Farklı farklı yerlerdeydi.
Kraliyet Sarayı, Yıkık dökük bir ev, bir savaş alanındaydı fakat hepsinde bir ortak yönü vardı.
Hepsinde can alıyordu.
Bir suikastçı değildi, fakat gittiği yerlerdeki kişi hep ölüyordu.
Bazen bir, bazen on hatta bazen binlerce kişi hiçbir istisna olmadan hepsi ölüyordu.
Nedenini anlayamamıştı.
Neden gittiği yerlerdeki kişiler ölüyordu.
''Lütfen... Lütfen hayatımı bağışla daha çok yaşamak istiyorum. ''
Kilolu bir adam hayatı için yalvarmaya başladı.
Adamın kilosu o kadar fazlaydı ki 2 göbeği varmış gibi üst üste binmişti. Siyah saçları ve gür bir bıyığı vardı.
Üstü çıplaktı ve yanında bir kadın vardı. İşini bitirmişi ve uyumaya başlamış gibiydi
. ''Lütfen ne istersen veririm. Lütfen yaşamama izin ver. ''
Adam ne kadar çok bağırırsa bağırsın yanındaki kadın uyanmıyordu. Sanki yanında hiçbir olmuyormuş gibi uyuyordu. Yakından bakıldığında kadın düzenli aralıklarla nefes veriyordu. Ölü değildi sadece uyuyordu fakat adam boğazı yırtılasıya kadar bağırsa da bir türlü duymuyordu.
''Hmm''
Bir homurtu çıktı ağızından fakat bu homurtuda ne bir isteksizlik ne bir kötü niyet ne bir duygu. Bu seste hiçbir duygu yoktu.
Elini salladı. Elinde bir şey vardı fakat ne olduğunu göremiyordu. Ne kadar denerse denesin elinde ne olduğunu görememişti.
Elini sallamasıyla karşısındaki kişinin gözlerindeki yaşam ışığı ve parlaklık anında söndü. Üstünde hiç yara yoktu. Geriye düştü ve bir daha kalkamadı. Nefes almıyordu.
Acıma, üzülme, öldürme niyeti, başarı hatta zevk bile hissetmedi. Sanki boş bir bardak gibi duygusuzdu.
Arkasını döndü ve gitti.
Uzun süre böyle geçti sürekli birilerini öldürüyordu.
Bir tüccar, bir köylü, bir gezgin. Neden öldürdüğünü bilmiyordu fakat sürekli öldürmeye devam ediyordu. Robot gibi.
...
Bir gün daha başlamıştı.
Erthyo uzun süre izlemişti ve aynı zamanda yaşamıştı bu yüzden duygularını törpülemiş ve öldürmeye karşı olan ufacık bir karşıtlığı bile varsa anında gitmişti.
Çünkü savaş alanında nasıl birini bıraktığında arkasından bıçaklandığını görmüştü.
Nasıl öldürmezse öleceğini görmüştü. Ayrıyeten sürekli başkalarının canını almıştı bu yüzden duyguları törpülenmişti.
Bugünde diğer günlerde olduğu gibi can alacağını biliyordu. Nedenini anlamasa da can alması gerektiğini biliyordu.
Devasa bir ormandaydı. Bu ormanın devasa olması hem genişliği hem de ağaçların boyundandı.
Binlerce yıl yaşamış ağaçlar her yerdeydi.
Bu ormanın içinde yürüyordu. Fakat hâlâ hiçbir duygu hissetmiyordu. Ne manzaranın güzelliğinden etkileniyordu ne de başka duyguları vardı.
Yavaş adımlarla yürümeye devam etti. İlerlediği zaman önünde devasa bir ağaç belirdi. Fakat bu ağaç diğer ağaçlara verilen ''devasa'' adını daha çok hak ediyordu. Bu cidden ''devasa''ydı.
O kadar büyüktü ki bulutları delip yoluna devam ediyordu. Etrafına Doğa ve Yaşam elementlerini saçıyordu.
Burada yetişen bitkiler daha bereketli ve değerliydi. Fakat Erthyo'nun niyeti bu ''devasa ''ağaç ya da bitkiler değildi.
''Devasa'' ağacın altında bir tilki yatıyordu. Tilki kürkü turuncu ve beyazın karışımı gibiydi. Sanki bir ressam bir fırçayı turuncuya farklı bir fırçayı beyaza batırmış sonrada tilkini boyamış gibiydi. Fakat bu kürklerin renklerinin birleşimi göze kötü gelmiyor aksine tilkiye bir çekicilik katıyordu.
O sırada tilki ağacın altında uyuyordu.
Erthyo tilkiye yaklaşmaya başladı. Aralarında 3 adım kaldıktan sonra durdu.
Tilki sanki bir şey fark etmiş gibi döndü ve Erthyo'nun suratına baktı. Gözlerinin ikisi de turuncu rengindeydi.
''Katlanacağın Ceza Yıldırımı normal olanının 2 katı gücünden fazla olacak. Bundan sonra öleceğin neredeyse kesin, istersen acı çekmeni önleyebilirim. ''
Duygu olmayan bir sesle tilkiye konuştu.
Tilkinin Irkı On Sekiz Kuyruklu Göksel Tilkiydi. Bu tilki Normal Dokuz kuyruklu tilkilerin sahip olduğu kuyruk sayısının 2 katına sahipti fakat tam geliştiğinde ortaya çıkaracağı güç 2 kat olmayacaktı. Çıkaracağı gücü ölçülemiyordu, çünkü daha önce kimse olgunlaşmış bir On sekiz Kuyruklu Göksel Tilki görmemişti ve güçlerini bilmiyorlardı. Üst dünyalarda bile böyleydi.
Tek bildikleri eğer tam gelişirlerse tek bir nefes verişleriyle Üst dünyaların çoğunu tuzla buz edebileceğiydi. Geldikleri yere ........ ........ deniyordu.
Üst dünyalar, Orta ve alt dünyalar gibi değildi ve bir sürü değişim geçirerek dünyanı dayanıklılığını Evren metalinden bir tık altta olacak kadar güçlendirmişti.
Evren metali ise Dünya metalinin 100 katı kadar dayanıklılığa sahipti.
Böyle bir canavarın yaşayıp gelişmesi üst dünyadaki insanları kıskandırdı. Bu yüzden Yıldırım Tanrısı Cezalarını 2 katından fazla arttırdı.
İlk ceza olsa da, şu ana kadar ne büyü ne vücut güçlendirme yapamadıkları için ilk cezada ölme ihtimalleri çok yüksek.
Daha doğrusu kurtulma ihtimalleri yok denecek kadar az.
''Hayır İhtiyacım yok. Bunu beraber yapmak istiyoruz. Değil mi Abla? ''
Tilki ruh çalıcı bir ses ile konuştu. Fakat cümlenin yarısınından sonrası kendisi ile alakalı değildi.
''Evet öyle. Teşekkürler teklifiniz için fakat küçük kardeşim ile beraber başarmak istiyoruz. Eğer ölürsek de hiç pişman olmayız.''
İlk konuşan kişi 16-17 yaşlarında genç ve ruh çalıcı sesi olan bir kız ise şimdi konuşan ise büyüleyici bir sesti. Bu ses 24-25 yaşlarında bir yetişkin sesi gibiydi ve konuştuğunda çok nazik bir sesi vardı. Bahar esintisi gibiydi.
''Pekâlâ. ''
Fazla uzatmamaya karar verip oturdu.
Tilki Erthyo'ya bir bakış attı. Gördüğü suratta tek bir duygu izi bile yoktu. Ölü biri gibi oturuyordu. '
'Abla bu kişide neden hiçbir duygu hissetmiyorum? ''
Tilkinin gözleri parladı. Göz bebeği maviye döndü. Şöyle bir süzdükten sonra tekrar konuştu.
''Ne bir ölüm aurası ne de başka bir şey hissediyorum. Sanki duyguları sökülüp alınmış gibi içi boş. ''
Duygusuz insanlar genelde ya hortlağa dönüşmüş kişiler ya da içine özel yöntemlerle ruh girmiş kişiler olur fakat onlar da ölüm aurası çok küçük olsa da bulunabilirdi.
Tilki ne kadar bakarsa baksın Erthyo'nun üstünde ölüm aurası yoktu. Boş bir şişe gibi duygusuzdu.
''Çok garip. ''
Abla kardeş konuşurken bedenin içindeki Erthyo düşünüyordu.
''Çifte kişilik bozukluğu? Fakat Değil gibi görünüyor. Tilki iki kişiliğe sahip değil de iki kişi tilki bedenine sahip gibi görünüyor.''
''Hmm deneyelim...'' Erthyo'nun aklına bir şey geldi. Sanki bu bedeni bir süreliğine kontrol edebilirmiş gibi.
Erthyo'nun sahip olduğu bedenin bedenini en fazla 5 dakika ele geçirebilirdi. Aynı zamanda belada 5 dakika içinde gelecekti.
Wuuuu
Erthyo bir anda bedenin içine girdi. Az önce sadece filmi izliyorsa şimdi filmde oynuyor gibi hissediyordu.
Yavaşça ellerini oynatmaya başladı. Bedene daha yeni girdiği için dengesini kurmada zorlanıyordu.
Dünyadaki bazı egzersiz hareketi yapmaya başladı. Daha hızlı bedene alışabilmek için.
''Abla, Neden garip hareketler yapmaya başladı.''
'Havası değişti!''
Bu sefer o garip boş kabuk duygusu yoktu. Garip bir his veriyordu. Erthyo bedene hafiften alışınca ileri doğru yürüdü.
''Ablan çok rahat ama sen biraz gergin gibisin. ''(Erthyo)
Gözlerinden anlaşılıyordu. Mavi gözlü ablası, turuncu gözlü ise genç kız olmalıydı. Her kim konuşursa göz rengi değişiyordu ve göz turuncu renge dönerse titremeye başlıyordu. Korktuğu belliydi.
''Ben gergin d-değilim. Hem de hiç! ''
Kafasını sallayıp inkâr etmeye başladı fakat gözleri hâlâ titriyordu. Erthyo kafasını okşayıp konuşmaya başladı.
''Merak etme. Ablan yanında korkmana gerek yok. ''
''Kafamı okşamayı bırak. ''
''Ouchh''
Birden elini ısırmaya başladı. Dişleri direkt deriyi deldiği için çok acıtmıştı.
''Pekâlâ sadece seni desteklemeye çalışmıştım. '' (Erthyo)
'Sen git ölü bir kütük gibi orada dur. ''
Erthyo geri gidip yerine oturdu. Elini sallamasıyla yaralar yok oldu. '
'Bu beden cidden çok güçlü. ''
O sırada genç kardeş konuşmaya başladı.
''Abla, O da bizim gibi mi? ''
'Hayır, değil. Onun durumu biraz garip. ''
Sonra cevap beklemeden konuşmaya devam etti.
''Onu neden ısırdın? Kafanı okşaması hoşuna gitmişti oysa ki. ''(Abla)
''Ne kadar hoşuma gitse de her önüme gelene başımı okşatamam. ''(Küçük kardeş)
Cezaya hâlâ iki buçuk dakika vardı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..