Erthyo derin düşüncelere daldı. Kendi dışında kimse ne düşündüğünü bilmiyordu.
Ne yapacaktı? Hap yapımı kolay ustalaşılabilecek bir şey değildi. En azından 15 günde Ay Oluşumu hapları yapamazdı. Kim önderlik ederse etsin bu imkânsızdı. Eğer birkaç ayı olsaydı o zaman sıkıntı olmazdı, inatla hareket eder gerekirse aylarca uyumaz ancak hapı yapardı. Ancak 15 gün çok kısaydı, ayrıca şu anda 5 günden biraz daha fazla zamanı vardı. Deneyimsizliği ile Ay Oluşumunda zirve seviye bir hap yapması imkânsızdı.
Erthyo Yaşlı Tian'ın tekniğini görmüştü. Böyle güzel ve esrarengiz bir teknik bile sadece 1. Seviye Ay Oluşumu hapı oluşturabilirdi. Eğer iki veya üçüncü seviye istiyorsa bunun için büyük bir ustalık gerekiyordu fakat 78 Işık eli ile istediği hapı yapmak imkânsızdı. Hiçbir yolu yoktu.
78 Işık Eli tekniği Yaşlı Tian'ın söylediğine göre yaygın bir teknikti. Bu yüzden göstermesinde bir sıkıntı yoktu ancak Erthyo onun gözlerine baktığında özeline gireceğine ve zorla gizli tekniklerini alacağından çok korkmuş ve gardını kaldırmıştı. Bu da Erthyo'ya Hap Ustaları için Ay Oluşumu seviyesinde ve üzerinde hap yapmalarını sağlayacak tekniklerin ne kadar değerli olduğunu göstermişti.
Evlatları gibi koruyorlardı.
Özel bir tekniği yoktu, Hap Tekniği yoktu, mirası alırsa verilen zamanda yetişemeyeceğine dair içinde bir his vardı. Hiçbir deneyimi olmadığı için bunu başarması daha da imkânsız hale geliyordu.
Erthyo umutsuzluğa düşerken, buruk bir tonda konuştu.
''Ne yapmalıyım?'' Qian'a sormuyordu, isyanda etmiyordu. Kendiyle konuşuyordu, ağzından çıkmış öylesine bir sözdü.
''Eğer-Eğer istersen İmparatorluğun özel beden geliştirme tekniğini sana verebilirim. Senin tekniğin ile kıyaslanamasa da yine de Savaş İmparatoru seviyesine gelebilme şansını arttıracaktır.' Qian Erthyo'nun ortada kaldığı durumu biliyordu. Erthyo'nun özel bir sınavda olduğunu ve eğer başarısız olursa tekniğin ondan koparılacağını da biliyordu.
Bu yüzden onun umutlarını söndürmemek için bir tabuyu yıkmaya karar verdi. İmparatoriçe olsa bile, İmparatorluğun özel tekniğini dışarıya çıkarmak ölüm anlamına geliyordu. Ancak Qian bunu umursamadı. Erthyo'nun şu anda ona ihtiyacı vardı, daha çok bir umuda.
''Sorun o değil. Şu anda kullandığım tekniğim bedenimle bir bütün haline geldi, ayrıca bana en uyan teknik bu. Eğer benden koparılırsa fiziksel bedenim büyük hasar alacak, en iyi durumda bir daha beden geliştirme yapamam, en kötü durumda ise sakat kalacağım ve bitkisel hayata gireceğim.'' Erthyo bedeninin durumunu çok iyi biliyordu, eğer bu hapı yapamaz ise söylediklerinin gerçekleşme olasılığı çok yüksekti.
''Ayrıca, bunların hiçbiri olmasa bile teknikle çok bağlandım. Bir daha bu kadar ileriye gidemeyebilirim.'' Qian'ın kucağına daha fazla giren Erthyo onun nazikliğini hissetmek istedi.
Qian Erthyo'nun söylediklerini duyduğunda gözleri kızardı. Erthyo'nun durumunu bilse de, bu kadar ciddi ve acımasız bir durumda olduğunu bilmiyordu.
''Ben... Ben... Ne yapabilirim? '' Qian elleri titredi ancak ağlamadı. Erthyo'nun kafasını öptü ve ona desteğini iletmeye çalıştı.
İkili sessizce orada durdu. Umutsuz duruşları ve yaydıkları üzgün, yürek burkan, kasvetli aura belki de çevredeki canlılara iletilmiş olacaktı ki, hiçbir tehlikeli canlı oraya gidebilse bile gitmedi. Zararsız küçük canlılar ise onlara uzaktan baktıktan sonra onlara alan açtı ve oraya yaklaşmadı.
Bir kar tavşanı kulakları dik şekilde etrafa baktı. Erthyo ve Qian'ı gördükten sonra yapmayacağı bir şey yaparak onlara yaklaştı.
Normal bir Kar Tavşanı ürkekliği ile biliniyordu. En zararsız ve güçsüz canlı olsalar da, eğer bir kez ürkerlerse Bilgeler bile onları yakalamayı anca hayal edebilirdi. İşin aslı iki tepede bulunan Kahraman seviyeli kişiler bile Kar Tavşanını gece gündüz kovaladıktan sonra hayal kırıklığıyla geri çekilebilirlerdi.
Ancak şu anda inanılmaz bir şey yaşanıyordu. Bir Kar Tavşanı inisiyatif alarak birine yaklaşıyordu.
Kar tavşanı her seferinde bir kez sekti ve ikiliye yaklaştı. Qian'ın Erthyo'yu teselli ettiğini gördüğünde kafasını, ilgisini çekmiş gibi Erthyo'ya çevirdi.
Erthyo'nun yüzünde çökmüş bir ifade vardı. Ondan gelen keskin ve ölümcül his içgüdülerini tetikleyerek kaçmasını ve bu adama yaklaşmamasını söylüyordu. Ancak surat ifadesine bakınca yavaş adımlarla ona yaklaştı.
Normalde bir savaşçı Kar Tavşanını gördüğü anda, yakalamayacağını bilse bile onun üstüne atlar ya da çeşitli şekillerde taktikler kullanarak onu yakalamaya çalışırdı. Tuzaklar, acındırmalar, yaralanma taktikleri, yem tuzakları gibi çeşitli şekillerde ona yaklaşmaya çalıştılar. Bu kadar tuzaktan sonra Kar Tavşanı büyük bir altıncı his geliştirmiş ve hareketlere daha duyarlı hale gelmişti.
Erthyo'nun yapacağı tek hamlede kaçacaktı!
Ancak Erthyo hareket etmedi. Orada öylece durdu ve kasvetli bir hava yaymaya devam etti.
Yaydığı aura Kar Tavşanını etkilemiş gibiydi, yavaşça ona yaklaştı ve suratını yalamaya başladı. Onu teselli etmeye çalıştı, kendi bile neden bunu yaptığını bilmiyordu ancak onun üzgün olmasını istemiyordu.
Bunun sebebi Erthyo'nun soyunda iki Mana canavarının bulunmasıydı. Mana Canavar soyu yüzünden diğer canlılara daha yakın olacaktı, ayrıca üstün soyları yüzünden onlara hükmedebilirdi bile. Ancak şu anda sadece yaralı bir canavar olarak görünüyordu ve diğer canavarlarda ona yardım etme isteği uyandırıyordu.
Erthyo sonunda yüzünü yalayan Kar Tavşanına baktı. Kardan daha beyaz tüyleri vardı, tüyleri dışarıdan görenlere olağanüstü bir yumuşaklığa sahip olduğunu gösteriyordu. Erthyo'nun suratına değer tüylerinde de bunu kanıtlamıştı. Tüylerinin içinde uyumak ve orada sonsuza kadar kalmak istettirecek bir yumuşaklığa sahipti.
Pembe dili yüzünü yalarken sıcak dili sürekli derisini okşayarak güzel bir his bırakıyordu. Küçük bedeni ve bir o kadar küçük dört bacağa sahipti. Erthyo bu küçük bacaklarla Kahramanları geride bırakacak hıza nasıl ulaştığını merak etti.
Gerçekten garipti, Erthyo bu küçük arkadaştan ince bir mana akışı hissedebiliyordu fakat bu mana akışı normal bir canavarda bulunabilecek bir mana akışıydı. Herhangi bir ölümlü insan bu Kar Tavşanını öldürebilirdi.
Ancak ölümlülere ve mana kullanıcılarına hükmeden kişiler bile bunu yakalayamıyordu. Nasıl garip olmasın?
Erthyo test etmek için elini kaldırdı. Kar Tavşanı tedirgin oldu ve anında arkaya zıpladı.
Vhoşş!!!
Şaşırtıcı bir hız ortaya çıkardı. Erthyo'nun önünden yok oldu ve birkaç kilometre ötede belirdi. Titreyen bir bedenle ve kalkık kulaklarıyla Erthyo'ya doğru bakıyordu.
Erthyo şaşkınca küçük tavşana baktı. Ondan böyle bir hız beklemiyordu, resmen ışınlanmıştı ancak Erthyo bunun ışınlanma olmadığını görebilecek kadar yakınındaydı.
''Sürtünme?'' Her kişi belirli bir hareket yaptığında havada sürtünme oluştururdu. Zemin ve ayak arasında oluşan karşıt kuvvetler birbirine karşı koyar ve ortaya çıkan hızı etkilerdi. Ancak karşısındaki tavşan sürtünmeden etkilenmemişti. Hiçbir direnç görmemiş, havada su gibi akarak büyük bir hız ortaya çıkarmıştı.
Hareket ettiğinde sadece normal bir sıçrama yapmıştı. Ancak sürtünmeden etkilenmediği için normal bir sıçrama olsa bile büyük bir kuvvetle ileri atılmıştı. Ayrıca bunun dışında dengesini sağlayabilmiş ve yere düzgün konabilmişti.
Her canlı sürtünmeden etkilenirdi, ne kadar etkileneceği ve nereye kadar etkileneceği kullandığı teknik ile orantılıydı ancak herkes istisnasız etkilenirdi. Ancak karşısındaki tavşan bu normu yok etmiş ve sürtünmeyi görmezden gelmişti.
Erthyo eski haline geri döndü. Tek bir hareket bile yapmadan umutsuz bir durumdaymış gibi davrandı. Qian olayın ne olduğunu anlamasa da onun saçlarını okşamaya devam etti. Erthyo'nun kendine bir cevap bulmaya çalıştığını düşündü.
Kar Tavşanı tedirginliğini attı ve tetikte kalarak Erthyo'ya yaklaştı. Her sıçramasında yarım kilometre atladı ve Erthyo'nun önüne geldi. Bu sefer direkt yaklaşmadı, Erthyo'yu iyice inceledi ona karşı bir niyetinin olup olmadığını görmeye çalıştı.
''Hadi, hadi...'' Erthyo, Kar Tavşanını incelemek istiyordu. İçinden dua ederken taklit yapmaya devam etti.
Kar Tavşanı sonunda ikna oldu ve tekrar Erthyo'nun yüzünü yalamaya başladı. Erthyo fırsattan yararlandı ve onu dikkatle inceledi.
Rüzgar ince fakat pofuduk, yumuşak tüylerine sürtüyordu. Erthyo'nun gözleri bunu görünce parladı, Tavşanın tüyleri rüzgar gücünü kendi hızına dönüştürmek için ivmesini biriktiriyordu, aynı zamanda sanki ona değmiyormuş gibi tüylere dokunmadan üstünden geçerek sürtünmeyi engelliyordu.
''Demek buydu, dış etkenlerden arınmak için tüylerini kullanıyor, aynı zamanda dış etkenleri kullanmak içinde tüylerini kullanıyor. Normları yıkmak için normlardan yararlanıyor...'' Erthyo aydınlanma yaşamış gibi gözleri parladı. Kar Tavşanına bakan gözleri yumuşadı ve parmağını deldi.
''Al bakalım küçük dostum.'' Parmağındaki kana çok küçük miktarda Göksel Tilki soy kanı aktardı ve onu Kar Tavşanına verdi.
Erthyo'nun soy kanı Kar Tavşanı için en lezzetli ve çekici yemeklerden bile daha güzeldi. Kokusunu aldığı anda gözlerini kan dikmişti, küçük ağzından salyalar çıkmaya başladı.
''Hepsi senindir.'' Erthyo kana fiske attı, kan havada süzüldü ve tavşanın ağzına girdi. Kan, tavşanın ağzından girdiği anda eridi ve ona leziz ve mest eden bir tat verdi. Aynı zamanda soyu yavaşça kalınlaşmaya başladı.
''Görüşürüz, hadi gidelim Qian.'' Erthyo Qian'a seslendi ve oradan ayrıldı. Qian Kar Tavşanına doğru el salladı ve arkasından takip etti.
Kar Tavşanı, soy kanının tadına âşık olsa da arkasından gitmedi. İsteksiz bir bakışla arkasına döndü ve bir anda yok oldu.
**
Erthyo ilerlerken yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Sonunda karanlık yolun sonunda bir ışık görebilmişti. İçindeki kasvetli, karamsar, umutsuz hava yok oldu, neredeyse oluşacak olan içsel düğüm (içsel şeytan) dağıldı.
''Ay Oluşumu hapın var mı?'' Erthyo Qian'a sordu. Adımlarını atabilmesi için Ay Oluşumu seviyesinde bir hapı incelemesi gerekiyordu.
Qian mızrağa doğru elini salladı, eli mızrağa ulaştığında uzay titredi ve eli boşluğa girdi. Elini geri çıkardığında bir hap vardı. Hapı Erthyo'ya verdi.
Erthyo hapı tuttu ve incelemeye başladı.
Hap kırmızı renkteydi.
Kırmızı renkli hap ağır bir kan kokusu yayıyordu fakat burnu rahatsız etmiyordu. Yapımında kullanılan bitkiler kan kokusunu bastırmak yerine koklayan kişinin rahatsız olmaması için özel yöntemlerle kullanılmıştı. Bu sayede kişi kan kokusunu kokladığında manası canlanacak ve meridyenlerinde daha hızlı akacaktı.
Hap yıldızlı bir gece gibiydi, kan kırmızı üstünde sayısız yıldız vardı. Tam ortalarında ise büyük bir ay vardı. Ay, beyaz renkle parlıyordu, uzak, güzel ve etkileyici görünüyordu. Etrafında tam 9 küçük yıldız vardı, sadece duruyor olmasına rağmen uzayın engin bir fotoğrafını gözler önüne seriyorlardı.
Erthyo hapı geri Qian'a verdi. İkisi birbirlerinin eşyalarını istedikleri gibi alma ve kullanma özgürlüğüne sahiplerdi, anılarını paylaşacak kadar yakınlardı. Eşya gibi dünyevi şeyler çok önemli değildi. Bu yüzden eşyanın kimde durduğu pek önemli değildi.
''Qian, Ay Oluşumu hapı seviyeleri neye göre belirleniyor?''
''Işık, yaydığı ışığa göre. Seviye ne kadar yüksek ise o kadar fazla ışık yayması gerekiyor. Söylenene göre Zirve Ay Oluşumu hapı neredeyse güneş kadar parlakmış.'' Qian Erthyo'dan hiçbir şey saklamadan bildiği her şeyi açıkladı.
''Neredeyse Güneş kadar parlak, o zaman yarım adım Güneş kadar parlak olması gerekiyor.'' Erthyo ilerlerken düşünmeye devam etti.
Erthyo ve Qian sonunda bir açıklığa ulaşmışlardı. Bu açıklık İkiz Dağ olarak biliniyordu. İki dağ birbirine tıpatıp benzediği ve yaklaşık 400 Metre arayla durdukları için bu ismi almıştı.
Ancak şimdi birbirlerinden tamamen farklı gözüküyorlardı.
Dağlardan birinin tepesinde parlak bir güneş vardı, normal güneşin aksine altın renginde parlıyordu. Devasa altın bir küre gibiydi, ancak etrafa yaydığı ısı ve ışık onun bir güneş olduğunu gösteriyordu.
Güneşin etrafında açık mavi renginde bulutlar vardı. Doğadan ayrı değildi, evrenle barışık gibiydi, bir bütün gibiydi. Erthyo bunun mana bulutları olduğunu fark etti. Ancak Göksel Elementle birleşmiş ve cisimleşmişlerdi.
Esen rüzgarlar ağaçların kenarlarını okşuyordu. Her değdikleri dal parçalar kopararak etrafa savrulmalarına neden oluyordu. Biri yakından bakarsa bunların kılıç rüzgarları olduğunu görebilirdi.
Ortalıkta gezen ruhsal canavarlarda vardı. Çeşitli ruhsal canavarlar etrafta gezerek davetsiz misafirleri karşılamak ve gerekirse öldürmek için tetikteydiler.
Diğer dağ bunun bunun tam tersiydi.
Kan kırmızı bir ay gökyüzünde duruyordu, etrafa yaydığı katliam havası, düşük ruhsal canlıları öldürebilecek, yüksek ruhsal güce sahip canlıları bastırabilecek bir etkisi vardı.
Ortamdaki hava normal değildi. Kan, katliam, vahşet kokuyordu. Ortamda esen rüzgarlar ısırıcı bir soğuğa sahipti. Sadece orada durmak ısırıcı soğuktan nasibini almaya yeterdi, sabah olduğunda kişi donla kaplanmış bir heykele dönüşecekti.
Bu dağ yavaş yavaş taşlarını koparıyor ve yere düşüyordu. Erthyo yakından bakınca bu taşlar sürünerek yeni birkaç tepe oluşturdular.
Erthyo ayrıca iki tepeninde üzerinde birkaç şekilde gördü. Güneş olan dağın üstünde;
''Güneş- Bulut Kahramanı!'' yazıyordu. Ay Olan dağın üzerinde ise;
'' Dağ Kılıcı Kızıl Ay Kahramanı!'' yazıyordu.
Erthyo iki tarafa bakarken derin bir nefes aldı. Burnun iki deliğinden giren kan ve göksel kokuyu onayladıktan sonra kafasını salladı.
''Bu mana değerleri yeterli, ayrıca...'' Erthyo iki dağa son bir bakış attı. Gizemli bir parıltı gözlerinde belirdi, ne düşündüğünü Qian bile bilmiyordu ancak onun yanında durmaya devam etti.
''Qian bir hap fırını ve o gün babanın verdiği depolama yüzüğünü getir lütfen.'' Erthyo etraf taradı, iki dağı görebilecek fakat dışarıdan bakanlara görünmeyecek bir yer buldu ve oraya oturdu.
''Tamam.'' Qian parlak bir ışıkla kayboldu. Birkaç dakika sonunda geri döndüğünde elinde bir fırın ve bir depolama yüzüğü tutuyordu.
Hap fırını kahverengi rengindeydi, üstünde çeşitli canavarların simgeleri vardı. Canavarlar birbirleriyle savaşıyorlardı ve her biri sadece bir hap için savaşıyor gibiydi. Ayrıca altlarında büyük bir ateş denizi vardı. Erthyo geniş açıdan bakınca bunun aslında güzel bir görüntü olduğunu gördü.
Serçe parmağından küçük bir depolama yüzüğü çıkardı. Bu depolama yüzüğü buraya geldiğinden beri elindeydi. Tüm savaşlarında özellikle bu depolama yüzüğünü korumak için uğraşmıştı. Zorda olsa bunu başarabilmişti.
Erthyo Qian'a depolama yüzüğünü uzattı.
''Manam olmadığı için özel ateş kullanamam, aynı zamanda bunları da açamam. Bunları benim için aç. Ayrıca bu hapı yaparken seninle iş birliği yapmam gerekiyor.'' Erthyo ve Qian özel bir bağ ile bağlıydılar. Ruhları birbirine kenetlenmiş ve bir hale gelmişti. Ölümü ve yaşamı birlikte yaşayacak ve evreni beraber gezeceklerdi bu yüzden Erthyo, Antik Hükümdarın Qian'dan biraz yardım almasına bir şey demeyeceğini düşünüyordu.
''Sorun yok. Durumunu bildiğim için birazcık görmezden gelebilirim. Ama hapı yine de sen yapmalısın.'' Erthyo'nun beklediği gibi Antik Hükümdar kafasına takmadığını belirtti.
''Böylelikle işler daha pürüzsüz gidebilir.'' Erthyo rahatladı. Derin bir nefes aldı ve kendini planını uygulamaya odakladı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..