1.Bölüm - Savaşın Acı Tadı

avatar
457 2

Ejderha Kral Bir İnsan Olarak Yeniden Doğdu - 1.Bölüm - Savaşın Acı Tadı


Açıkçası böyle hainlikle dolu bir savaşta öleceğimi hiç düşünmemiştim. Bir zamanlar yan yana savaştığım savaşçıların şimdi bana düşman olduğunu düşününce üzülmüyor değilim. Fakat bu ihanetin onların seçimi olmadığını bu işte meleklerin parmağı olduğunu biliyorum bu yüzden onlara karşı kin besleyemiyorum.

Ejderha kralı olduğumdan beri yüzlerce yıl geçti. Hep hayalim olan ejderhalar ütopyasını sonunda istediğim gibi toparlayabilmiştim. Her şey çok güzel ilerlerken bu büyük savaş patlak verdi. Üst Dünya adını verdiğimiz boyuttan gelen iblislerin önderliğinde orklar, goblinler, ogreler, troller ve benzer canavar ırkları, yine Üst Dünya'dan gelen meleklerin önderliğindeki insanlar, elfler, cüceler ve satir, leonin, sentörler gibi yarı insan ırklarla büyük bir savaşa girişmişlerdi. 

En başta ejderhalar olarak bu savaştan uzak durduk fakat iblislerin hızla dünyayı karanlığa boğmasının ardından insanlara yardım etme kararı aldık ve meleklerin önderlik ettiği tarafa katılarak savaşa girdik. Onlarca yıl süren bu kanlı savaşın sonu nihayet gözüküyor gibiydi. Melekler, iblislerin güçsüz düşmesinin ardından Üst Dünya adını verdiğimiz boyuta bir kilit büyüsü yapacak ve iblislerle beraber kendilerini bu boyuta kilitleyeceklerdi. Üst Dünya'da meleklerin ve iblislerin kıtası arasındaki koşul şartlarından dolayı savaşın devam etmesi pek mümkün gözükmüyordu bu yüzden bu plan her ırk tarafından kabul edilmişti.

Savaşın giderek hafiflemesinden ve ırkımın fazlasıyla kayıp yaşamasından dolayı Ejderha Kral Nourjin olarak birliklerimi bir müddet geri çektim. Zaten ne olduysa o zaman oldu. Bizlerin inzivaya çekildiği zamanda melekler ve diğer ırklar arasında gizli bir toplantı yapılmış. Melekler, ejderhaların bu Dünya için tehdit oluşturabileceğini ve boyutlarına dönmeden önce ejderhaları yeryüzünden silmeleri gerektiğini söylüyorlardı. Bu fikir diğer ırkların liderleri tarafından reddedilmiş olsa da melekler boyutlarına dönmeden önce diğer ırklardan bireylerin bulunduğu bir ordu oluşturdu. Bu orduya öncülük edecek yedi büyük kahraman seçildi. melekler bu orduyu kendi silahları ve kendi güçleriyle taçlandırdı. Böylelikle ejderhaları avlamak için ideal bir ordu oluşturulmuş oldu.

Bunu fark ettiğimde artık çok geçti. Ejderhaları avlamak için oluşturulan ordu çoktan ütopyamızın topraklarına ayak basmıştı. Savaşın yaralarını sarmaya çalışan bizleri gafil avlayarak yüzlerce ejderhayı öldürmüşlerdi. Hala ütopyamız dışında kalan yüzlerce ejderha ile iletişime geçerek onlara geri dönmemelerini ve farklı ırkların bölgelerine saklanarak yaşamlarını devam ettirmelerini emrettim. Böylelikle soyumuz devam edebilecekti. Fakat geriye kalanlarımız birer birer katledildik.

Geriye sadece ben kalmıştım. Bunca zamandır diğer ejderhalardan daha farklı ve daha güçlüydüm. Diğer ejderhaların aksine kanatlarım yoktu ve upuzun bir gövdeye sahiptim. Diğerlerinin kullandığı gibi alev büyüsü kullanmıyordum. Ben direkt büyü enerjisini biçimlendirerek farklı farklı büyüler kullanıyordum. Alevlerim bile derim gibi maviydi. Bu ayrıcalıklarım sayesinde en tepeye tırmandım ve ırkıma öncülük ettim. 

Şimdi ise görevimin sonuna yaklaşıyordum. Ölümün eşiğindeydim.  Bizi gafil avlayan ordudan binlerce kişiyi öldürmeme rağmen pes etmemişlerdi. Yavaşça gözlerim kararıyordu. Bedenimdeki yaralar beni yavaş yavaş öldürüyordu. 

"Herkes dikkatli olsun. Kralın ne durumda olduğunu bilmiyoruz dikkati elden bırakmayın."

Kahramanların bağırışlarını duyabiliyordum. Yavaşça yaklaşıyorlardı. Ütopyamızın arkasında bulunan dağların eteklerinde yarı baygın yatıyordum. Aldığım son darbeden sonra buraya düşmüştüm. Beni bulmaları an meselesiydi ve ardından hayatım sona erecekti.

Şıp. Şıp.

Yağmur yağmaya başlamıştı. Gökyüzüne baktım. Gökyüzü beni uğurlamadan önce ağlıyor gibiydi. Yüzümde acı bir tebessüm oluştu.

AHAHAH.

O sırada bir şey fark ettim. bulutlar sıradan bulutlar değildi. Yağan yağmur da öyle. Bu bulutların içi savaş sırasında ortaya çıkan büyü enerjisi ile doluydu. Ölü bedenlerden ve kullanılan büyülerden etrafa yayılan enerji gökyüzüne doluşmuştu.

Bu enerjiyi bedenime toplayarak büyü kullanmam imkansızdı ortamdaki enerjiyi emebilecek gücüm yoktu fakat bir büyü biliyordum. Başarma şansının çok az olduğu ve çok fazla büyü enerjisi gerektiren bir büyü tekniğiydi. Fakat bu büyü sadece kişinin enerjisini değil ortamda bulunan enerjiyi de kullanıyordu bu yüzden az da olsa başarma şansım vardı.

Bedenimde kalan son gücü kullanarak bulutların arasına doğru uçtum. Beni gören kahramanlar uzaktan saldırı yapmaya başladılar fakat ben hepsini savuşturarak ilerledim ve bulutların arasına daldım.

Bedenimde kalan son enerjiyi de kullanarak büyü için gerekli olan her şeyi tamamladım ve büyüyü aktif ettim. Bulutların arasındaki enerjinin hızla çekildiğini hissediyordum tam o sırada onlarca şimşek bedenime çarptı ve beni delik deşik ettiler.

Yeniden düşüyordum. 

Bedenim param parça bir halde yıkılmış ütopyamızın enkazına düştüm. Gözlerim neredeyse görmüyordu. Acaba yapmaya çalıştığım büyü işe yaramış mıydı? Cevabını ben de bilmiyordum. Bulanık görüşüm yüzünden önümde duran baltalı adamı algılamam biraz zamanımı almıştı. Son anlarımda böyle kaslı ve çirkin birinin manzaramı kapatıyor oluşundan rahatsızlık duyuyordum.

Adam elindeki baltayı havaya kaldırdı. Kafama saplamayı planlıyordu.

"Gücüne imreniyorum."

Adam bu kelimeleri söyledikten sonra baltasını savurdu.

Algılarım yeniden açıldığında kapkaranlık bir alandaydım. Belli ki ölmüştüm ve duyduğum son sözler hiç güzel değildi. Yüzlerce yıl yaşamama rağmen hayat ne çabuk geçmişti. Yapmak istediğim bir sürü şey daha vardı. Bu amansız kibir rekabetinden payımı alıp ölmek gerçekten ne kadarda anlamsızdı.

Bir tanrının veya benzer bir şeyin beni gelip bu karanlık mekandan alıp götürmesini bekliyordum ama beklediğimden farklı bir şey oldu.

Bedenimde farklı renklerde farklı farklı izler ortaya çıkmaya başladı. Parıldıyordum. Sanki ilerliyormuşum gibi bir his bedenimi kapladı. Sanki bir şey beni vakumluyordu. Birkaç saniye sonra algılarım kapandı. 

Vakumlanma hissini yeniden hissetmeye başladığımda bir şeylerin garip olduğunu hissediyordum. Vakumlanma hissi geçtikten sonra gözlerimi açtım ve mavi gök yüzü tepemde duruyordu. Kalkmak ve etrafa bakmak istedim ama bedenim hareket etmiyordu. Hatta bedenimi düzgünce hissedemiyordum. 

Etraftan yardım isteyebilmek için bağırmayı denedim ama bebek ağlama sesinden başka bir şey duyamadım. Zar zor hissedebildiğim kolumu havaya kaldırmaya çalıştım. Kolum görebileceğim bir yere geldiğinde ise şok oldum. 

Hay anasını-

Bu beden bir insan bebeğine aitti. Reenkarnasyon büyüsünde hata mı yapmıştım? Yoksa enerji yetersiz mi gelmişti? Başarıyla yeniden doğmuştum fakat bu beden kesinlikle bir ejderha bedeni değildi. Bir başka canavar ırkı olmasını kabullenebilirdim fakat insan olmak isteyeceğim son şeydi.

"Ha? Müdür bey şurada bir sepet var. Yoksa içindeki bir bebek mi?"

Bir kadın sesi duyuyordum giderek bana yaklaşıyordu.

Birkaç saniye sonra hizmetçi kıyafetleri giyen bir kadın görüş alanıma girdi. Beni tuttu ve kucağına aldı.

"Ağlama bebecik ağlama."

Şuanda olabilecek en kötü durumdaydım.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46887 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr