Huai Shen kampa döndüğünde korumaların birkaç tane haydutla savaşmaya devam ettiğini görmüştü. Hemen ileri atıldı ve baltası ile bir kişinin kafasını uzaya yolladı ve daha sonra bunu diğer bir kaç hayduta daha yaptı.
Bunları yapmayı biritince etrafına baktı ve 20 kişilik koruma ekibinden sadece 9 kişinin kaldığını keşfetti. Bu onun kalbinde hafif bir üzüntüye sebep olmuştu. Bu insanlarla yemek yemiş ve seyahat etmişti ama onlar şimdi ölürken o yaşamaya devam ediyordu.
Daha sonra kafasından bu düşünceleri attı ve kampta kıdemli Huyu aramaya başladı. Kısa süre sonra onu bir haydutun cesedini ararken buldu.
Yanına gidince kıdemli Hu ona bakmadan konuşmaya başladı ayrıca bu sırada bile haydutu yağmalama devam ediyordu.
"Bakma öyle boş boş. Git ve sende yağmaya katıl bunlar bizim savaş ganimetimiz. Değerli değersiz gördüğün her şeyi al ve sakla daha sonra konuşuruz hadi git şimdi!"
Huai Shen kafasını salladı ve ilk öldürdüğü haydutu aramak için kafasını çevirdi. Bir süre sonra bu haydutu buldu ve yanına koşup üstündekileri aramaya başladı.
Haydut sadece kemik dövme aşamasına yeni girmişti bu yüzden de pek fazla değerli eşyası yoktu ama Huai Shen yinede bir çanta dolusu altın buldu ve bir kaç şişede hap. Ama yinede o kadar değerli eşya yoktu.
Daha sonra Huai Shen başka bir cesede doğru gitti ve onuda yağmalanan başladı. Daha sonra bir tane daha ve ardından başka bir tane.
Huai Shen kısa süre sonra birçok haydutu aramıştı ama çoğu tendon gelişimi aleminde oldukları için pek fazla değerli eşya yoktu ama bayağı bir altın toplamıştı.
Huai Shen ganimetleri toplamayı bitirince her bir cesedin yanına teker teker gitti ve el mühürlerini kullanarak kan özlerini topladı.
Daha sonra bu kan özlerini bir kan kristali şeklinde topladı ve arıtmaya başladı. Bu sefer 30'a yakın kişiden kan özü çıkarmıştı ama bu kan özlerinin hepsini tek bir kan özü keresinde toplanan bilmesi için arıtmak istiyordu.
Huai Shen önce tüm kan kristallerini bir tane büyük kan kristaline dönüştürdü daha sonra bu kristali sağ elinde tuttu ve sol elinde şeytani kızıl-siyah alevler yanmaya başladı.
Huai Shen gözlerini kan kristalinden ayırmadan sağ elini sol elinin üzerine koydu ve kocaman kan kristalini yavaşça eriyip buharlaşmasını izledi.
Kan kristali küçüldükçe içindeki enerji yoğunlaşıyordu. İçinde bulunan enerji ilk başta ortalama tendon gelişimi aşamasının zirvesine eğitmen yavaşça artmaya başladı.
Sonunda iyice küçülüp bir kivi boyutuna gelince içinde bulunan enerji kemik dövme aşamasının zirvesindeydi. Bu ayrıca aşamalar arasındaki eşitsizliğin de bir gösterisiydi.
Bir kişi tendon gelişimi ve kemik dövme aşamasının arasında ki farkı iyi anlamalıdır çünkü bu iki aşama devasa bir eşitsizlik içerirdi. Kemik dövmeden önce her aşamada kişinin gücü bir kaç kat artarken biri kemik dövmeye girdiğinde gücü onlarca kat artardı.
Çünkü kemik dövme aleminde hem Qileri daha konsantre ve saf olur hemde kemikler bir enerji deposuna dönüştürülerek çok daha fazla Qi depolama kapasitesine sahip olurdu.
Qi sıradan bir kişinin temeli olduğu için kişide ne kadar çok Qi varsa o kadar güçlü olurdu. Bu iş Huai Shen gibi vücut yetişimcileri için farklı olsada yinede onlarda da ilahi enerji Qi ile aynı önem gösterirdi. Sadece kullanım şekilleri farklıydı.
Huai Shen elindeki koyu kırmızı topa bakarken kırmızı top artık kristal gibi görünmeyi birakmıştı ve sanki bir yakut gibi ihtişamlı görünüyordu ama insanlar ona bakınca bir terslik hissediyordu.
Huai Shen daha sonra özümsemek için koyu kırmızı yakut kaldırdılar sonra kalan 8 korumaya baktı. Ardından kafasını iki yana salladı ve konuştu: "Buradan hemen gitmeliyiz. Bunlar sadece küçük bir guruptu, ana gurup burdan o kadar da uzakta olamaz. Dua edelim de bu gurup sadece öncü veya keşif gurubu olsun.
Çünkü bu ana gurubun arkamızda olduğunu gösterir ama bu iki gurup değilse...."Huai Shen başını iki yana salladı.
Eğer bunlar, bu bahsedilen iki guruptan biri değilseler hayatta kalma şansları bayağı bir azalacaktı.
Huai Shen daha sonra Xi Lanın buldu ve ikisi bir süre ilerledikçe sonra dinlenmeye karar verdiler çünkü her an bir başka gurup gelebilir ve burada keşfedilmeleri iyi olmazdı.
Gurup oradan hızlı bir şekilde kendi adamlarını gördükten sonra ve diğer cesetleri çalışarak salladıktan sonra ilerlemeye devam etti.
Aralıksız bir saat gittikten sonra dinlenmek için gözden uzak ağaçların sık ve çalıların gür olduğu bir alan buldular. Oraya yerleştiler ve Huai Shenin pişirmiş olduğu eti yediler.
Huai Shen bu etten normalde tatsızda olsa bir tat alırdı ama şimdi hiçbir tat almıyordu. Bunun sebebi öldürdüğü insanlar değildi aksine ölen korumalardı. Bu insanlarla yemiş ve içmişti ama şimdi onlar sonsuza kadar gitmişti ama o hala yaşamaya devam ediyordu.
Kafasını salladı ve bu korumalar için üzülmekten başka birşey yapamadı ve sadece yeterince şanslı ve güçlü olmadıkları için onları suçlaya bildi.
Eğer biraz daha güçlü olsalardı belki de ölmezlerdi. Belki daha iyi bir hayat yaşarlardı ama şimdi bütün bu düşünceler gereksizdi.
Huai Shen kan kristalini çıkardı ve ağzına atıp özümsemeye başladı.
Kan kristali ağzına girdiği gibi hemen kafasındaki kan mührü tarafından emildi daha sonra bu kan mührü diğer mühürlere kanı doğrudan eti içinde işletmeye başladı.
Kan her bir mühürden geçerken miktarı azalıyordu. Sonunda 9. mühre girdikten sonra hiçbir şey kalmamıştı. Daha sonra kanı emen kan mühürleri kızıl-siyah bir Qi yaymaya başladı.
Bu Qi Huai Shenin eti ve kanı ile birlikte akıyor ve geçtiği her bir hücreye, gözeneğe ve tüyün içine emilidi. Bu Qiyi özümseyen her bir hücre gittikçe güçleniyordu.
Huai Shen bu hisse bağımlı olduğunu hissediyordu. Bu güçlenmeliyiz hissi onun mutlu olmasına sebep oluyordu, bu hissi her hissettiğinde içi içine sığmıyor çok fazla zevk alıyordu.
Huai Shen bu hissi o kadar çok sevmişti ki asla ayrılmak istemiyor sürekli yetişim yapmak istiyordu. Huai Shen eski dünyasında ki monoton hayatın şimdi yaşadığı duyguyu asla sağlamayacağını biliyordu.
Bu onun aklında kalan soruların bir kısmını bilinçsizce kafasından atmasına neden olmuştu. Huai Shen fark etmemişti ama yetişim yapmaya başladığından beri bu dünyaya gittikçe daha da bağlanıyordu.
Huai Shen ve gurup daha sonra orada iki saat daha mola verdi ve daha sonra hızlı bir tempoyla yola devam etti.
Gün doğduğunda karşılarında bir manzara belirdi. Bu manzara gür ormanların ve sisin kapladığı dağları arkasında güneşin doğmasıydı. Huai Shen daha önce bu kadar muhteşem bir manzara görmemişti. Sanki okuduğu kitapların dünyasında ki tanrıların yaşadığı yerlerden birine gelmişti.
Dağ manzarasına bakarken dağların arasından büyük kuşların uçtuğunu gördü. Ara sıra dalış yaparlar ve kendileri ile bir hayvanı tutarak tekrar yükselirlerdi. Hatta biraz ileriden bir şehrin silueti bile görünüyordu.
Ama Huai Shen bunu görünce mutlu olmadı çünkü şu anda şehrin önünde bir insan dalgası vardı. Her biri zırhlı ve güçlü görünen insanlardı bunlar.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..