ha? Hmm. Bir düşüneyim. Burada olan ve buraya yaklaşmakta olan tanrıların sayısını hesaplayacak olursak…falan filan işte. Ah buldum.
Anubis yeniden kibirle gülümsedi ve…
(Anubis)-Hepimizde.
Hades o anda işlerin kötüye gideceğini anlamıştı. Şu anda burada olan tanrılar bu tekniğe sahip oldukları sürece yenilmeleri çok zordu. Şayet bir şekilde yenilseler bile, onları yenenler çok yorulacağı ya da ölümcül yaralar alacağı için bir sonraki gelecek olan tanrılar karşısında hiçbir şey yapamayacaklardı.
Gelmiş olan ve gelecek olan bütün tanrılarda bu tekniğin olması savaşı çoktan bitmiş gibi gösteriyordu. Bu noktada iken Ejder bile bütün tanrıları öldürene kadar dayanamayabilirdi. Diğerlerinden daha fazla dayanacağı kesindi ama sonuna kadar gidebileceği şüpheliydi.
Ayrıca, şu anda dünyada olan tanrılar sadece eğlence için burada olabilirdi. Yani bu tanrıların ya da rakiplerinin işi bittiğinde, gelecek olan diğer tanrıların bir kişiye 4 5 tanrı düşecek şekilde saldırmayacaklarını kimse söyleyemezdi.
Ya aniden yüzlerce tanrı dünyaya giriş yapar da herkesin etrafını kuşatırsa? Bu da yetmezmiş gibi işlerini kolaylaştırmak için yasak tekniği kullanırlarsa?
İçinde bulundukları bu durumdan herhangi bir şekilde kaçma şansları yoktu. Ne yaparlarsa yapsınlar en sonunda öleceklerdi. Ölümden kaçmalarının hiçbir yolu ya da anlamı yoktu. Eninde sonunda kaçınılmaz ölüm onları bulacak ve işini yaparak onları hayattan koparacaktı.
Bütün bu huzursuzluğun içinde Hades’in en ufak bir savaşma arzusu bile kalmamıştı ancak savaşmak zorundaydı. Madem ölecekti, o zaman onurlu bir biçimde savaşarak ölecekti. Pes ederek canını düşmana teslim etmek yapması gereken son şey bile değildi.
(Hades)-Yapacak bir şey yok sanırım ha? Son nefesimi verene kadar savaşacağım!
Hades’in azalmaya başlayan kararlılığı bir anda öncekinden çok ama çok daha keskin bir hâl aldı ve Hades’ten yayılan siyah aurada bedenine çekilerek kayboldu.
(Hades)-Senin aksine ben, damarlarımda akan karanlığın ne olduğunu asla bilemeyeceğim. Ama birini öldürmenin verdiği hazzı yeniden tadabilirim.
Diyen Hades yerinden fırladı ve Anubis’e bir yumruk attı. Anubis anında yumruğu durdurdu ve zıpladı. Zıpladıktan hemen sonra da ayaklarının altından karanlık bir çift el yükseldi ancak onu yakalayamadı. Eller kaybolurken Anubis yere indi ve Hades’in elini bırakmadan bir tekme savurdu.
Hades kafasını geri çekerek bu tekmeden sıyrıldı ve aynı şekilde karşılık verdi. Hades’in tekmesi Anubis’in kasıklarına ulaşmadan önce karanlık bir el bu tekmeyi durdurdu ve Hades’in bacağını ittirerek Anubis’i kurtardı.
İkisi de karanlığı çok rahat bir şekilde kontrol edebildikleri için saldırılarını rahatça engelleyebiliyorlardı. Ancak aralarında bir fark vardı ki bu da Anubis’in hala yasak tekniği uygulamamış olduğuydu.
Hades tekniği kullanmış olmasına rağmen Anubis ondan geride kalmıyordu. Yine de Anubis zarar görmemek için neredeyse tüm gücünü kullanıyordu. Hades ise ondan daha rahattı.
Hades’in bacağı geri itildikten sonra toprak sarsılmış ve Anubis’in ayaklarının altı parçalanarak bir gayzer gibi patlak vermişti. Yerden yükselen karanlığın içinde kalan Anubis oldukça acı hissetmiş olsa da sesini çıkarmamıştı ve kendisini zorlayarak kolunu karanlığın içinden çıkartmıştı.
Sonra da Hades’i boynundan tutup kendisine çekmiş ve sert bir şekilde kafa atmıştı. Kafayı yiyen Hades’in kafatasında küçük bir çatlak açılmıştı ancak Hades bunu hiç umursamadan yerden yükselen karanlığı biraz daha artırmıştı.
Karanlık artınca da Anubis doğal olarak daha fazla acı hissetmeye başlamıştı. Ama bu acı ona tarifsiz bir zevk veriyordu.
(Anubis)-Eğer bununla beni yenebileceğini sanıyorsan söylediğin kadar akıllı değilsin demektir Hades.
Bu sözlerin ardından Anubis’i çevrelemiş olan karanlığın içinden iki koca el çıktı ve bir anda Hades’i yakaladılar.
Hades yakalanınca da Anubis’i çevreleyen karanlık hızla dağıldı ve Anubis serbest kaldı.
(Hades)-Benim karanlığımı kullanabileceğini hiç düşünmemiştim Anubis. Gerçekten savaşmaya değen bir rakipsin.
(Anubis)-Senin aksine ben gerçekten de savaşmaya değer bir rakibim. Ama sen sadece işe yaramaz bir tanrısın. Yasak tekniği kullanmana rağmen bana hiçbir şey yapamıyorsun.
(Hades)-Bazen çok konuşmak iyi değildir biliyor musun?
Hades’i tutan eller bir anda yok oldu ve Hades’in bedenine çekildiler.
(Hades)-Savaş tecrübesi konusunda senden yüzlerce adım öndeyim.
Hades bu konuda haklıydı. Eğer konu savaş tecrübesi olacaksa Hades, Anubis’ten çok ama çok daha üst bir seviyedeydi. Nedeni ise Hades cennetten kovulduktan sonra sürekli olarak Lucifer’le ve diğer şeytanlarla dövüşmüş ve sürekli yeni şeyler öğrenmişti.
Farklı teknikler görmüş, denemiş ve başarmıştı. Başarısızlıkları başardıklarından fazlaydı tabii ama o başarısızlıklar yeni başarılarının önünü açmıştı. Uzun yıllar boyunca savaşmaya devam ettiği için de savaş tecrübeleri giderek artmış ve engin bilgilere dönüşmüştü.
Anubis ise cennette yapılan turnuvalar dışında hiç gerçek bir savaşa girmemişti. Tamam cennette yapılan turnuvalarda yapılan savaşlar kuralsız olabilirdi ama bugüne kadar kimse ölmemişti. Ayrıca Anubis bu turnuvaları aptalca bulduğu için çevresindekilerin isteğiyle katıldığı birkaç sefer dışında hiç katılmamıştı. Yani savaş tecrübesi denen şeye azıcık bile sahip değildi. Bildiği tek şey yumruklar ve tekmelerdi. Biraz da karanlık yardımıyla yaptığı yan saldırılar vardı tabii ama bunlar dışında sadece basit bir ölüm tanrısıydı o kadar. Ancak…
(Anubis)-Öyle mi diyorsun? O zaman ben…
Anubis elini silah şekline getirdi ve şakağına dayadı.
(Anubis)-…bu tecrübesizliğimi gücümle desteklesem nasıl olur?
Dedi ve yasak tekniği harekete geçirerek bütün mühürlerini ortadan kaldırdı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..