Mızrak Erthyo'nun ellerinde bir yazarın kalemini kullanması gibi ahenkli ve güzel oluyor, ayrıca Azrailin Tırpanı gibi hayaletlerin canını alıyordu.
Mızrak ırmağın şekilsiz ve düzensiz yapısıyla havayı süpürdü. Geçtiği bölgedeki tüm hayaletler, mızrağın ucundaki kutsal alev sayesinde arınıp, huzura eriyordu.
Erthyo mızrağını ileri sapladı. Saplama, sıradan görünse de arkasındaki güç çok fazlaydı. Mızraklı hayalet karşılık veremeden, göğsünden delinmişti.
Erthyo Çapraz kesik attı ve önüne gelen 2 hayaleti de yok etti.
''Çok güçsüzler, ana astları değiller muhtemelen.''
Bir Ölüm Büyücüsü, büyü yardımıyla Yeraltı Dünyasına bir kapı açar, bu kapı iki tarafın görüşebileceği bir ortam oluşturur. Bunun sonucunda Ölüm Büyücüsü kendine bahşettiği mana ve materyaller karşılığında ast çağırabilir fakat en önemli kriter manadır.
Yeraltı Dünyasından gelen Ölümsüzler, artık bu dünyaya ait değillerdir, onların yaşayabileceği en uygun yer Yeraltı Dünyasıdır. Buradan çıkmak ölümsüzlere sürekli mana harcatır, harcadıkları manayı da evrenden karşılayamazlar.
Çünkü ölümsüzler yeraltı dünyasına gidebilmek için ölmüş olmaları gerekiyor, öldüklerinde bedenleri ve manaları dağılır, saf ruh haline gelirler. Güçlerini yeraltı dünyasında baştan toplamaları gerekir.
Güçlerini topladıkça bedenlerindeki mana değişmişti. Saf Mana yerine, Ölüm Elementi tarafından kirletilmiş, kirli mana bedenlerine dolar. Bu mana evrenden karşılanabilse de, normal manadan kat kat daha az ve yavaş şekilde yenilenir.
Savaşta yenilenebilecek her mana damlası, kazanmanın anahtarı olabilir.
Ölümsüzler savaş hastası olmasalar da, kendilerine yapılan hakareti ya da kışkırtmaya karşılık vermeyecek kadar kalın derileri yoktu.
Ancak isteseler de savaşamazlardı, yanlarında yeraltı dünyasına özgü, mana yenileme kristalleri ya da ona benzer bir şey yoksa, tüm savaşlar kendi aleyhlerine olacaktı. Ya da yeraltı dünyasıyla bağlantı kurup, mana çekebilecek kadar güçlü olması gerekiyordu. (Aleyh=karşı)
Bundan dolayı ölümsüzler, düşük rütbeli, kemik asker, zombi, hayalet vb. gibi düşük seviyeli ölümsüzler haricindeki ölümsüzler ortak anlaşma yaparlar. İki tarafında dengeli olduğu bir anlaşma olan ortak anlaşması en uygun olanıdır.
Kişinin yetiştirdiği ölümsüzlerde vardır. Bunlar biraz özeldir fakat nadir değildir, bulabilirsin fakat sadece parayla satın alamazsın.
Ölümsüzler bu dünyaya gelebilirler fakat manaları, anlaştıkları kişi tarafından karşılanacaktı. Ölüm Büyücüsü her getirdiği ölümsüze büyük miktarda mana ayırsaydı, mana kurumasından ölürdü.
Ölüm Büyücüleri, küçük astlarına belirli bir miktar mana bırakır ve kendi işine bakardı, eğer iyi olduğunu düşündüğü bir ölümsüz varsa, kendi mana havuzuna bağlar ve onu beslerdi. Onun dışında dokunmazdı.
Burada bulunan hayaletler Ölüm Büyücüsünün gözüne girmeyi başaramayan ölümsüzler idi, bu yüzden çok fazla olsa da sınırlı manaları vardı. Ayrıca yeni savaştan çıkmışlardı, bu kadar kolay ölmeleri normaldi.
Erthyo mızrağını salladı, mızrağın üstündeki miyasmalar çizgi şeklinde yere saçıldı.
''Cidden mi?'' Erthyo arkasına döndü. Baktığı yön, meteorun derinliklerine giden yolun olduğu yerdi.
Yolun önünde taş canavarlar savaş pozisyonuna geçmiş bir şekilde duruyorlardı, ellerinde çeşitli silahlar vardı, manalarını etrafa yayarak savaşa atılmayı bekleyen canlılar gibiydiler.
''Eğer önümü kapatmak istiyorsanız, ölmeniz gerekiyor.'' Öldürme niyeti tüm ortamı doldurdu, Erthyo'nun mızrağından kırmızı, siyah İblis Alevleri çıkmaya başladı.
Ancak daha mızrağını sallayamadan ortam titredi. Bu titreme bir saldırıdan daha çok, doğal bir olay gibiydi, tüm meteor bu titreme ile dolmuş gibiydi, fakat Erthyo biliyordu ki bu titreşim sadece bu mağarada gerçekleşiyordu.
Titreme geçmesine izin vermiş gibiydi, taş canavarlar itiraz etmek istese de, itaatkar bir şekilde iki tarafa geçerek Erthyo'ya yol verdiler.
Erthyo bunu fazla kafasına takmadı. Mızrağını sıkıca tuttu ve yola girdi.
Yol fazla dar değildi, ancak genişte değildi. Üç kişinin yan yana anca ilerleyebilirdi, ilerlerken de çok iyi zamanlar geçirmezlerdi. Ancak şaşırtıcı derecede yüksek bir tavanı vardı. Erthyo tavanın sonunu göremiyordu.
Ayrıca yol zifiri karanlıktı, normal bir gözün burada önünü görmesi imkansızdı.
Gözlerin iyi bir görüşü olsa bile fazla uzağı göremezdin, ayrıca ruhunu etrafa yaymanı engelleyen görünmez bir baskı vardı. Bu yüzden bu dar yol sonsuz gibi gözüküyordu.
Asıl önemli olan ise...
Burası birini gizlice öldürmek için çok iyi bir yerdi.
Erthyo ortama girdiği anda kendine kitlenen bir çift soğuk göz hissetti. Bu soğuk gözlerde büyük bir küçümseme ve öldürme niyeti vardı.
Erthyo bu kişinin Ölüm Büyücüsü ile bir ilişkisi olduğunu düşünüyordu. Meteorun kendine saldırması için bir ölümsüz kullanacağına pek ihtimal vermedi.
''İlk saldırıyı ben yapmalıyım. Rakibim bir Bilge.'' Erthyo Bilgelerle savaşmıştı fakat hiçbiri çok güçlü değildi, hepsi Bilge seviyesine geçmiş fakat tam istikrarlı seviyesi olmayan kişilerdi. Won Ti ise ağır yaralıydı. Yani bu bir Bilge ile düzgün bir şekilde savaşacağı ilk seferdi.
Rakibe gizli saldırıda bir savaş biçimiydi, eğer onu yaralayabilir ise gücü buna yetiyor demekti.
Erthyo, Yanan Kalbi devreye soktu.
Bir alev kalbine girdi ve manayı kavurmaya başladı. Kalbi daha hızlı çalışmaya, kanı daha hızlı pompalamaya çalıştı. Kalbe giren mana kaotikleşti ve güçlendi. Kalbin her atışında güçlenmiş mana bedene yayıldı. Kaslar kaotik manayı aldığı anda ısınmaya başladı.
Erthyo gücünün arttığını hissedebiliyordu.
Element Bedeni aktif etti ve ruhları kendine çağırdı.
''Oh, Burası ne! Mor Mana çok güzel.''
''Hey, Bizi sen mi çağırdın?''
''Arkadaş arkadaş, yuppi!''
Ruhlar, dünyadaki element ruhları değil, ortamdaki karanlık ruhlardan oluşuyordu. Erthyo bedenine giren her ruhun ardından, varlığının daha da silik olduğunu gördü. Gücü çarpıcı bir şekilde artıyordu ancak farklı etkileri de vardı.
Düşünceleri daha kasvetli oldu, içinde ışıktan tiksinme hissi ortaya çıktı. Adımları hafifledi, hareketleri karanlıkla bütünleşti. Her nefesi yok denebilecek kadar az fakat güçlüydü. Derisi her ruh bedenine girdiğinde daha da kararıyordu.
''Demek böyle bir yararı da var. Bunu araştırmalıyım.''
Gölgelerdeki Kükreyen Kaplan, Erthyo'nun gücünün arttığını ve derisinin siyahlaştığını görünce şaşırdı.
''Beni fark etti mi? Hayır, Olamaz. Ailem veya klanım, hiçbir yaşıtım, canavar dahi olmadığı sürece beni fark edemez. Büyük ihtimalle sona vardığını düşündü ve savaşa hazırlanıyor.'' Her sözü, büyük kibir ve küçümseme içeriyordu. Bir saniyelik şaşkınlığa düşse de hızlıca kendini toparladı ve saldırmak için doğru zamanı beklemeye başladı.
Erthyo derin bir nefes verdi ve ilerlemeye başladı. Rakibinin doğru zamanı aradığını biliyordu.
''O zaman ona doğru zaman vermeliyim.''
Dudakları yukarı kıvrıldı, şeytani bir sırıtma yüzünde çiçek açtı.
10 dakikanın sonunda kalbinde bir acı hissetti. Bu acı bir iğne batması kadar küçük, ancak kırık kadar keskindi, bu olaylar kalbinde yaşandığı için acı daha yüksekti.
Normal bir zamanda olsa, bu acı pek bir şey ifade etmezdi. Ancak Erthyo'nun şu an iyi rol yapması gerekiyordu.
''Ughh...'' Kalbinin tuttu ve bir duvara yaslandı. Derin bir şekilde nefes almaya başladı, aynı zamanda kalbine gizliden mana yolladı.
Dilini ısırdı ve bir ağız dolusu kan kustu.
''Geri tepme mi?'' Kükreyen Kaplan anlık olayların karşısında şaşırdı. Kendini hızlıca topladı ve Erthyo'nun bedenine bakmaya başladı.
Bedenine baktığında, durgun olması gereken mananın, çok hareketli ve kaotik olduğunu gördü. Ayrıca kalbi mana pompalarken, kıpkırmızı olmuştu. Normal kan kırmızısının aksine bu kırmızı turuncu ile karışıktı.
Bu kalbinin yandığını işaret ediyordu.
'' Bu kişi kalbini yakarak manasını hareketlendirip, güç artışı yaşatabilecek bir yetenek kullanmış. Fakat yolun bu kadar uzun olduğunu düşünmediği için geri tepme yaşamış olmalı. Aptal!'' Küçümseme dolu bir sesle konuştuktan sonra gaddarca güldü.
''Madem ölümünü bana sunuyorsun. Bende işini bitiririm.'' Karanlık elementini havadan topladı ve dişlerine kenetledi. Sıvılaşabilecek kadar mana topladıktan sonra ileri atıldı ve ısırdı.
Bu ısırık yüksek güç içeriyordu. Eğer bir dağı ısırırsa o dağı ikiye koparabilirdi, eğer kükrer ise dağdan hiçbir şey geri kalmazdı.
Fakat Erthyo'nun kükremesine layık olmadığını düşünüyordu. Bu yüzden sadece ısırmıştı.
Erthyo rakibin harekete geçtiğini görünce, direkt saldırmadı. En iyi zamanı bekledi.
5 metre
4 metre
3 metre
1 metre
Kaplan havada iken gölgelere karıştı ve bir anda Erthyo'nun arkasında belirdi. Büyük ağzını açtı ve acımasızca ısırdı. Rakibini küçümsese bile tüm gücünü kullanıyordu.
Erthyo doğru zaman geldiğinde, anında arkasını döndü ve defalarca sapladı.
Her saplayış farklı bir özellik içeriyordu, alev, yıldırım, hava şoku, inat enerjisi... Tüm saplamalar havada tek bir saplamaya dönüştü, gökleri yaran bir saldırı gibi mana ve havayı ikiye yararak ilerledi.
Turuncu inat enerjisi tüm enerjiyi bir arada tutarak güçlendirdi.
Mızrak daha fazla dayanamayacakmış gibi titremeye başladı. Erthyo mızrak tutuşunu güçlendirdi, mızrağı bir saniye bile bırakmadı.
''Geber!''
''Ne?'' Kaplan Erthyo'nun öldürme niyetini hissedince, Erthyo'nun çoktan onu fark ettiğini anladı. İlk yaptığı hazırlıkları hatırlayınca, kendisini çoktan fark ettiğini, sadece onu çekmek için taklit yaptığını anladı.
''Beni çekmek için numara yapsan bile öleceksin. Geber!''
Roarrr!!
Gökleri yerinden sökebilecek bir kükreme Kükreyen kaplanın ağzından çıktı. Tüm hayvanların üstünde bulunan kaplan tek kükremeyle göğü yarmak istiyormuş gibiydi. Bu tek kükreme ortaya çıktığı anda uzay titredi.
Cırrtt!!
Uzayın yırtılma sesi ortamı doldurdu. Uzayın, kükreme karşısında bir kumaştan farkı kalmadığını görünce, Erthyo bu saldırının ne kadar güçlü olduğunu anladı.
Hiç düşünmeden [Yaşam Kanı]'nın %60'ını yaktı ve saldırısını güçlendirdi.
Hum! Hum!
Erthyo'nun üstündeki baskı bir anda arttı, mızrağın gücü göklere karşı gelmeye başladı. Ortamdaki mana hortumlar aracılığıyla Erthyo'nun mızrağına hücum etti.
Kükreyen Kaplan artan baskının kükremesinden hiç zayıf olmadığını görünce kükremesine güç vermek için manayı hareketlendirdi.
Mana Dalgalarca bedeninden aktı.
Roar!!
İkinci bir kükreme Kükreyen Kaplanın bedeninden çıktı. İlk kükremenin aksine, bu kükreme tüm mağara yolunda yankılandı. Mağaranın kendisi kükrüyormuş gibiydi.
Ayrıca bu mana, her dalgada ilk kükremeyi güçlendiriyordu.
Erthyo soğukkanlı bir şekilde saldırısını devam ettirdi.
Yumruk! Poseido'nun Mızrağı!
Erthyo su elementini kolunda topladı ve yumruk attı.
Kol ve omuz kasları şişti, sırtındaki kaslar bir geçit açılıyormuşçasına yanlara çekildi. Erthyo'nun arkasında uzun sakallı, uzun saçlı poseidon'un imgesi belirdi.
Poseidon havayı yakaladığında elinde 3 başlı mızrağı ortaya çıktı.
Vhoşş!!
Kollarını gerdi ve mızrağı ileri fırlattı. Mızrağın geçtiği yerdeki kaslar dalga dalga, bir önündeki kasa çarptı ve gücünü arttırdı.
Ka ça!
Son kas bir kırbaç gibi havayı kırbaçladı ve zirve gücü ortaya çıktı. Hava kırbaç sesi ile dalgalandığında mavi üç başlı mızrak havada süzüldü.
Üç başlı mızrak ortaya çıktığında, ikili dip dibe idi. Birbirlerine o kadar yakındılar ki, ikili yeteneklerden ortaya çıkan baskıyı hissedebiliyordu.
Kaplan Ağzını açtı. Ağzından kara alevler çıkarak havada süzüldü ve arkasındaki bir tılsıma gitti.
Baskıyı hissettiğinde rakibini çok küçümsediğini anlamıştı. Tek yapabileceği bu hatasını düzeltebilmek için ailesinden aldığı tılsımı aktif etmekti. Toplam iki tılsımı vardı ve bunların birini Erthyo'ya karşı kullanmıştı bile.
''Benim ailemin Kara Gün Ateş Eli tekniği ile ölmek senin için büyük bir onur. Şimdi Geber!''
Kara Alevler gökyüzünde bir güneş gibi birleşti ve şekil değiştirmeye başladı. Tüm alevler hareketlenerek yavaşça bir yumruğa dönüştü.
Alevler yumruğa girdikçe, yumruk açıldı ve bir el saldırısı haline geldi.
Hum!
Gökyüzünün düşme hissi Erthyo'nun tüm benliğine yayıldı. Devasa el aşağı indikçe, ortamdaki uzay yırtılıyordu. Kara Alevler, yırtılan uzayın kalıntılarını yakarak hiçliğe karışmasına neden oluyordu. Eli oluşturan Alevin içindeki yasalar ilerlerkek oksijeni bile küle çeviriyordu.
Yumruk! Ejderha Nefesi!
Erthyo bedenindeki tüm alevleri koluna gönderdi. Kolu öğlen vakti yanan bir güneş kadar sıcak ve parlaklaştı. Kolunda ki alev elementini yumruğuna gönderdi ve ileriyi yumrukladı.
Arrğğhhh!
Ejderha kükremesi ortamı doldurdu. Kırmızı alevler Erthyo'nun elinden çıkarak bir Ejderha nefesine dönüştü ve ilerlemeye başladı.
İki zıt yumruk ve bir mızrak, göğü yaran bir kükreme ile gökleri indiren bir el saldırısına karşıydı. Ortamdaki mana uzun zaman önce baskıdan dolayı geri çekilmişti. Düzgün bir uzaysal nokta bulmak mümkün değildi.
Ortamdaki meteor duvarları bile, erimeye başlamış, mor erimiş kayaya dönüşmüştü.
5 Saldırı sonunda çarpıştı.
BOOOOOOOOOOOOOOOOOM!!
Giykkkkk!!
Yumruklar ile el çaprıştığında, metalin metale sürtme sesi ortamda yankılandı.
Kara Alevler, alevleri yutmaya çalışıyor, suyu söndürmeye uğraşıyordu. İki saldırının arasındaki güçler sürekli çarpışarak kıvılcımlar oluşturup, karanlık gökyüzünde patlayan ateş böceklerine dönüştü.
Elin içindeki yasalar, Erthyo'nun sahip olmadığı bir şeydi. İki saldırı çarpıştığında el galip gelmeye başlamıştı bile.
Ancak bu Erthyo'nun beklentileri içindeydi, yasalar hayal ettiğinden daha güçlüydü. Onun tek istediği yumruk saldırılarının, eli bir süre engellemesiydi.
Mızrak ile ses dalgası çarpıştığında Erthyo büyük bir dağın üstüne çöktüğünü düşündü. Ses dalgaları sadece ağır değil saldırgandı da, her bir kükreme ses dalgası içine giriyor ve kemiklerinde yankılanıyordu.
Roar!
Kemiklerde durmuyorlardı, her kırılan kemikte sekip farklı bir saldırı yapıyor, Erthyo'nun içini dışına çıkarmaya çalışıyordu. Kan Erthyo'nun dudağının kenarından akmaya başladı.
Erthyo saldırıya devam ederken, tüm kemiklerini en ince noktasına kadar kasları ile kapatarak, ses dalgalarını engellerken saldırıya devam etti.
Mızrak defalarca elinden kayma eşiğine gelmişti, ancak Erthyo bir saniye bile onu bırakmadı. Mızrağı bırakmanın ölmek ile eşit olduğunu biliyordu, onu geri çağırabilecek olsa bile rakibi bu açıklığından yaralanacaktı.
''HADİ!'' Erthyo kükredi ve Yok Edilemez bedeni çalıştırarak içsel yaralarını iyileştirirken, saldırmaya devam etti.
Her adımı bir kaya kadar sağlamdı, adımları meteorun zeminin titretirken, sert zeminde izler bırakıyordu.
Şekilsiz Irmak! Del!
Erthyo mızrağı ile ses dalgalarını süpürmeye başladı. Önüne gelen dalgaların bir kısmını süpürdüğünde, ileri deldi.
Şekilsiz, biçimsiz, manasız, hareketsiz, gösterişsiz... sadece delme hareketi.
Crack!
Delme hareketi ses dalgalarında büyük bir çatlak oluşturdu. Adeta akıntıya karşı yüzen bir balık gibi, saldırı akışını tersine götürmeye başladı. Mızrak hızlı değildi, ancak her santimi, birkaç metre gidiyordu.
Erthyo fark etmese de, arkasında çoktan üç soyunun imgesi çıkmıştı. Hepsinin yüzlerinde tatmin olmuş bir gülümseme vardı. Hiçbir hareket yapmadan sadece saldırıyı izliyorlardı.
''Kedicik bana saldırmak için yürek yemiş olmalısın. Ölmeye hazır ol ya da sahibinin yanına kaç ve itaatkarca gelmemi bekle. '' (Erthyo)
''Kapa Çeneni! Senden kaçacağımı mı zannediyorsun. Seni öldürmeden bir adım bile geri atmayacağım.''
''Sözlerinle çelişiyorsun.''
''Ne?'' Kaplan ayaklarına baktığında arka ayağının çoktan geriye bir adım atmanın sınırında olduğunu gördü. Eğer biraz daha eğilirse o adımı atacaktı.
Ayağını eski haline getirse de yaşadığı şoktan kurtulamadı.
''Ben... Ondan korktum mu? İmkansız... İmkansız.'' Kafasını salladı ve kendini ikna etti. Uzaydan kendine birkaç siyah taş çıkardı ve ağzında ezerek içindeki enerjiyi emmeye başladı.
''Tekrar.'' Kaplan Kükredi ve ileri sıçradı. Sırtındaki her tüy, siyah alevler ile yanıyor, geçtiği yerde siyah bir kuyruklu yıldız izi bırakıyordu.
''Güzel. Gel!'' Erthyo tüm ses dalgasını dağıttığında durmadı ve ileri sıçrayıp, defalarca saldırdı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..