"Oliva!!"
Rayomi'nin acı çığlıkları, vücudu çeşitli yaralarla dolu kızıl saçlı kadının yüzünü buruşturmasına neden oldu.
Rayomi'nin bedeni hiç olmadığı kadar çok titriyordu. Acıdan mı? Üzüntüden mi? Yoksa sinirden mi?
Aslına hepsi doğru cevaptı.
Öfke saçan bedeni her geçen saniye daha da korkutucu bir görünüme bürünüyordu.
Korumak istediği tek şeyi de kaybedince öfkesine hakim olması imkansızdı.
Jinso acele adımlarla Seira'nın yanına geldi. Gerçekten telaşlı gözüküyordu.
"Hemen buradan çıkmalıyız alevler buraya gelmek üzere."
Seira kafasını sallayarak onayladı.
Jinso koridordaki pencerenin camını kırdı ve pencereden atladı. Normal bir insan bu yükseklikten düşerse parçalara ayrılırdı ama Jinso, envanterindeki iki pembe taşı dışarı çıkardı ve düşeceği yere fırlattı.
Pembe taşlar şişti ve pembe bir baloncuk oluşturdu. Bu baloncuk hem sakıza hem balçığa benziyordu. Düşüşlerini bu baloncukları kullanarak yavaşlatacaklardı.
Seira'da hızlı adımlarla pencereye yanaştı ama beklenmedik bir saldırı ile yere yığıldı.
"Hiçbir yere gitmiyorsunuz piçler!"
Rayomi kılıcını bir mızrak gibi fırlattı ve kılıcının Seira'nın sağ bacağına saplanmasına neden oldu.
Seira acı içinde çığlık attı. Jinso'nun onu kurtarması imkansızdı.
Jinso düştüğü yerden yukarı baktı ama sevgilisinin onu takip ettiğini göremedi.
"Siktir! Seira yakalandı mı?"
Alevlerle kaplanan otele girip Seira'yı kurtarması imkansız olduğu için kızı orada bırakmaya karar verdi.
Seira'da bunu istiyordu. Jinso onu geride bırakıp kaçarsa oyunu kazanma ihtimali hala var demekti.
Oyunu kazanarak Seira'yı yeniden diriltebilirdi.
Önceden bu ihtimalleri düşünerek bir anlaşma yapmışlardı.
'Kim geride kalırsa kalsın dönmek yok'
Öfkesinden kuduran Rayomi'nin bedeninden buharlar yükseliyordu.
Fırlattığı kılıcı, gücünün sınırlarının çok ötesinde bir hızda ilerleyerek Seira'nın yürüme kabiliyetini sıfıra indirmişti.
Üzerindeki küçük taşları kenara iterek ayağa kalkan Akura, yerde sürünen Seira'yı gördü.
Baltasını eline alarak hızla Seira'ya koştu. Öfkeden gözü dönen Akura, baltasını güçlü bir şekilde savurdu ve kızıl saçlı kadının başı ile gövdesini birbirinden ayırdı.
"Geber!"
Oliva'nın üstüne düşen taş birikintisine yanaştı ve taşları sırayla ittirmeye başladı.
Güçlü kolları her taşı bir bir ittirdi. En sona kalan birkaç taşı da ittirdiğinde siyah ince bir duman taşların arasından sızdı.
'Ha? Bu kızın tozlaşmasından kalan duman mı?'
Katılımcılar öldüklerinde, cesetleri bir süre sonra tozlaşarak yok olurdu. Akura'da bu siyah dumanın tozlaşmadan kaldığını düşündü ama bundan emin değildi.
Daha önce bu siyah duman ile hiç karşılaşmadığı için düşüncelerinin doğruluğu kesin değildi.
Elinde tuttuğu taşları da ileriye doğru attı ve ellerini birbirine vurarak elindeki tozu silkeledi.
O sırada, kafasına gelen beklenmedik darbe ile sarsıldı.
"AGGHHHK!"
Gözleri hafifçe karardı ve dengesi bozuldu.
Akura'nın kafasına gelen darbe, Rayomi'nin Seira'nın elinden aldığı zincirden kaynaklanıyordu.
Rayomi zinciri bir kez daha salladı ve Akura'nın kafasına vurdu.
Akura dengesini korumak için koluyla duvardan destek aldı ama gözleri karardığı için etrafını yeterince iyi göremiyordu.
"Neden? Neden bana saldırıyorsun?"
Rayomi, öfke kusan gözlerini Akura'ya doğrulttu. Bacaklarındaki gücü kullanarak hızla ileri atıldı ve elindeki kılıcını Akura'nın göğsüne sapladı.
"OGHK!"
Akura ağız dolusu kan kustu.
"Neden? Ben size yardım etmeye çalıştım. Neden bana saldırıyorsun?"
Rayomi, kin ve öfkeyle parlayan gözlerini Akura'nın gözlerine doğru hizaladı.
"Ne yardımından bahsediyorsun!? Sen gelmeseydin... Belki de Oliva ölmeyecekti."
Rayomi kılıcını adamın göğsünden çekti ve bir daha sapladı.
"Hepsi senin hatan. Sen aptallık yapmasaydın o ölmeyecekti."
Ağzı kan içinde olan Akura, mahcup bir bakış surat ifadesiyle baktı.
"Belki de haklısın."
Gözleri iyice karardı ve bedeni yere düştü.
Rayomi, gözlerinden akan yaşları sildi ve Akura'nın ölü bedenine baktı.
Gerçekten de bu adamın hiç yardımı olmuş muydu?
Yardımdan çok zarar verdiği kesindi. Şüphesiz ki Oliva'nın ölümüne neden olan kişi Akura'ydı.
Rayomi sadece titriyordu. Ruhu emilmiş gibi boş gözlerle bakıyordu.
Hissedebildiği tek şey kaçan katile duyduğu kin ve öfke duygusuydu.
Oliva'nın tozlaşarak yok olduğunu düşününce içinde zapt edilemez duygular fışkırdı.
"Kazanacağım! Kesinlikle kazanacağım."
Bu lanet oyunu kazanarak Oliva'yı geri getirmeye ant içti.
Akura'nın ölü bedenindeki mühür yanıp sönüyordu. Rayomi elini uzattı ve Akura'nın envanterinde ne varsa kendi envanterine geçirdi.
Ne aldığına bakmadan ne varsa kendi envanterine koyuyordu.
Arkasında yatan kızıl saçlı kadının da cesedine yaklaştı ve kadının envanterini boşalttı.
Şu an aklına gelen her şeyi yapıyordu çünkü içindeki bunaltıcı duygulardan dolayı düzgün düşünemiyordu.
Alevler bulunduğu kata kadar yaklaşmıştı. Hızlıca otelden çıkmak istedi ama yangın buharını çok fazla soluduğu için gözleri hızla kararmaya başladı.
"Ha? Gözlerim... Yeterli oksijeni alamadığım için mi?"
Birkaç adım attıktan sonra bayılarak yere yığıldı.
***
Rayomi'nin silik bedeni uçsuz bucaksız bir çayırın ortasında süzülüyordu.
'Ha? Neredeyim?'
Etrafına bakındı ama çimen ve ağaçlar dışında hiçbir şey göremedi.
Böceklerin ve kuşların sesi içini huzurla doldurdu. Hafif esen rüzgar uzun çimenleri ve ağaçların yapraklarını sallıyordu.
Ancak, Rayomi ne rüzgarı ne de bastığı çimenleri hissedemiyordu.
Aslında ayakları hiçbir yere basmıyordu. Bir hayalet gibi süzülerek cisimlerin içinden geçiyordu.
'Neler oluyor?'
Ölmüş müydü?
İlk başta böyle düşündü, ama arkasındaki sesler cennette olmadığını anlamasını sağladı.
"Peki. Bunu istediğinden emin misin?"
Arkasına baktığında, havada parlayarak süzülen bir adam ve büyük bir kalkan taşıyan şovalye benzeri bir figür gördü.
Bu gördüğü ikili kendi aralarında tartışıyorlardı.
Rayomi onlara seslenmek istedi ama boğazı düğümlenmiş gibi sesi çıkmıyordu.
'Konuşamıyorum.'
Hızlı adımlarla kalkan tutan adama doğru yürüdü ve adama dokunmaya çalıştı.
Ancak elini uzatır uzatmaz adamın vücudundan geçerek boşluğa düştü.
"Evet. Kesinlikle istediğim şey bu."
"Neden? Bir sürü güzel şey varken neden bunu istiyorsun?"
Havada süzülen figür kesinlikle meleğe benziyordu.
'Yoksa... Bu adam?'
En başta bu figürün onları oyuna sokan melek olduğunu düşündü ama figüre yaklaştıkça düşüncesi değişti.
Bu adamın melek olduğu kesindi ama Rayomi'nin tanıdığı melekle alakası yoktu.
"Çünkü... Verdiğim zararı bu şekilde karşılayabileceğimi düşünüyorum. Bir sürü insan öldürdüm ve bu günahları başkalarını kurtararak telafi etmek istiyorum."
Orta yaşlarda olan kalkanlı adamın kararlı bakışları ortamı ele geçiriyordu.
"Anlıyorum... O zaman senin için en doğru seçimi yapmışsın. Ben de senin bu isteğini kabul ediyorum."
Rayomi, ne olup bittiğini tam olarak anlayamasa da kafasında birkaç fikir oluşmuştu.
Özellikle kalkanlı adamın elinde tuttuğu büyük kalkan ona çok tanıdık bir hissiyat veriyordu.
Hafifçe sürünerek kalkanın birkaç santim önüne geldi. Bu sıcak hissiyatın neden kaynaklı olduğunu anlamak için daha yakından incelemesi gerekiyordu.
Dokunamayacağını bilmesine rağmen eli, kendi kendine hareket ederek kalkana yöneldi.
Ama bir farklılık vardı.
Eli kalkanın içinden geçmek yerine kalkanın üstüne dokundu.
Bu kocaman alanda dokunabildiği tek şey kalkanın yılanlı desenleriydi.
Kalkanın görüntüsü biraz korkutucu olsa da Rayomi, ne olduğunu bilmediği güzel bir duygu hissediyordu.
'Bu kalkan... Aegis'e benziyor. Galiba?'
O sırada, meleğin elinde bir ışık oluştu ve hızlıca tüm alanı kapladı.
"O zaman bunu doyasıya kullan."
Bu sözler kalkanı tutan adama söylenmiş olsa da, Rayomi kelimelerin kendisine söylendi yanılgısına kapıldı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..