Bölüm 20: Arena II

avatar
497 4

En Güçlü Olacağım! - Bölüm 20: Arena II


Sonsuzluk Elçisi ile Heybetsiz Savaşçı arasındaki maç son bir dakika da büyük bir hararet kazandı. Sonsuzluk Elçisi bir peri gibi savaşçının etrafında daireler çizerek açıklardan saldırıyordu. Her saldırısı kesin ve acımasızdı. Uzun zamandır savaşan bir veteran gibiydi.

 

Ancak Heybetsiz Savaşçı’da ondan aşağı değildi. Yüzünde alaycı bir ifadeyle Sonsuzluk Elçisi’nin hareketlerine uyum sağlıyor, kılıcını hafifçe oynatarak hançer saldırılarını karşılıyordu. Sonsuzluk Elçisi kadar hızlı değildi ama Sonsuzluk Elçisi’de onun kadar kuvvetli değildi.

 

Otuz saniyede soluksuz bir şekilde geçti. Tam o anda Sonsuzluk Elçisi’nin aurası bir volkan gibi patlak verdi. Seviyenin çok üzerinde bir güç vücudundan dışarı yayıldı. Seyirciler arasında heyecan yükseldi. Heybetsiz Savaşçı geriye çekildiği anda bu heyecan daha da arttı. Çünkü herkes Sonsuzluk Elçisi’ne para yatırmıştı. Baskın olması paralarının güvende olduğunu hissettiriyordu.

 

Sonsuzluk Elçisi, bir kum tanesi kadar zarif ama bir yıldırım kadar hızlı bir şekilde Heybetsiz Savaşçı’ya atıldı. İki hançeri güneş ışıklarını yansıttığında sağ ayağı yere sağlamca bastı. Bu ‘Yabani Adım’ isimli bir teknikti ve bir ‘Geniş Burunlu Yabani Domuz’ kadar kuvvet veriyordu. Geniş Burunlu Yabani Domuz fiziksel gücü ile ünlenmiş 4. Seviye bir canavardı.

 

Sonsuzluk Elçisi ayağını yere bastığı anda bileği burkuldu ve dengesi tamamen kayboldu. Kontrolsüz güç bileğini kırdı ve onu yere düşürdü. Heybetsiz Savaşçı’nın kılıcı çevresindeki rüzgârı yardı.

 

“…”

 

“…”

 

“…”

 

Seyircilerin heyecanı bir anda yok oldu ve yuhlamalar başladı.

 

“Bu nasıl savaşmaktır ya?! Bileğini burktu!”

 

“Hançer kullanıcısı gibi de gözükmüyor. 2 altınım çöpe gitti.”

 

“O kadar da ümit vermişti oysa, neyse…”

 

Akhan gülümser bir ifadeyle bahislerin alındığı yere gitti ve kazancını aldı. Küçük bir torbanın içinde tamı tamına on beş gümüş vardı.

 

“Kolay para.”  

 

Akhan gülümsemeye devam etti. Yüzündeki maske sayesinde kimse onun yüzünü görmese de çevreye saçtığı pozitif enerji ile anlamak zor değildi.

 

Sonsuzluk Elçisi ve Heybetsiz Savaşçı arasındaki savaşı ilk gördüğünde Sonsuzluk Elçisi’nin hareketlerindeki garipliği fark etmişti. Sağ ayağını çok ama çok az kullanıyor, güç aktarmaktan kaçınıyordu. Bundan dolayı da sürekli aksıyor ve ataklardan vaz geçiyordu. Ayrıca sağ ayağına yük bindirdikten sonra yüzü buruşuyordu.

 

Akhan’ın en iyi olduğu dal ayak teknikleriydi. Bu yüzden final saldırısını hangi tarzda yapacağını anlamıştı. Hangi teknik olduğunu bilmese de Heybetsiz Savaşçı gibi bir rakibi alt etmek için patlayıcı bir güç sergilemeli ve ok gibi deliciliğe sahip olmalıydı. Aksi takdirde Heybetsiz Savaşçı’nın savunmasını aşamaz ve onu şaşırtamazdı.

 

Ancak sağ ayağındaki aksama sıkıntıydı. Akhan’ın düşüncelerine göre ileri atılmak için bir kereliğine sağ ayağını –en güçlü ayağını- kullanacak ve oraya yüklenecekti. Öyle de oldu. Sonsuzluk Elçisi hız ve kuvvet kazanmak için sağ ayağına yüklendi ve beklenmedik şekilde dikkat dağınıklığından kaybetti. Ama kaybetmesinin sebebi sağ ayağının hasarlı olması ve kendine fazla güvenmesiydi.

 

Bir savaşçı kendi vücudunu çok iyi bilmeliydi. Özgüven çok iyi bir şeydi, umutsuz durumlarda zafere gitmenin yollarından birisi özgüvendir. Ancak özgüven sizi kurtarabildiği gibi, öldüredebilir. Kadın burada yaptığını bir savaş alanında yapsaydı, tüm takımının ölümüne sebep olabilirdi.

 

Akhan küçük yaşından beri bunları öğreniyordu. Bu yüzden bu tür durumlara çok alışıktı. Kendisi de daha küçükken benzer hatalarda bulunmuştu ama büyüdükçe özgüveni artsa da kibre dönüşmemiş, gözlerinin önünü kapatmamıştı.

 

Akhan tekrardan eski yerine geçtiğinde farklı bir savaş çoktan başlamıştı. Bu sefer iki iri yarı adam vahşice savaşıyordu. Birisi 4. Seviyenin ortasında diğeri de zirvesindeydi. Akhan ortaya çıkan gücü gördükçe nutku tutuldu. Çünkü bu kişilerden herhangi birisi Yoban Soyu’nu kolaylıkla ortadan kaldırabilirdi.

 

4. seviyenin zirvesinde olan adım uzun ama kalın bir kılıç kullanıyordu. Saçları askeri tarzda tıraş edilmişti. Bir sütunu andıran vücudu Akhan’ın iki katıydı. Etrafındaki niteliksiz aura ile görülüyordu ki herhangi bir eşlikçi ruha sahip değildi.

 

Karşısındaki adam ise çıplak eller ile savaşıyordu. Üzerinde siyah renkli bol bir cüppe vardı. Saçları çenesine gelecek kadar uzundu. Hareketleri bir kuğunun ki kadar zarifti. Akhan adamın ayak pozisyonuna bakınca ünlü bir dövüş sanatı ustası olduğunu düşündü. Mert ya da Osman’dan aşağı değildi.

 

Bu dikkatini çektiğinden doğruldu ve aralarındaki savaşa odaklandı. Eğer yeterince dikkatli izlerse bir şeyler kapabilirdi.

 

Akhan savaşçıların adını birkaç saniye sonra öğrendi. Uzun kılıç kullanan kişi Gökbudak ismini taşıyordu. Anlamı sakınmayan, cesurdu. Karakteristik özelliklerine göre verilmiş bir şeydi adeta. Çünkü hamleleri cesurdu. Hiçbir şeyde sakınmadan gücünü tam potansiyelle kullanabiliyordu.

 

Karşısındaki dövüş sanatçısının ismi ise Eymen’di. Doğu Bölgesi’ndeki ünlü bir dojonun eğitmeniydi. Kullandığı dövüş sanatı, Beyaz Kuğu’nun Zarafeti’ydi. Birçok kişi tarafından bilinmiyor olsa da ünlü olduğu gerçeğini değiştirmezdi.

 

Akhan Beyaz Kuğu’nun Zarafeti’ne ilgi duydu. Çünkü Wing Chun’u andıran bir tarzı vardı. Eğer bunu öğrenirse Wing Chun’u geliştirir ve belki de savaş tekniği olarak uygulayabilirdi. Bildiğine göre Beyaz Kuğu’nun Zarafeti aynı anda bir savaş tekniğiydi.

 

Akhan tekrardan savaşa odaklandı. Gökbudak kavradığı uzun kılıcını geniş bir açıyla savurduğunda etkisiyle rüzgar harekete geçti. Bu kılıcın kuvveti ve keskinliği bir Demir Ağaç’ı rahatlıkla ikiye bölebilirdi.

 

Eymen ve Gökbudak arasındaki mesafe iki metreden daha azdı. Herhangi bir yumruk ya da tekme bu mesafeden ulaşamazdı. Bu yüzden üstünlük mesafeden dolayı Gökbudak’taydı. Üstelik geniş bir saldırı yaptığından dolayı Eymen geriye doğru da kaçamazdı.

 

Arenada izleyen herkes nefesini tuttu. Kılıç çok hızlı olduğundan dolayı bırakın Eymen’i, 5. Seviye birisi bile zamanında geriye çekilemezdi. Ancak Akhan alayla gülümsedi. Çok basit düşünüyorlardı. Bu kılıçtan kaçınsaydı bile momentumu yüzünden sızan güç benzer bir hasarı verebilirdi. Bu yüzden kaçınmak ölümle aynı anlama geliyordu.

 

Geriye kalan seçenekler neydi? Karşıla ya da saldır. Akhan kendisi için en mantıklı seçimin saldırı olduğunu gördü. Patlayıcı bir yumrukla Gökbudak’ı afallatabilir ve gücünün kaynağını kesebilirdi. Ardından bileği tutarak gücü kendisi için kullanır ve Gökbudak’ı kendi gücü ile alt ederdi. Bunu Wing Chun ve Jiu-Jutsu sayesinde başarmak zor değildi. Sadece tereddüde yer yoktu. Ufak bir duraksama da ince kesilmiş bifteğe dönerdi.

 

Geriye kalan karşıla seçeneği Akhan için şu anlık imkansızdı. Buna uygun bir savaş tekniği gerekiyordu, yoksa vahşi kuvvetle çok bir şey yapamazdı.

 

Bir saniyelik süre kısa gibi gözükse de savaşçılar için aslında çok uzundu. Anlık durumlar fazlaca görüldüğünden herkes kısa sürede hızlı düşünmeye alışıktı. Bu yüzden Akhan’ın zihni bile bu kadar hızlı düşünceleri kılıç hareket ettiği anda oluşturmuş ve temas edeceği anda bitirmişti.

 

O anda Eymen, Akhan’ın en düşük ihtimal olarak gördüğü ‘karşıla’ seçeneğini seçti. Bir saniyenin çeyreği süresinde aldığı zarif duruşunun ardını düz bir avuç içi takip etti. Kılıcın keskin ucuna doğru giden bu avuç, sonu iyi bitmeyecek bir hikaye gibiydi.

 

Ancak kılıcın hızının azaldığını gören herkes bir anda afalladı. Mucizevi bir şekilde avuç hareket ettiğinde kılıcın gücü yarıya düşmüş, hızı neredeyse yok olmuştu. Eymen’in avuç içi onlarca ton suyun kuvvetini karşılayan bir duvar gibi titredi. Avucunda kesikler oluşsa da Eymen en ufak bir tepki vermeden diğer eliyle kılıcın gövdesine yumruk attı.

 

Tink!

 

Yumruk kılıcın geniş gövdesine indiğinde kılıç Gökbudak’ın ellerinden kurtuldu ve özgürlüğüne kavuşmuş bir kuş gibi havalandı. Eymen tekrardan harekete geçti ve bu sefer orta yükseklikte bir tekmeyle Gökbudak’ın diyaframına hasar verdi.

 

Gökbudak tepki dahi verme şansı bulamadı. Eymen’in sağ ayağı kavisli bir rota izleyerek Gökbudak’ın şakağına inmiş ve onu yere yapıştırmıştı.

 

Gökbudak yere düştükten sonra Eymen zarif bir şekilde başlangıç pozisyonunu aldı ve bir savaşçıya olan saygısını gösterdi. Çok güzel bir görsel şölen göstermişti. Sabır, alçakgönüllülük, acımasızlık, zeka… bu savaşta birçok şey anlaşılmıştı.

 

Düşük seviyedeki kişiler bile kolaylıkla üst seviyelileri yenebilirdi. Bunu yapmak için yapmanız gereken tek şey Beyaz Kuğu’nun Zarafeti’ni öğrenmekti!

 

Yalnız, çok sağlam reklam yaptı. Beyaz Kuğu’nun Zarafeti kesinlikle gelişecek ve güçlü savaş teknikleri arasındaki yerini alacak. Bir ara dojosunu ziyaret etsem iyi olur.” Akhan, Eymen’in yüzünde beliren tebessüme gülümseyerek baktı. Güzel bir reklam yapmıştı. Ayrıca kendisi için yeni bir kapı açılmıştı.


 "Sıradaki savaşımız; Beyaz Hükümdar ve Beyaz Tavşan arasında! Bu iki çaylağın savaşını kaçırmamanızı tavsiye ederim." yüksek bir ses arenada yankılandı. Akhan gülümseyerek ayağa kalktı ve arenaya yöneldi. 


"Bakalım kaç saniye dayanacak?"






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46895 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr