Erthyo'nun sözleri ortamdaki tüm sesleri yok etmiş gibiydi. Hiç kimse çıt çıkarmaya cüret dahi edemiyordu. Zaten İmparatorun şu anki buruşmuş suratını gören kim ağzını açabilirdi ki?
Annesi Qian'ı yana çekmiş, onu sorguluyordu. Kadınlık içgüdüleri devreye girmiş gibi iki kadın dedikodu yapmaya başladı.
''Kızım, seni birine karşı bu kadar tedirgin olduğunu gördüğüm ilk seferim. Neler oluyor?'' Anne Qian gerçekten şaşkındı, kızı Altın Ejderha ile çocukluk arkadaşıydı. Ancak Altın Ejderha küçükken bir vahşi canavarla savaşırken ağır yaralandığında ona karşı bile bu kadar ileri gitmemiş, sadece ilaç ve yiyecek göndererek üzgünlüğünü belirtmişti.
Fakat ilk defa karşılarına çıkmış bir gence karşı tedirgin ve ilgiliydi. Bir anda neler olmuştu? Anne Qian bunu çok merak ediyordu.
''Anne... Bir şey olmadı.'' Qian annesini geçiştirmek için konuşuyordu. Ancak dün aklına geldikçe yüzü kızarıyordu. Anne Qian gördüklerinden bazı şeyler anlayacak kadar uzun yaşamış ve deneyimli bir kadındı. Qian'ın yüzündeki kızarıklardan bazı tahminlerde bulunabilmişti.
''Seni-Seni Öptü mü?'' Söylerken kendi yüzü de kızarmıştı. Yaşlı ve deneyimli bir kadın olsa da böyle konularda konuşmak ona da utandırıcı geliyordu.
''Mhpm!'' Cevap vermedi. Sadece kafasını salladı ve gizlediği peçesini çıkararak dudağındaki morlukları gösterdi. Şu ana kadar çoğu geçmişti.
Ancak küçük morluklar bile Anne Qian'a yeterdi.
''Ç-Çok vahşi.'' Qian'ın dudaklarına dokundu. Dudaklarının şişkin olduğunu hissedince ne kadar sert ve vahşi olduğunu hayal etmeye başladı.
''Başka? Başka ne yaptı?'' Anne Qian'ın ilgisi alevlenmişti. Kızının ilişki hayatına meraklıydı, ayrıca uzun süredir böyle şeyler yapmamıştı.
''Eemmm.... Şey... O- O, Sıktı.'' Açıklamaya çalışırken suratındaki kırmızılık renk değiştiriyordu. Annesine baktığında, onun da farklı olmadığını gördü.
''N- Gulp, Nereni?'' Anne Qian heyecanından derin bir şekilde yutkundu.
''Göğüslerimi.'' Koyu kırmızı suratlı Qian kafasını eğdi. Sesinin tonu sinek vızıltısı kadar incelmişti.
''Başka bir şey yaptı mı?'' Anne Qian'ın aklına bazı şeyler gelmişti.
Bunu yüksek sesle söyleyemezdi. Annesinin kulağına yaklaştı ve fısıldamaya başladı.
**
Erthyo İmparatorun suratına bakarken, suratı buz gibiydi. Hiçbir duygu emaresi barındırmıyordu. Ancak içinden endişeli ve tereddütlüydü. Karşısındaki adamın seviyesini görmeyi bırak, dışarı yansıttığı herhangi bir mana veya yasa parçası bile yoktu. Kemik yapısı ve kaslarından çalıştığı silahı görmeye çalışmıştı ancak gözlerine iğneler batmış gibi hissetmiş ve vazgeçmişti.
''Hakikatin Gözünün seviyesini bir şekilde arttırmalıyım.'' Bunun için ne yapabileceğini düşünmeye koyuldu. Fakat fazla düşünemeden İmparatorun sesi onu böldü.
''Gördüğüm kadarıyla kızımla iyi bir ilişkin var. Senin yanındayken daha önce davranmadığı bir şekilde davranıyor. Bunu görmek güzel.'' Qian'a bakarken yüzündeki ifade, bir babanın nazik ve korumacı bakışlarına döndü.
''Ancak gerçekten onu öldürmene izin vermemem. Altın Ejderhanın babası benim kan kardeşimdir. Şu anda evinde derin bir anlayışın ortasında, onun yokluğunda çocuğunun öldüğünü öğrenirse kahrolur. Kan kardeşime buna yapamam.''
Erthyo İmparatorun suratına baktı. İfadesi ve sesinin ciddiliğinden bugün onu öldüremeyeceğini anlamak için çok zeki olmasına gerek yoktu. Çaresizce başını salladı.
''O zaman bana başka bir şey verin. Buraya kızınıza talip olmak için geldim, ayrıca kutsal mızrağınızın sınavına girdim fakat daha hiçbir şey yapmadan suikaste uğramak üzereydim. Bunu telafi edebilirsin değil mi?'' Madem taviz veriyordu, başka yerden kâr ederdi.
''Evet, Bu olabilir. Gerçekten yaptığım şey yüzünden utanç duyuyorum. Ne istiyorsun?'' Yüzünde kazanmış ifadesiyle Erthyo'ya sordu.
''Şu yaşlı tilki!'' İmparatorun suratına yumruk atma dürtüsüne direndi ve istediği şeyleri söyledi.
''Sağlam Mithril Çimi, Kan Demir Bitkisi, Gökyüzü Katı Bulutu Bitkisi ve son olarak İç Çekirdek İpi, tam 4 tane. Ne kadar yaşlı ise o kadar iyi olur.'' Erthyo söylediklerinin fazla olduğunu düşünüyordu. Sonuçta bunlar Pylos Dünyasında bile bulması imkânsız bitkilerdi, buranın nasıl bir dünya olduğunu bilmiyordu ancak bitkiler burada çok nadir olabileceğini tahmin ediyordu.
''Oh bu kadar mı sorun değil. Hepsini getirin. En yaşlılarından.'' Tepkisi Erthyo'yu şaşırtmıştı, hiçbir şeymiş gibi hizmetçiden bitkileri istemesi Erthyo'ya kendini sorgulatmıştı. Doğru bitkileri mi söyledim diye düşünüp anılarını kontrol etti. Hepsinin tamamen doğru olduğunu gördüğünde ise bu dünyayı küçümsediğini ve kazıklandığını anladı.
Çaresizce baş salladı ve İmparator mızrağına yürüdü.
''Buradan çıkar sağlamadan gitmeyeceğim.'' Elini tekrar mızrağa attı. Ancak bu sefer Mızrak Kalbinin tüm gücünü ortaya koydu.
Vhoşşş!!
10 Metre çağındaki her şey, istisnasız paramparça oldu. Tozları bile havalanmadan görünmez mızraklar tarafından yok edildi. Erthyo'nun bedeni bir mızrağa dönüşmüş gibiydi, görenlere silahların İmparatorunun ortaya çıktığı ve kan içmesi gerektiğini gösteriyordu.
Ortamdaki mana ve hava birkaç saniyeliğine yok oldu. Mızrak titremeye, içinden Ejderha kükremeleri yükselmeye başladı. Kedi gibi duyulan ses, artık gök gürültüsüne benziyordu.
Ortamdakiler daha ne olduğunu anlayamadan, gökyüzünde bir pençe belirdi. Pulları bir insan kadar büyüktü, ondan yansıyan ışık Kutsal Kılıca bakıyormuş gibi gözlerini acıtıyordu. Pençeleri havayı çaba sarf etmeden deldi ve ilerlemeye devam etti.
Shing!!
Uzay parçalandı, uzaysal girdaplar kapanmaya çalıştı ancak pençelerden yansıyan ışık onların kapanmasını imkânsız hale getirdi.
''Pençe!! İlk defa pençe ortaya çıktı.''
''Bunu biliyorum!! Kayılarda yazdığına göre Kurucu İmparator onay alırken de bu imge çıkmıştı. Devamında neler çıktığını bilmiyorum ancak pençe imgesi kayıtlarda yazıyor. Başlangıç Onayı olduğunu söylüyor bunun.''
Ortamda sesler olsa da, Erthyo'nun dünyasında sadece bu mızrak vardı. Fark etmişti ki, eğer manası ve tüm yeteneklerini kullanabilseydi, en azından bir sonraki onayı alabilirdi. Ayrıca çıkaracağı güçte tamamen farklı olurdu.
O bunları düşünürken mızraktan küçük bir enerji çıktı ve kafasına girdi. Enerji o kadar hızlıydı ki tepki verme fırsatı olmamıştı. Anında kafasında belirmiş ve ona bilgileri sunmuştu.
Erthyo telaşlandı ancak soylarının bunu reddetmediğini gördüğünde ona zarar vermeyeceğini anlayarak enerjiyi özümsedi.
''Pençe Darbesi!'' Enerji hem bilgi hem de mana olarak özümsenmişti. Mana onun gelişimini biraz daha arttırıp, BüyükUsta Orta seviyesinin sınırına dayarken, Bilgi ona bir teknik vermişti.
Pençe Darbesi büyük güce sahip bir teknikti ancak bu teknik kişinin kullanımına göre değişirdi. Eğer kişi Bilge seviyeli gücüyle ve yasalarla kullanırsa az önceki gösteri gibi şeyle yapabilirdi. Ancak bunun da bir sınırı vardı. Her kullanış kişinin üstüne yük bindirirdi. Eğer kişi bu yükü bedeninden atmazsa ne kadar güçlü olduğu fark etmeksizin parçalara ayrılırdı.
''Bunu mızrak yoluma işleyebilirim.'' Erthyo mızrağı yere bırakırken güldü. Bunu şimdi almayacaktı, zaten kendi zamanında eline geçtiği için şimdilik bırakması bir şey değiştirmezdi.
Etrafındaki şaşkın bakışları önemsemeden Qian'ın yanına gitmeye başladı. Onun annesiyle, kıpkırmızı bir yüzle konuştuğunu görünce içinde kötü bir his oluştu.
''Anlatıyor olamaz değil mi?'' Bu kadar güçlü insanın içinde o bilgiler sızarsa paramparça edilirdi. Kaçma ihtimali bile olmazdı. Ancak mana ile anlattığını gördüğünde derin bir nefes verdi.
''İçimdeki bu kötü his neden gitmedi?'' Bu his Krallıklarla anlaşma imzalayacağı zamanda gelmişti. Kötü bir şey olacağının hissiydi. Erthyo dikkatini arttırdı.
''Efendim, bitkileriniz bunun içinde.'' İmparator çoktan yerine geçmişti, ona bitkilerini verecek kişi hizmetçilerden biriydi. Gökyüzü gibi parlak mavi bir depolama yüzüğü ile gelen hizmetçi, saygıyla Erthyo'ya sundu.
Erthyo içindekileri araştırmak için mana ya da ruh kullanamazdı. Altıncı hissiyle hizmetçinin hiçbir kötü niyet taşımadığını anladı ve onlara güvenmeye karar verdi. Eğer yalan söylüyorlarsa ve ona hiçbir şey vermezlerse gelecekte burunlarından getirecekti.
''Teşe-'' Sözünü bitiremeden tiz bir çığlık arkasından geldi.
''Sana tecavüz mü etti?'' Ses çıktığı anda bastırılmıştı, ancak duyacak kişiler duymuştu. İmparatoriçe gibi yetenekli ve güçlü bir kişinin sözlerini duyabilecek bu odada üç kişi vardı. İlki onun kadar güçlü İmparator, ikincisi dibindeki kızı, üçüncüsü ise güçlü duyulara sahip Erthyo.
Bu üç kişi dışında kimse sözleri duymamıştı. Fakat Erthyo'ya üç kişiden ilkinin duyması yetiyordu.
Ses kesildiğinde sırtında soğuk terler hissetti. Büyük bir öldürme niyeti üstüne odaklanmıştı. Düşünmeden hizmetçinin elindeki depolama yüzüğünü aldı ve hizmetçiyi ileri itti, o kadar güç kullanmıştı ki duvara yapışmıştı. Ancak hayatta kalması için bu gerekiyordu.
Bam!!
Erthyo olduğu yeri terk etti. Eski yerinde devasa bir krater vardı. Yasaların baskısı kraterden geliyordu. Ancak Erthyo'nun bunu izleyecek ve şaşıracak zamanı yoktu. Başka bir saldırı solundan, tam kafasına doğru gelmekteydi.
Bedenini bacakları hareket etmeyecek şekilde yere eğdi. İpeksi bir el kafasının olduğu yerde kapanmış, şok dalgası yaratmıştı.
Ele tekme attı, el hareket etmedi ancak Erthyo'ya bir basamak olarak fayda sağladı. Kendisini odanın başka bir kenarına fırlattı.
''Neden bu kadar şanssızım?'' Ağlamak istiyordu ancak göz yaşları gelmiyordu. Önce prensese tecavüz etmişti, ardından suikaste kurban gitmek üzereydi şimdi de olaylar duyulmuştu ve iki gücünü ölçemediği kişi tarafından ölümüne saldırılar yapılıyordu.
Kara bir kedi önünden geçmiş ya da öldürdüğü kişilerin aileleri o kadar fazlalaşmıştı ki kötü duaları ve lanetleri birikmiş ve bugünü mü bulmuştu?
''Kayınbaba, Kayın Anne lütfen saldırmayın. Ben sorumluluğu kesinlikle alacağım. Onunla evleneceğim. Gerçekten!'' Başka bir saldırıyı atlattığı anda en ikna edici ses tonuyla konuştu.
Belki de insanlar o kadar lanet etmekten nefessiz kalmış ve nefes almak için ara vermiş olacak ki ikili saldırılarını durdurmuştu.
''Gerçekten mi?'' İki soğuk, keskin ses kuşkuyla sordu.
''Evet, Sorumluluğu kesinlikle alacağım. Evleneceğim. Tama-''
''LANET OLSUN SİZE AİLELER!!!'' Lanet seansı tekrar başlamış gibiydi, tam sözünü bitireceği anda eli silikleşmeye başladı. Diğerleri bunu görmese de Erthyo hissetmişti. Kendi zamanına geri dönecekti.
''Tama-?'' İkili ne olduğunu anlayamadı, kafalarını yana yatırdı ve sorgular bir ifade ile Erthyo'ya baktılar.
''Tama... Tamaaaaaa.... Tamamlanması gereken bir işim var. Ölüm kalım meselesi! Bu işi bitirdiğim gibi onunla evleneceğim. Anlaştık mı?''
''Yani kaçmak istiyorsun'' İkili tekrar saldırmaya hazırlandı. Erthyo bu sefer gerçekten ağlamak istiyordu, normalde hiçbir şeyden korkmazdı ve şu anda da korkmuyordu ancak ölme ihtimali çok yüksekti. İkili kendilerini tutmuyor olsaydı belki de 30 kere ağır yaralanmış olabilirdi.
''Hayır, hayır. Kaçmak benim sözlüğümde yer almıyor ancak gerçekten ölebileceğim bir savaşın ortasındayım. Eğer onunla şimdi evlenirsem kendisi bir dul olacak, ki bu büyük bir leke olacaktır. Bu lekeyi ona yapıştırıp bırakmak istemem. Bu yüzden işimi bitirip geleceğim ve onunla evleneceğim.'' Kolu cübbenin altından tamamen silinmişti. Erthyo'nun hızlı olması gerekiyordu.
''Mantıklı'' Gerçekten mantıklıydı. Birisi tecavüze uğrarsa bu onun güçsüzlüğünden kaynaklı olduğu için küçük bir iz olur ve tecavüz edeni öldürdüğü sürece bu lekeyi silebilirdi. Ancak Dulluk öyle bir şey değildi, dulluk bir kere bulaştığında çıkmayan bir lekeydi. Evlendiği adamın, kadın yüzünden öldüğü ve şansızlık bulaştırdığına dair büyük bir leke üstüne yapışacak ve bir daha evlenemeyecekti.
''Ancak seni nasıl bulacağız? Ya buradan gittiğin anda bir daha görünmezsen?' İkili buna izin veremezdi, Erthyo bir kere gittiği anda onu bulamayabilirlerdi.
''O zaman, Qian buraya gel.'' Erthyo Qian'ı yanına çağırdı. Qian ne yapacağını bilmese de tereddüt etmeden yanına gitti.
Erthyo parmağını kafasına koydu. Bazı şeyleri kafasına koydu.
''1258 Yılı, 11. Ay, 28. Gün Pylos Kıtasına gel. Orada olacağım. Yanında mızrağı da getir.'' Geleceği çok hafif değiştirecek olsa da bunu yapması gerekiyordu. Mızrağın içine yerleş yerine ''mızrağı yanında getir'' demiş ve geleceği değiştirmişti.
''Oh, Tamam.'' Qian bilgileri kafasına kazıdı.
''Eğer burada olmazsam beni avlamak için her yere insanlar gönderin. Bilgilerin arasına beni tanıyabileceğiniz bazı yeteneklerim ve kullandığım silahları ve teknikleri koydum. Buradan beni tanıyabilirsiniz.'' Erthyo yavaşça yok olmaya başlamıştı, yüzü bile silikleşiyordu. Sonunda üçlüde bunu fark etmişti.
Erthyo dudaklarını Qian'ın dudaklarıyla birleştirdi. Birkaç saniye sonunda ayrıldı ve dudaklarını yaladı.
''Seni bekliyor olacağım karıcım.'' Yüzü yavaşça silikleşti, tamamen yok olmadan önce depolama yüzüğünü Qian'a verdi. Ve yok oldu. Geride dudaklarına dokunan ve gözleri yaşlı bir Qian bıraktı.
''Seninle buluşmak için oraya geleceğim, kocacığım.'' Depolama yüzüğünü sıkarak konuştu. Eklemleri beyazlaşsa da sıkmaya devam etti.
***
Birkaç saniye boşlukta kalan Erthyo sonunda bedenine geri dönebilmişti. Gözlerini açtığında beyaz bir tavanla karşılaştı.
''Ne alışılmadık bir tavan. Yaşasın İsekai.'' Erthyo öylesine bir espri yaptı ve etrafını incelemeye başladı. Oda bomboştu, tamamen beyazlarla kaplıydı, sağ tarafta makyaj masası vardı ancak üstünde makyaj seti yerine sadece tarak vardı.
Erthyo tarağa baktı ve güldü. Sandalyeye oturdu ve saçlarını taramaya başladı.
''Demek bu tarağı hâlâ saklıyorsun. Onurlandım, artık kel kalmayacağım.'' Sadece birinin anlayabileceği bir espri yaptı. Sesi boş odada yankılandığında, arkasından bir kıkırdama geldi.
Elindeki tarak alındı ve saçı birisi tarafından taranmaya başlandı. Erthyo aynadan baktığında bu kişinin Qian olduğunu gördü. Daha büyümüş ve güzelleşmiş haliydi, teni daha pürüzsüz ve ipeğe dönüşmüş. Siyah gözleri gece gökyüzü gibi parlarken, saçları kalçalarına kadar ırmak gibi akıyordu. Keskin kaşlarının arasından İmparatorun aurasının yayılması onu ulaşılamaz bir çiçek, aynı zamanda tüm Canavarları yöneten Ejderha haline getirmişti.
Erthyo'nun saçlarını tararken yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Başlarda Erthyo'nun onu kandırdığını zannetmişti. Günlerce beklemiş ancak Erthyo gelmemişti. Tam pes edecek iken Erthyo gelmiş ve mızrağı almıştı. Onunla konuşmak istese de savaşta kendini savunmak için harcadığı ruhsal enerji yüzünden aralarındaki bağdan yararlanarak konuşamamıştı.
Fakat bugün sonunda kavuşmuştu. Ona yalan söylemediğini kanıtlamıştı.
''Söylemiştim, Eğer babama kendini kanıtlarsan senin saçlarınla ben ilgileneceğim demiştim. Artık saçlarınla her gün ben ilgileneceğim.'' Gözyaşlarını sildi, yüzünde parlak gülümsemeyle saçlarını taradı.
''Kaç yıl geçti?'' Erthyo'nun baştan beri merak ettiği bir soruydu, kaç yıldır burada onu bekliyordu?
''4 Yıl. Fazla değildi. Ah, Bu arada al bunları.'' Qian bir şey hatırlamış gibi hızlıca arkaya gitti, yastığının altından bir depolama yüzüğü çıkardı ve Erthyo'ya verdi.
''İçinde istediğin bitkiler dışında başka bitkilerde var. İşine yarabilirler.''
Erthyo depolama yüzüğünü aynanın kenarına koydu. Şu anda bununla ilgilenemezdi.
''Bazı sebeplerden dolayı manamı ve ruh enerjimi kullanamıyorum. Bunlar şimdilik burada kalsın. Kullanacağım zaman buradan alırım.'' Şeytani bir gülümseme Erthyo'nun yüzünde belirdi. Qian'a bakan gözleri parlıyordu.
''Ne- Ne oldu?'' Qian'ın bedeni titredi. Erthyo'nun bakışlarındaki şehveti saklamaması onu titretmişti.
''Biliyor musun? O gece hakkında hiçbir fikrim ya da hatıram yok. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Ayrıca buradan çıkmam için 7 saatim daha var. Anılarımızı tazelemeye ne dersin?''
Erthyo anında Qian'ın arkasında belirdi. Ona tepki verecek süreyi tanımadan tuttu ve kızı yatağa fırlattı. Küçük bir çığlık Qian'ın ağzından çıktı. Erthyo kızın narin dudaklarını öperken kıyafetlerini çıkarmaya başladı.
''Yapalım mı?'' Qian'ın kıyafetlerini çıkarmadan önce durdu. Eğer o istemiyorsa duracaktı.
''O--Olur.'' Qian dört yıldır çektiği yalnızlığı atmak istiyordu. Erthyo'nun kollarını tekrar hissetmek, onun sevgisinin odağı olmak istiyordu. Dudakları yukarı kıvrıldı, İmparatorlukları yıkacak bir gülümsemeyle konuştu.
''Gel''
Gülümseme Afrodizyak etkisi yaratmıştı, Erthyo kükredi ve tek hareketle kızın kıyafetlerini yırttı. Dudaklarını ağzıyla kapatırken kutsal vahaya girdi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..