***
Güneşin parlak ışıkları dev ağaç dallarının arasından geçti ve ağacın altındaki gölgelikte meditasyon yapan genci aydınlattı. Gencin vücudu oldukça gelişmiş ve şekillenmişti. Her bir kası öldürücü bir silah gibi parlıyordu. İnsanlar gence bakınca tehlikede hissederdi. Bu kişi Akhan’dı.
Boyu oldukça uzamış ve önceki hayatındaki seviyesine gelmişti. Aynı zamanda vücudu kaslanmış, kemikleri sertleşmiş, derisi şekil almıştı. Vücudunun seviyesi ve gücü önceki hayatındaki vücuduna erişmişti. İnsanlar bunu küçük düşünebilirlerdi ama Akın Melih’in vücudu bir metalden farksızdı. Sıradan kurşunlardan rahatlıkla kaçabilirdi. Gözleri o kadar hızlıydı. Yumruğu ile duvarı yıkabilir, çeliği delebilirdi. Bu, insani sınırların ötesinde bir güçtü.
Ancak bu güç seviyesi, bu fantastik dünyada sadece başlangıcı işaret ediyordu. Akhan ise bu başlangıca olabilecek en iyi şekilde girdiğini düşünüyordu. Çünkü vücudu belirli bir konuda değil, her konuda uzmanlaşmıştı.
Kendisi ile gurur duyuyordu. Artık yeterli seviyeye gelmişti. 1. Seviye Savaşçı alemine erişmiş ve Buyan Merkezi tam anlamıyla oluşmuştu. 1100 adet Buyan Damlası merkezinde duruyordu.
Akhan bir saat sonra gözlerini yavaşça açtı ve derin bir nefes aldı.
“Artık zamanı geldi. Sonbahar geldi. Merkez Akademi’nin sınavları şimdi başlıyor…”
Merkez Akademi her sonbahar sınavlar yapardı ve öğrencileri kendilerine çekerdi. Kuçkar Şehri’nin en büyük gücü olduğundan sınavları oldukça zordu ama kimse denemekten vaz geçmiyordu.
Akhan yerinden kalktı ve şehre doğru yola koyuldu. Sınav için hazırlanması gerekiyordu. Şehre vardığında ilk önce evine uğradı ve abisini aradı. Evden kaçtığından beri onunla hiç karşılaşmamıştı. Bu yüzden ne kadar geliştiğini göstermek istiyordu.
Kısa bir aramanın sonucunda abisinin vali ile görüşmek için gittiğini duydu. Pek umursamadı. Kendisini çoktan Yoban soyundan uzaklaştırmış ve yalnızlaştırmıştı. Yani kendisinin yaptıkları hiçbir şekilde Yoban soyunu ilgilendirmiyordu. Yoban soyu da ona destek olmayacaktı. Aklındaki şey buydu.
Abisini bulamadığından burada kalması için herhangi bir neden yoktu. Eşyalarını topladıktan sonra yerleşkeden ayrıldı ve merkez bölgeye yakın bir otelde kendisine bir oda tuttu. Merkez Akademi’nin giriş sınavının başlamasına az kaldığından birçok kişi kendisi ile birlikte, bu otelde konaklıyordu.
Akhan bir süre odasında dinlendi ve öğrendiklerini pekiştirmek için arenaya gitti. Kendisine bir kayıt oluşturduktan sonra ilk müsabakası 2. Seviye bir savaşçı olan Bayan Bengi ileydi. Buradaki lakabı Bayan Bengi olan kişi, uzun zamandır yenilmezlik serisini koruyan kişilerden birisiydi. Akademi sınavları yakında başlayacağından Akhan’ın yaşında ve seviyesinde kimse bulunmuyordu. Güç ve yaş bakımından en yakın olduğu düşünülen kişi Bayan Bengi’ydi.
Bir saat sonra Akhan’ın maçı başladı ve arenadaki yerini aldı. Karşısında ondan bir yaş büyük, sarı gözlü, siyah saçlı oldukça güzel bir kadın duruyordu. Kemerine astığı altın renkli kına sahip, gümüş kılıcı parlıyordu. Akhan’a oldukça düşmancıl bir şekilde bakıyordu. Etrafında ona bakan kişilerin gözlerini yaşartan keskin bir aura bulunuyordu.
Bu kılıçta üstün yeteneğe sahip kişilerin çevresinde olan bir hissiyattı. Genellikle aura şeklinde olurlardı ve geliştirdiklerinde bunu kullanabilirlerdi.
Şişko bir hakem ikisinin arasında belirdi ve maçı başlattı. Akhan yerinde sakince durdu ve Ruhsal Bütünlük’e girdi. Önündeki dünya tamamen değişti. Artık sadece 120 derecelik bir görüş açısına değil, 360 derecelik bir görüş açısına sahipti. Yani arkasında yükselen bitki filizlerini anında görmüş ve oradan kaçınmıştı.
“Ah, tabii ya! 1. Seviye olduğumdan Eşlikçi Ruhu mu kullanabiliyor olmam gerekir. Bu yüzden Eşlikçi Ruhu kullanmak serbest.” Akhan yana doğru kaçındı ve artık bir iki metre yüksekliğe erişmiş bitki filizlerinden kaçındı. Bu esnada rakibi olan Bengi’de harekete geçmiş ve Akhan’a doğru bir kılıç saldırısı göndermişti.
Akhan bu saldırıdan oldukça kolay bir şekilde kaçındı ve Lanetli Dokunuş’u kullanarak bitki filizine sert bir yumruk attı. Normalde oldukça sağlam olması gerekirken, Akhan’ın yumruğu dokunduğu anda bitkinin rengi soldu ve anında kurudu.
“Ha?”
Bengi şaşırmaya fırsat dahi bulamadan Akhan tekrardan harekete geçti ve onun suratına doğru sert bir yumruk attı. Bengi kendine geldi ve hızla vücudundaki buyanı çevirerek bir tekme savurdu. Tekme Akhan’ın bacaklarına indi ama ortaya çıkan metalik ses dışında hiçbir şey olmadı. Akhan’ın yumruğu Bengi’nin suratına indi ve burnunu kırdı. Bengi üç metre uzağa bir metre yükselerek uçtu ve sertçe yere indi. Son anda takla atarak dengesini sağlamış olsa da Akhan çoktan sıradaki saldırısını yapmıştı.
Mor ışıltılarla parlayan yumruğu tekrardan Bengi’ye indi ve onu tekrardan geriye savurdu. Çevik bir hareket ile kendi etrafında döndü ve yumruğun etkisiyle geriye giden Bengi’nin arkasında belirdi. Sırtına doğru sertçe bir tekme yapıştırdı ve sağ eliyle sırtındaki kıyafeti yakalayıp yere çaldı.
“Bu kadar yeterli.” Şişko hakem Akhan’ın arkasında belirdi ve elini omzuna koyarak vücudundaki buyan akışını duraklattı. Akhan bir nefes vererek elini indirdi ve geri çekildi.
“Isınma için teşekkürler.” Akhan geleneksel Japon selamı ile yerdeki rakibini selamladı ve arkasını dönerek oradan uzaklaştı. O arkasını döndüğünde zayıf bir hırlama duydu. Bengi kanayan burnunu çoktan durdurmuştu ve zarif elleri ile kanları silmişti.
Parlak sarı gözleri Akhan’a döndü ve buz kesti. “Sen… yaşına ve gücüne bakılırsa… Merkez Akademi sınavlarına gireceksin değil mi?”
“Evet, bir şey mi oldu?” Akhan kafasını çevirdi ve ona buz gibi gözlerle bakan kadına gülümsedi. Zaman geçtikçe feminen yüzü daha maskülen bir hale dönüşmüştü. Boyu uzamış ve kaslanmıştı. Önceki kadınsı halinden eser dahi yoktu.
“Üçüncü turda görüşeceğiz. O zaman kendimi asla tutmayacağım.”
Akhan’ın gözleri parladı ve daha büyük bir gülümsemeyle karşılık verdi. “Gerçekten mi? O zaman büyük bir zevkle karşında olacağım. O zamana kadar bay bay.” Dedikten sonra yoluna devam etti ve uzun, karanlık koridorda kayboldu.
O gittikten sonra şişko hakem yerdeki kadına baktı. “Sizi fena benzetti Genç Hanım. Artık dersinizi aldığınızı düşünüyorum. Rakiplerinizi küçümsemek, en büyük hatanız olacaktır. Siz Vali’nin biricik kızısınız, insanları hor göremezsiniz.”
Kadın yerden kalktı ve güneşe doğru baktı. “Bana verilen Katil Orman Bitkisi bozuk çıktı. Tek bir yumrukla yok oldu. Bana bunu satan kişiyi bulmanızı ve gerekli cezayı vermenizi istiyorum.”
“Hohohoho!” Şişko hakem güldü. “Merkez Akademi’ye katılmayı düşünüyorsunuz demek mi oluyor bu?”
“Evet.” Kadın kafasını salladı ve Akhan’ın girdiği tünele doğru baktı. “Dövmem gereken bir velet var.”
***
Akhan Bengi’den sonra birkaç kişi ile daha savaştı ve savaş hareketlerini giderek kusursuzlaştırdı. Çok değişik stiller bildiğinden bu kişiler onun karşısında bir bebekten farksızdı. Ruhsal Bütünlük sayesinde her hareketi salisesinde oluyor, seviyesinin çok üstünde zihinsel ve fiziksel bir duruma giriyordu.
Ayrıca Ruhani Vücut Sanatı’nı çalıştığından sadece vücuduyla Savaşçı Alemi’nin 2. Seviyesindeki kişileri rahatlıkla halledebilirdi. Buyan enerjisini ve Lanetli Dokunuş’u kullandıktan sonra 3. Seviyeye zorlayabilirdi.
Bu kadar güçlenmek Akhan’ı oldukça mutlu etti. Yeni kişiler ile savaşmak ve değişik hareketler görmek onun için oldukça zevkli ve heyecan vericiydi.
Zamanın farkında dahi olmadan her gün insanlarla dövüşüp, Buyan hakkındaki anlayışını pekiştirdi. Savaş deneyimi kazandı ve en sevdiği dövüş sanatlarından birisi olan Kali’yi deneme fırsatı oldu. Eline aldığı iki sopa ile birlikte, iki ağır kılıç kullanıcısını perişan hale getirmişti. Her gün lakap değiştirmiş ve farklı renkte kıyafet ve maske takarak girmişti. Ancak herkes onun aslında Beyaz Tavşan olduğunu biliyordu.
Sonbahar geldi ve Merkez Akademi’nin en geniş avlusunda yüzlerce genç savaşçı toplandı. Genç savaşçıların önünde yüksek bir platform vardı ve platformun üzerinde beş metreye erişen; pürüzsüz, gri renkli, kare şeklinde kayalar vardı. Bu kayaların sayısı otuza erişiyordu ve hepsinin önünde bir görevli bulunuyordu.
Bu görevliler haricinde platformun ucunda bir yaşlı adam duruyordu. Bu kişi altmışlı yaşlarda gösteriyordu ve herhangi bir aura sızdırmıyordu. Üzerinde deniz mavisi bir cüppe vardı ve aynı renkte bir şapkayı kafasına geçirmişti. Sakin bir şekilde savaşçılara bakıyordu.
Bir süre sonra yaşlı adam elini kaldırdı ve tüm savaşçılar konuşmayı anında kesti. Neredeyse herkes kafa karışıklığı ile yaşlı adama bakıyordu. Yaşlı adam boğazını temizledi ve konuşmaya başladı.
“Ehem. Bir çoğunuzun kafası arkamızdaki Güç Taşları yüzünden karışmıştır. Son dakikada aldığımız bir emir ile üç aşamadan oluşacak sınavı, dörde çıkardık. Artık giriş sınavlarında fiziksel gücü ölçen Güç Taşlarına yer verilecek ve ekstra bir Güç Sınavı yapılacaktır. Ani ve habersiz bir eklenti olduğundan sadece bu seneye mahsus bir kıyak yapıldı ve sınav sonuçlarını etkilememesi yönünde karar verildi. Ancak herkes Güç Sınavı’na katılmak zorundadır.”
Yaşlı adam konuşmasını bitirdikten sonra gençler arasında bir hengame koptu. Birçok kişi bundan şikayetçi oldu ve sesini yükseltti. Ancak yaşlı adam tekrardan boğazını temizlediğinde tüm sesler kesildi. Bunun sebebi yaşlı adama duyulan saygı değildi, bunun sebebi yaşlı adamın etraftaki tüm sesi yok etmesiydi.
“Bundan rahatsız olanlar başka akademilerin sınavlarına gidebilirler. Her neyse, Güç Testi fiziksel gücünüzün ve tekniğinizin ne kadar kuvvetli olduğunu ölçecek. Üç yumruk atma hakkınız var. Bu yumrukların ortalaması alınacak ve not edilecek. 1. Seviyedeki kişiler 500kg olduğu sürece, 2. Seviyedekiler 1000kg oldukları sürece sınavı geçeceklerdir. Her seviye de 500kg artacaktır. Yani 5. Seviyedeki birisi 2,500kglik bir güce sahip olmalı. Hm, otuz sıraya bölünün ve sırasıyla isimlerinizi söyleyip güç taşının başına geçin.” Dedi yaşlı adam sakince. Tekniği kullanmayı bıraktıktan sonra bile kimse çıt çıkaramadı ve kusursuz bir şekilde otuz sıraya bölündüler. “Güzel. Birinci sıradaki kişiler gelsinler.”
Otuz kişi gergin bir şekilde platforma çıktı ve güç taşlarının yanındaki görevlilere isimlerini ve geldikleri soyu söylediler ve güç taşının karşısındaki yerlerini aldılar.
Akhan yirminci güç taşının olduğu sırada, beşinci sıradaydı. Kafasını yandan çıkartıp yirminci güç taşının karşısındaki gence baktı. Genç ince ve uzun bir figüre sahipti, kısa saçları vardı. Vücudundan yayılan auraya bakılırsa 2. Seviyenin ortasında olmalıydı. Tedirgin olduğu sürekli ovuşturduğu ellerinden anlaşılıyordu.
Hafifçe geriye açıldı ve sertçe yumruk attı. Yanındaki görevli taşa üstünkörü bir bakış attıktan sonra not aldı.
“700Kg. İki hakkın kaldı.”
Genç tekrardan yumruk attı.
“850kg. Bir hakkın kaldı.”
Tekrardan attı.
“650kg. Fiziksel gücün yeterli değil, sıradaki test olan Yetenek Testi’ne geçebilirsin.” Görevli gence bir kez daha bakmadan deftere not aldı. “İsen soyundan, İsenbey oğlu İgen, 750kg. Başarısız. Sıradaki tura geç.”
Gencin adı İgen’di ve güç testinde başarısız olmuştu. Ancak en ufak bir şekilde umursamadı. Sadece derin bir nefes alarak yoluna devam etti.
O gittikten sonra sıradaki kişi geldi ve ismini söyleyip teste başladı. Kısa boylu bir şişkoydu ama yumruk attığında çevreyi gümletti. Bu kişi 3. Seviyenin başındaydı ama yumruğu 1,750kg’ye erişmişti. Bir vücut tekniği çalıştığı anlaşılıyordu.
“Sağınç oğlu, Tan. Geçti. Başarılı. Sıradaki tura geç.”
Tan kibirli bir gülümsemeyle kıvırta kıvırta sıradaki tura geçti. Onun arkasından gelen üç kişiden sadece birisi geçmişti. Sıra Akhan’a geldiğinde, Akhan vücudunu esnetti ve güç taşına doğru gitti.
“Yoban soyu, Yobanay oğlu Akhan.”
“Peki, başlayabilirsin.”
Akhan gülümseyerek güç taşının karşısına geçti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..