Bir, iki, üç... Kalbi gittikçe yavaşlıyordu. Ateşi yükseliyor, nefes almasını zorlaştırıyordu. Vücudundaki iğneler katlanılamayacak bir acıya sebebiyet veriyordu.
Zehir ise acısını umursamadan vücudunu yiyip bitiriyordu.
-Hareket etme seni yaşlı bunak.
Sisli gözleriyle yavaşça Evern'in bulanık silüetine baktı. Öksürdü. Ağzından siyah bir kan damladı.
Evern hemen ağzındaki siyah kanı peçeteyle sildi, yaşlı kadının açlıktan sayılabilen kaburgalarının arasından bir iğne çıkardı. Kadın acıyla inledi.
Uzun süren bir gece sonrası, yaşlı kadın sonunda uyuyabilmişti. Evern yorgunluktan ölüyordu. Bu, bu ayki ikinci kara mana zehirlenmesiydi. Gittikçe sayısı artıyordu. Nereden geldiği ise bilinmiyordu.
Kasabalılar korkmaya başlamıştı. İsmini bile duymadıkları bu eski hastalığın varlığı onları ürpertiyordu. Ama kasabadan da ayrılamıyorlardı. Çünkü gidebilecek başka bir yerleri yoktu.
Elbette bu durum kasabadaki çocukların pekte umurunda değildi. Ve buna Aspern'le Gaga'da dahildi.
Gaga hemen her tarafı delik deşik olmuş parmağını yaladıktan sonra kirli bir bez parçasıyla sardı, oltasını tekrardan denize salladı. Balık tutmakta hala acemiydi.
Ama onun aksine Aspern bu konuda oldukça becerikliydi.
-Balık tutmanın asıl sırrı sabır ve sakinliktir. Bunları sağlarsan balık sana her türlü gelecektir.
Gaga hiçbir zaman Aspern'in bu sözünü uygulayamayacağını düşünüyordu.
-Gel kuş avında kapışalım!
Aspern kaşlarını çattı, Gaga'nın heyecanla parıldayan gözlerine baktı.
-Höşt. Sanki daha önce yakalamışlığım var.
Hemen yanındaki kısa saçlı bir başka çocuk karşılık verdi.
-İstiyorsan gel ben senle kapışayım. Bir hafta süre ver senden daha fazla kuş yakalayım.
Gaga küçümser gözlerle kendisinden fazlasıyla kalıplı çocuğa baktı.
-Anca rüyanda!
Altı kişinin hepsi güldü.
Aspern mutluydu. artık günleri, ayları, yılları saymayı bırakmıştı. Buraya geleli ne kadar zaman oldu hiçbir fikri yoktu. Ama aradan fazlasıyla bir zaman geçtiğini biliyordu.
Elbette bu süre zarfında bomboş oturmamıştı. Evern ile arasını düzeltmiş, doktorlukta Evern'e yardım edebilecek bir düzeye gelmiş, kasabalılarında çoğuyla kaynaşmıştı. Eskiden sürekli dışlayan çocuklar bile onla takılmaya başlamıştı.
Aspern elbette bu durumdan memnundu.
-Boş yapma Dren. Bu tombul parmaklarınla tuzağı bile kuramazsın.
Dren sinirli gözlerle kız kardeşine baktı.
-Benim nerem tombul be! Bak seni zar zor kaçırdım zaten, o kadar yalvardın. Anneme geri götürmek zorunda kalmayım.
Kız kardeşi irkilerek arkasına geçti. Sinirli gözlerle abisinin bakışlarına karşılık verdi. Kim oluyordu da onu tehdit ediyordu?!
-Daha balık bile avlayamıyorsunuz. Birde kuş mu yakalayacaksınız?
-At tabi hemen havanı.
Aspern güldü.
-Dereth, baban seni çağırıyor.
Dereth; ince, keskin yüzlü çocuğa baktı, üzerindeki kendisine bol gelen pantolonu iyice göbeğine çekti. Üzüntülü gözlerle diğerlerine son bir defa baktı. Uğurlandıktan sonra aralarından ayrıldı.
Güneş tepeye varmak üzereydi. Birazdan aralarından Aspern'de ayrılacaktı.
Aspern, tam esnerken oltası oynamaya başladı, hemen oltasına sarıldı, çekmeye başladı.
- Ya dur daha yeni indik sahile. Ne ara tuttun?!
Aspern zorlukla cevap verdi.
-Baya da büyük yakaladım. Akşam yemeği çıkar bundan.
Uzun bir uğraş sonrası balığı sahile çekmeyi başarmıştı. Tahmin ettiği gibi baya büyük bir balıktı.
-Bir saniye, ölmüş mü o?
Aspern ilk önce Dren'in kız kardeşine, sonra da eliyle tuttuğu balığın kararmış ve dışarı çıkmış gözlerine baktı.
Balık gerçekten ölmüştü.
-Bu bir canlının en önemli enerji kaynağıdır.
Aspern, Evern'in elindeki siyah, yuvarlak taşa baktı. Balığın karnından çıkmıştı.
-Normalde rengi gri olur. Eğer vücuduna yönlendirebilecek kadar manan varsa en çok maruz kaldığın enerjiye göre rengi değişir.
Evern ciddiyetle elindeki taşın hafif çatlamış noktasını gösterdi.
-Bu balığınki kara manaya maruz kalmış ve zedelenmiş. Mesela ben yeteri kadar erken tedaviye başlamamış olsaydım Bentr'ın karısı da aynı kaderi yaşayacaktı. Sana anlatmıştım değil mi kara manayı? Anlat bakalım neymiş.
Aspern düşündü.
-İki farklı türden enerjinin birleşmesiyle oluşan karma bir zehirdi. Günümüzde birkaç bölge dışında görülmüyordu.
Evern onayladı.
-O bölgelerin hiçbiri buraya yakın değil. Yani ya o bölgeden sağ çıkan bir şey bu kasabaya dadandı, ya da bu hastalık hakkındaki bilgilerim yanlıştı.
-Bunlarla normalde papalar ilgilenmiyor muydu?
-Eğer en yakın şehir iki haftalık uzaklıkta olmasaydı evet, ilgileniyorlardı. Ama şimdi bir iki kişi yüzünden bizi umursamazlar. Zaten bu kadar az kişi hastalanırsa çaresine bakabilirim.
-Bana niye öğretmiyorsunki? Yardım ederdim.
Evern Aspern'in kafasına vurdu.
-Sen ilk önce bitkileri ezberle. Vücudun noktalarını öğrenmen için daha çok zaman var.
Aspern ağlamaklı oldu. Birkaç aydır bin tane bitkinin bin tane farklı özelliğini ve kombinasyonunu ezberlemeye uğraşıyordu.
Hemen masanın üzerindeki büyük çoğunlukla yanında taşıdığı kalın ve ağır kitaba bir göz attı. Kusası gelmişti.
Evern balığı altındaki bezle sardı, ellerindeki eldiveni çıkardı, ateşe doğru fırlattı.
-Unutma, yine böyle bir şey görürsen sakın ama sakın temas etme. Bu balığın zehri şansına fazla yayılmamış.
Aspern kafa salladı. Evern vurduğu yeri sevdi.
-Ama aferin işime yaradın. Bununla birlikte topraktan gelmediği kesinleşmiş oldu.
Evern düşünceli bir şekilde dışarı çıktı.
-Topraktan gelmediği kesinleşmiş oldu...
Aspern iç çekti, can sıkıntısıyla kitabı açtı. Evern bu kitabı ezberlemediği sürece hiçbir şey öğretmeyeceğini söylemişti. Ve gerçekten öğretmiyordu.
Kös otu, zehirli deret dikeni, rüleli akşam sefası...
Kitaptaki bitkilerin çoğu kasabanın çevresinde yetişen bitkilerdi. Ve oldukça yaygınlardı.
Kızıl şarap lalesi, oflu lüle mantarı...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..