Bölüm 5 - Benzerlikler

avatar
358 1

Hiçlik Tanrısı'nın Yolu - Bölüm 5 - Benzerlikler


Stella, üst ranzaya baktı ve orada yatan Ikki'yi inceledi.

'Ben kesinlikle zayıf değilim. O bir canavar...'

Kendine dünyanın en güçlüsü diyecek kadar kibirli birisi değildi. Fakat vasat olduğu söylenen birine kaybetmeyeceği konusunda kendine güvenen birisiydi. Ikki güçlüydü ve o gücünün kaynağını merak ediyordu. Tüm bu kötü muameleye rağmen kendine nasıl inanabildiğini öğrenmek istiyordu.

"...Kurogane. Ikki."

Bu adı söylerken, gizemli bir tatlılık kalbini çarptı. Stella ilk kez birisini tanımayı bu kadar fazla istiyordu. Uyuyan genç hakkında daha fazla bilgi edinme arzusu çok fazlaydı ve iyileşmesini beklemek dayanılmazdı. İçinde kabaran meraka daha fazla dayanamadıktan sonra ranzanın merdiveninden tırmandı.

Ikki, kendini güçlendirirken, vücudundan yarı yarıya kopmuştu. Vücudu da doğal olarak kendini iyileştirmek, hayır daha doğrusu Nada'ya karşı kendini savunmak için uyku modunda sayılabilirdi. Bu sebeple dışarıdan derin bir uykuda gibi gözüküyordu. Karnı üstüne yatıyor ve yüzü görünmüyordu. Antrenmanlarının sonucunda işlenmiş demir gibi yapılanmış sırtının yumuşak hareketlerine uyan hafif nefes alışlarını duyabiliyordu. 'Bu yüzden bir süre önce epeyce iyileşmiş olmalı, bir daha asla uyanmayacak gibi hissettiren yarı ceset halinden eser yok.' diye düşünüp biraz rahatladı.

"...Ikki."

Adını mırıldandı ama Ikki en ufak tepki göstermedi. Mışıl, mışıl uyuyor gibi gözüktüğünden onu uyandırmak kabalık olurdu. Fakat kaygısı ve merakı azalmadığından Stella dışarı çıkıp biraz gezinmeye karar verdi.

Evet Stella tam bu kararı vermişken, yanlışlıkla gömleği ile ensesi arasındaki boşluğa baktı. Geniş bir sırtı vardı. Vücudu o kadar kaslı değildi. Hatta zayıf bile sayılabilirdi. Fakat antrenmanlar ile gelişmiş vücudu idealdi ve bu sırtı da oldukça sağlam gözüküyordu. İstemeden bir bakış attı. Fakat bu bakış, onda derin bir etki bıraktı.

'Sade-Sadece biraz, bakacağım, sorun değil, o da baktı hem...'

Kalbinde kendiyle anlaştıktan sonra Stella ellerini Ikki'nin sırtına doğru uzattı ve yavaşça dokunmaya başladı.

"V-vay be."

Stella, avuçlarını, Ikki'nin sırtına koyduğunda, onun kanının akma hissi, o sıcak hissi hissetti. Güçlü ve alev gibi sıcaktı.

'Yanii bir erkeğin sırtı bu....'

Bir erkeğe ilk kez böyle dokunuyordu ve Stella rüya görüyor gibi hissetti.

"N... Mmm..."

"Eek...!"

Beklenmedik şekilde Ikki aniden yüzüstü döndü. Stella bunu beklemediğinden eli, Ikki'nin altında kaldı.

'Oh, hayır...'

Eğer Ikki, bu pozisyonda iken uyanırsa, Stella en ufak bir açıklama bile yapamazdı. Elini çekmeye çalıştı fakat vücudu beklenmedik şekilde ağırdı. Eğer daha sert bir şekilde çekerse, Ikki uyanabilir, kendisi de merdivenlerden düşebilirdi. Bu tam bir felaket olurdu.

'...Ne yapmalıyım?'

Stella nefesini tuttu ve merdivenden daha da yukarı çıktı. Ona dokunmamaya özen göstererek, dizlerinin üzerinde dururken, sol elini kullanarak Ikki'nin yanını yavaşça, çok yavaşça kaldırdı.

"Uun... N...! Kuh."

'Çok yakındı!'

Stella sırtında soğuk terin oluştuğunu hissetti. Bir şekilde serbest eliyle o tarafı kaldırmayı başardı ve ... bir şekilde kapana kısılmış olan elini kurtarmayı başardı. Ama başarılı olsa bile Stella, altındaki uyuyan Ikki'ye bakmaya devam etti.

"Bu adam hiç uyanmadı."


Şey, kendisi de yorgun olduğu için neden bu kadar derin uyuduğunu anlayabiliyordu. Ikki'nin hâlâ kıpırdamadığını gören Stella yutkundu. Şimdi ters döndüğüne göre, hafifçe açıktaki karnına bakabiliyordu.

'Bir erkeğin göbeği...'

Daha önce elbetteki birkaç erkeği görmüş olsa da, hiç birine dokunmamıştı. 'Acaba nasıl bir his?' diye düşündü Stella.

"Ne düşünüyorum ben!? Bu hiç iyi değil! Hâlâ evlenmemiş ve daha bakire bir prenses için, benim sevgilim bile olmayan bir erkeğin vücuduna ilgi duymak için ya da herhangi bir şey... bu utanç verici!"

Bekle, o kadar da kötü değildi, değil mi? Gerçekten sapkın düşünceler falan düşünmüyordu. Onu yenmeyi başaran ilk rakip olan Ikki Kurogane'yi, saf meraktan gelecekte karşılaşacağı bu şövalye hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyordu.

Hepsi buydu. En azından kendine inandırmaya çalıştığı şey buydu.


"Beni- Her halükarda beni çıplak gördü, bu bizi eşitliyor, değil mi?"

Bu bir safsataydı, ama Stella kendini bu şekilde kendini haklı olduğuna inandırdı. Kaybettiği ilk şövalyeye olan merakının öncülüğünde, bir kez daha ellerini Ikki'nin karnına doğru uzattı ve birini gömleğinin yarığına koydu. Yavaşça solar pleksusu* kadar aşağıya uzandı ve... gömleğini nazikçe yukarı çekti.

"... Bu... bir erkeğin... bedeni...."

.

Ikki tanıştıkları o an aniden soyunduğunda, kafası karışıklığından dolayı tam olarak görmemişti. Ama şimdi çok yaklaştığı için, cildinin alışılmadık tonda olduğunu ve vücudunun değişik olduğunu söyleyebilirdi. Vücudundaki hafif kas gölgeleri, bir kadın olarak kendisininkinden tamamen farklı görünüyordu. Tabii onları hissetmek de farklı olmalıydı.

"Haa... haa...."


Stella'nın beyni, o yoğun dokunma dürtüsüyle kaynamaya başladı. Yüzünün alev alev yandığını vei bir şekilde başı döndüğünü hissetti. Nefesi ağırlaştı ve düzensizleşti. Artık kendini durduramıyordu.

"...Tamam."

Titreyen ellerinden biriyle Ikki'nin karnına uzandı ve ona dokunduğunda, Ikki'nin derisi ve kaslarının dokusundan elektriksel bir his yayıldı. İnce bir esnekliğe sahipken güçlüydü, daha önce hiç hissetmediği bir his, ama tuttuğu muazzam enerjiyi kolayca anlayabildi.

"İnanılmaz...."

Karanlıkta kaybolan bir şövalyenin bedeni değil, hedeflerine ulaşmak için çabalayan bir şövalyenin bedeniydi. Stella kadın olmadan önce her zaman kendine şövalye olmasını söylemişti. Vücudu bu kadar bilemenin ne kadar zor olduğunu ve böyle bir bilemeyi sürdürmenin ne kadar zor olduğunu biliyordu.

Artık Kurono'dan şüphe edemezdi. Ikki asla vazgeçmedi. Vücudu, iradesi kadar sertleşmişti ve o bizzat hissederek bunu kanıtlamıştı.

Ancak Kurono abartmadığı için Stella'nın Ikki hakkında bilgi edinme arzusu daha da güçlendi. Ne kadar çok şey bilirse, o kadar fazlasını bilmek istiyordu. Bu arzu, onu boğacak kadar aşırı sıcak bir hisse sebep oldu. Büyüleniyordu, sebepsiz yere ateş içinde kayboluyordu, yine de hoştu, bu onu daha da şaşırttı.

"Haa... Ne yapıyorum, merak ediyorum...."

Hassas parmaklarıyla karnının izini sürerken, kendi kendine sordu. Ama sonra-

"Eee, bu da sormak istediğim bir şey. Stella-san, ne yapıyorsun?"

Ikki beline iki yana oturan ve tenine arada bir dokunan Stella'ya soruyu tekrarladı ve neler olup bittiğini bilmediğini gösteren bir yüzle karşılık verdi.

"A-Aieeeeeeeeeeeee!?"

Stella anında korkunç bir çığlık attı ve Ikki'den geri çekildi.

"Bekle! O kadar sert zıplarsan..."

Ikki'nin uyarısı sonuçsuz kaldı. Böylesine sert bir şekilde yükseldikten sonra Stella'nın kafasının tavana çarpması kaçınılmazdı. Tavana çarptıktan hemen sonra inleyerek üst ranzadan, yere düştü.

"S-Stella-saaaaaan!? İyi misin!? Kafan kötü gözüküyor!?"

"İ-iyiyim! Düştüm ve kafam biraz kanamış olabilir, hepsi bu!"

"Kafanın kanaması hiç iyi değil! Şimdilik kıpırdamadan dur! İlk yardım hazırlayacağım!"

Merdivenden inip, çekmece deki acil durum çantasını alırken, ona yakut gözleriyle büyülenmiş gibi bakan Stella'yı istemsizce düşündü. 'O sahnede bir şey demesem, daha ne kadar ileri gidebilirdi acaba?' Bunu gerçekten merak etse de Stella ile ilişkisi yeterli düzeye gelene kadar beklemeliydi.

Acil durum çantasını alıp, Stella'ya uzattı. Stella alıp kendi başına başını tedavi ederken içten bir şekilde Ikki övgüde bulundu.


"Oldukça iyisin."


"Ortaokuldan beri yalnız yaşıyorum, bu yüzden en azından bu kadarını yapabilirim."

Ikki iç çekerken, 'Beş hayatımın büyük çoğunluğunda hep kendi başımın çaresine bakmam da cabası.' diye düşündü.

"... Seni duydum. Başkan'dan."

Ikki şaşırdı.

"Beni mi?"

"Okulda ailenin bile sana nasıl davrandığı hakkında."

Ikki ne diyeceğini bilemedi. Beş yıllık gamsız olabilirdi fakat şu anda “Ikki” gibi davranmaya çalıştığından bu bilgilerin böylesine ifşası onun aleyhineydi.

"Ne... neden o kişi başka birinin ailesinin hassas konularını yayıyor? Üzgünüm, muhtemelen hoş bir hikaye değildi."

"Öyle değil. Aksine, bana söylemeni istiyorum."

"Ne söylememi?"

"Herkes sana bu kadar kötü davrandığında şövalye olmayı nasıl umabilirsin?"

Bu soru ona önceki hayatlarını anımsattı. İnsanların genellikle sorduğu o soruyu: “Çöp olmana rağmen neden hala gelişmeye uğraşıyorsun?”

Ve genelde de verdiği cevap hep aynıydı.

“Neden bunu duymak istiyorsun?"

"Ben- Bu kesinlikle senin hakkında daha fazla şey bilmek istediğimden değil! Kendini beğenme! Sadece bu kadar düşük büyü gücüne sahip bir aceminin neden hala şövalye olmak istediğini merak ediyordum!"

"Yüzüme böylesini aşağılayıcı bir şey söylemek... bir şekilde ferahlatıcı geliyor."

Bu durumun oldukça ilginç olduğunu düşünürken sonunda ne olduğunu söyledi.

"Ulaşmaya çalıştığım bir kişi var."

"Bir kişi mi? Samuray Ryouma mı demek istiyorsun?"

Kurogane ailesinden herhangi birinin taklit edeceği tanınmış bir kahraman. Ikki bu ismin çıkmasının doğal olduğunu düşündü. Ancak...

"Hayır. Çok daha farklı birisi. Bana gitmem gereken yolu gösteren birisi. Kimse bana dikkat etmemişken kendisi bana rehberlik edip gitmem gereken yolu gösterdi. Yeteneğim hiç olmadı. Bu yüzden ailem tarafından tamamen görmezden gelindim. Yük olarak göründüm. Bana büyü kullanmayı bile öğretmediler."

「Hiçbir şey yapamazsın, bu yüzden deneme.」

Beşinci doğum gününde, bunlar Ikki'nin babasının ona söylediği son sözlerdi ve ondan sonra ona bir daha hiç konuşmadı veya ona bakmadı. Aile reisinin görüşleri tüm evi şekillendirdiği için, Ikki Kurogane de herkes tarafından "var olmayan biri" olarak görüldü. Bu açıdan onun hikayesi ile Ikki'nin hikayesi aşırı derece de benziyordu.

Gerçekten ortadan kaybolmak istemesi yeterince acı vericiydi. Neyse ki Ikki’nin aksine onun ailesi ona böylesine sert davranmamıştı.

Böylece devam etti.

"Çok çalıştım. Aşırı çabaladım. Ben... çok sevindim. Biri bana ilk kez kendimden vazgeçmemem gerektiğini söyledi. Çocuk olmama rağmen, bunların sadece kelimeler olduğunu ve geleceğimi garanti etmeyeceğini biliyordum.."

Ama yine de mutluydu. Sadece birkaç kelime olsalar bile, gerçekten kurtulmuş hissetti. Gerçektende umutsuz hissettiği anda böyle biriyle tanışmak… Ikki’nin hikayesinin gerçektende kendisiyle ortak noktalara sahip olduğu söylenebilirdi.

"O zaman karar verdim. Büyümem gerekirse, büyüyüp onun gibi olacağım. Aynı durumda biriyle tanışırsam, o zaman ebeveynlerimin aksine, 'Sen yoksun pes et' ve insanların sadece yetenekleri olmadığına işaret etmek yerine bu adamın sözlerini başkalarına taşıyan bir yetişkin olacağım.”

Bunu derken eskiden ona gülümseyen büyük bir ejderhayı anımsadı. Her ne kadar soy gücüyle yükselmiş olursa olsun ona böylesine nasihatler veren o büyük ejderhayı unutması mümkün değildi.

Yine de iç geçirdi.

“Yine de şu anda bunu yapacak kadar iyi değilim. Daha güçlü olmalıyım, onun kadar güçlü. Sözlerim şu an için zayıfların basmakalıp sözlerinden başka bir şey değil. Bu yüzden böyle bir yerde boyun eğemem. O kişi kadar güçlü olmak istiyorsam Yedi Kılıç Turnavına katılmak en azından yapmam gereken şey. "

"... Anlıyorum. Demek bu Ikki'nin hayali."

"Umutsuz olduğumu mu düşünüyorsun?"

Stella'nın ifadesi garip bir şekilde bulanıklaştı. Gerçekten Ikki'nin hayalinin harika olduğunu düşünüyordu. Ama ona ulaşmak…

"Söylemek zorunda değilsin. Bunun kolay yapabileceğim bir şey olmadığını biliyorum. Ama öyle olsa bile… Stella-san, bir hayalin peşinden koşuyorsan terk edemezsin ve eğer biri söylerse 'Senin için imkansız, sadece pes et', o zaman sen... uysalca pes eder misin?"

"Ah-"

Stella'nın gözleri kocaman açıldı. Kırmızı göz bebekleri, sanki sonunda bir şeyi anlarmış gibi parladı. Sanki bir şeyi kabul ediyormuş gibiydi.

"Hehe, hahaha."

Stella'nın özür dileyen bakışı kayboldu ve kahkahalara boğuldu.

"Evet, bu doğru. Vazgeçmem. Kötü yanmış olsam bile neden pes edeyim?"

Ikki'nin sözlerini duyduktan sonra Stella yıllar önce aynı olduğunu hatırladı.

"Demek nedeni bu. Doğru, hayallerimize ulaşma konusunda endişelenmemize gerek yok. Çabalarım herşeyimi verdikten sonra bile işe yaramazsa, o zaman pes edilebilir. Ama daha denemeden önce faydasız olduklarına karar vermemeliyiz. "

"Kesinlikle. Ne kadar yetenekli olsam da ve kaç kişi umutsuz olduğumu söylese de, bu yüzden kendimden vazgeçmeyeceğim. Özellikle kaybetmekten nefret ettiğim için."

"Yine de benim kadar kaybetmekten nefret eden başka birinin olduğunu düşünmemiştim."

Bunu söyleyerek Stella tekrar gülmeye başladı. Çok şaşırmış ama çok mutlu görünen bir kahkahaydı.

Rahatladı ve ellerini kaldırdı.

"... Ahh, kaybettim. Seni kendi aptalca deha ve sıradanlık ölçeğime soktum ve gerçek seni görmedim. İlk başta bu küstah, yarı yürekli duygularla kazanmak benim için imkansızdı. Tamamen yenildim, Ikki."

Bu sözleri söylerken Stella kendini biraz rahat hissetti. Kurono'nun tavsiyesi hakkında artık şüphesi kalmamıştı. Ikki aynı ruhu paylaşan biriydi ve daha güçlüydü. Tam da bu yüzden ondan bir şeyler öğrenebilirdi ve eğer onu takip ederse kesinlikle daha güçlü olurdu. Stella, derin bir inançla, Ikki ile tanıştığı için minnettar oldu.

Ikki ise onun parlak ifadesini gördükten sonra, Stella'nın onu anlamaya başladığını hissetti. Tabii dört hayatlık ömründe onu anlayan tek kadın değildi. Sonda olmayacaktı. Fakat  yine de birinin onu anladığını bilmek rahatlatıcı bir histi. Stella, onun cevaplarından memnun görünüyordu. Bu durumda-

"O halde, burada bir anlaşmaya vardığımıza göre… diğer önemli konuyu tartışalım mı?"

"Ha? Hangisi?"

"Demek istediğim... düelloyu kazandım, değil mi?"

"O zaman bu Stella-san'ın bundan sonra benim kölem olduğu anlamına geliyor, değil mi?"

"... Eh?"

Stella'nın gözleri, peletle vurulmuş bir güvercin gibi aniden büyüdü.

"Bir bahis yaptığımızı hatırlamıyor musun? Kim kaybeder kazanana boyun eğecek ve her türlü emre itaat edecek."

Anında Stella'nın ten rengi kaynar hale geldi, sonra mavimsi beyaza büründü. Anlaşmayı tamamen unutmuş gibiydi çünkü pek çok şey olmuştu.

"Öyleyse kazandığımdan hemen başlayalım. Hmm, önce ne isteyeceğim merak ediyorum. Her şeyi dinleyeceksin, değil mi?"

"H-H-Her şey!? H-Hayır, bu, bu, bu, her şeyi yapacağımı söyledim, ama, ama, ama, hiçbir şey yolunda değil! Tamamen yolunda değil, değil mi?"

Stella yatağının bir köşesine daldı ve sanki Ikki'den saklanmaya çalışıyormuş gibi battaniyelerle kaplandı.

"Eh? O zaman Stella-san, sözünden geri mi döneceksin?"

"Ah ..."

"O kadar isteksizsen, sorun değil. Ahh, sanırım Vermillion'un İmparatorluk Ailesi sözlerini tutamaz mı?"

"Aa, ugh...."

"Biraz hayal kırıklığı yaratıyor."

"Bekle bir dakika!"

Beklendiği gibi Stella, Ikki'nin utanmaz alaylarına tepki gösterdi. Battaniyeden dışarı sürünerek, yarı ağlayan gözlerle Ikki'ye baktı.

"Kim demiş onları tutamayız!"

"Buna sen karar verdin ve şimdi bana kızıyorsun !?"

'...Şey, belki biraz fazla kaba olabilirim.'

Ikki, Stella'yı dikkatsizce konuştuğu ve çok kolay bahse girdiği için cezalandırmak istedi, ama abartmış gibiydi. Başından beri Stella'yı kölesi yapma niyetinde değildi. Gerçek isteği…

"Madem öyle o zaman sana iki emir versem sorun olmaz, değil mi? Stella-san, tehlikeli bir duruma düşersek ne olursa olsun, sorgusuz, sualsiz direkt emrimi uygulayacaksın. Karşıt görüş gerekmedikçe belirtmeni istemiyorum. İkinci emrim ise..."

Bunu cevaplamadan önce gülümsedi.

"...arkadaşım ol."

Stella bu isteği karşısında şaşkına döndü.

"Eh... bu... hepsi bu mu?"

"Evet. Biz savaşırken barışçıl bir ilişki kurabileceğimizi düşünüyordum ve Stella-san ile de arkadaş olmak isterim. Bu bir emirden çok bir dilek gibi. Fakat sebebini şimdi açıklayamasam da ilki kesinlikle bir emirdi. Bu yüzden lütfen onu uygula."

Ikki, açıkçası potansiyeli böylesine iyi olan bir kızı merak ediyordu. Aynı durumları yaşamış insanlarla yakın bir ilişki kurmayı zaten sevmesine rağmen, yine de ister istemez merak ediyordu.

Bunun içinde böyle birini köle yapmaktansa arkadaşı olmasını tercih ederdi.

"Fuah ..."

Bu sırada ruhlarının ne kadar benzer olduğunu düşünen Stella ise beyninin taştığını hissetti.

"S-Sen, sa-sadece ... ne yapıyorsun… evlenmemiş bir prensese… güzel diyorsun... ve arkadaş olmak istiyorsun.... Gerçekten, gerçekten hiç incelik yok...."

Belki artık Ikki'ye bakamıyordu. Bakışlarından kaçarken kulakları bile kırmızıya boyanmıştı. Ikki’nin gülümsemesi daha sıcak bir hal aldı

Stella her yere baktıktan sonra ayağa kalktı. Bunu gerçekten dolambaçlı bir şekilde ifade etti ... ama Ikki onun rıza gösterdiğini anladı.

"O zaman artık anlaşalım Stella-san."

"...Yardım edilemez, bu yüzden senin gözetiminde olacağım... hmph!"

Stella diğer tarafa bakarken elini sıktı. Eli tahmin ettiğinden çok daha küçük ve çok daha sıcaktı.

Oda arkadaşı sorununu nihayet çözdükleri sırada, yatakhane zili çaldı. Saat sekizin sinyaliydi.

"Ugh, biraz uyudum gibi görünüyor. Sanırım artık çok geç."

"Saat sekizde uygunsuz bir şey mi var?"

"Buradaki yemek salonları sekizde kapanıyor. Akşam yemeğiyle ilgili ne yapacağım?"

'Sokağa çıkma yasağı dokuzda. Sanırım süpermarkete gidip bir şeyler almalıyım. Ama Ittou Shura'yı kullandıktan sonra vücudum ağrıyor, bu yüzden gerçekten yemek yapmak istemiyorum....'

Bir parmağını keserse ne olacağını düşünmek korkutucuydu. Ikki endişeyle kollarını kavuşturdu ama Stella garip bir heyecanlı sesle bir çözüm önerdi.

"Eğer hepsi buysa, o zaman bir şeyler yaparım."

"Eh? Sorun olur mu?"

"Demek istediğim, Ikki... us-usta bu konuda çok isteksiz olsam da...usta yemek istediğinde yemek pişirmek bir hizmetçinin görevi."

"... Eee, efendi ve köle olmakla ilgili tüm konuşmayı unutamaz mıyız?"

"Bu-bu iyi değil! Kraliyet bir sözden asla vazgeçmez! O yüzden isteksiz olmayı bırak ve sana hizmet etmeme izin ver!"

İnanılmaz derecede harika bir hizmetçiydi. Ve dürüst olmak gerekirse, Ikki, bir kızın ev yapımı yemeklerinin oldukça çekici olduğu o yaştaydı.

"Anlıyorum. O zaman birlikte yakındaki süpermarkete gidelim. En azından satın almayı ben yapacağım Stella."

Özellikle ek kullanmamıştı ne de olsa artık hizmetçisi sayılırdı değil mi? Tahmin ettiği gibi eksiz bir şekilde konuşması garip bir şekilde Stella'yı mutlu etti ve birlikte alışverişe gittiler.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46904 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr