Bölüm 10 - Kaçış

avatar
205 0

Ejderhanın Kalbi - Bölüm 10 - Kaçış


...
 
Güçlü adımları ile sokaklardan süzülen Veexis; bir gölge, siyah bir sis bulutu gibi görünüyordu.
 
Sokaklar artık eskisine göre daha az bakımsız ve yıpranmış gözüküyordu. Soylular Mahallesi, başkentin merkezindeki saraya oldukça yakın olduğundan bakımlı ve lüks binalar ile doluydu.
 
Adından da anlaşılacağı gibi soyluların girebileceği, yüksek statü sahibi insanların yerleşkesiydi.
 
Peşinde kendisi öldürmek isteyen bir kraliyet okçusu bulunan Veexis, çoktan bu tarz mekanları arkasında bırakarak, surlara yakın olan mahallelere giriş yapmıştı.
 
Beklediği her saniye onun dezavantajına işliyor, kendisini daha da zora sokuyordu.
 
Tabii arkasında onu, kana susamış bir şekilde takip eden deli okçu dışında her şey planında gidiyordu.
 
Yenebileceği bir rakip tarafından ölümüne kovalanmak her ne kadar onurunu zedelese bile, savaşmaya çalışırsa diğer komutanların kendisine yetişmesi işten bile sayılmazdı.
 
Ne de olsa kraliyet muhafızlarının yardımcı komutanını yenmek o kadar da basit bir iş değildi.
 
Çökmüş ve bazıları yıkılmış binaların arasından hızlıca geçerken, arkasından deli bir hızla yaklaşan parıltılı ve sivri oktan, kıvrak bir hareketle daha sıyrıldı.
 
Okun ucundaki enerji o kadar baskın ve ölümcül bir aura yayıyordu ki, yanından geçip giderken bile o delici gücü hissedebiliyordu.
 
Kendisini takip eden kadını bu kadar öfkelendirecek bir şey yapmadığına adı gibi emindi, yaptığı katliamla alakası olmalıydı bu hiddetin.
 
Gözleri sinirle yerinden fırlayacak vaziyetteyken hızla arkasına döndü ve ellerini kaldırdı.
 
Kısa sürede kara bir duman ellerini sarmalarken ileriye doğru tutarak kadını hedef aldı.
 
Avuçlarının içinden çıkarak şimşek hızında fırlayan kapkara duman, sanki siyah alevler tarafından yanıyormuşcasına Nyleah’a doğru patladı.
 
Kendisine doğru fırlatılan büyüyle afallayan kadın, hızla tepki verse de patlayan parçalardan birkaçının zırhına temas etmesiyle, acı içinde  bağırdı.
 
Dengesinin bozulması yüzünden rakibiyle arasında olan mesafenin açılması yüzünden, nefretle bağırarak tekrar daha hızlı bir şekilde ileri atıldı.
 
Hınçla çıkan sesinin ardından Veexis’e doğru yayını kaldırdı ve güçlü, başka bir ok daha fırlattı.
 
Seni şerefsiz piç kurusu! Onlarca canın bedelini sadece ölerek ödemeyi düşünme bile! Bedenini sayılmayacak kadar binlerce parçaya böleceğim!” Diye bağırarak hızını kesmeden devam etti.
 
Parçaları dökülmeye yüz tutmuş kahverengi boyalı evin önünden geçerken, Veexis arkasından bağıran kadının sesini işitti ve kendisine doğru gelen bir başka oku daha sıyrılarak kıl payı atlattı.
 
Ok yanından geçerek eve isabet etti ve güçlü bir patlama ile evin duvarlarını yıkarak tuzla buz etti.
 
Toz bulutunun içinden hızla çıkarken, nefretle kendisine bağıran kadına sırıttı ve hazırladığı başka bir büyüyü ellerinden ateşleyerek fırlattı.
 
Bu sefer gelen saldırıya hazırlıklı olan Nyleah, ok sadağından hızla aldığı bir oku alevlere doğru yayıyla gererek fırlattı.
 
İki saldırı da birbiri ile sertçe buluşunca, güçlü bir ses ile patladı ve etrafa büyük bir şok darbesi yaydı.
 
Çevredeki güçsüz temele sahip binalar hızla bu darbe ile yıkılırken, altında kalan insanların acı çığlıkları ile Nyleah kendine geldi.
 
Gözü dönmüş vaziyetteyken ne yaptığını idrak edebilmeyi anca başarabilmişti.
 
Etrafında acıyla bağıran fakir ve çaresiz halka bakarken, gözleri pişmanlıkla kavruluyordu.
 
Siktir! Nerede olduğumu unutmuşum! Kahretsin, bu böyle devam edemez! Daha fazla dikkatsizce ok atamam, yoksa bu şerefsizden farkım kalmaz!’ Diyerek içinden umutsuzca geçirdi.
 
Çaresiz bir ifade ile yerde yatan insanlara baksa da hedefinden şaşmayarak tekrar Veexis’i takibe koyuldu.
 
O sırada Veexis ise kadının dikkat dağınıklığından yararlanarak sessizce fısıldayarak Nyleah’a baktı ve ardından başka bir yetenek kullandı.
 
İncele” Fısıldayarak kullandığı bu yetenek insanoğlunun bu zamana kadar ki atalarından geçen bir güçtü.
 
Tanrının eski insanlara verdiği, hayatta kalmalarına yardımcı olan eşsiz bir güç.
 
Diğer varlıkların gücünü saptamasına ve onlardan kaçınmak için veya bilgi almak için kullanılan bir yetenek.
 
Tabii Veexis’in kendisi bunun tanrı vergisi olduğuna inanmıyordu, antlaşma imzaladığı şeytandan sonra bütün bilgileri alt üst olmuş vaziyetteydi.
 
------------------------------------------------------------
 
Genel Bilgiler
-------------------
Seviye: 27
 
Can Puanı: 16.872/18.500
Mana: 86.425/90.750
Yorgunluk: 250/500
Açlık: 149/200
 
İsim: Nyleah Lampeas
Yaş: Yetişkin (103 Yıl)
Unvan: Işığın Okçusu
Irk: Elf
 
Güç Bilgileri
--------------------
 
Kuvvet: 60 (+?)
Sağlık: 45 (+?)
Dayanıklılık: 25 (+?)
Zeka: 121
Çeviklik : 33
Büyü: 37
 
Yetenekler
---------------
-Işık Oku(3)(Usta)%45
-Mana Kalkanı(8)(Tecrübeli)%21
-Silah Dönüşümü(2)(Usta)%78
?
...
 
Element Yatkınlıkları
-------------------------------
Ateş: 5
Su: 0
Toprak: 0
Hava: 0
Buz: 0
Işık: 53
Karanlık: -10
-----------------------------------------------------------
 
Kendisini kovalayan kadının güçlü olduğunu biliyordu ama bu derece bir güç kısa süreliğine de olsa Veexis’in şaşırmasına neden olmuştu.
 
Aklından anında birkaç fikir geçse de anlam veremedi.
 
Yardımcı kaptanlarının bu kadar güçlü olması... İnanılmaz, saklı bir kart olmalı. Onu burada öldürürsem başıma daha fazla iş açmama  sebebiyet verir. Şimdilik bana denk olamaz ama ileride... Onu hırpalayıp bırakacağım
 
Dünya genelinde normal bir askerin seviyesi 1 ile 5 arasında değişirdi, seviyesiz askerler de mevcuttu.
 
Tabii bu seviyesiz askerler genelde asayişten sorumlu olur ve savaşlarda kullanılmazdı.
 
Kıtalardan kıtaya seviye farkı değişse de genel olarak krallıklar ve imparatorluklar bu sistemi kullanırdı.
 
Maliyet ve yönetimi kontrol etmek bu şekilde daha kolay bir hale gelirdi.
 
Büyün bunların da dışında bir de elit olan, aynı Kraliyet Muhafızları gibi askerler vardı, 5 ve 15 arası değişen seviyeleri onların gücünü gösterirdi.
 
Krallar ve imparatorların yanında savaşabilen bu güçlü askerler kolayca harcanabilecek üniteler değildi, dolaysıyla Nyleah gibi bir askeri gücün elden gitmesi çok büyük sorunlara yol açabilirdi.
 
Veexis daha fazla amaçsız can almak istemediğinden ve doğup büyüdüğü krallığa daha fazla zarar vermeden gitmek için çabalıyordu.
 
Gene de ilginçtir ki bu kadın tam tamına 27 seviyeydi ve bu kadar güce sahipken çok fazla konuşulmuyor, bilinmiyordu.
 
Nefretle söylenen sözlere karşı bağırarak Veexis, suskunluğunu bozup yanıt verdi. “Savunduğun kişilerin kim oldukları hakkında gram fikrin yok elf!
 
Bilerek bastırarak söylediği sondaki kelime, kadının yüzünde büyük bir şaşkınlık ifadesi oluşturmuştu.
 
Bu şaşkınlığını fırsat bilerek, kaçtığı yönün tersine dönüp kadına doğru ani bir hareket ile son güç ileri atıldı.
 
Yaptığı bu hamle, henüz şaşkınlığını üzerinden atamamış kadına, dar sokakta ve etrafı yıkık dökük binalar ile dolu arazide kaçabileceği bir delik bırakmamasını sağlamıştı.
 
Ellerini şeytani güç ile besleyip zehir yetenekleri ile doldurduktan sonra, tüm gücü ile kadının kafasına doğru savurdu.
 
Onun aksine kendisine doğru son sürat gelen kadınsa; kaşla göz arasında kapanmış mesafe ile yüzüne doğru gelen güçlü yumruğa karşı, tam zamanında tepki veremedi.
 
Güçlü bir karanlık aura tarafından sarmalanmış yumruk, miğferinin altında korunmuş yüzüne sertçe çarparak kendisini geriye savurdu.
 
Miğfer bütün gücü emmese de bir çoğunu soğurarak Nyleah’ın ciddi bir hasar almasını önledi.
 
Patlama ile etraftaki evler sarsılırken, siyah bir sis bulutu etrafa doğru yayılmıştı. İnsanda kötücül bir his uyandıran bu sisle birlikte kadın, bedeni felç olmuş vaziyette sokağın ortasına doğru savruldu.
 
Düştüğü yerde küçük çaplı bir çöküntü oluştururken metrelerce ileri savruldu. Ayakları yerden kesildiği için ancak bir binanın duvarına çarparak durabilmişti.
 
Yediği yumruk ile tüm vücudu kaskatı kesilmiş bir şekilde felç olmuştu. Kendisini nasıl fark ettiğini düşünürken toparlanmaya çalışıyor ama vücuduna söz geçiremiyordu.
 
Arhg! Nasıl... Konuşa...mıyorum... Lanet!!!
 
Kendisini ancak incele yeteneği kullanarak fark edebilirdi. Ama direk kraldan gelen bu yeteneği engelleme gücüne sahip bir eşya ile korunurken nasıl fark edildiğine aklı ermiyordu.
 
Bu iş beni aştı... Burada ölemem, Kaptana rapor vermem lazım! Ama bu soktuğumun vücudu! Zehir kullanabilen bu kadar güçlü bir insanın bu zamana kadar nasıl şehirde olduğunu fark edemedik!
 
Karşısında kendisinden katbekat güçlü bir düşman vardı, üzerindeki ‘İncele’ yeteneklerini iptal eden kolye bile bu gücü aşamamıştı.
 
Şok olmuş yüzü ve felç vücudu ile yerinden kıpırdayamazken nefes nefese kalmış vaziyette, düşmanının adım seslerini dinlemeye çalıştı.
 
Kesik nefesleri göğsünü zorluyor, vücudu ağır çelikten oluşmuş zırhının altında eziliyordu.
 
İnanılmaz... Dehşet derece güçlü ve onu durduracak kadar kendime güvenemiyorum artık! Oyalamaya çalışsam bile başımın gövdemde olacağının garantisi yok! Ve bütün sesler kesildi, nereye kayboldu?
 
[TAP...] [TAP...] Kendisine doğru yaklaşan ayak seslerini duyunca nefesi kesildi.
 
İyileştirme büyüsünü yapabilecek güce bile sahip değildi şuan, dikkatsizce yediği yumruktaki zehrin gücü tahmin ettiğinden daha fazlaydı.
 
Adım sesleri tam ayak baş ucunda kesildi ve uzun süre boyunca başka ses çıkmadı.
 
Sadece hafif bir rüzgar sesi ve sanki süzülerek düşen bir yaprağın çıkardığı sesi duyar gibi oldu.
 
Biraz daha bekledikten sonra zehrin etkisi zayıflayınca, yapıştığı külüstür ve dökük evin duvarlarını üzerinden atmaya çalıştı. Artık adamın karanlık enerjisini etrafta hissedemiyordu.
 
Tonca çabayla titreyen ellerini, üzerine düşmüş ve yıkılmış tuğlaları, kalasları itmek için kullandı. Doğrularak etrafa baktı ve gözü, sokağın sonundan hızla geçen anlık karaltıyı zar zor fark etti.
 
Üzülerek yaptığı bu büyük aptallığa kızarken, onlarca duygu değişimini bir arada yaşıyordu.
 
Gözleri boş boş sokağın sonuna bakarken yorgunluk barının dibine çökmüş olduğunu fark etti.
 
Zorlasa oyalayabileceğini düşünüyordu ama şimdilik daha önemli bir görevin parçası olduğu için bunu burada bırakmaya karar verdi.
 
Elf olduğumu fark etti ve delicesine bir güce sahipti... Beni neden öldürmedi? Yoksa asıl kimliğimi mi fark etti? Bu imkansız, arkasında başka bir sebep olmalı!
 
Daha fazla düşünemeden, hemen arkasından dört nala koşan atlıların seslerini duymaya başladı.
 
O sırada yerde duran beyaz bir kağıt ve üzerinde kanla yazılmış bir yazı gördü.
 
Şaşırarak bacaklarının hemen yanında duran kağıdı eline aldı ve yazan yazıyı okudu. Yazı elf alfabesi ile yazılmıştı.
 
‘Peşimi bırak! Suçlu kraliyetten, bu beni son görüşün oldu. Bir daha bu kadar şanslı olamazsın.’”
 
Ne yapacağını bilemezken elinde tuttuğu kağıda boş gözler ile bakıyordu. Atlıların sesi daha yakından gelmeye başlayınca hızla kağıdı sakladı.
 
Düşünmek için fazla yorgundu.
 
Derince bir iç çekti ve kendisini tekrardan darmaduman olmuş tuğlaların ve ahşapların üzerine attı. Yorgun düşmüş ve kısa süreli felce uğramış bedenini daha fazla tutamıyordu.
 
Bir gün bu kadar ağır yenileceğimi hiç düşünmezdim, yumruğunun geldiğini göremedim bile... Daha fazla güçlenmeliyim... Tekrar karşılaşacağımız günü iple çekiyorum...
 
Bitik vücudu ile hafifçe oflayıp mırıldandıktan sonra Veexis’in arkasından birkaç ağır küfür etti.
 
Artık atlıları daha rahat duymaya başladığını fark edince rahatlayarak gözlerini kapattı. Kesinlikle tekrar buluşacaklarına emindi, neden bilmiyordu ama hislerine her zaman güvenmişti.
 
O sırada arkasındaki böcekten kurtulmanın verdiği rahatlık ile Veexis şehrin kuzey kapısının duvarlarına ulaşmıştı.
 
Koca surların tepesinde konuşlanmış askerleri görmezden gelerek, büyük bir sıçrama ile gökyüzüne fırladı.
 
Elleri ile taş duvarların arasına tutunarak birkaç defa daha sıçradıktan sonra, surların üstünde yerini almıştı bile.
 
Birkaç asker durumun farkına vararak çan kulelerine doğru hareketlense de, Veexis son bir defa daha arkasını dönüp şehre baktıktan sonra surlardan aşağı adımını atarak serbestçe vücudunun düşmesine izin verdi.
 
Düşerken tekrar karanlık bir forma bürünüp yavaşlarken, çalan çanların sesini işitiyordu.
 
Bir yangın gibi başlayarak diğer çanlarda ardı arkasına kuvvetli bir tınıyla çalınmaya başlandı.
 
[PAT!] Yere indiği gibi tekrar ilerleyerek karlı arazinin yavaşça kayboluşunu, yerine donmuş ve sertleşmiş buzul tabakasının geldiğini fark etti.
 
Bu zamana kadar asla surların bu kadar ötesine gitmemişti. Şehrin etrafı bir nebze de korunaklı olsa da, asıl sıkıntı krallık sınırlarını geçtikten sonra başlıyordu.
 
İnsan hayatının olmadığı söylenen, sadece azılı canavarların ve buzul solucanlarının dolu olduğu Issız Diyar.
 
Etraf anında soğuyarak kuvvetli rüzgarlar ile eserken, ileride gözükmeye başlayan kurumuş, ölü ağaçlarla dolu bölgeye ilerledi.
 
Hah... Hiç bitmeyecek sandım, şerefsiz herifler peşime kuduz bir köpek takmışlar bir rahat vermedi!” Rahatlayarak birkaç kelime daha laf ettikten sonra hızını daha da arttırarak ağaçlıklara doğru devam etti.
 
Veexis farkında olmasa da, atladıktan kısa bir süre önce gelen zırhlı bir komutan tarafından surların üzerinde izleniyordu.
2 metre boyundaki bedeni, gümüş zırhlarla korunurken kafasındaki miğferde asılı duran beyaz püskül kimliğini belli ediyordu.
 
Kendisini gizlemeyi becerebilen en az 15 adamı arkasından takibe gönderin, aklınızdan adamı kaybetmeyi geçirmeyin bile. Sadece takip edin” Güçlü ve gür çıkan sesiyle arkasında duran askerlerden, başındaki miğferde siyah tüyü olan bir adama seslendi.
 
Asker bir adım öne çıkarak “İzin verirseniz, Griffonları’da yanımıza almak isteriz. Kuzey zorlu bir yolculuk olacak efendim
 
Arkasını dönmeden askere onaylayan bir yanıt verdikten sonra komutan, bakışlarını ormandan çekerek yaverine döndürdü.
 
Elleri arkasında dik bir şekilde, kendisinden hayli küçük olan yaverine delici bir bakış attı.
 
Nyleah nerede? Bu adamı takip etmesi için emir vermiştim, şimdiyse ortalıkta yok
 
Yaver yutkunarak cevap verecekken arkasında duyduğu kadın sesi ile rahatladı ve başını eğerek geri çekildi.
 
Özürlerimi sunarım Komutan Iworick, kendisi beklediğimden daha fazla güçlü çıktı
 
Iworick, kendisine seslenerek yanına hızla gelen; gümüş zırhlarla donatılmış kadına, olduğu yerden istifini bozmadan baktı.
 
Bitkin düşmüş ve zırhı çiziklerle ve yanıklarla dolu olan bir kadın.
 
Gözleri ile uzunca süre önüne gelerek diz çökmüş Nyleah’a baktı. Hala titreyen ve ayakta durmakta zorlanan bedenini görünce gözlerini kısarak ağzını açtı.
 
Nyleah Lampeas, Yardımcı Komutan. Sana bu unvanı verirken, aklından neler geçiyordu? Neden kaçmasına izin verdin?” Güçlü ve içinde hafif bir sinir barındıran sesi Nyleah’a ulaşınca, kadın hızla diz çöktüğü yerden başını kaldırdı ve konuşmadan önce güç topladı.
 
Etraftaki diğer askerler seslice yutkunurken, dik bir şekilde hepsi hazır ol pozisyonunda gergin bir şekilde bekliyorlardı.
 
Nyleah güçsüz düşmüş sesi ile “Düşman karanlık sanatlar kullanıyordu, şeytanlar ile bir bağlantısı olmalı. Zayıflığım olan element yeteneklerini kullanarak küstahça saldırdı, oyalamaya çalışsam bile düşündüğümden daha kuvvetliydi.” dedi.
 
Adam kızgın gözler ile kısa süreli bir bakış attıktan sonra cevap vermedi ve şehrin ötesindeki ağaçlıklara doğru baktı.
 
Şehrin etrafını saran şeffaf bir bariyer sayesinde sıcaklık dengelense de, bariyerden çıkan yağmur damlaları hızla kara dönüşerek etrafa yayılıyordu.
 
Bu zamana kadar kuzeydeki şehirlerin ayakta kalmasının sebebi bu kubbe şeklinde olan bariyerlerdi.
 
Krallık sınırları içerisinde bile donmuş ve yok olmuş bölgeler mevcuttu. Dolaysıyla yanınızda bir ateş büyücüsü veya mana kalkanı yapabilen bir kişi olmadan seyahat etmek oldukça tehlikeliydi.
 
Ne kadar dayanabileceksin? 3 gün? 4? Bu vakte kadar bırak ıssız diyarlarda, krallık sınırları içerisinde tek başına uzun süre yaşayabilen kimse çıkmadı, tek bulacağın şey dondurucu soğuğa karşı dayanıklılık geliştirmiş azılı canavarlar olacak
 
Korkunç gecenin getirdiği kan kokusunu hala burnundan atamıyordu, onlarca savaş ve muharebede savaşmıştı ama asla masumların ölmesine alışamamıştı.
 
Alışmayı da istemiyordu.
 
Tekrar surlara yaslanırken kadına doğru “Nereye gittiği hakkında bir fikrin var mı? Ağaçlıklara doğru, ışığın çıktığı bölgeye ilerledi. Patlamanın o adam tarafından çıkarılıp çıkarılmadığı, ışığın kaynağı ve sorumluları. Hepsini istiyorum Nyleah Lampeas, hepsini. Anladın mı?” bıkmış sesi ile seslendi.
 
Kadın onaylayan bir şekilde başını sallarken ayağa kalktı ve “Anlaşıldı General Iworick!” diyerek seslice bağırdı, ardından hızla geri çekilerek şehre doğru yola koyuldu.
 
Iworick birkaç dakika daha manzarayı izledikten sonra, arkasında bekleyen yaverine doğru seslendi.
 
Kral ile bir toplantı istediğimi iletin, başından beri dediklerimin hiçbirini yapmadı. Ne alarm, ne surlar. Kraliyette bir şeyler oluyor, sadece kraliyette değil...
 
Biraz bekledikten sonra kafasını çevirdi, yeşil gözlerini Hjuras Dağları’nın en tepesine dikti ve cümlesine devam etti.
 
Dünya’da da öyle, bir şeyler değişti...” Güçlü ve kuru sesi bütün olanlardan sonra yorgun çıkmaya başlamıştı.
 
Yüz hatları miğferinin içinden belli olmasa da, gözleri adeta her şeyi bilmek istediğini haykırıyordu.
 
Hızla dönerek surlara çıkan merdivenlerden aşağı inmeye başladı, pelerini savrularak sağ sola çarparken arkasından onu takip eden askerler ile şehre doğru yöneldi.
 
Surların üzerinde yanan meşaleler ve büyük ateşler etrafı aydınlatan tek ışık kaynağıydı.
 
Ay bile bu gece fazla parıldamıyor ve sönük kalıyordu.
 
Ortaya çıkmaya başlayan güneş ile askerlerin ortaya çıkardığı sesler etrafta yankılanıyordu.
 
...

------------------------------------------------------------

Bu Bölüm Toplam 2300+ Kelimeden Oluşmaktadır.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46895 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr