150. Bölüm: Gelişen Olaylar

avatar
1551 11

İnatçı Yükselen - 150. Bölüm: Gelişen Olaylar


Erthyo fark etmese de, çoktan bir yıl geçmişti. İnziva eğitimler, iyileşmeler, gelişmek için ayrılan zamanlar. Zaman böylece hızlı geçmiş ve çoktan 1 yıl olmuştu.

 

 

Bu dünyaya geldiğinde, dünya çoktan bir geri sayım sürecine girmişti. Geldiği andan itibaren Şeytan akınına bir yıldan fazla vardı. Herkes bu şeytan akınını bekliyor, Düşük ve Orta seviyeli dünyalar bunun için hazırlık yapıyordu.

 

 

Erthyo bu dünyaya geldiği andan itibaren gelişime odaklanmıştı. Geri sayımı pek umursamıyordu, onun için bu geri sayım ya da şeytan akını gelişmek için bir yoldu.

 

 

Küçük Beyaz ve Amy/Mia onu uyardığı andan itibaren 1 yıllık zamanı kalmıştı. Bu bir yıllık zamanın ikinci ayını ormanda geçirmişti.

 

Üçüncü ayını Büyü Çemberi üretmek için uğraşmış, sonucunda Büyü Çarkı ortaya çıkmıştı.

 

Yarım ay boyunca yolculukta eğitime girmiş ve büyü çarkının özelliklerini keşfetmişti.

 

Ruhlar Diyarına vardığında, Scarlett ve Wiar tarafından saldırıya uğramış, bedenini, Jenny’i ve katanayı kaybetmiş, sadece ruhu kalmıştı, son anda Elizabeth’in yardımı ile kaçabilmişti. Ormana geri dönmüş ve 1 ay boyunca bedenini oluşturmuştu.

 

Bundan sonra yarım aydan fazla bir süre boyunca Ay Ülkesine gitmek için uğraşmışlardı.

 

Ay Ülkesindeyken Usta seviyesine geçmek için bir hafta uğraşmıştı.      

 

Bir buçuk ay boyunca, Alev’in Şatosunda Ateşin Hiddetinin Göstergesi Yumruk tekniğini bilemiş, Ceza Alevleri ile karşılaşmış ve 10 gün boyunca bunu özümsemiş, ardından 5 gün boyunca İki kadınının yanında vakit geçirmişti.

 

Ardından Jenny’i bulmak için Ruhlar diyarına girmiş bir ay boyunca hiç durmadan Jenny’nin yanına koşmuştu ve onunla tekrar ortaklık kurmuştu.

 

Ardından geçen küçük zamanlardan sonra 1 aylık bir eğitime girmişti. Bu 1 aylık eğitimin sonunda buraya geldiğinden beri toplam 10 ay geçmişti.

 

Şeytan Akınına 2 ay vardı. Bu süre her zaman aynı olmuştu.

 

Belirli bir güç seviyesinin üstündeki kişiler Tarafsız Gelişim Dünyasına gitmek zorundaydı. Eğer gitmezler ise Üst Dünyadalar tarafından avlanırlardı.

 

Tarafsız Gelişim Dünyasında çok fazla fırsat vardı. Kişiler bu fırsatları bulur ve gücünü yükseltirdi. Kişi sadece inziva eğitimde gelişim yapamazdı, akranları ile çarpışması gerekirdi. Bu yüzden Tarafsız Gelişim Dünyası orada bulundukları zamanda bir turnuva yapardı. Bu turnuvada kişiler hiçbir ödül almazdı, sadece orada bulundukları zaman boyunca edindikleri bilgileri ve güçleri daha iyi emebilmek için birbirleri ile savaşırlardı.

 

Bu turnuvadan 7 ay sonra ise Şeytanlar Alt ve Orta Dünyalara akın ederdi. Sayısız kişi ölür, sayısız şeytan doğar, sayısız dünya ele geçirilirdi. Tehlikeler her yerde kol gezer, her an savaşlar olurdu.

 

Ancak riskin olduğu yerde fırsatta olurdu.

 

Bu ölüm ve katliamın ortasında, kahramanlar ortaya çıkar, sınırlarını kırıp güçlenen bir sürü insan bulunurdu ve çoğalırdı. Bu zamanlarda üst dünyadakiler sonunda gelişimden çıkar ve kendi oluşumlarına katmak için bu insanlara teklifler sunarlardı.

 

**

Sonsuz uzayın bir köşesinde.

 

Bu sonsuz uzayda, yıldızların arasında bir adam duruyordu. Sırtı uzayı tutan bir sütun gibiydi, ellerini arkada birleştirmiş. Sonsuz uzaya bakıyordu.

 

Adamın ayakları bir yere basmamasına rağmen orada sadece duruyordu. Yasa ya da ilke dalgalanması yoktu, ayaklarında mana bile hissedilmiyordu. Şeffaf bir enerji ayaklarında şekil almış onu uzayda ayakta tutuyordu.

 

Bu adamın gözleri uzay gibi parlak yıldızlara sahipti, ölçülemez derinliği vardı. Gözleri yıldızları, uzay-zamanı deliyor, etrafı inceliyordu.

 

Kısa siyah saçları, uzayda hava olmamasına rağmen etrafa uçuşuyordu. Orantılı, patlayıcı güç dolu kasları uzaya baskı yapıyor, etrafındaki alanı çarpıtıyordu. Yakışıklı yüzü ile tüm kadınların ona çekilmesini sağlayan güçlü bir savaş tanrısına benziyordu.

 

Bu adamın gözleri bir süredir kapalıydı, bilinmeyen bir süre geçtikten sonra gözlerini aniden açtı.

 

Gözlerini açtığı anda, etrafındaki uzay çarpılmaya başladı.

 

Crttt!!

 

Kumaşın zorla parçalanma sesi, uzayı doldurdu. Adamın arkasında ve önünde iki uzay yarığı ortaya çıktı. Bu iki uzay yarığı birbirinden farklı idi. Birisi Altın renginde, rahatlatıcı ve uhrevi bir hava yayarken, diğeri katliam, öldürme arzusu, hiddet havası yayıyordu, kırmızı bir rengi vardı.

 

Bu iki uzay yarığından 2 kişi çıktı. Kırmızı yarıktan çıkan adam, simsiyah bir zırh giyen bir adamdı. Bıçakla oyulmuş gibi bir suratı vardı, keskin gözleri ile uzaya bakıyordu. Gözlerinin içinde katliam ruhları geziyor, ona bakmayı zor bir hale getiriyordu. Etrafa yaydığı hava vahşet doluydu.

 

Her adımında zifiri siyah alevler adımlarını destekliyor ve onu uzayda tutuyordu.

 

Süt renginde uzaysal yarıktan çıkan bir kadındı. Göksel bir güzellik olarak tanımlanabilecek bir güzelliği vardı. Krem rengi teni, dipsiz su gibi mavi gözleri, bembeyaz saçları vardı. Bembeyaz 2 çift kanat sırtında duruyordu. 4 kolu vardı, her kolu ince ve pürüzsüzdü.

 

Havadaki adım atmıyor, sırtındaki kanatların hafif çırpılışı ile uzayda süzülüyordu. Her kanat çırpışında uzay itiliyor ve kadının ilerlemesini sağlıyordu.

 

İkili ortadaki adama 50 metre kala durdu ve saygıyla eğildi.

 

‘’Hm, Güzel, En azından önceki nesiller gibi küstahlık yapıp, zaman sınırından önce çıkmaya cüret etmediniz.’’ Adam memnun olmuş gibi kafa salladı ve konuştu. Her ses dalgası ikiliye bir balyoz gibi çarpıyor, zihinlerini karıştırıyordu.

 

İkili soğuk terler dökerken kafalarını salladılar. Adamın huzurunda iken tek bir kelime söylemeye cüret edemiyorlardı.

 

‘’Unutmayın! İkinizin orduları sadece kurulabilir. Saldırmak için 2 ay beklemeniz gerekiyor, eğer herhangi birinizin tarafı bu kuralı bozar ise bizzat kendim o tarafı yok ederim.’’

 

Adam ikiliyi bir süre süzdü.


‘’Tamam, Artık geçebilirsiniz.’’ Adam başka bir şey söylemeden arkasını döndü ve sonsuz uzayda süzülmeye başladı.

 

‘’Kendinize iyi bakın!’’ İkili adamın arkasından saygılı bir tona konuştuktan sonra birbirlerine soğuk gözlerle baktılar, başka bir bakış atmadan arkalarındaki uzaysal yarıklara girdiler.

 

Uzaysal Yarıklar onlar gittikten sonra kapandı. Sessiz uzay, tekrar eski sessiz ve huzurlu haline döndü.

 

Aynı zaman diliminde farklı dünyalarda uzaysal yarıklar açıldı. Sayı olarak, boyut olarak hepsi birbirinden farklıydı, ancak tek ortak tarafları, birisinin kırmızı renkte, diğerinin altın renkte olmasıydı.

 

Kırmızı portaldan, kırmızı, siyah tenli, sivri pençeli, kırmızı gözlü şeytanlar çıkıyordu. Her dünyada yüz binler ile sayılabilen bir sayısı vardı. Aralarında soyu yükseldikçe giderek insana benzeyenleri de vardı. Bunlar şehirleri savaşa sokabilecek kadar güzel ve yakışıklı kişilerdi.

 

Bir Şeytanın soyu ne kadar yüksek ise beden yapısı o kadar az değişirdi. Erthyo gibi yüksek soyu ve antik soya sahip kişilerin bedeni değişmez, soyları bedenlerini güçlendirir, yeni teknikler sağlardı. Ayrıca bu tür kişilerin gelecekleri daha parlak olurdu.

 

Altın renkli uzaysal yarıktan ise, kanatlı melekler çıkmaya başladı. Bu kanatlı meleklerin en ince soya sahip olanların sayısı yüz binleri buluyordu. Yüksek soya sahip olanların, bedenleri güzelleşir fakat değişimde geçirirdi.

 

Bu meleklerin taptığı tanrı ile alakalıydı. Meleklerde kendi farklı tanrılara sahiplerdi ve soyları ne kadar yüksek ise o tanrıya daha fazla benziyorlardı.

 

Meleklere göre Şeytanlar daha birleşik bir yapıya sahipti. Onlar bir tanrıya tapmazdı, sadece en güçlüye hizmet ederlerdi.

 

Pylos kıtasında da aynı olaylar boy gösteriyordu.

 

2 Portal açılmıştı ve bu portaldan, melek ve şeytanlar çıkmış. Gecenin karanlığında farklı arazilere yerleşmişlerdi.

 

Şeytanlar, Meleklerden daha fazla idi. Tam 5 Milyon fazla Şeytan bu orduda yer alıyordu.

 

12 Ana tepeden oluşan bir dağlık arazinin kenarında siyah zırhlı adam duruyordu. Araziye geldiğinde elini salladı. Bu sallama ile elindeki depolama yüzüğü parladı ve devasa bir yapı 12 Dağ Tepesine yerleşti.

 

Siyah taşlardan oluşmuş bu bina, görene uykudaki bir şeytanı andırıyordu. 12 Tepe, 12 Keskin kılıç gibi binayı sarmıştı.

 

Adam binayı yerleştirdikten sonra onlarca kişi anında harekete geçti. Binaya ışınlanma dizilimleri, koruma bariyerleri, odalar için uzay bükme büyüsü, eğitim alanları için koruma büyüleri kurdular.

 

Onlar geri çekildikten sonra daha yaşlı bir adam öne çıktı. Bu adam beyaz saçlara ve beyaz sakallara sahip olsa da gözleri dipsiz bir uzay gibiydi, yıldız ışıkları gözlerinde parlıyordu. Her adımında uzay parçalanıyor ve tekrar birleşiyordu.

 

Adam 12 Tepeye sırayla girdi ve hepsine güçlü ve uzun menzilli ışınlanma dizilimleri kurdu. Bu dizilimlerin her biri binlerce kilometreden fazla mesafe kat etmesini sağlıyordu.

 

Yaşlı adam geri çekildikten sonra tüm şeytanlar binanın içine girdi. 6 Milyon şeytanın tek bir binaya girmesi çok garip bir görüntüydü, normal bir bina olsa çoktan sıkışıklıktan yıkılmış olurdu. Ancak bu binanın içi Yaşlı adam tarafından uzaysal büyü ile büyütülmüştü.

 

Buradan binlerce kilometre uzakta Melekler kendi alanlarını oluşturuyordu.

 

Şeytanların aksine onlar, 4 kanatlı kadının özel bir depolama yüzüğünden çıkardığı, devasa bir uçan dağa yerleşmişlerdi.

 

Melekler ne kadar iyiliği temsil etse de, onlar kibirli canlılardı. İnsanların dokunduğu topraklarda yaşamaz, onların yediklerini yemez, hatta insanlarla aynı havayı bile solumazlardı.

 

Bu yüzden kendilerine bir dağ getirmeleri çok önemli bir şey değildi. Çoğu üst soya sahip meleğin kendine özel bir dağı vardı.

 

İki taraf yerleştiğinde tetikleyicisiymiş gibi evrenin farklı taraflarındaki insanlar gözlerini açtı ve Pylos akademisine doğru gelmeye başladılar.

 

Bir insan bu katliam arasında tarafını belirleyerek öne çıkma şansı elde edebilirdi. İçlerindeki gizli potansiyeli çıkararak savaşlarda kan gölleri oluşturabilir, atılım yapıp güçlü bir usta olabilir, fırsatlar elde edip daha güçlü alemlere ulaşma şansı elde edebilirlerdi.

 

Tabii bunlar olurken, parlamaları da mümkündü, ancak kim az kişinin olduğu yerde parlamak isterdi ki?

 

Atmosferde çıkan şeytani enerjiye bakılırsa, Pylos Kıtası en çok şeytanın bulunduğu yerdi, daha fazla şeytan olduğundan zamanla melek sayısı da artıyordu. İki tarafın eşit kişi politikasından Pylos Kıtası kişinin parlaması için çok önemli bir yer haline geliyordu.

 

Evrenin farklı yerlerinden kişiler Pylos Kıtasına akın etmeye başladı. Bu kişiler her yaştan vardı. Hepsinin amacı spot ışıklarını kendilerine çekmek ve Üst güçlerin dikkatini çekmek istiyorlardı.

 

Aralarında sadece ilham almak için gelen kişilerde vardı. Bu kişiler genelde gelişimlerinde darboğaza girmiş oluyordu ve ilerlemek için yeni deneyimler, yeni tehlikelere girmeleri gerekiyordu.

 

Erthyo’nun Ordu Boyutu Dünyasında da aynı şeyler yaşanıyordu. Ancak odak nokta bu sene Pylos Dünyası olduğu için bu sefer diğer dünyalara daha az şeytan ve melek, daha az gezgin gelmişti. Özelikle Erthyo’nun Ordu Boyutu Dünyası durağan denecek kadar az şeytan ve melek gelmişti.

 

**

 

Kurumuş bir ağacın, 1000 kilometre ötesinde bir bataklık vardı. Bu bataklık o kadar zehirliydi ki uzaktan bakanlar zehirden oluşmuş kuru kafalar ve ruhlar görebilirdi. Zehir elementine çalışanlar için bile bu bataklık çok tehlikeli bir yerdi.

 

Bataklığın derinlerinde yeşil pullu bir canlı yavaşça zehirli bataklıkta yüzüyordu. Zehirlerle dolu bir yılanın bile ölebileceği bataklıkta, havuza yüzmeye gelmiş gibi rahatça yüzüyor, arada önüne gelen canlıları mideye indiriyordu.

 

Canlının gözleri sarıydı içinde siyah bir çizgi vardı. Pençeleri yere değince, zorlanmadan yeri kesiyordu. Kuyruğu önüne gelen bin yıllık ağaçları bir çubuk gibi uçuruyordu. Sadece nefesi bile dalgalar oluşturuyordu.

 

Bu Zehir Ejderhası soyuna sahip bir kertenkeleydi, Hem de Bin Zehir Kertenkelesi adı verilen nadir bir kertenkeleydi.

 

Kertenkele kafasını kaldırdı ve arkasındaki kurumuş ağaca doğru baktı. Gözlerinin derinliklerinde yeşil alevler yanıyor, ona bakanı uğursuz bir zehir çukuruna düşmüş gibi hissettiriyordu.

 

‘’Bir yıl önce bu küstah ağacın solduğunu söylemişlerdi fakat inanmamıştım. Gerçekten solmuş! Ancak artık oradan alabileceğim bir şey yok, elfler hiç ilgimi çekmiyor, üstüne üstlük o kartal çoktan kayboldu. Soyu cidden çok işime yarardı, Ne israf ama…’’

 

Kertenkele derin bir kederdeymiş gibi konuşuyordu. Ancak ağzından çıkan her bir kelime diğerlerinden daha kötüydü.

 

Kertenkele Kafasını başka bir yere çevirdi. Eğer biri bakışlarının olduğu yeri takip ederse, baktığı yerin yeni kurulan Şeytan Üssü olduğunu görürdü.

 

‘’Neyse ki tam zamanında geldiler. Son zamanlarda atılım yapmaya yaklaşıyorum, saf melek soyları çok lezzetli olduğunu duydum. Denemek için sabırsızlanıyorum!’’

Kertenkele dudaklarını yaladıktan sonra yavaşça yürümeye başladı. Her adımı yavaş gibi gözüküyordu fakat çoktan bataklığı terk etmişti bile.

 

Bu kişi bir yıl önce Ermy’e saldıran ve onu ölümüne yaralayan kertenkeleydi.

 

Aslında o savaşta kendisi de ağır yaralanmıştı ancak ölmesine yetecek kadar değildi. Ayrıca o yaraların çoğu Dünya Ağacı yüzünden aldığı yaralardı. Yaralarını iyileştirmek için oradan ayrılmış, yeni avlar bulmuş ve onlar sayesinde yaralarını hızlıca iyileştirip geri gelmişti.

 

Fakat geldiğinde çok gecikmiş olduğunu gördü. Her yeri aramasına rağmen Ermy’e dair bir iz bulamamıştı. Dünya Ağacını ruhu ile aradığında ise içi boş bir ağaç kabuğu bulmuştu, hatta çoğu çoktan dökülmüştü. Ağaç köklerinin dibinde ise yeni bir Dünya Ağacı çıkıyordu. Ancak onu öldürme niyeti yoktu.

 

Yemek sadece tam piştiğinde lezzetli olurdu. Dünya Ağacının yeterince büyümesini bekleyecek, işine yarayacağı zaman onun özünü yemek için geri dönecekti. Bu genelde yaptığı hareketlerdi.

 

Kendisi için birkaç on yıl beklemek hiçbir şeydi. Genelde uykuları o kadar sürerdi zaten. Uzun bir uykuya yattığında, tekrar uyandığında onu bulacak ve yiyecekti.

 

Fakat şimdi bunun zamanı değildi. Asıl önemli şey Şeytan üssüne varmaktı. Kendi gücü ile orada bir yer edinebileceğine yüzde yüz emindi. Eğer onu oraya almazlarsa iki tarafın yaptığı turnuvaya katılacak ve birinci olacaktı.

 

Böylelikle daha fazla kaynak alabilecek, daha yüksek pozisyonlara erişebilecekti.

 

Son zamanlarda bu dünyayı terk etmeyi düşünüyordu. Bu dünyada onu heyecanlandıran pek bir şey kalmamıştı, Dünyanın Sonu bile onu heyecanlandıracak şeyler barındırmıyordu, daha derinlere giderse bir şeyler bulabilirdi. Ancak o bile bu gücüyle derinlere gitmeye cüret edemiyordu.

 

En kesin ve güvenli yol, Şeytan Üssüne katılmak, yüksek bir pozisyon kazanmaktı.

 

Aslında çoğu kişi bunu düşünüyordu. Ancak hiç kimsenin düşünmediği şey, bu turnuva, şu ana kadar yapılmış en iyi turnuva olacağıydı.

 

Ancak bu ilerleyen zamanların konusuydu.

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr