Ölümün soğuk metaneti...Yaşamanın buruk sevinci...
Ne kadar anlamsız kelime gruplarıydı. Anlamsız ve ulaşmasının imkansız olduğu ufak ve cansız sözler... Ancak hayal edilebilirdi. Ama maalesef hayal kavramını da çoktan yitirmişti. Hatırası olmayan bir varlığın hayalleri de olamıyordu.
Korkuyordu. Her zaman korkuyordu. Ufak ve günahkar bir tavşanın duyduğu anlamsız bir korkuydu. Anlamsız ve kaçınılmaz.
Uçsuz bucaksız bu karanlık okyanusta düşündü ve düşündü. Hasreti düşündü. Mutluluğu düşündü. Ölümü düşündü. Cevapsız birkaç soruydu. Cevapsız ve üzücü.
Sıcak bir gün ışığı. Tuzun verdiği yapışkan ve kuru his. Yanaklarını yalayan soğuk bir meltem...
Çocuk gözlerini açtı. Yaşamanın getirdiği acı ve mutlulukla dövülmüş iki kahverengi gözle karşılaştı. Yaşlı gözleri simsiyah bir karanlığa bakıyordu. Sonsuz ve kudretli bir karanlıktı karşılaştığı bakış.
Çocuk elini uzattı, adamın kırışık ve güneşten kavrulmuş tenini sevdi. Acemice kesilmiş gri kirli sakalını sevdi. Kel ve yağlı büyük kafasını sevdi.
O zamana kadar duyduğu anlamsız sesler o an anlam kazanmıştı. Adam "Uyandı!" diyordu. "Ölmemiş doktoru çağırın!"
Çocuk çevresini saran kalabalığa baktı. Çoğunun üstü çıplaktı. Ellerinde eskimiş ve paslanmış mızraklarla birçok yerden kırılmış, çevresi misinayla sarılmış tahtadan sopalar vardı. Altlarına giydikleri bol ve kirli bez kumaşlarla, yüzlerini kavuran güneşe inat gösterdikleri kara gülümsemeleriyle hayata meydan okuyorlardı. Çocuk kıskandı.
Belki uzun belki kısa süren bir bağırış çağırış sonunda bu adamların hiçbirine benzemeyen orta yaşlı ve çirkin diyebileceği ak saçlı bir kadın geldi. Sararmış gömleğinden, diğerlerine nazaran bir tık daha açık koyu teninden ve kaliteli bir kumaştan yapıldığı belli olan eski şortundan daha iyi bir yaşamının olduğu anlaşılıyordu. Rahat ve belki de acısız bir yaşam.
Eğildi. Çocuğun gözlerini, nabzını, ağzını kontrol ettikten sonra bir çift kelimeyle dikkatlice eski ve çürük tahtalardan oluşan ufak bir barakaya taşıttırdı. Saman yatağın verdiği rahatlıkla çevresine bakma şansını bile bulamadan çocuk hemen uyuyakaldı.
Uyandığında güneş dünyayla o günlük vedalaşıyordu. Etrafı saran kızılın tonları havayı ağırlaştırmış, canlı ve cansız herkesi hüzünlendirmişti. Zaten neşenin bulunmadığı bu sahil kasabası, güneşle vedalaşırken bile bütün hüzünlerini içine atıyordu. Ama her şeye rağmen hüzünleri ve buruklukları havadan hissedilebiliyordu. Ne kadar kahredici bir durumdu.
Çocuk yavaşça çevresine bakındı. Her tarafını saran delinmiş, kalın ağlardan; havada buram buram kokan ve barakanın her yerine sinen ağır balık ölüsü kokusundan; yerleri dolduran soğuk kumlardan bulunduğu yerin fakir bir balıkçı barakası olduğu belliydi. Yanındaki doktorla göz göze geldiler. Kadın çocuğa barakanın ortasında bulunan her tarafı çatlamış kazandaki tuhaf sıvıyla doldurulmuş tahta bir kase verdi. Yavaşça içmesine yardım etti. Boğazından geçen iğrenç ve sıcak balık suyu, çocuğu iğrendirmişti.
-Sakın kusma!
Çocuk çorbayı içmeye devam ederken kadın konuşmaya başladı.
-Ben Evern. Bu ufak sahil kasabasının doktorluğunu yapıyorum.
Çocuğu inceledi.
-Senin gibi bir çocuğa da hiç denk gelmedim. Ailen nerede biliyor musun?
Çocuk iç çekti.
-Bilmiyorum. Buraya nasıl geldim?
-Agrte usta seni kumların üzerinde bulmuş.
Ufak bir sessizlikten sonra devam etti.
-Kaç yaşındasın?
-Bilmiyorum.
-Nerelisin?
-Bilmiyorum.
-Annenin veya babanın ismi ne?
-Bilmiyorum.
-Bildiğin bir şey var mı?
Çocuk düşündü. Yok anlamında kafasını salladı.
-İşimiz yaş desene.
O sırada sahilde karşılaştığı adam içeri girdi. Elinde su ve balıkla dolu büyük bir kova taşıyordu.
Çocuğu görünce gülümsedi.
-Uyandın demek. Meraktan öldürecektin bizi.
Adamın gülümsemesinin sıcaklığını çocuk tuhafsamıştı.
-Agtre usta tam zamanında, çocuk birkaç gün senle takılsa sorun olur mu?
Agtre kirli sakalını eliyle sevdi. Çocuğa baktı.
-Dışarıda konuşalım bence.
Ufak bir bekleyişten sonra Agtre ve Evern barakaya geri girdi. Agtre az öncekine nazaran soğuk bir gülümsemeyle çocuğa göz kırptı.
-Birkaç gün bu kokuşmuş barakayı benimle paylaşacaksın ufaklık.
Çocuğun aklında o an bir kelime belirdi.
-Ufaklık değil. Aspern. Benim adım Aspern.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..