Gecenin
karanlığında, geniş bozkır topraklarının üstüne ince, beyaz bir örtü
çekilmişti.
Bir tarafta Yağıyla çarpışan yiğitler, beyaz örtüyü kızıla boyarken diğer
tarafta amansız bir kovalamaca...
Sık bitki örtüsüne sahip ormanlar, bataklıklar, mağaralar ve dağlar tarih boyunca zora düşen Türk budununun yardımcısı olmuş, namert düşmanın hain saldırılarından korumuşlardır o yüzden her Türk Boy'u bu yerleri kutlu saymış saygılarını eksik etmemişlerdir.
Yanlarında bulunan belirteçleri ile tehlike geçtiği vakit belirli Boylar veya Ötüken ile temasa geçebilir, zamanı geldiğinde tekrar birleşerek yeniden bir Boy kurup soylarını devam ettirip intikamlarını alabilirlerdi.
Her zaman kendinden çokça büyük ordulara karşı savaşan Türkler, balalarını çok küçük yaşta eğitmeye başlar. 7 yaşında ata binmeyi, 9 yaşında kılıç ve ok kullanmayı, 14 yaşında akınlara katılıp 16-17 yaşlarında çadır kurup* soylarını çoğaltırlar. Kalabalık yağıyla cenk etmek bunu gerektirir. Aksi halde Acundan* silinmek çok uzun sürmez.
Yağıyla göğüs göğse cenk etmek varken kaçmak zor gelir yiğide, ama buyruk böyleydi. Buyruğu kabul ettikten sonra gök girip kızıl çıkmadıkça buyruk yerine getirilmelidir. Erlik, yiğitlik, Tarkanlık bunu gerektirir.
------------- ------------- --------------- ------------- ------------
Hafifçe esen yelde yağan karların arasında bir kovalamaca. Aralarında ortalama 300 metrelik bir mesafe, sayısız yıldır iki düşman ulus ve birinden biri yok olmadıkça bitmeyecek bir savaş.
SWİSSS SWİSSS SWİSSS
Atılan onca Okun üç tanesi daha üç yiğide saplandı. Birinin kafasının bir kısmını alırken diğer ikisinin sırtına saplandı, Erler birkaç adım daha atamadan yığıldılar yere.
Uzun zaman önce atları koşmaz hale gelmişti. En önemli gruptu bu, o yüzden en güçlü soylu atlar ile yola çıktılar, ama düşman beklenilen 'den daha hızlı ve Uslu çıkmış yollarına pusu kurulmuş, otuz kişilik grubun on yedisi o pusuda uçmağa varmıştı.
''Hadi, Çabuk, Hızlı hızlı hızlı daha hızlı'' ''hayatınız için koşun, soyunuz için koşun''
En önde koşan lider görünümlü adam bağırdı. Günlerdir süren kovalamacada çok kayıp verdiler, gittikleri her yerde, sığınmak istedikleri her oba 'da Tang ordusu karşılarına çıkmış, her seferinde büyük kayıplar ile kaçmaya devam ediyorlardı.
Alpagut Beyden Altay dağlarında bulunan Atalar mağarasına, grubu sağ salim götürmesi için buyruk almıştı. Fakat atalar mağarasına giden yolda sürekli önleri kesilmiş, pusuya düşürülmüş ve her pusudan kaçmak için bir grup Asker 'i Yağıyı * oyalayıp zaman kazanmak için geride bırakmak zorunda kalırken diğerleri kaçmaya devam edeceklerdi. En son keşfedildiklerinden beri birkaç saat geçmişti. 9 Göktürk Er'i geride kalmış 100 kadar Tang Ordusuna karşı mücadeleye girişmişlerdi. Günlerdir süren kovalamaca ve sürekli biri kapanmadan diğeri açılan yaralar ile çok fazla dayanamadan uçmağa vardılar.
Vücutlarında ok ve kılıç yaraları ile düşmanın mı kendilerinin mi olduğu belli olmayan kan ile kızıla boyanmış hafifçe yağan kar altında terle karışmasından ötürü kurumasına bile fırsat verilmiyordu.
Boysan Tarkan, Genç idi kendisi, daha yirmi beşli yaşlarında ama onca Akında üstün Bahadırlık göstermiş, bizzat Alpagut Beyin buyruğu ile yüzbaşı orununa genç yaşta ermişti.
Alpagut
bey bu kutlu görevi kendisine vermişti, nasıl başarısız olmayı düşünebilirdi.
Ama Gök her zaman Kişioğlu'na istediğini vermez, yazgı Kişioğlu'nun önceden
görebileceği bir şey değildir.
Yanına aldığı otuz tecrübeli savaşçı ve 10 bala ile daha Atalar mağarasına yaklaşamadan 24 savaşçı ve 2 bala uçmağa varmıştı.
250 metre...
200 metre...
150 metre...
Tang askerleri 150 metre yaklaştıktan sonra mesafeyi korumaya başlamıştı. Artık yakalamak istemiyor gibi, Göktürk erlerinin daha fazla takati kalmamışken sanki dalga geçer gibi oyunu uzatmaya çalışıyor bu hallerinden zevk alıyorlarmış gibi güneşin altında yavaşça eriyen kar gibi yavaş yavaş ölmelerini sağlıyorlardı.
-------- ------ -------
Alpagut Bey, balası daha 9 yaşında iken Göktuğ adını verdi. Gök renkli tuğun sahibi olmasını istedi.
Göktuğ, Boysan Tarkan'ın desteği ile koşarken bilinçsizce etrafına baktı. Hemen yanlarında;
Kucağında iki bala, sırtında bir balta ile uzun zamandır koşmakta olan alnından akan terler ile yüzünde kime ait olduğu belli olmayan kanın kurumasına izin vermeyen Berkit.
Sırtında çift kılıç büyükçe bir ok ve boş bir sadağı taşıyan aynı zamanda koşarken gruba yaklaşan yağıyı yavaşlatmak için sürekli önüne gelen yağı oklarını toplayıp geri atan Çalık.
Küçük kardeşi ve aynı zaman da ailesinden kalan tek kişi olan 2 yaşındaki Umay'ı kucaklamış koşan 13 yaşındaki Bike.
Daha 10 yaşında olmasına rağmen, yaşıtlarına göre daha narin ve ince yapılı; derisinin üstünden damarları görülebilecek kadar soluk tenli ama görünüşüyle ters düşen azim ve kuvvet ile yavaşlama ve yorulma belirtisi olmadan koşan Mayda.
Berkit 'in kucağında ağlamaktan gözleri kurumuş iki yaşlarında Ercan ve Soner
Yumruk yaptığı ellerinden kan akan daha on dört yaşındaki Gürol
Boysan Tarkan'dan geride kalmak savaşmak için sürekli izin isteyen daha 14 yaşındaki Tuğberk
Sürekli yoruldukça yer değiştiren zaman zaman arkaya doğru ok atan Erki, İlker ve Ogün Adlı savaşçılar
Önceki
pusuda uçmağa varan Çağatay ve Ertan balalar.
Görkem, Maral ve Mengü, Çakır, Bamsı, Dumrul, Gökmen ve Kayaalp gibi 24 savaşçı
Göktuğ'un asla unutamayacağı kişiler olmuştu artık.
Balalara daha 2 yaşında ad verilmişti. 9 yaşlarına vardıklarında ad vermek için yanlarında olamayacakları için. Hayatta kalmaları umudu ile ad verilmişti ve daha günlerini doldurmadan uçmağa varanlar oldu.
Belli belirsiz bir his, sanki her şey kendi yüzünden oluyormuş gibi, yoksa neden abisi Ayaz her zaman Ak giyinirken bugün kendisi gibi gök mavi giyinsin, Halberd kullanırken kılıç kuşansın. Ve en önemlisi kendisindeki gibi ama abisinde olmadığına emin olduğu boynunun sol tarafında belli belirsiz Gök kurt dövmesi. Doğuştan gelen bir iz idi o, Boy 'da sadece kendisinde vardı ama abisi bugün kendisine çok benziyordu...
------------- ------------- --------------- ------------- ------------
*Çadır Kurmak- Yuva Kurmak
*Acun- Dünya
*Gök girsin Kızıl çıksın- Yeni su verilmiş çelik üzerindeki mavi rengi görmedikçe anlamı kıvranılamayan yemindir. Kızıl ise kanın rengidir. Ayrıca Türklerde silah üzerine yemin etme geleneğinin ilk örneğidir. Kılıç kabzası tutularak söylenen bu yeminin anlamı "eğer sözümde durmazsam bu kılıç bedenime gök gibi girsin, kanıma bulanarak çıkasındır.
*Uçmağa varmak- Cennete gitmek
*Bahadır- Kahraman ve yiğit savaşçı anlamına gelen, Türk ve Moğol dili kökenli onursal unvan. Bu unvan, cengâverlik ve yiğitlik yapmış askeri komutanlar ve destansı kahramanlar için kullanılan bir Altay terimidir
*Halberd- Eskiden kullanılan baltalı kargı, Teber.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..