(Bölüm Müziği : youtube.com )
Ares: sence de çok güzel bir gün değil mi Satarou?
Satarou: Evet öyle.
Ares: seni tam tanıyamadım, sen de bizi tam tanıyamadın istersen birbirimizi daha iyi tanıyalım mı?
Satarou: Bıçaklar mümkün olduğunca çok kişi tanıyor zaten.
Ares: O zaman akşam takı... diyecekken, Satarou; Ares'in ağzını eliyle kapattı.
Satarou: Sen de duydun mu? dedi kısık bir sesle.
Ares: Neyi... derken Satarou diğer eliyle "sessiz" işareti yaptı ve at arabasının arkasında çok yüksek sesli bir patırtı duydu. İkisi de arkasına baktıklarında, Gallon'u önünde daha önce görmedikleri bir adamı kovalarken buldular. Adamın sırtında ise Küçük Toby...
Ares: Yardı... diye cırtlak bir sesle bağıracakken Satarou arabadan atladığını ve çoktan ikilinin peşine takılmış olduğunu gördü.
Ares: Aman be! Deyip koşmaya başladı.
Gallon: Seni yakaladığımda omuzlarından başını ayıracağım şaklaban! diye bağırdı adamın arkasından.
Snayo: Ama tadı çok güzel gözüküyor. Beni bırakırsan sana bir parmak veririm.
Gallon daha da öfkelendi ve hızını arttırmaya çalıştı. Ama taşıdığı 150 kilo zırh da var tabi...
O esnadan Satarou Gallonun sırtına basarak önüne takla atıp Snayo'nun önüne düştü.
Snayo: Neyse zaten bayatlamış. Diyerek Toby'i havaya fırlattı.
Gallon önünde havada dönmekte olan Toby'i zıplayarak son anda havada yakaladı. Birkaç takla atıp pek de hoş olmayan bir yere düştükten sonra yavaşça kirli biçimde ayağa kalktılar.
O sırada Snayo'yu takip eden Satarou ve Snayo ağaçların arasında gözden kayboldular.
Gallon dönüp Toby'e bakarak: İyi misin?
Toby : Toprağa düşsem daha az acıtırdı, metal ellerin çok sert ve sivri... diyerek yüz çevirdi. Gallon: sen bilirsin. diyerek Toby'i yere bıraktı ve Toby Gallon'un sıcacık kollarından sert çakıl yere düştü. Ortalık sakinleştikten sonra Ares olay yerine anca geldi.
Gallon: Çok yardımın dokundu ya sağ ol!
Ares: Boş boş konuşma da Satarou nerede onu söyle. dedi sert ve telaşlı bir şekilde. O sırada arkadan gitar çalarak gelen Famael: Senin davranışlarından bıkmış olacak ki burayı terk etti. diyerek sahte bir kahkaha attı.
Satarou uzun bir süre dönmeyince Gallon, Aresin ısrarlarına rağmen yola koyulma kararı aldı. Daha çok ilerlemeden karşılarında elinde tahta kafes olan bir adam gördüler. Adam kan kırmızısı fötr bir şapka giyiyor, ceketi bordo renkli, gözleri çok görünemese de kahverengini andıran bir şekilde elindeki kafese dikkatli bir şekilde bakıp kafese doğru bir şeyler yapıyordu.
Gallon: burada ters bir şeyler var. dedi hafif garip ve titrek bir sesle yanındaki Ares ve Famael'e
Ares: Haklısın bir göz atalım.
Famael: Garip bir şeyler varsa neden gidiyoruz?
Ares : Çünkü neden olmasın?
Gallon karşılık vermeden adama doğru at arabasıyla yaklaşmaya başlayacağı sırada, çalıların arasından gayet güçlü ve iri gözüken birkaç metal zırhlı şövalye çıktı ve adama doğru saldırmaya başladılar. Adam seslerini duyar duymaz elindeki asayı kaldırdı ve odağını kafesten çekmeden en öndeki şövalyeye gökyüzündeki kızıl bulutlardan kan kırmızısı bir yıldırım düşürdü. Şövalyenin miğferi dışında her şeyi anında yanıp kül oldu. Kalan miğfer ise Gallon'un at arabasının yanında düştü. Gallon arabayı durdurdu ve gitmekten tabi ki vaz geçti. Ama olacakları izlemek sanki ruhani bir görevi gibi geliyordu. Şövalyelerin lideri gibi duran bir şövalye: SAVUNMAYA GEÇİN! diye bağırdı. Herkes çelikten yapılma ağır kalkanlarını kaldırdılar ve kılıçlarını çekip ileriyi gösterecek şekilde konumlandırdılar. Yavaş yavaş ilerlemeye başladılar. Büyücü parlayan iri kırmızı gözleriyle "gelin" dercesine kalan şövalyelere doğru bakıyordu. Ağzıyla birkaç büyülü sözü söyledikten sonra gözleri beyazlaşmaya başladı ve kıyafetleriyle bir anda havalandı. Arkasından şimşekler çakıyor, yakaladığı tüm yıldırımları büyük bir özgüven ve hırsla şövalyelere doğru fırlatıyordu. Yıldırıma çarpan şövalye ya metrelerce geriye savruluyor ya da oracıkta kül oluyordu. Daha yolun yarısını gelemeden şövalyelerin yarısı ya ölmüş ya da savaşamayacak duruma gelmişlerdi.
Gallon, Ares'e eğilerek: Gitsek iyi olacak dedi. Ares ise korkudan başını bile hareket ettiremiyordu. Tam dönecekken son şövalye de ani bir yıldırım darbesiyle işlevsiz hale geldi. Gallon: Evet sizi adi şövalyeler, savunmasız bir büyücüye böyle saldırmak ne kadar adiliktir. dedi büyücüden gözlerini kaçırarak.
Ares: E-Evet bu ne onursuz...
O sırada arkadan Famael kafasını çıkardı : Bu kadar çabuk büyücüyü pes ettireceğinizi sanm... derken etraftaki şövalyelerin halini gördü. At arabasının arkasına sakince geriye çekildi. Şok olmuş biçimde kervanın bir köşesine geçip, elleriyle ayaklarını bağlayıp oturdu.
Gallon arabayı tekrardan yola doğru yöneltecekken arka çalılardan bir anda Satarou ortaya çıktı. Kervanın üzerinden takla atarak atladı. Bir anlığına Ares için zaman durdu ve Satarou'nun saçlarının havada ahenkle dens ettiğini gördü. Büyücünün yüzüne doğru sağlam bir tekme geçirdi. Büyücü Satarou'yu görünce öfkeyle elindeki kafese bakıp yere güçlüce fırlattı ve yok oldu.
Gallon: İyi hamleydi. Hep bu anı mı bekledin?
Satarou : Hayır şans eseri buralarda sizi arıyordum ve sesler gelince buraya geliyim dedim.
Gallon: Biz de Ares ile büyücüyü tam haklayacaktık. Değil mi Ares? Ares: E-Evet çok az kalmıştı ama senin gelmen iyi oldu. dedi titrek sesiyle. Satarou, hala top halde duran Famael'e bakıp sonra da ikiliye geri döndü.
Gallon: Büyücünün büyülerinden kaçamayacak kadar hantaldı. Düzelir az sonra. Neyse. Satarou sen şu şaklabanı yakalayabildin mi?
Satarou: Yakalamak mı? Bana çay ikram etti biraz sohbet ettik. İyi çocuk gibi.
Gallon: Nası... derken gözleri büyücünün yere attığı tahta kafese takıldı. Boş boş önlerinde duruyordu. Ona doğru yavaşça ilerlediler. Gallon tahta kılıcıyla kafesi kırdı ve parçalanmış tahtaların içinden çok küçük, fare boyutunda, pirimat benzeri gri renkli, büyük bir başı olan garip bir yaratık çıktı. Gallon'un avuçları içinde dururken herkes bakmaya çalıştı. Tatlı gibiydi ama garipti de. O esnada vücuduna oranla devasa gözlerini yavaşça açtı...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..