Altın renkli kızgın güneş, bozkırları yakmak istercesine parlaktı. Yemyeşil bozkırın üzerinde bir insan bile yoktu. Issız ve sessizdi.
Ancak sadece o bölgede geçerliydi bu!
İki genç adam gece gibi siyah atların üzerinde, rüzgar gibi ilerliyordu.
Alkan atını mahmuzladı ve Akhan’a yetişti. “Doğru kararı verdiğimize emin misin? Babam bundan uzak durmamızı söyledi! Kaldı ki sen…” Rüzgar yüzünden sesi bastırılsa da, buyan enerjisi aktrarak daha da güçlendiriyordu. Bu yüzden Akhan onu duyabiliyordu.
Akhan ve Alkan kısa bir tartışmanın ardından, Akhan’ın isteği üzerine savaşılacak yere gidiyorlardı. Alkan her ne kadar Akhan’ı durdurmaya çalışsa da, aslında en çok gitmek isteyen kişi oydu.
Sevdiği kadın kaçırılmıştı. Ayrıca soydaki en güçlü savaşçılardan birisiydi. Doğal bir yetenekle doğmuştu. Buyan enerjisi es geçilse bile, fiziksel gücü görmezden gelinemezdi.
“İçten içe ne istediğini biliyorum, ağabey. Ayrıca bende görmek istiyorum.” Akhan bağırdı. Sesinin duyulmasından korkuyormuşçasına, ardından çılgın bir kahkaha attı ve atını mahmuzlayarak arkada bıraktı.
Sırtında bir yay sadağı ve yay vardı. Belindeki kemere hafif ve kısa bir kılıç asılmıştı. Ayrıca siyah gözleiri de o kılıcın keskinliğinden eksik kalmayacak kadar keskindi.
Gökyüzü Kağanlığı'nda cinsiyet ayrımı gözetmeksizin çocukluktan itibaren eğitim alırlardı. Bu yüzden kadını da, erkeği de savaşmayı az çok biliyordu.
Alkan geride kalmamak için daha da hızlandı. Gözlerini Akhan’dan ayıramıyordu. Bir şeylerin farklı olduğunu biliyordu.
Akhan çocukken de deli dolu bir çocuktu. Çok hareketli ve zekiydi. Ayrıca büyüklerine karşı saygı da kusur etmez, hiçbir kuralı çiğnemezdi. Bu yüzden tüm aileler ve kişiler tarafından sevilir, dikkate alınırdı.
Ancak kesinlikle bir çılgın değildi. Kanında akan kandan dolayı, canavarları korkutacak kadar cesaretli olsa da, asla yenileceği bir savaş için harekete geçmezdi.
Lakin, bu sefer çok şey değişmişti.
Alkan derin bir iç çekti ve devam etti.
Savaşta kadınların ele geçirilmesi büyük bir utançtı.
Bu utancı ise Yoban Soyunun yetişkin erkekleri üstleniyordu. Bu yüzden meseleyi çözmek için Yobanay sadece erişkinleri yanına almıştı. Oğlu Alkan ise geride kalmış, çömezleri koruyordu.
Yobanay derin ve engin dağ dizisine bakarken yanındaki adama melankolik bir şekilde söyledi. “Tezbey. Sence onları güvende tutmak için önden göndermek bir hata mıydı? En güçlüler arkada kalır ve sürüsünü korur. Sözde böyle değil miydi?”
Tezbey, siyah gözlere ve sakallara sahip, sarı saçlı bir adamdı. Saçları tıpkı Yobanay’a benziyordu. Ayrıca gözlerinde ölümcül bir bakış vardı. Arkasında hazırlanan kırka yakın erkek vardı. Hepsi büyük bir nefretle dağlara doğru bakıyordu. Savaştan eminlerdi.
Ya öleceklerdi, ya da kadınlarını alacaklardı.
Tezbey cevapladı. “Hatalısınız beyim. Ancak bu hata merhametten kaynaklanan bir hatadır. O alçak piçlere acımayacaktık. Onları besin olarak canavarlara vermeliydik. Fazla merhametlisiniz… ancak kendinize çok acımasızsınız.”
Tezbey, Yobanay ile aynı nesilden birisiydi. Bu yüzden onu abisi olarak görüyordu. Gerçek bir kardeşten daha yakınlardı. Ayrıca aralarında derin bir karşılıklı saygı vardı. Biri, diğeri için can verebilirlerdi.
O sırada en büyük dağdaki mağarada, kartal gözlü bir adam yanındaki adama sitem ediyordu.
“Patron! Neden onlarla eğlenmedik? Hepsi de gayet güzeldi.”
Yanındaki adam oldukça uzundu. Ancak bir o kadarda inceydi. Elinde bir yelpaze tutuyor, hafifçe sallıyordu. Oldukça yakışıklıydı. Keskin hatları, bir ejderha misali gözleri vardı. Zekasını belli ediyor, sakinliğini vurguluyordu.
Bu son zamanlarda hızla yükselen haydut lideri; Yücel’di..
“Neden hâlâ sıradan bir kaptan olduğunu biliyor musun, Kartal Göz?” Yücel, kartal gözlü adama sordu.
Kartal Göz yanıtladı. “Yetişim seviyemin düşük olması?”
Kartal Göz, liyakat ve acımasızlık konusunda eksiklik çekmiyordu. Hatta haydutların neredeyse hepsi ona derin saygı duyuyor, bir o kadar da korkuyorlardı. Yani oldukça popüler birisiydi.
Peki, neden hâlâ bir kaptandı?
Ona göre tek eksiği güçtü. Eğer, gücü olsaydı herkese hükmedebilir, canı ne isterse yapabilirdi.
Yücel iç çekti ve kafasını salladı.
“Hayır. Güçlü olmak için sadece yumruğuna güvenemezsin.” Yücel eliyle kafasını gösterdi. “Akıl… Sence ben böyle fıstıkları kaçırmak ister miyim? Kadınları ne kadar sevdiğimi biliyorsun!”
Kartal Göz onayladı. Önündeki bu adam komşu krallıklarda en çok aranan suçlulardan birisiydi. Bunun sebebi güçlü olması değildi, aksine aşağılık planları ve davranışlarıydı. Soylu ailelerin kızlarına tecavüz etmiş ve acımasızca işkence etmişti. Ardından sahte kanıtlarla, aileleri tuzağa çekmişti.
Burada da benzer bir plan uygulanıyordu. Ancak tecavüz kısmı çıkartılmıştı. Yücel onlara dokunma izni dahi vermemişti. Bunu yapmak istememesinden değildi, bunu yapacak cüreti kendisinde bulamayışıydı.
“Bazı şeyler dokunulmazdır, Kartal Göz. Mesela bir ejderhanın ters puluna vuramazsın. Veya bir aslana meydan okuyamazsın. Kadınlar… bizim için kullanılacak deri ve et parçalarından ibaret. Ancak onlar için durum farklı.” Yücel, Yobanay’ın geliş yönüne doğru baktı.
“Farklı mı? Yoksa onların doğurganlık oranları mı fazla? Doğurgan kadınlar son dönemlerde azaldı.” Kartal Göz hızlıca cevapladı. Ona göre kadınlar güzel derileri ve kıvrımları olan, et parçalarından ibaretti. Tek görevleri erkeklere hizmet etmekti.
Yücel reddetti. “Hayır. Kadınlarının bir saç teli için gözlerini kırpmadan bir krallığa meydan okuyabilirler. Şuan bir kurdun, gururunu ezdik. Bu yüzden bile bize saldıracaklardır ve tuzağa düşeceklerdir. Ancak onların kadınlarına dokunursak, krallık bile bizi kurtaramaz. Hâlâ yeterince güçlü değiliz. Steplerin canavarlarına karşı koyamayız.”
Kartal Göz’de kafasını salladı ve ona katıldı. Zaman yavaş yavaş geliyordu. Bu yüzden Kartal Göz arkasındaki adamlara işaret vererek savaşa hazır olmalarını söyledi.
“Hm… Geliyorlar.” Yücel sözlerini bitirdiği gibi bir kurt uluması çevreyi sarstı.
Kulak zarlarını titreten güçlü ulumalar yükseldi. Altın renkli, kızgın güneşin altındaki toprak titriyordu. Ulumaların ardı kesilmeden, daha güçlü ulumalar onları takip ediyordu.
Kartal Göz tedirginlikle baktı. “Bunlar… Demek kurtlar ve kartallarla çok iyi anlaştığı doğruymuş. Bence orman seçebileceğimiz, en kötü savaş yeriydi. Kurtlar buraların hakimi denebilir.”
Yücel ona baktı ve sakince konuştu. “Herkesi hazırla! Yoban Soyunun başını ben karşılayacağım. Kadınları geride bırakın ve ormanın içinde dağılın. Büyük ihtimalle kurtları kullanacaklar. Ağaçların yoğun olduğu yerlerde savaşın ki, etrafınızı çevrelemesinler.”
“Anlaşıldı!” Kartal Göz, Yücel emrini verdikten sonra hızlıca ayrıldı ve kaptanlık ettiği otuz kişilik takımla ayrıldı.
O sırada Yücel’in omzuna bir güvercin indi. Güvercin süt beyazıydı. Sıradan bir güvercine göre daha büyüktü ve bir güvercinden beklenmeyecek kadar zekiydi.
Yücel güvercinin bacağına bağlı mektubu çıkardı ve bağını çözerek okudu. Ardından kağıdı sıkarak tozlar haline getirdi.
“Adınç işini halletmiş. Babamdan daha fazla ödül almak için hızlı çalıştığını anlamış olduk. Şimdi onu kullanmakta… önümde güzel bir fırsat var. Bunu kullanmazsam, tahtı hak edemem.”
Yücel güvercinin bacağına başka bir kağıt bağladıktan sonra onu gönderdi. Ardından arkasını dönerek karanlık mağaranın içine yürüdü.
“Bunlar gibi aptallar Yada Taşını hak ettiklerini mi düşünüyorlar? Acaba nereden buldular? Yerini öğrenseydik, Kara Kaplan Ülkem yağmurların kralı olurdu. İstediğimiz gibi su kaynağına sahip olmakla beraber istediğimiz gibi yer değiştirebiliriz.”
Yücel’in yanından bir gölge geçti.
“Gölge. Yoban genci harekete geçti mi?”
“Evet.” Dedi gölgelerden bir ses. Bir cinsiyeti yoktu. Kulak tırmalasa da, bu kişi Yücel’in en güvendiği adamdı.
“Tamam. Gölge… buna sen bakacaksın. Kartal Göz ve diğerlerinden kurtulursak iyi olacaktır.”
“Anlaşıldı.”
“Gidebilirsin.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..