Çevirmen: Wkeey
Müşteriye öncelik ve önem atfettiğinden telefonu yanına almamıştı. İki cevapsız arama vardı. Çağrının bir tanesi başka bir müşteriye aitti. Bu çağrıya geri dönüş yaptı, kısa bir süre konuştu ve ardından telefonu kapattı. Diğer çağrı için, arama tuşuna bastı.
Karşı taraf hemen aramaya cevap verdi:'' Yi Chen.''
Ses tonu yine soğuktu:'' Mesele nedir?''
Yi Chen'in bu samimiyetsiz, resmiyet kokan tavrı arayanın cesaretini kırmış, keyfini kaçırmıştı: '' Yi Chen, anahtarlarımı bulamıyorum.''
Mo Sheng sırt çantasını takınmış, yolun karşısında bekliyordu. Geniş boyunlu bir süveter giymiş başı yere bakıyor, zemindeki taş ve taş parçacıklarını sayıyordu.
Kırmızı ışık yandı, karşıdan ona doğru bakıyordu.
Hala değişmeyen bir sürü şey vardı. Salaş elbiseler gimeye bayılıyordu. Neredeyse 26-27 yaşlarına gelmişti ve öğrenci gibi giyinmeye devam ediyordu. Hala birilerini beklerken taş parçacıklarını sayma huyunu da bırakmamıştı.
Yi Chen önceleri de hep onu bekletirdi.
Bir defasında yine çok beklemiş, iyice asabileşmişti:'' Tam tamına, 900-990 civarı saydım ve sen daha anca geldin. Bir dahakine, 1000'e ulaşırsam beklemekten vazgeçip, gideceğim.''
Yine bir keresinde ona, son anda bir toplantıya gitmesi gerektiğini söylemişti. Uzun süren bu toplantı bittikten sonra, hemen yanına gitti. Şans eseri hala oradaydı. Bu kez çok beklemesine rağmen, herhangi bir öfke belirtisi yoktu. Ona doğru baktı, hiçbir sorun yokmuş gibi:'' Yi Chen, birden fazla defa 900-990'lara geldim, tekrar başa döndüm.''
Kimbilir geçen o 7 yıl içerisinde kaç 900 saymıştı....
Asla vazgeçme, pes etme düşüncesi olmadı, Yi Chen ise, hiçbir zaman 1000'e varmasına müsade etmemişti.
__________________________________________________
Yi Chen aceleyle yolun karşısına doğru yürümeye başladı,Mo Sheng'e doğru yaklaşan ve ona bir şeyler söyleyen cüsseli adamın kim olabileceğine dair bir fikir yürütemedi. Biraz yaklaşınca ne konuştuklarını işitir oldu:'' İngilizceniz mükemmel.''
''Teşekkür ederim, 7 yıl Amerika'da yaşadım.''
Çok fazla düşünmeye gereksinim duymadan, İngilizceyi çok akıcı şekilde konuşabiliyordu. Yi Chen birden cebine sokmuş olduğu ellerini sıkarak yumruk haline getirdi.
Mo Sheng, tesadüfen başını çevirdiğinde onun geldiğini gördü gülümsedi:'' İşte, kocam geliyor, gitmek istediğiniz yeri size tarif edebilir.''
''Yi Chen, XX caddesi ne tarafta kalıyor?''
Hemen bu yabancıya adresi tarif etti. Adam teşekkür etti ve oradan ayrıldı.
Şimdi, yine ikisi kalmıştı, Mo Sheng yine çekingen, ne yapacağını, ne diyeceğini bilmez haline büründü. Neyse ki ilk konuşan Yi Chen oldu:'' Anahtarların nerede?''
Sıkıntılı bir şekilde, onunla göz göze gelmeme gayreti göstererek başını önüne düşürdü:'' Şey.........galiba kaybettim.''
Yi Chen'in keskin bakışları, onun bu masum ve sevecen silüetininüzerine çokmüştü. İçinde ağır ağır yükselen o tuhaf duygunun adını koyamıyordu.
Bu mesele yüzünden vicdan azabı içine düşmüş haline, bir avukat olmasaydı muhakkak acır ya da üzülürdü. ''Bayan Zhao, Eğer birgün bir suç işler veya suça karışırsanız, sizin için en iyisi sessiz kalmak ya da bir kaç kelimeyle doğruyu itiraf etmek olur.''
''Hadi, gel.'' Adımlamaya başladı ve yolun karşısına doğru yol aldılar, karşıya geçerken, içinde darbeli matkap gibi titreşen gizli mutluluğunu bastırma savaşı veriyordu. O yabancı herifle konuşurken, kendisinden 'Kocam' diye bahsetmişti.
Mo Sheng arkasından geliyordu:'' Nereye gidiyoruz?'' Bu yön, evlerine giden yolu içinde barındıran yön değildi.
''Yemek yemeye.''
Yemek yemeye mi? Mo Sheng adımlarını hızlandırarak onunla aynı hizada yürümeye çalıştı:'' Yemeği evde yesek olmaz mı? Hala vakit var marketten bir şeyler alırız.''
Yi Chen somurttu, ses tonunun soğuklu neredeyse 0'ın altında 10 dereceyi gördü: ''Gerek yok.''
Tamam anladık gerek yok.... bari bu kadar hızlı yürüme...
Yi Chen nefes nefese kaldı, yetişebilmek için elbisesinin yenine tutundu: ''Yi Chen lütfen biraz yavaş..'' Bu hareket haddi aşar düzeyde fazla samimiydi.
Yi Chen'in kalp atışlarında bir hızlanma belirdi. Başını eğdi, narin ellerinin demir grisi elbisesinin kollarını kavradığını gördü.
Bir şey söylemedi, isteği üzerine yavaşladı. Bir sokak sağa, bir sokak sola döndüler, nihayetinde basit bir köşe başı restoranına girdiler. Mo Sheng bu küçük mekanı merakla gözledi, pek kayda değer bir şey varmış gibi görünmüyordu. Ne olursa olsun, marka olmamış, kendi yağında kavrulan bu tip yerlerde nefasetli yemekler olur. Aynı şekilde onu buraya getiren Yi Chen olduğuna göre, muhakkak çok güzeldir.
İşletme sahibi geldi ve onları karşıladı:'' Bay He, uzun zamandır uğramaz oldunuz.''
Mo Sheng, Y şehrinin şivesine biraz şaşırmış görünüyordu.
Yi Chen aynı şiveyle karşılık verdi: '' Çok fazla meşguliyetim var.''
Patron, merakla Mo Sheng'e bakıyordu:'' Bay He, bu hanımefendi kız arkadaşınız mı? İlk defa buraya kız arkadaşınızla geldiniz, ah çok güzel.''
Yi Chen tebessüm etti:'' Kendisi benim karımdır.''
'' Karım? He evli mi?''
İşletme sahibi adam, şaşkınlıkla bu sözünü ikiledi, sonra Mo Sheng'e döndü:'' Bayan He, Bay He ile evlendiğinize göre muhteşem bir kaderiniz var. Siz nerelisiniz?''
Mo Sheng bu şiveyi anlayabiliyordu fakat aynı ağızla konuşamazdı. Sadece Mandarin ağzına hakimdi: '' Ben de Y şehrindenim.''
(Mandarin ifadesinden anlamamız gereken, bizdeki İstanbul Türkçesi)
Sohbet ederken, işletme sahibi mönüyü çıkardı. Yi Chen mönüyü Mo Sheng'e gösterdi biraz listedeki yemeklerden bahsetti. Girişte, mekanın tabelasında ve panolarında bambu sembolü olduğunu fark etmişti , mönü listesinde de doğal olarak bu malzemeden yemekler vardı........ Buna pek şaşırmamak gerekir çünkü Y şehri ağırlıklı olarak bambu filizleri üretir ve bu dönem tam sezonuydu.
Mo Sheng, bambu severdi fakat şuan canı istemiyordu.
Listeden bir yemek seçtikten sonra, mönüyü restoran sahibine uzattı. Mönüyü aldıktan sonra şakayla karışık serzenişte bulundu:'' Bayan He, siz de Y şehrinin yerlilerindensiniz neden bambu tercihinde bulunmadınız?''
Bambu yememek çok mu anormal bir durum? Yi Chen'de yemezdi. Önceleri, yemek yemek için bir araya geldiklerinde,konu yemekten açıldığında; bambunun acayip bir tadı olduğunu söylerdi. Mo Sheng'de yemesi için türlü türlü tuzaklar hazırlardı fakat Yi Chen'e bir lokma bile yedirememişti.
'' Bay He, her geldiğinde bu yemekten sipariş eder.''
Servis yapıldığında, Yi Chen'in çubukları bambu dilimlerine temas dahi etmedi.
Mo Sheng:'' Niçin yemiyorsun? işletme sahibi dedi ki.....'' bir anda konuşmasını kesti.
O zaman neden her geldiğinde bundan sipariş ediyordu?
Yi Chen sessiz kaldı, bir süre sonra özet geçercesine:'' Bu fevkalade misafirperverliğe karşı koymak zor oluyor.''
Mo Sheng bambudan küçük bir lokma ağzına aldı ve çiğnemeye başladı, herhangi bir tazelik veya lezzet alamadı. Lokmasını yuttu tıpkı Yi Chen'in de dediği gibi acayip bir tadı vardı.
İşletme sahibinin gelen müşterileri sıcak ve samimi şekilde karşıladığını ve onlarla konuştuğunu izliyordu. Böbürlene böbürlene restoranındaki yemeklerin harika olduklarından dem vuruyordu.
Gerçekten..
Bu fevkalade misafirperverliğe karşı koymak zor.
Bu küçük restorandan ayrıldılar. Cebinden anahtarlarını çıkarmakta olan Yi Chen'e çekimser bir üslupla:'' Sen eve gitmiyor musun?''
'' Ben büroya gidiyorum halletmem gereken bazı işler var.''
''Eh.'' Hızlıca anahtarları elinden kaptı.'' Peki ne zaman geri geleceksin?''
Yi Chen'in gözleri ışıldıyordu:'' Beni mi bekleyeceksin?''
''Evet....'' Mo Sheng başını salladı ve açıklamasını yaptı:'' Anahtarların bende.''
Gözlerini ondan kaçırdı, nedenini bilmiyordu hayalkırıklığı yaratmıştı bu cevabı ya da başka birşey:'' Ofiste anahtarların bir kopyası var, beni beklemenin anlamı yok.'' Ses tonu yine soğudu ve biraz da alaycı bir havaya büründü:'' Beni birinin beklemesine pek alışık değilim.''
Ev soğuktu, ayrılırken de soğuk, döndüğünde de soğuk...
______________________________________
Saat yine 11 olmuştu.
Kapıyı açtıktan sonra, Yi Chen alışkanlık olmuş olacak ki, duvarda bulunan; ampülün anahtarlarına basmaya yeltendi, tam basmak üzereyeken, duraksadı.
Işıklar zaten açıktı.
Elini çekti, etrafa bakındı. Televizyonun hala açık olduğunu farketti; fakat izleyeni, dinleyeni yoktu.
Televizyonu kapatmak istedi. Televizyonun yanına giderken kanepenin yanından geçtiği vakit, kenarda büzülmüş uyuyan bir silüet gördü. Hemen durdu.
Yi Chen bu uyuyan yüze baktı, tutup silkeleyerek uyandırmak ve bir araba fırça atmak istedi.
Böyle soğuk bir günde, kanepenin üstünde uyunur muydu? Acaba azıcık da olsa beyni var mıydı?
Nadide bedeni, kucağındaki boşluğu dolduruverdi. Sıcacık nefesi, buz kesilmiş elbisesine rağmen kolayca vucüdunda hissedilebiliyordu.
Geçen onca sene, böyle bir günün hayalini kurmaya cesaret dahi edememişti, Oysa şimdi evinde, odasında, ve kucağındaydı. Mo Sheng tüm varlığıyla ona aitti.
Yavaşça başını eğdi, soğuk yanakları, yumuşacık, narin yanaklarına dokunur gibi oldu. Bir süredir üstü açıkta uyuyordu buna rağmen sıcacıktı.
Tam o esnada, Yi Chen'in kucağında duran Mo Sheng, kendisine doğru gelen dokunuşu bertaraf etmek maksadıyla mıdır, devindi. Yi Chen nefesini tuttu, yoksa uyandı mı?
Aslında başını Yi Chen'in göğsüne yaslamış, eşi benzeri olmayan bir konforun tadını çıkarmaktaydı. Derin uykudaydı, o esnada birinin kalbinin kendisinden ötürü, çılgınca çarptığından habersizdi.
Yi Chen derin bir iç çekti. Ona bu konforu daha fazla sağlayabilecek eforu kalmamış gibiydi.
Yatak odasının kapısını açtı, onu yatağa bıraktı. Geceliğinin üstüne önden düğmeli bir süveter giymişti. Yi Chen biraz tedirgin oldu, fakat yine de süveteri üstünden çıkarmalıydı. Tek tek, bütün düğmeler ilikliydi, nefes alışı git gide zorlaşıyordu.
Dikkatlice, onu doğrulttu ve kollarından asılarak elbiseyi usulca çıkardı. Üzerinde gecelik olmasına rağmen, bedeninin narinliğini ve sıcaklığını kolayca hissedebiliyordu. Kalp atışlarının hızı neredeyse kontrol edilemiyecek seviyeye ulaşmıştı.
Pikeyle iyice üzerini örttü kalktı ve odadan çıktı.
Duş aldıktan sonra, misafir odasına yöneldi. Yatak odasının önünden geçerken, duraksadı. Bir şey aklına geldi, kapıyı açtı ve yatağa doğru baktı.
Tabi ya!
Üzerindeki pikenin yarısı yere ağmış ve bir bacağı ayaktan dize kadar açıkta kalmıştı, çarpık bir postüre bürünmüştü.
Neredeyse on dakikadan fazla süredir bu şekilde uyuyordu. Daha önce geceleri, yatakta bir zavallı gibi uyuduğunu söylemişti, bu tabir bu sahneye göre gerçekten çok yetersiz kalır.
Birliktelik yaşadıkları dönem o yıllar kış mevsimine denk geliyordu, onun anlatımlarından aklında kaldığı kadarıyla nasıl uyuduğu konusunda fikirsiz degildi. Mo Sheng iki de bir nezle olurdu. O zamanlar iki ay içinde beş defa nezle olmuştu. İlk başta ona bunun sebebini sorduğunda cevap vermekten kaçınmıştı. İleride nedenini açıklamıştı:'' Geceleri uyuma şeklim, tıpkı bir zavallı gibidir, üzerindeki yorganı tekmeleyen küçük bir zavallı. Babam eve geç saatlerde döndüğünde, üstümü tekrar tekrar örterdi fakat şimdi bunu yapacak kimsem yok. Derin uykuya geçiş yaptıktan sonra ilk işim, üzerimde örtülü olan şeyi tekmelemektir, bu yüzden beni sık sık nezle olmakla suçlaman hakkaniyetli bir tutum değil.'' Bu açıklaması onu haklı çıkarmıştı, suçlanacak bir yanı yoktu.
Şimdiyse, ona anlattığı şekilden daha berbat uyuyordu.
Yi Chen yarısı yerde sürünen pikeyi toparladı ve tekrar üzerini örttü. Pikeyi düzgünce üstüne örttüğünde, Mo Sheng öbür yana döndü ve bu kez vücudunun diğer tarafı açıkta kaldı.
Ne tür bir uyuma şeklidir bu! eh!
Yi Chen sabırla yine pikeyi düzeltti ve sıkıca örttü. Biraz da sinirlenmişti.
Eğer bir kere daha tekmelerse, daha fazla onun uyku postürünü düzeltmek için bütün gecesini orada heba etmeyecekti.
Hele şükür ki geçen sürede, usluca uykusuna devam etti, bir karış dahi yerinden kıpırdamadı. Hava soğuk olduğundan olacak ki, sıkı sıkıya pikenin içine gömdü kendini.
Ne kadar uyuyor olsa da, iç güdüsel olarak koşullara adaptasyon sağlaması gerektiğini biliyor olmalıydı.
__________________________________________
Saat kaç? Gece mi yoksa gündüz mü? Yatağa kadar nasıl geldi?
Yataktan kalktı, daha ayılamamıştı. Uykulu gözlerle etrafına baktı terliklerini aradı.
Nereye gitmiş olabilirler?
Yi Chen, Mo Sheng'e bakmak için mutfaktan çıkıp geldi. Mo Sheng üzerindeki gecelikle salonda dans ediyor gibi bir sağa bir sola seğirtiyordu:'' Ne yapıyorsun?''
''Terliklerim....''
Terliklerini bulup ayağına geçirdikten sonra, uyku mahmuru gözlerle ona doğrı baktı.
''Şey.... terliklerimi arıyordum.'' Sebepsiz yere sanki suç işlemiş gibi hissediyordu.
Kaba bir üslupla Yi Chen:'' Git ve üstünü değiştir.''
Mo Sheng üzerinde sadece gecelik olduğuna dikkat kesilince bir miktar utandı. Bu evde başka birinin daha yaşadığını unutmuştu.........
Elbiselerini değişip geldi, Mo Sheng kahvaltısına başlamıştı. Mo Sheng biraz çekindi, sonra yanına oturdu.Masadaki pirinç lapasına ve diğer kahvaltılıklara göz attı. Bugün Yi Chen'le beraber yapacağı kahvaltının içeriği bunlardı.
Mo Sheng'in hala masaya tepkisiz şekilde bakmakla yetindiğini gören Yi Chen:'' Çin mutfağının kahvaltı mönüsüne pek alışık değilsin galiba?''
''Ah, hayıır.'' Dalmış olduğu derin düşüncelerden çıkarak konsantrasyonunu topladı, başını gömdü, pirinç lapasından ağız dolusu yemeye koyuldu. Mmm.... enfes.
''Yi Chen.....''
Yi Chen ona doğru yüzünü dönme gereksinimi duymadan, sorusunu sormasını bekledi, normal ses tonuyla:'' Pirinci yakınlarda bir yerden aldım.''
''.................Gerçekten çok lezzetli.''
'' Peki o zaman iyi.''
''Bugün ofise gitmen gerekiyor mu?''
''Evet.''
''İşler çok yoğun anladım.''
''Tamam.'' Aslında, işe herzamankinden daha fazla vaktini tahsis etmesi gerekiyordu. Son zamanlarda birileri hayatını alt üst etmiş, bu yüzden yeterince verimli çalışamamıştı.
''Puf.''
Konuşmasındaki keyifsiz ve düşük tonlama, dikkatini çekti. Pirinç lapasından yerken, saçlarının kabın içine girdiğini gördü.
Yi Chen, başını ona doğru çevirdi, diri bakışlarıyla:'' İngilizcen ne kadar iyi?''
İngilizce mi? Ne alaka şimdi bu?
Hmm...İyi gibi fakat dördüncü kuru geçemedim.'' Amerikaya uçmadan önce, dil yeterlilik sınavlarına girerdi. En iyi skoru; 50-60 civarıydı.
Çok da bundan bahsetmek istemiyordu.
Yi Chen:'' Benimle gel.''
''Hı?'' Mo Sheng başını kaldırı, şaşkınlıkla ona baktı:'' Nereye?''
''Bazı evrakları çevirmemde bana yardım etmek üzere ofise geliyorsun.''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..