127.Bölüm 200.Katın Hikayesi

avatar
1622 9

İnatçı Yükselen - 127.Bölüm 200.Katın Hikayesi


Erthyo elini kaldırdı ve Alvin’in kolunu tuttu.

‘’Ne?..Bırak..’’

Buz gibi soğuk bir ses Alvin’in kulaklarını doldurdu. Bir buz büyüsü bile bu kadar soğuk olamazdı.

‘’Neden? Artislik taslamıyor muydun? Acısını da çekmelisin.’’Erthyo kafasını çevirdi, Öldürme Niyeti dolu gözleri Alvin’in içini görmeye çalışıyordu.

Alvin kolunu ne kadar kurtarmak isterse istesin başarılı olamıyordu. Sanki bir Yüce Yengeç Tarafından tutulmuş gibi ellerini bir santim bile oynatamıyordu.

Bu normaldi. Erthyo’nun fiziği, Alvin’in hayal edemeyeceği bir seviyedeydi. Sadece fiziksel gücünü kullanarak BüyükUsta-Orta seviye ile savaşabilirdi.

‘’Zıt kutuplar çarpışınca ne kadar yıkıcı olduğunu hiç düşündün mü?’’ Erthyo’nun saçından 10 tel koptu ve hareket etmeye başladı. Saç telleri kollarından Alvin’in koluna geçti ve gözeneklerinden girdi.

‘’Bu…’’

‘’Ne oldu? Cevabını bilmiyor musun? Ben sana söyleyeyim. Cidden çok yıkıcı bir şeydir. Kolaylıkla bir Şehri bile yok edebilir. Ancak bunun hakkında endişelenmene gerek yok. Sonuçta şehir yok etmek istemiyorum. Sadece kendin hakkında endişelenmelisin. Çünkü bu güçlü savaş içinde yaşanacak.’’

Erthyo bunu dedikten sonra Saç tellerini ateşledi.

Bu saç tellerinin içinde Ölüm ve Kutsal Alevler vardı. Bu iki düşman elementin kapışması o kadar şiddetliydi ki, Erthyo bile bunu hissetmek istemiyordu.

Ancak bu savaşta Kutsal Alevler bir gün içinde kazanacağı belliydi, Soysal avantajdan dolayı Ölüm Elementi çok güçlü olsa da Kutsal Alevleri çok fazla tutamazdı. Kutsal Alevlerin asıl düşmanı İblis Alevleriydi.

Ancak bunu yapamazdı. Eğer İblis Alevlerini kullandığı için ortaya çıkarsa, avlanabilirdi. Bu yüzden Ölüm Alevlerini kullanmayı tercih etmişti. Krallıklarda bir Ölüm Büyücüsü olmak nadir bir şey değildi. Her isteyen bir Ölüm Büyücüsü olabilirdi.

Kilise ile biraz başı ağrıyacaktı fakat pek sorun etmiyordu.

Ölüm Alevlerini desteklemek için İnat Enerjisini içine aktardı. Böylece savaşta Ölüm Alevleri dezavantajda olmayacaktı.

‘’Ughhh……AHHHHHH.’’Alvin önce içinde bir ısı hissetti. Bunun fazla bir şey olmadığını zannetti ve Erthyo’ya tekrar vuracaktı ki içinde organlarını yer değiştirecek kadar güçlü bir çarpışma yaşandı. Bu çarpışmanın şok bütün organlarından kan gelmesini ve yırtılmasını sağlamıştı.

‘’Ayrıca geri ödeme yapmam gerekiyor.’’ Erthyo ayağa kalktı ve elini yumruk yaptı. İçine manasını aktardıktan sonra Alvin’e doğru salladı.

Bam!Crack!!

Yumruk Alvin’e çarptı. Normalde bunu atlatabilirdi fakat içindeki savaş o kadar güçlüydü ki hareket bile edemiyordu.

Yumruk göğsüne çarpınca birkaç kemiği kırıldı ve ağız dolusu kan kustu.          

‘’29 Gün sonra iyileşecektir.’’ Erthyo ellerini üstünde gezdirdi, elinin geçtiği yerde cübbesi temizleniyor, sanki hiç lekelenmemiş gibi gözüküyordu.

Birkaç Şifacı hızlıca yanına gitti ve Alvin’i iyileştirmeye çalıştı fakat başarılı olamadılar. İçinde çok büyük bir savaş dönüyordu ve her saniye bu savaş daha da kaotik oluyordu. Ayrıca ne kadar iyileştirmeye çalışsalar da yaralar aynı şekilde bir sonraki savaşta tekrar açılıyordu.

‘’Söylediği gibi içindeki savaş dışında kırıklar kemikler 29 gün sonra iyileşebilir. Ancak içindeki savaş çok kuvvetli, bizim karışmamıza müsaade etmiyor.’’ Bir Rahip öne çıkarak konuştu. Ancak gözlerinde Erthyo’ya karşı bir düşmanlık vardı.

‘’Dediğim gibi 29 gün sonra iyileşecek. Savaşta o zaman sona erecek.’’ Erthyo Rahibe bakmadan önüne döndü.

Mira Alvin’e baktı ve elini salladı.

‘’Götürün odasına ve orada iyileşsin.’’

‘’Emredersiniz.’’

Bundan sonra pek fazla bir şey olmadı. Herkes kendini tanıtmaya başladı.

İki S seviye kızdan birisi BüyükUsta-Orta seviyesinin sınırında olan bir Büyücüydü, İsmi de Marie idi. Diğer kız ise Çifte Kılıç Ustası Niddie.

Son kişi ise Suikastçı idi. Kimse onun ismini bilmediği için ona Gölge diyorlardı. Çok sessiz biriydi ve genelde kimseyle konuşmazdı.

Erthyo kendini tanıttıktan sonra grup 200.Kat hakkında konuşmaya başladı.

‘’Prenses Mira, Bana 200.Kat hakkında bildiğiniz her şeyi söyleyebilir misiniz?’’(Erthyo)

‘’Hm,200.Kat. Biraz garip bir hikâyesi var. Aslında 200.Kat o kadar zor değildi. Bu masada oturan herkes 200. Katı bir kez yenmiştir. Ta ki 2 yıl önceye kadar.’’(Mira)

‘’2 Yıl önce aniden bir şey oldu. Ay Ülkesi buna [Ayın Kutsaması] diyor. Fakat kesin değil. Ondan önce sana bir şey sormak istiyorum. Beyaz nasıl bir renk?’’ (Mira)

‘’Beyaz? Eğer bilimsel olarak konuşursak beyaz tüm renklerin karışımı olan ve gözümüze beyaz olarak görünen bir renktir.’’(Erthyo)

‘’Doğru. İşte 2 Yıl öncede böyle bir şey oldu. Gökyüzü aniden bütün renkler ile doldu, düşünebileceğin her renk vardı fakat en belirgini 6 temel renkti. Kırmızı, Mavi, Yeşil, Kahverengi, Sarı, Siyah. Bu renkler o gün en fazla görünen renklerdi. Son anda ise bu renkler birleşti ve beyaz rengine dönüşüp Ay Zindanının altına doğru gitmeye başladı.’’(Mira)

‘’O gün Bütün Maceracılar heyecanlıydı. Çünkü bunun özel koşullarda oluşan nadir bir eşya, belki de Tanrısal bir Eşya olduğunu düşündüler. Bu yüzden Ay Ülkesi ve diğer Krallıklar ellerindeki tüm S seviyeleri toplayarak bir ittifak kurdu ve 35 S seviye maceracıyı 200.seviyeye yolladı.  A seviyeliler ise 200.Kata meydan okumak için daha hızlı katları atlamaya çalıştı.’’(Mira)

‘’200.Kata 35 S seviye girdi fakat sadece buradaki 4 kişi çıkabildi.’’

‘’4 kişi mi?’’Erthyo kafasını 3’lüye çevirdi.

‘’Evet sadece biz çıkabildik. Bende sana bildiklerimi anlatıcam. Sonuçta aynı takımdayız.’’ Marie Mira’dan izin aldıktan sonra Erthyo’ya döndü.

‘’Takımımızda ki 35 kişi ile 200.Kata girmeye hazırlanıyorduk…’

35 Kişinin olduğu bir kamp alanında herkes tek bir çadırdaydı. İçkiler içiliyor, şarkılar söyleniyor ve birbirleriyle şakalaşılıyordu. 35 kişi çok mutluydu çünkü yarın herkes olacak büyük etkinliği heyecanla bekliyordu.

200.Kat zordu fakat onu deneyimlemiş kişiler için pek zor değildi.

‘’O adamın mızrak yetenekleri ile tekrar karşılaşmak istemiyorum fakat o Hazineyi getirmek bize Kralımız tarafından görev biçildi o yüzden herkes az içsin ve yarına zinde girsin.’’ Sırtında kara bir mızrak olan adam konuştu. Mızrağı kendi boyutu kadardı, zift siyahı mızrak etraftaki havayı çarpıtıyordu.

Bu grup saatlerce içtikten sonra oldukları yere sızdılar. Büyücüler ya da Aura kullanıcıları için sarhoşluk hemen geçirilebilecek bir şeydi. Ancak herkes bu hissi seviyordu.

Sabah olduğunda grup toplandı ve devasa kapının önüne geldiler. Bu kapı, arkadaki gökleri delen, onurlu ve asil hava yayan, beyaz taşlardan yapılmış Şato’nun kapısıydı ve buranın arkasında 200.Katın Bossu [Mızrak] vardı.

Bu kişi [Mızrak Tekniğinde], [Mızrak Kadar Dik] seviyesinin en üstünde bulunan kişiydi ve tekniği bu seviyede bir numaraydı. Bu yüzden Mızrak kullanıcıları bu adamla tekrar karşılaşabilecekleri için çok heyecanlılardı.

200.Katı geçtikten ve bir SS seviye Maceracı olduktan sonra verilen görevler yüzünden buraya gelecek zaman bulamamışlardı.

En öndeki Mızraklı Adam derin bir nefes verdi ve kapıya elini koyarak itti.

Kapı hiç ses çıkarmadan açıldı ve içerisi 35 kişinin gözlerine yansıdı.

İçerisi oldukça sade idi. Taştan yapılmış heykellerin üstünde mızrak izleri vardı. Etraftaki her şeyde mızrak izleri vardı. Etraf mumlar ile aydınlatılıyordu.

Bu odanın sonunda bir adam vardı. Adam önündeki mızrağa gözlerindeki mest olmuşlukla bakıyordu.

‘’Ne kadar güzel bir mızrak değil mi?’’ Adam arkasındakilere dönmeden önündeki mızrağı gösterdi.

Mızrak 6 renkliydi, Her renk sütununda bir ejderha vardı. Lavların içinde yüzen Ateş Ejderhası, Okyanusta Fırtınalar çıkaran bir Su Ejderhası, Kıtaları hareket ettirebilecek rüzgârlar oluşturan Rüzgâr Ejderhası, Dağlar Oluşturabilecek Toprak Ejderhası, Işık tarafından Kutsanmış Işık Ejderhası ve Karanlık tarafından kirletilmiş Karanlık Ejderhası.

Her bir Ejderha kendi haline mızrağın ucuna doğru süzülüyordu fakat herkes bunun bir yarış olduğunu anlayabilirdi. Sanki başa ulaşmak bir onurmuş gibi birbirleriyle yarışıyorlardı.

Mızrağın ucunun sivriliği görenlerin gözlerine iğneler batıyormuş gibi hissetmesini sağlayacak kadar keskindi, ayrıca yanlarının keskinliği süpürülme hareketi ile bu Şatoyu bile yok edebilirmiş gibi hissettiriyordu.

‘’Tüm Elementlerin ortak dostu bir mızrak, aynı zamanda onları kıskandırabilecek bir üstünlüğü var. Keskinliği ise hayatımda gördüğüm tüm mızraklardan daha iyi. Dengesi ise mükemmel kelimesi ile açıklanabilir.’’

Adam, 35 kişi odaya girdiğinden beri arkasına dönmemişti bile, sadece önündeki mızrağa bakıyordu.

’Cidden güzel bir mızrakmış, tam bana layık.’’ Siyah Mızraklı adam ileri yürümeye başladı. Bir Mızrak Kullanıcısı olarak bu mızrağın ne kadar değerli olduğunu anlayabiliyordu. Bu içindeki güç isteğini ve açgözlülüğünü açığa çıkarmıştı.

[Mızrak] yine ona dönmedi ve kafasını iki yana hayal kırıklığı ile salladı.

‘’Sana Layık mı? Asıl sen ona layık değilsin. Ben bile ona layık değilim. Onun beklediği biri var.’’

Ancak siyah mızraklı adam bunu dinlemedi.[Mızrak]’a omzuna, omzuyla vurduktan sonra öne geçti ve 6 renkli mızrağa bakmaya başladı.

Bu mızrağın onurlu ve kibirli bir havası vardı. Hatta ondan gelen küçümsemeyi bile hissedebiliyordu.

‘’Beni küçümsemek mi? Sen sadece bir mızraksın.’’ Adam elini ileri götürdü fakat bunu yaptığında sırtındaki mızrak titremeye başladı.

‘’Neler oluyo—‘’ Bir şey söyleyemeden arkasındaki siyah mızrak havalandı ve yere üç defa ucunu vurdu. Sonra ise arkasına bakmadan 34 kişinin arkasına kaçtı.

‘’Ne oldu şimdi? Az önce secde edip kaçtı mı?’’ Adam daha ne olduğunu anlayamadan uzattığı kolunda bir soğukluk hissetti. Kafasını çevirdiğinde ise kolu artık yerinde yoktu, kafasını yavaşça yere indirdiğinde ise kolunun pürüzsüz kesikler ile dilimlendiğini gördü.

Tek bir tırtık ya da yanlış kesik yoktu, hepsi orantılı bir biçimde kesilmişti, o kadar düzgündü ki kan bile akmamıştı.

‘’Ahhhhhhhh….’’

Adam ile defa bu kadar acı çekiyordu. Mızrağa tekrar baktığında birkaç değişikliğin olduğunu gördü.

Mızraktaki 6 Ejderden Ateş Ejderhası başa ulaşmıştı. Onun sevinç çığlıklarını duyabiliyordu.

Mızrak Havanlanmış ve gür alevler ile kaplanmıştı. Alevler Mızrağı kaplamış ancak ona zarar vermeye kıyamıyordu.

‘’Kocamdan başkası bana dokunamaz.’’

‘’Mızrağın tek dediği şey buydu. Bundan sonra 31 kişiyi acımdan öldürdü. Biz 4’ümüz ise onun merhameti ile hayatta kaldık. Çıkmadan önce bize dedi ki ‘’Eğer başkaları da gelmeye devam ederse onları öldürmeye devam edeceğim.’’.’’

‘’Buna rağmen neden 200.Kata meydan okumaya devam ediyorsunuz?’’ Erthyo hikâyeyi duyunca etkilenmişti, kendisine sadık bir kadın onu bekliyordu ancak aklına başka bir şey takılmıştı. Ölüme neden yürüyorlardı?

‘’Kral çok hırslı biri ve kendisi böyle harika bir hazineyi elinde bulundurmak istiyor. Ayrıca bir şeyi yanlış anladı.’’ Mira Marie’nin sözünü kesti ve konuşmaya başladı. Marie, Mira’nın konuştuğunu görünce sustu ve yerine oturdu.

 ’Neyi?’’ (Erthyo)

‘’  ‘’Kocamdan başka birisi bana dokunamaz’’ cümlesini bir meydan okuma zannetti. Ona ne kadar anlatmak istesek de 200.Kata diğer Krallıklarla ortaklık kurup meydan okumak istiyor. Dediğine göre ‘’Kim onun kocası olacak kadar güçlü ise ona verilecek.’’ Gibi bir kural koydu ve 200. Kata 1 ay sonra meydan okuma tarihini belirtti.’’ (Mira)

‘’Aptal mı? Bu cümlede bile o mızrağın birini beklediği belli.’’(Erthyo)

‘’Doğru.’’ Mira derin bir nefes verdi ve geri oturdu.''Ayrıca bu hazineden muafız.''

''Ne? Neden?''(Erthyo)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr