"Ben, başardım?"
Bir genç ranzasında uyanırken bunları mırıldandı.
"Hm? Burası tanıdık geldi nedense... Garip. Aman neyse, şu an önemli olan bu değil."
Kendisi simsiyah ruhunu inceliyordu. O sıradan bir ruh değildi. Nada fiziği olarak bilinen bir fiziğe sahip bir ruhtu.
Nada Fiziği, türünün tek örneği olarak bilinen bir fizikti. Nada'yı kullanıp kendini geliştirmesini sağlardı. Bu Nada ise tüm enerjileri yutup kendi enerjisine çeviren fiziğinin ürettiği bir tür enerjiydi.
Bu aşırı güçlü bir enerji sayılabilirdi. Fakat küçük bir dezavantajı vardı. O da bu fiziğe sahip birisinin normal bir gelişim yolundan yürümesi mümkün olmamasıydı.
Elbette ki beş hayat ve beş bin yıl sayesinde fiziğini kavrayabilmiş, bu sayede de fizik ona gelişim yöntemini ruhuna kazımıştı.
Gelişim seviyeleri; Vücut, Hiçliğin Kalbi, Dürüst Zihin, Derin Sakinlik, Enerji Arzusu olarak geçiyordu.
Ruh, her şeye en baştan başlayacağı için üzgün bir iç çekti.
Kendisi en son yaşadığı beş bin yıllık hayatında Derin Sakinlik Âlemine anca ulaşabilmişti.
Elbette ruh onu dert edebilecek birisi değildi.
Biraz daha ruhuna baktıktan sonra ilginç bir keşif buldu. Ruhu büyümüştü.
Böyle söylemesi biraz garip ama orjinal boyutundan bir tık üstüne çıkmıştı. Ruh bunu görünce şaşırdı fakat hemen ardından keyiflendi.
"Hm... Yeniden Doğuş Tekniği normalde ölmüş veya yeni doğanların vücudunda reenkarne olmama yarıyordu. Fakat ben canlı birisini ele geçirdim yani ha? İyimiş, hehe. Bakalım ele geçirdiğim kişi kimmiş."
Yeniden Doğuş Tekniği oldukça gizemli bir teknikti. Kimin oluşturduğu hakkında çeşitli teoriler olsa da hiç kesin bir bilgi bulunmamaktaydı.
Bu tekniğin özelliği adından da anlaşılacağı üzere yeniden doğmaya yarıyordu. Normal şartlarda farklı bir evrende doğmak söz konusu bile değildi. Tekniğin tek yaptığı yeniden doğuşu mümkün kılmaktı.
İşte burada Nada ve Kader Tanrıçası devreye giriyordu. Reenkarnasyon döngüsüne girmeden önce Tanrıça onu kurtarmış, bu sayede de Nada ile evrenler arası bir tür geçit açabilmişti. Bundan sonrası ise tamamen Yeniden Doğuş Tekniğine kalmıştı.
Neyse ki aşırı şanslıydı ki zayıf bir ruhu olan birisini ele geçirebilmişti.
Bir süreliğine gözlerini kapattı ve mırıldanmaya başladı.
"Kurogane ailesinin çöp evladı Kurogane Ikki... Bir kere tekrar yapmış... Büyü havuzu ortalama bir Blazer'ın onda biri... F rütbe... Japonya...?"
Bir süre sessizce hazmetti. Sonrasında gözlerini aralarında gözlerinde şok olmuş bir ifade belirdi.
"Yaratıcı benimle taşak mı geçiyor? Bu nasıl olur? Rakudai Kishi no Cavalry'nin evrenine mi geldim ciddi ciddi!?"
İlk hayatında tam anlamıyla bir otakuydu. Her anime, novel, manga ne bulursa izler, okurdu. Tabii her ne kadar aradan yaklaşık dört hayat geçmiş olsa da bazı şeyleri net olarak hatırlayabiliyordu ki bu da onlardan birisiydi Bu yüzden hangi evrende olduğunu sadece Ikki'nin anıları ile örtüştürerek anlayabilmişti.
Kendisi şu an Rakudai Kishi no Cavalry animesine oldukça benzer bir evrendeydi.
Bu evren de güç tamamen doğuştan gelen yeteneğe bağlıydı. Her bin insanda bir özel yeteneğe sahip birisi çıkıyordu. Bu insanlara Blazer deniyordu.
Bu Blazer'lar, Device adı verilen kendi ruhlarından gelen silahlar kullanıyorlardı. Bu Device isimli silahları kullanan Blazer'ların en güçsüzü bile insan olmalarına rağmen insanlık sınırlarını aşan güçlere sahipti.
Kendisi şu an modern zamandaydı. Bu zamanda gerek ordu gerek polis kuvvetleri en çok Blazer'lara ihtiyaç duyuyordu. Yine de büyük güç, statüsüne uygun sorumluluk getirirdi. Bu sorumluluğun bir ifadesi olarak, Blazer'ların büyücü şövalyeler olarak lisans ve sosyal statü almak için uluslararası kabul görmüş bir meslek okulundan mezun olmaları gerekirdi. Başka bir deyişle yeteneklerini kullanmak için onay almaları gereken büyücü-şövalye sistemiydi.
Hagun Akademisi, Japonya'daki yedi büyücü-şövalye akademisinden biriydi, okulun Tokyo Dome alanının on katından fazlasını kapladığı söyleniyordu…
İşte Ikki Kurogane de şu an bu Hagun akademisinde kalıyordu.
Kendisi güçsüz -hatta akademi de tekrar yapacak kadar zayıf- birisiydi. F rütbe olan belki de tek kişi sayılabilirdi. Bunun en temel sebebi büyü kapasitesinin normal bir Blazer'ın onda biri olmasıydı. Büyü kapasitesi, Blazer'ın kullanabileceği büyü kapasitesiydi. Buradan ne kadar vasat olduğu anlaşılabilirdi.
Yine de o pes etmedi ve çabalamaya ve kendini eğitmeye devam etti ve kendi eşsiz stilini geliştirdi.
Ruh tüm bunlara rağmen oldukça mutluydu. Çünkü zaman aşırı iyiydi. Stella'nın geldiği diğer bir deyişle anime kanonun başladığı dönemdi!
Stella Vermillion, küçük bir Avrupa ülkesi olan Vermillion İmparatorluğu'nun bir prensesiydi.
Yurtdışında yanii Japonya'da eğitim görmesi medyada büyük bir haberdi. 『Bir dahinin on yılda yalnızca bir kez ortaya çıktığı söylenir! Vermillion İmparatorluğu'nun ikinci imparatorluk prensesi Stella Vermillion-sama (15), rekor puanlar aldıktan sonra Hagun Akademisi'ne kaydoluyor! 』
Vücudun sahibi olan ruh tüm bunları anlayınca derin bir nefes alıp rahatlamaya çalıştı.
"Huh, tamam. Pekâlâ biraz yavaşlayalım. Şu an için anılarımdaki kısa parçaları birleştirelim. Burası… Nispeten daha güvenli. Ölme riskim en azından diğerlerinden daha düşük. Ayrıca büyü emebileceğim birçok olay olacak. Her türlü çok iyi.”
Düşünmeye devam ettikçe rahatladı
“Burada bir sürede olsa rahatlıkla kendimi geliştirebilirim. Hatta… Hmm…”
Devam etmeden önce yüzünde sık beliren muzip bir ifade belirdi..
”Buranın tadını da çıkarabilirim değil mi? Ehehe"
Ikki, bunları söylerken kahkaha attı. Oldukça eğlenceli vakitler geçireceğini düşündü. Fakat bu düşünce kısa sürdü. Rahatlama sırası değildi. Şu an o Ikki idi. Bu sebeple bir süre Ikki gibi davranmalıydı. En azından kendini tamamen belli etme fırsatı gelene kadar.
Yine de rutine başlamadan önce merakını cezbeden bir şey daha vardı. Havalı bir hareketle elini uzattı ve mırıldandı.
"Öne çık, Intetsu."
Elinde siyah uzun bir japon kılıcı ortaya çıktı. Tarzı oldukça sade olan bu kılıca bakarken sırıttı.
Device'lar normal şartlarda ruhun yapısına göre şekil alırdı. Fakat Ikki'nin ruhunu hala tamamen özümseyemediğinden Intetsu'da belirli bir değişim söz konusu değildi.
"Hehe F rütbe değil mi? Size F rütbeyi göstereceğim hehehe"
Nada'yı sessizce Intetsu'ya aktarırken siyah uzun kılıcı yavaş yavaş şeklini değişmeye başladı. Boyutu biraz kısaldı. Üstüne garip şekiller kazanırken Ikki'nin gülümsemesi genişledi.
"Tahmin ettiğim gibi. Hangi evrende olursam, olayım Nada güçlendirme ve kendine benzetme de bir numara."
Kılıca bakarken düşündü. Bu artık pekte Intetsu sayılmazdı değil mi?
"Pekâlâ, o zaman sana yeni bir isim verelim. Bu biçiminin adı Zentetsu."
İsmini sevdiğini belirtir gibi Intetsu hafifçe uğuldadı. Oldukça garip bir durumdu fakat Ikki pek umursamadı. Nada bir çok garip fenomene neden olan garip bir enerjiydi.
Deney başarı ile sonuçlandığı için oldukça mutlu bir halinde iken Nada'yı geri çekti ve Intetsu'yu geri çağırdı.
Artık yapacağı her şeyi yaptığına göre rutinine dönmeliydi.
...
Üç gün geçip gitti. Ikki o sırada anılara tamamen adapte oldu. Her zamanki rutinini yaptığından ve de pek fazla kişiden etkileşimden kaçındığından kimse pek bir şeyden şüphelenmemiş gibiydi.
Ne yazık ki şu an için vücudunu geliştiremiyordu. Çünkü fiziği tam bir oburdu!
Bir kere tam gelişim yapmak istediği vakit neredeyse oradaki tüm büyü gücünü emdi fakat bir gram bile ilerleme katedemedi.
Her neyse şimdilik bunları düşünmesin bir anlamı yoktu.
Her zamanki gibi günlük koşusunu bitirdikten sonra, Ikki Kurogane öğrenci yatakhanesine döndü ve içinde güzel, yarı çıplak bir kız buldu.
Alev dalgalarının somutlaştığını düşündüren kızıl saçlara sahipti. Güzel, yabancı bir yüze sahip kızın, yakut gözleri, ani davetsiz misafiri görünce şok içinde açıldı.
Taze kar kadar beyaz lekesiz vücut, siyah dantellerle kaplıydı.
Güzel. Ikki, bu özellikleri tarif edecek başka bir kelime bulamadı. Güzelliği bir ölümsüzün resmi gibiydi, kötü şehvet için yer bırakmayan bir ciddiyeti çağrıştırıyordu.
O, Ikki'den sayısız kat fazla güzellik görmesine rağmen güzelliği onu bile bu derece etkilemişti.
"Eeeee~!"
Sıkışık boğazından küçük bir çığlık sızdırdı ve sonra derin bir nefesin çekildiğini duydu.
Maalesef bu durumda kız çığlık atarsa, suçlamalar kesinlikle Ikki’ye düşerdi.
"Lütfen bir dakika! Ne söylemek istediğinizi anlıyorum. Bu bir tesadüf olabilir ama açıkça gördüklerim için mazeret üretmeyeceğim."
Ikki bu durumda ne yapması gerektiği konusunda anlık olarak tereddüt etti. Onun yaşadığı dört hayat boyunca hep vurdumduymazdı. Bir gelişimci olarak sayısız eğlence görmüştü. Fakat onun ahlakıyla çelişen Ikki’nin anıları ne yapması gerektiği konusunda ciddi anlamda bir tereddüde düşmesine sebep oldu.
Bu yüzden de olabilecek en makul kararı verdi.
"Bu yüzden kıyafetlerimi de çıkaracağım ve ödeşelim."
"Hayır! Sapık!"
Ve böylece bir çığlık sabah sessizliğini yırttı ve gökyüzünü delmek için yükseldi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..