Sınavın mantığı fazlasıyla basitti. Adaylar, büyülü hayvanlarla arası kesilmiş serbest bir bölgeye gelişmek üzere atılır, üç günlük zaman zarflarında gelişebildikleri kadar gelişir, üç gün sonucunda ise seviye bir ve iki büyülü hayvanların bulunduğu oldukça zor bir koşulda hayatta kalmaya çalışırdı. Hayatta kalan kişi sayısı iki yüze düştüğünde ya da bir ay geçtiğinde sınav biter, zarfın içinde verilen kırmızı mührün sayılarına göre adaylar sıraya dizilirdi. Derece yapan adaylar ise ödüllendirilirdi.
Kitapçığın içerisindeki sınav bilgileri az ve özdü. Gereken bütün açıklamalar yapılmış, zamana karşı olan yarış çoktan başlamıştı. Enrir bunu çok geç farkettiği için kendisine kızdı. Kitapçığın içerisindeki mührü aldı, bölge haritasını incelemeye başladı.
Ellerindeki haritanın genişliği Enrir'i fazlasıyla şaşırtmıştı. Haritanın boyutu kendi boyunu geçiyordu. Bu yüzden yerde açmak zorunda kalmıştı. Bu büyük haritanın içerisinde de sadece tek bir biyom bulunmuyordu. Karlı ovalardan uçsuz bucaksız çöllere kadar bir sürü farklı biyomlara ayrılıyordu.
Şu anda bulundukları bölge ise giriş adı verilen tam ortadaki baharlık bir yerleşkeydi. Eğer yanılmıyorsa gittikleri bölgenin ilerisinde yağmur ormanları başlıyordu. Enrir, yağmur ormanlarını hiç görmemişti ama fazla böcekli bir yer olduğunu bir soylunun kızı olan Operi'den öğrenmişti. Ve yine dediği kadar gitmek istemeyecekleri kadar zorlu bir bölgeydi.
Bu yüzden ortak kararla hedeflerini değiştirip doğuya doğru değil, kuzey doğuya doğru ilerlemeye karar verdiler. Böylelikle yağmur ormanlarının ucundan geçip arkasındaki sıcak ovalara ulaşabileceklerdi.
Saklanma avantajlarını ortadan kaldırıyordu belki ama bu şekilde en azından düşmanın ne taraftan kaç kişi geldiklerini de görebileceklerdi.
Bu sınav çocukluğundan beri savaşmayı sevmeyen Enrir için kesinlikle bir işkence olacaktı.
Haritayı katlayıp kitapçığın içerisine geri koyduktan sonra artık grubun ki toplama tekniklerini öğrenme vakitleri gelmişti.
Birbirlerinden öğrendikleri kadarıyla element tekniklerin gelişimi göbeğin biraz üzerindeki belli bir noktada elementin enerjisini toplamaya, yönlendirme tekniklerinin gelişimi enerjiyi kafaya yönlendirmeye, vücut tekniklerinin gelişimi ise enerjiyi damarlarda dolaştırmakla sağlanıyordu. Tabi bunları yapmak için önce enerjiyi hissedebilmeleri gerekiyordu. Bu aşama içinde her başlangıç tekniği kendine göre bir duruş içeriyordu.
Enrir, ellerini o ki toplama noktasının üzerinde duracak şekilde bağdaş kurarak oturdu, havadaki enerjinin o noktaya toplandığını hayal etmeye başladı. Bu, ortalama bir insanın bir haftada yapabileceği oldukça uğraştırıcı bir şeydi. Ve herkesin hayatta kalmak için bunu üç günde yapması gerekiyordu.
İşleri zordu.
Enrir zihnini bu gereksiz düşüncelerden arındırdı, havadaki enerjiyi hissetmeye çalıştı. Uzun bir gece sonucu elementinin akşamla ve rüzgarla bir ilgisi olmadığı kesinleşmişti.
Sabahın varlığı herkesi mutsuz etmiş, anlamsız geçen ilk gün sonunda bitmişti. Enrir esnedi, grubuna bir göz attı.
Kendisinden fazlasıyla büyük ve güçlü kel savaş manyağının ismi Frod ve ortalama bir tipe sahip takı ve eşya zanaatkarının ismi Effer'di. Enrir ve Aller ile aynı anda pozlarını salmışlardı. Biraz gerindikten sonra birbirlerini selamladılar, Operi'yı beklemek üzere Aller'i görevlendirdikten sonra beklerken aç kalmamak üzere en azından bir tavşan aramaya koyuldular.
Frod yerde bulduğu büyük ve uzun dalı sırtına vurdu, konuşmaya başladı. '' Şu ovaya gitmemiz kaç gün sürecek dersiniz? '' Enrir bilmiyorum anlamında kafa salladı. Effer cevap verdi. '' Uzun süreceği kesin. Herhangi bir ölçek falan koymamışlar yukarısına ama harita bu kadar büyük ve detaylıysa illaki uzun sürecektir. '' Frod devam etti. '' Bir haftadan uzun sürmese iyidir. ''
Enrir ensesini kaşıdı, ilave etti. '' O kadar bile süreceğini sanmam. Tamam harita büyük ama süremiz bir ay. Bir aylık sürede haritanın sınırından başka bir sınırına gidebilmemiz lazım. '' Diğerleri de hak verdi.
Uzun bir gezi sonrası ufak bir dere keşfi yaptıktan sonra geri dönmeye karar verdiler. Öğlene kadar birkaç balık tutmaları gerekecekti. Ve balık tutabilen aralarındaki tek kişi Aller'di.
Enrir kendisine sövmüştü. Köydeki balıklardan niye hiç avlamaya çalışmamıştı ki?
Geri döndüklerinde Operi çoktan kalkmış, Aller'le rutinlik tartışmalarına başlamıştı.
'' Ne demek bir soylu kızı olduğundan? Ben sizden daha zorlu koşullarda yaşamışımdır be! Biraz dinleseniz beni şu kovukta belimi incitmemekle uğraşmak yerine yumuşak toprakta rahat rahat ki toplayabilecektik! ''
Aller'i ilk defa bu kadar sinirli görüyorlardı. Sinirden yakışıklı yüzü ekşimiş, damarları gözle görünür bir şekilde büyümüştü.
'' Bana bak! '' Diye söze girdi. '' Zaten hiçbir işe yaramadın dün! Birde gelmiş diyorsunki ' Beni dinleseydiniz! ' ulan daha ne yapalım paşa gönülünün rızasını kazanmak için? Sizinle uyuyamam diyip en rahat köşeyi de aldın zaten! '' Operi'de iyice sinirlenmişti. '' BANA BAK KUŞ BEYİNLİ! SENİN TEKLİFİNİ KABUL ETMEM ZATEN BİR HATAYDI! BİRDE SENLE UĞRAŞTIRMA BENİ! SENİ...'' Enrir bu tiyatrodan zevk alsa da artık bitirmeleri gerektiğini anlamış, daha fazla birşey söylemeden önce eliyle Operi'nin ağzını kapamıştı.
Elindeki ısırık izinin acısı kesinlikle uzun sürecekti.
Karın gurultularıyla geçen bir yolculuk sonunda balıkların olduğu yere varmışlardı. Uzun uğraşlar sonucu yerde buldukları keskin bir taş ve ince bir dalla çabuk kırılan ama balık tutmak için yeterli birkaç mızrak yapmışlar, en azından şimdilik karınlarını doyuracak kadar balık toplamışlardı.
Pişirmesi ise kesinlikle çok uzun sürmüş, o arayı enerjiyi hissedebilmek için harcamışlardı.
Enerjiyi hisseden ilk kişi Effer olmuştu. Sevincine diyecek yoktu.
Aller ve Operi'nin kavgayla karışık sohbetlerini dinledikten sonra tok karınla yürüme işlemine geri dönmüşlerdi. Hiçbiri diğerleri tarafından bulunmak istemiyordu.
Güneş tepe noktasını çoktan geçmişti. Zamanları kısıtlı, karınları tok, güvenleri eksikti. İkinci gün bitecek olmasına rağmen hala hissedilebilir bir fark görememişlerdi. Effer dışında grubun morali biraz bozuktu. Enerjiyi hissetmek evet zordu, ama toplamak çok daha zordu. Bir günde toplayabildikleri kadar enerji toplamak üzere güvenli bir bölge ve yiyebilecekleri bir yemek kaynağı bulmaları gerekiyordu.
En azından dileklerinden biri kısa bir zaman sonra gerçekleşmişti.
Bir geyik!!
Yakalaması zor hayvanlardı ama kürkleri onlara çanta, kemikleri ve boynuzu bir silah, eti ise birkaç günlük ( en azından bozulana kadar ) yiyecekleri olabilirdi.
Elbette geyiği ellerindeki taşlarla ve sopalarla yakalayıp öldüremezlerdi. Bu yüzden devreye Effer girmiş, sarmaşıklardan ördüğü sağlam bir ip, az biraz zamk ve uzun bir dalla kendilerine basit bir yay yapmıştı. Birkaç tane daha düz dal toplayıp uçlarını sivrileştirdikten sonra, yapraklardan yaptığı ok kuyruğunu geriye kalan zamkla dallara yapıştırmış, okları kullanıma hazır hale getirmişti.
Birkaç tane de mızrak yaptıktan sonra artık geyik avlamaya hazır hale gelmişlerdi. Okçulukta hünerli olan Operi'ye güveniyorlardı. Bacağına bir tane bile ok tutturabilirse geriye kalan avlama işlemini dördü yapabilecekti.
Erkek geyik neler olduğundan habersiz ot kemirmeye devam ederken herkes çoktan çevresini sarmıştı. Bu avı kaçırma lüksleri yoktu.O yüzden herşeye dikkat etmişler, geyiğin kaçmasını önleyebilmek için etrafa ağaçlar arası sarmaşık iplerinden döşemişlerdi.
Artık av başlayabilirdi.
Operi rüzgarı önüne alıp yaklaşabildiği kadar yaklaştıktan sonra yavaşça bulunduğu çalıdan yayını gerdi, pozisyonunu aldı, derin bir nefes aldıktan sonra oku saldı.
Ok, havada hafif bir kavis çizdikten sonra geyiğin arka bacağına girmiş, geyiğin en azından koşmasını önlemişti. Kaçmaya çalışan geyik ön bacağına aldığı ikinci bir okla daha acı dolu bir şekilde bağırmaya başlamıştı. Üçüncü oku Operi kaçırmıştı ama bu bile onlar için yeterli olacaktı. Frod geyiğin çalıya yaklaşmasını bekledi, yaklaşınca elindeki kalın mızrağı geyiğin böğrüne doğru soktu. Geyiğin adımları yavaşladı, kısa bir süre sonra yere düştü. Son vuruşu boynuna sapladığı mızrakla Enrir yapmıştı.
Bu akşam kesinlikle ziyafet vardı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..