14 yaşlarında bir çocuk, üstünde gök mavisi bir kaftan, zayıf ve çelimsiz bedenine uyumlu olmayan yatağan bir kılıcı beline sabitlemiş. Yakışıklı, esmer tenli, siyah saçlı, gökyüzü gibi saf ve berrak gözlerinde bir karmaşa ile sabit bir şekilde, 10 ayak geride tek dizi yerde, Alpagut Beyin dağ gibi geniş ve ağır sırtına bakıyordu.
Elindeki belirteçle uzaklara dalan Alpagut Bey birden kendine geldi. Öncekine göre daha kararlı hale gelmişti. Yavaşça dönüp çocuğa kalkmasını işaret ederken birkaç saniye de olsa fazla görmek istiyormuş gibi ağır adımlarla yaklaştı.
Çocuk anlamsız gözlerle bakıyordu Alpagut Bey'e, boy hızlı bir şekilde savaşa hazırlanıyordu. Böyle bir zamanda babası neden çağırsın ki? Bazı şeylerin farkına varsa da tam olarak anlayamamıştı.
Alpagut bey Çocuğa bir süre baktıktan sonra; elindeki belirteci çocuğun avucuna bıraktı. Omuzlarından sıkıp ''Oğul Göktuğ sen doğuştan üstünsün'' dedi çocuğun şaşkın bakışları arasında
Göktuğ çocukluğundan beri kitaplara ve araştırmalara olan ilgisi ile tanınıyordu. Bitkiler, hayvanlar, madenler, doğa olayları, yıldızlar gibi şeyler ilgisini çok fazla çektiği gibi kılıç oyunlarından kaçıp kendini bulduğu kitaplara ve araştırmalara veriyordu. Ama bu topraklarda eli kılıç tutan hayatta kalır. Oysa belindeki kılıcı bile istemeden taşıyordu. Akan kanın kurumadığı topraklarda kılıç tutmak bile istemeyen biri neden üstün olsun ki?
Göktuğ'un düşüncelere daldığını fark eden Alpagut Bey hafif bir tebessüm ile devam etti
''bu belirteç 'de senin yazgın.'' Diye ekledi Alpagut Bey, çocuğun şaşkın bakışlarına aldırmadan ''Atan olarak diyeceğim odur ki ne olursa olsun ölme, doğuştan üstün olan, göğün kutsal kıldığı sen kalbin de kılıcın gibi keskin olsun.''
Alpagut beyin dilinden çıkan sözler bunlardı. Oysa gönlünden geçenler bam başka.
Çocuk pek anlam veremese de hiç unutamayacağı sözler olduğunu bilmiyordu.
Doğuştan üstün bir evlat, her ne kadar çocuk kutsanmış olsa da en az onun kadar Alpagut Bey de kutsanmıştı. Sonuçta kim istemez doğuştan üstün bir kişioğlu yetiştirmek.
Ama göklerin adaleti Kutla beraber felaketi de yanında getirdi.
Hepsi yaşadığı müddetçe efsanelere konu olup 33 katlı gökte serbestçe dolaşabilir, ulusuna kut getirebilirdi ama kendi soyu kut değil felaket getirmişti
''Gök ne yazdıysa o''
Diye mırıldanarak kendini sakinleştirmekle yetindi.
Babasının sözlerinde kaybolan çocuğun arkasında Akbala Hatun belirdi Ak bir Kaftan giymiş otuzlu yaşlarında olmasına rağmen çok daha genç göründüğü gibi, mükemmel ve zarif vücut eğrileri şüphesiz birçok erkeğin burnundan kan akıtacak kadar kusursuz, kiraz gibi dudakları, beline kadar uzanan ipeksi siyah saçları özgürlüğün yerdeki temsilcisi gibi esen her rüzgarda savrulurken En agresif insanın ruhunu yatıştıracak kadar güzel renkli gözlerinin üstünde, ince bir yay şeklinde kaşı, hafif pembe yanakları ile sadece Aşide soyundan gelen usu değil, güzelliği ile Başkent Ötüken 'e kadar nam salmıştı.
Soydan gelen kutlu us ile her ne kadar soğukkanlılığını korumak istese de yaşananları ve yaşanacakları bildiğinden gözünden akan yaşlara bir anne nasıl hâkim olabilir.
Çocuğa doğru hafif ve telaşlı adımlarla ilerlerken
Akbala hatunu gören çocuk ''anam'' diyebildi sadece Sonrasında sıkıca sarılan Akbala hatunun gözyaşlarının omuzundan akmasına izin verebildi.
''Oğul, Baba'nın sözlerini unutma! Gök seninle olsun.''
Çocuk tam olarak neler olduğunu anlayamasa da neler yapması gerektiğini az çok anlamıştı. 9 yaşına girmesine az kalmıştı, sonrasında bir Ad alacak ondan 5 yıl sonra akınlara katılabilecek, sonra bir çadır kurup soyunu devam ettirebilecekti.
''Atam'' diye bir ses hayallerinden uyandırdı. İçeri giren abisi Ayaz idi.
19
yaşına girmişti Ayaz. Ten rengine zıt düşen simsiyah gözlerine bakanın ruhunu
titretiyordu adeta. Adı gibi Ayaz bir yapısı vardı. Normalin çok altında vücut
soğukluğu ile doğdu ayaz. Ötüken' den gelen Hekimler bile uzun sürmeden uçmağa
varacağına kanaat getirmişti. Bembeyaz teni ve göze çarpan beyaz saçları kılıç
gibi kaşları, yapılı vücudu vardı.
Genelde giydiği Ak kaftanı ile tanınırdı, rengi gümüşe çalan bir de zırh giyer
boyundan büyük de Halberd kullanırdı savaşlarda.
Buz gibi soğukluğu yüzünden ayaz adını almıştı. Boy içinde çok sevilir, saygı görür, sözü geçerdi. Çevre Boylarda 'da çok tanınır genç yaşında aldığı zaferler ve başarılı akınları ile bilindiği gibi Ün'ü Kağan'a kadar gitmişti. Tam olgunlaştığı zaman Kağan'ın Ordusunda Tarkan orunu ile akınlara katılacağından şüphe edilmiyordu.
Sessiz sakin Uslu bir erdi. Akınlarda birçok tecrübesi olduğu gibi Boy içerisinde süvarilerden oluşan bin erlik birliğin komutanı idi.
''Atam her şey hazır, buyruğunuz nedir.'' Dedi Kardeşinin şaşkın ve sevinçli bakışlarına aldırmadan.
Çocuk
kısa bir göz teması kurabildi sadece, Abisini görünce sevinmişti ama abisinin
onu görmezden gelmesine alışmış gibiydi.
Abisi herkese karşı soğuk iken, ona karşı hep soğuk davranmasına rağmen. Gökler
kızıp şimşekler çaktığında abisinin yanında bulurdu kendini. Abisi olmadan
korkar uyuyamazdı.
Ama şimdi herkese olduğu kadar soğuktu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..